Soyu tükenmiş türler neden hayata dönüyor?

Bir türün yok olup olmadığını nasıl belirlediğimizi yeniden düşünmenin tam zamanı

Fernandina Adası Galapagos kaplumbağası, 1906'dan bu yana ilk kez geçen ay görüldü / Fotoğraf: AFP

David Roberts - The Independent

Bir zombi filminden çıkmış gibi, bir zamanlar neslinin tükenmiş olduğu düşünülen türlerin tekrar hayata döndüğü görülüyor.

21 Şubat ve 4 Mart arasında 3 önemli yeniden keşif yapıldığı açıklandı: En son 1906’da görülen Fernandina Adası Galapagos Kaplumbağası (Chelonoidis phantasticus); 1980’de sözde ortadan kaybolan Wallace’ın dev arısı (Megachile pluto); ve son olarak 1983’te görülmesinin ardından yok olan ve 2013’te resmen neslinin tükendiği ilan eden Formosan Bulutlu Leoparı (Neofelis nebulosa brachyura).

Bu yeniden keşifler, dünyadaki nadir türlerin bazıları hakkında çok az şey biliyor olabileceğimizi gösteriyor ancak aynı zamanda ilk olarak türlerin neslinin tükendiğinin neye dayanarak ilan edildiği sorusunu da gündeme getiriyor. Uluslararası Doğanın Korunması Birliği Kırmızı Listesi, tehdit altındaki türlerin küresel bir kaydını oluşturur ve göreceli tükenme risklerini ölçer. Kırmızı Liste, türlere ilişkin tehdit durumunu belirlemek için bir dizi kritere sahip. Bir tür ancak “son bireyin de öldüğüne dair hiçbir makul şüphe kalmadığında,” “nesli tükenmiş” olarak listelenir.  

Kırmızı Listeye göre soyun tükenmiş olduğu, “geçmişteki dağılım alanında bilinen ve/veya tahmin edilen habitatta, uygun zamanda (günlük, mevsimlik, yıllık) yapılan etraflı taramalar sonucunda hiçbir bireyin kaydedilmemesi durumunda tespit edilebilir. Bu taramalar, türün yaşam döngüsü ve formuna uygun bir zaman aralığında yapılmış olmalıdır."

Gerekli tüm kanıtlar ya da daha doğrusu kanıt eksikliği göz önüne alındığında herhangi bir türün soyunun tükendiğinin ilan edilmesi şaşırtıcıdır. Kriterler, bir türün neslinin tükenip tükenmediğini anlamak için geçmişte ne yaptığını bilmemiz gerektiğini ileri sürüyor.
Türü belli bir zamanda ve belli bir yerde gözlemlemek, o türün hayatta olduğuyla ilgili bilgi verir ancak bir tür nadir olduğunda, görülmeler giderek azalır, böylece insanlar türlerin hala var olup olmadığını merak etmeye başlar.

İnsanlar genellikle, bir türün tükenip tükenmediğine karar verirken tükenme olasılığının bir ölçüsü olarak son görülmeden bu yana geçen süreyi kullanırlar, ancak son görülme nadiren türlerin son bireyi veya fiili tükenme tarihidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tam tersine türler görülmeden yıllarca hayatta kalabilir ancak son görülmeden sonra geçen süre bir türün neslinin tükenip tükenmediğine dair varsayımları kuvvetle etkiler.

Ama görülme nedir? Canlı bir bireyin bedeninin doğrudan veya fotoğrafla gözlenmesi, ayak izleri, tırmalama ve dışkı gibi dolaylı kanıtlar ve görgü tanıklarıyla yapılan sözlü görüşmelerin kayıtları gibi çeşitli biçimlerde olabilir.

Ancak bu farklı kanıt dizilerinin hepsi aynı değildir çünkü canlı görülen bir kuş, geçmişte onu gören bir sürü insanın anlattıklarından daha somuttur. Neyin doğru neyin yanlış görülme olduğunu belirlemeye çalışmak, bir türün tükenme ilanını karmaşıklaştırır.

Bir türün “yeniden keşfedilmesi” meselesi, işleri daha da karıştırıyor. Yeniden keşif, bir şeyin kaybolduğunu veya unutulduğunu belirtir ancak bu ifade genellikle bir türün öldükten sonra hayata döndüğü izlenimini veriyor ve bu nedenle de “lazarus taksonu” terimi kullanılıyor. Kayıp ya da unutulmuş türlerin bu yanlış yorumlanması, bir süre görülmeyen türlerin neslinin tükendiği anlamına geliyor.

 



 

Öyleyse, son zamanlarda “yeniden keşfedilen” 3 tür için bu ne anlama geliyor?

Fernandina Adası Galapagos kaplumbağasının canlı bir örneği, 1906'dan beri görülmemişken, kaplumbağa dışkısı, ayak izleri ve dikenli armut kaktüslerinde kaplumbağanınkine benzer ısırık izleri gibi işaretler 2013 gibi yakın bir zamanda gözlemlenmişti.

Bu gözlemlerin niteliğindeki belirsizlik ve son canlı görülmesinden bu yana geçen uzun süre, muhtemelen 2015 yılında “kritik (muhtemelen tükenmiş)” ilan edilmesine yol açtı. Doğal yaşamda bir türün, yaşadığı kanıtlanıncaya kadar neslinin tükendiği varsayılmaktadır.

Wallace'ın dev arısı son 38 yılda kayda geçmemiş olabilir, ancak IUCN Kırmızı Listesi'ne göre hiçbir zaman nesli tükenmiş olarak ilan edilmedi. Aslında, uzun yıllar boyunca “veri eksikliği” kriteri altında yer aldı ve ancak son zamanlarda “risk altında” olarak değerlendirildi.

Bu, uzun zamandır görülmeyen bir şey için heyecan verici bir bulgu olsa da, yeniden keşfedilmesi, ne kadar az olduklarından ziyade, vahşi yaşamdaki nadir türler hakkında ne kadar az şey biliniyor olduğunu gösteriyor.

Bu arada, Formosan bulutlu leopar, aslında soyu tükenmiş olarak listeleniyordu. Türün son görülmesi 1983'te, 70 avcı ile yapılan görüşmelere dayanıyordu ve 2000'li yıllarda kamerayla yakalama girişimleri varlığını tespit edemedi. Resmi olarak 2013 yılında neslinin tükenmiş olduğu ilan edildi.

Dev kaplumbağa ve arı, canlı örnekler bulunduktan sonra canlı olarak ilan edilirken, bulutlu leoparın yeniden keşfi daha belirsizdir. İki farklı yaban hayatı izleme grubu tarafından yapılan 2 ayrı gözlemin kanıtları inandırıcıdır. Ancak Formosan bulutlu leoparın gerçekten dirilip ortaya çıkıp çıkmadığının kanıtlanması için daha fazla çaba gösterilmesi gerekecek.

 

David Roberts, Kent Üniversitesi'nde biyolojik çeşitliliğin korunması alanında bir okutman. Bu makale ilk olarak The Conversation'da yayımlandı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news/science

Independent Türkçe için çeviren: İsmail Aydın

 

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU