Kurt insan!

Bu fikre karşıyım ve bunun zayıflara yönelik aşağılama, zulüm ve şiddet için bir gerçekçe haline geldiğini düşünüyorum

Fotoğraf: AFP

Bu makalenin amacı meslektaşımız Profesör Yusuf Ebu’l-Hayl’ın siyahi genç George Floyd'un 10 gün önce öldürülmesinin ardından ABD şehirlerindeki öfkeli vatandaşların düzenlediği protestolarla ilgili yorumunda dile getirdiği ‘kurt insan’ fikrini tartışmaktır.

Bu fikre karşıyım ve bunun zayıflara yönelik aşağılama, zulüm ve şiddet için bir gerçekçe haline geldiğini düşünüyorum.

‘İnsan insanın kurdudur’ sözü 12 Nisan 65'te vefat eden Lucius Annaeus Seneca'nın metinlerine dek uzanır.

Ardından bu ifade İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588-1679) tarafından siyaset teorisinin temel bir unsuru olarak kullanıldı.

Hobbes’ın bu teoriyi ele aldığı Leviathan adlı kitabı, modern siyaset bilimindeki en önemli referans metinlerden biridir.

Bu fikir basitçe insanın doğal durumunda kötülüğe ve yolsuzluğa eğilimli olduğunu söylüyor.

Bu teoriye göre insan yalnız bırakıldığında başkalarının pahasına bile olsa bencil arzularını tercih edecek içgüdüleri tarafından yönlendirilecektir.

Bununla birlikte büyük bir topluluk söz konusu olduğunda ekonomistlerin tarif ettiği üzere ‘kıtlık faktörünün’ de devreye girmesiyle yolsuzluğa meyil daha da fazla olacaktır.

Milattan önce 322'de ölen Yunan filozof Aristoteles bu fikirdedir. Bu sebeple insanların erdem olduğundan değil, ceza korkusundan dolayı kanunlara uyduğu fikrinde karar kıldı.

Her ne kadar insan doğal durumu üzerine yapılan konuşmalar kuramsal tartışmalardan yeterince pay almamış olmamış olsa da siyaset felsefesinin sabit bir bileşeni olarak kaldı.

Profesör Gary Brent Madison'a göre, siyasal toplum hakkında, yani insanın toplumsal yaşamda etkin bir birey olarak ele alınması bağlamında ortaya atılan teoriler, doğrudan veya dolaylı olarak insanın doğası hakkında bir bakış açısını da içerir.

Bu bağlamda siyaset felsefesine dair ortaya atılan herhangi bir teori, insanın doğası üzerine felsefi bir pozisyonun kabulünü gerektirmektedir.

Özellikle de tartışmanın odak noktası, devlet gibi meşru bir organ veya sivil milisler gibi meşru olmayan gruplar tarafından ‘gücün ne şekilde’ kullanılacağıyken…

Aristoteles'in teorisi, Hıristiyan ve İslam dünyasındaki dini ve politik düşünceyi etkiledi.

11’inci yüzyıldan yakın zamana kadar ‘kurt insan’ fikrinin birçok Müslüman âlimin düşünce dünyasının arka planında yer aldığını fark ettim.

Bu kimseler arasında meşhur ‘Milel ve Nihal’ kitabının yazarı Ebu Feth Muhammed eş-Şehristanî (ö.1153) ve Ebu Cafer Muhammed b. Hasan Tusî de bulunmaktadır.

Tusî, imamet fikrini gerekçelendirirken bu anlayışa başvurmuştur. Ancak Hobbes'un kitabının ortaya koyduğu tartışmalar, Avrupa’da bu fikrin zayıflamasıyla ve insanın iyiliğine olan inancının baskın gelmesiyle sonuçlandı.

Hobbes, siyasi otoritenin ortaya çıkışını açıklamaya çalıştığı bir teori geliştirmek için kurt insan fikrine başvurdu.

Bu teoriye göre devletin kurulmasından önceki toplumsal durumda, insanlar arasında kargaşa ve çatışma hakimdi.

Fakat insan tabiatı gereği akıl sahibi bir varlık olduğu için eylemlerinin sonuçlarını hesaplayabilecek yeterliliktedir.

Bunun üzerine insanlar kendi aralarında, bazı kişilerin diğerlerine karşı olan saldırganlıklarının önüne geçmek için kendilerini temsil edecek bir yapının kurulmasını istediler.

İşte ‘devlet’ dediğimiz yapı bu şekilde oluşmuştur.

Hobbes'un teorisi, modern devlet felsefesinin en önemli aşamasını temsil eder.

Ancak devlet başkanının kanuna göre değil kendi istekleri doğrultusunda yönlendirdiği bir ‘mutlak devlet’ fikri kabul görmedi.

Bu, mevcut Arap ve İslam kültüründe derin etkileri olan bir mirasın uzantısıdır.

Elbette daha iyi ve daha net alternatifler var.


Önümüzdeki günlerde bu konuya geri döneceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU