Koronavirüs dünya için Gorbaçov, sonuçları da Perestroyka olabilir mi?

Doç. Dr. İkbal Durre Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Sonuçları konusunda fikir ayrılıkları olmakla beraber hemen herkes bir milat olacağı konusunda hemfikir.

En kötümserler, milyonların öleceği kıyamet senaryoları çiziyor.

Diğerleri can kayıplarının daha az olacağını, insanoğlunun her anlamda yanlış yaşadığının bilincine varıp, gelişmiş devletler ve devlet üstü tröstlerin hümanist değerleri ön plana çıkaran sosyo-ekonomik politikalar izlemeye başlayacaklarını söylüyorlar.

'Dünyada sosyalist sistem hakim olacak' diyenler var.

Bir başka tartışma konusu, virüsün kaynağının yapay mı, doğal mı olduğu.

Bence yapay bile olsa yapanları bulup yargılamak şansı olmadığından kimin yaptığından çok sonuçları önemli.

Kaldı ki yapanların yayılmayı kontrol edebileceklerinin garantisi de yok, hatta belli ki edemiyorlar.

Büyük kitleleri ilgilendiren her olayda böyledir.

Herhangi bir ideoloji veya inancın kimin tarafından nerede yaratıldığından çok zamanla kimlerin kontrolüne girdiği daha önemlidir.

Örneğin Hz. İsa, Haçlı Seferlerini ya da Vatikan’ın Hıristiyanlığın merkezi olacağını öngörebilse ne düşünürdü?

Teorisini Almanların (genetik detaylara girmiyorum) yazdığı sosyalizm/komünizmin uygulayıcısı Ruslar olmuş.

Örnekler çoğaltılabilir.

Kısacası, çıkış noktası nasıl olursa olsun, birileri bu olayı kullanacak.

Mayakovsky, bir şiirinde der ki;

Yıldızlar parlıyorsa, demek ki bu birisine lazım, birisi onların parlamasını istiyor.


Yukarıda bahsettiğim hususlarla ilgili düşüncelerim şunlar;

Her şeyden önce, yaşanan kriz bittiğinde, bu virüs yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı, sayesinde hayatta kalanlarınkinden daha az olacak.

Ekolojiye olumlu etkisinden, trafik, iş kazalarının azalacağından, doğum oranının artacağından dolayı.

Kapitalist sistemin hatasını anlayıp, yapılanlardan ders alarak tüm dünyada sosyalist bir sisteme doğru yöneleceği tezi ise, benim iyimserlik sınırlarımı aşıyor.

İnsanlığın geçmişinden ders alma yeteneğinin olmadığını anlamak için dünya tarihini bilmeye gerek yok, kendi tarihimize bakmamız yeter.

Acı ama gerçek şu;

M.Weber’in deyimiyle “elitler” tarih yazmaya devam edecekler.

Ama belli ki metotlar değişiyor.

Kaldı ki şu an yaşadığımız durum sürpriz de değil. Yıllardır birçok ciddi isim bu yönde öngörülerde bulunuyordu.

2017 yılında Moskova, Washington’u Rusya’nın değişik bölgelerinde genetik materyal toplamakla suçlamış; kısa bir süre önce de Putin, bunun biyolojik savaş hazırlığı olduğunu ima etmişti.           

Olayın muhtemel jeopolitik sonuçlarına gelince;

SSCB dağıldıktan sonraki “yeni dünya düzensizliği” ve arkasından yeni dünya düzeni kurma sürecinde ve özellikle 21'nci yüzyıl başlarından itibaren o zamana kadar kendilerini dünyanın sahibi gören güçler, alışık olmadıkları, yeni bir jeopolitik fenomenle karşılaştılar.

(Yeterince gündeme geldiği için, en önemli faktör olan, eğer “başıboş” bırakılırsa dünyaya hakim olabilecek bir güce dönüşebilecek Çin’i bir kenara bırakarak olayın başka boyutuna bakalım istiyorum)

Gelişmekte olan bölgesel güçler, G20.

Gelişen ekonomileri ve askeri kapasiteleriyle ele avuca gelmeyen, atsan atıp satsan satamayacağın, kendi şartlarını dikte etmeye başlayan ve daha da önemlisi yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen güçler bunlar.

Ve tabi ki Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, Boris Nikolayeviç Yeltsin sonrası küllerinden doğan Putin Rusya’sı ve Çin ile birlikte oluşturabilecekleri devasa denge.

Peki, bu saydığım ülkeler için “postkoronavirüs” dönemi ne vadediyor?

Tam olarak neler olacağını kestirmek zor, ama neyin olamayacağını öngörmek mümkün.

  • Alternatif enerji kaynaklarının makro düzeyde kullanılmaya başlanması daha zaman alacağına göre gaz/petrol zengini ülkeler operasyonel anlamda mercek altında.
     
  • Gelişmekte olan bölgesel güçler, yeni dünya dediğimiz düzende bağımsız! bir rol üstlenemeyecekler.
     
  • Sadece nükleer ve biyolojik silahlanın gerçek anlamda caydırıcı güç olduğu tescillendi. Bundan sonra yeni bir ülkenin nükleer güç olması hemen hemen imkansız.


ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya (AB?)

Bu ülkelerin virüsten ne derece etkilenecekleri jeopolitik anlamda önemli değil, çünkü son raddede içlerine kapanarak işin içinden tek başlarına çıkma potansiyelleri var:

Rusya’nın bu anlamda ayrıca bir avantajı şu; geniş topraklar, nüfus az, bu tür olaylara karşı Sovyet döneminden kalma deneyimle psikolojik ve mobilize olma anlamında  hazırlıklılar.

Dezavantajları hammaddeye bağlı ekonomi, düşük verimli üretim.

Ama eğer biyolojik silahlar çekilmişse, bu Rusya’nın bildiği oyun.

Ülkeyi ayakta tutan yapı bu zaten, içine kapanık, iyi korunan ve ülkenin gerçek sahipleri olduklarının farkında olan “nükleer/atom”cular (atomçiki).

Bu avantajlarını da Avrupa ile olan sorunlu ilişkilerini düzelmek için kullanmaya başladılar.

Müttefikleri İran dururken İtalya'ya yardım göndermeleri bu şekilde değerlendirilmeli.


Çok farklı gelişmelere gebe bir sürece girdik

Koronavirüs bütün ülkeler için turnusol kağıdı.

Zaman boş işlerle uğraşma zamanı değil.

Kendi gerçekleriyle yüzleşip, başını iki elinin arasına alıp düşünme zamanı.

Biz küçükken bizden biraz büyük olanlar şöyle derlerdi;

Elalem uzaya gidiyor, biz ne işlerle uğraşıyoruz?


Doğru diyorlarmış meğer!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU