ABD-Venezuela gerilimi: Yaşananlar, sebepleri ve muhtemel senaryolar

En olası senaryo...

Fotoğraf: Reuters

ABD–Venezuela hattındaki gerilim, Washington’ın Karayipler ve Doğu Pasifik’te ‘uyuşturucu kaçakçılığı’ gerekçesiyle düzenlediğini duyurduğu ve onlarca teknenin vurulduğu operasyonlar ile üst seviyeye tırmandı. 

ABD yönetimi, söz konusu operasyonları ‘Venezuela kaynaklı şebekelere karşı’ operasyon olarak sunsa da, uyuşturucu kaçakçılığı iddialarıyla Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ve yönetimi arasında kurulmaya çalışılan ilişki, yaşananların Venezuela’ya karşı yeni bir siyasi dizayn operasyonu olduğu yönündeki görüşleri güçlendiriyor. 

Bu söylem, ABD Başkanı Donald Trump’ın Maduro’ya yönelik sert ifadeleri ve ‘ülkeyi hemen terk etmesi’ yönündeki tehditleri ile daha da sertleşti. Venezuela’nın yanıtı ise askeri seferberlik ve ABD’ye karşı direniş hazırlıkları oldu. 

Son dönemde yaşanan somut gelişmeler arasında ABD’nin bölgeye savaş gemileri ve taşıyıcı konuşlandırması ile havacılık otoritelerinin Venezuela üzerinde uçuş uyarıları yayınlaması; bunun yanında göçmen geri gönderme uçuşlarının tartışmalı bir şekilde duraklatılıp sonra kademeli olarak yeniden onaylanması gibi adımlar var.

Peki, süreç güç mücadelesi ve jeopolitik rekabet zemininde nasıl anlam kazanıyor? Bölgeyi yakından tanıyan siyaset bilimci ve gazeteci Yunus Soner, gerilimin iki ülke arasında yaşanan uzun soluklu rekabetle birlikte, ABD iç siyasetiyle de ilgili olduğu görüşünde. 

teleSUR TV Türkiye muhabiri Soner, Trump’ın açıklamalarının, öncelikle ABD’de uyuşturucu tüketiminin büyük bir sorun olarak görüldüğünü ortaya koyduğunu belirtti ve Trump’ın “her teknenin binlerce kişinin ölümüne sebep olduğu” yönündeki sözlerini hatırlatarak ABD’nin uyuşturucuyla mücadele geçmişinin oldukça tartışmalı olduğuna işaret etti.

Soner, Nikaragua’daki kontraların savaşının uyuşturucu ticaretiyle finanse edilmesinden, ABD’den Meksika’daki kartellere Amerikan kurumlarının bilgisi dahilinde binlerce uzun namlulu silah aktarılmasına, Kolombiya’da “uyuşturucu kartelleriyle mücadele” gerekçesiyle kurulan ABD üslerine ve uyuşturucu gelirinin ABD finans piyasasında aklanmasına kadar geniş bir yelpazede soru işaretleri barındırdığını vurguladı.

Trump’ın eski Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez’i affetmesini de hatırlatan Soner, “Hernandez Amerikan yargısı tarafından uyuşturucu çetelerine yardım ve yataklıktan 45 yıl hapse mahkum edilmişti” dedi.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun “Güneş Kartelleri” ile ilişkili olduğu iddialarına dair de konuşan Soner, ABD hükümetinin bu örgüte dair herhangi bir kanıt sunmadığını ifade etti. Buna karşın ABD içinde “Tren de Aragua” karteline yönelik çok sayıda operasyon yapıldığını, hatta bunların bir kısmının helikopterlerle ve askeri yöntemlerle yürütüldüğünü söyleyerek tutuklananların uyuşturucu ticareti veya çete üyeliğinden yargılanmak yerine yalnızca sınır dışı edildiğini belirtti.

Karayipler’de bombalanan teknelerde hayatta kalan denizcilerin ’uyuşturucu çetesi üyesi oldukları iddiasıyla’ hedef alınmalarına rağmen ABD’ye götürülüp yargılanmak yerine Amerikan donanması tarafından ülkelerine geri gönderildiklerini aktaran Soner, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Dolayısıyla mevcut politikada uyuşturucu ile mücadele, klasik insan hakları ve demokrasi ihracatının yerini almıştır. Bu gerekçe ile müdahale hem ABD halkına daha iyi pazarlanabilir hem de sonrasında yaşanacak istikrarsızlıklara karşı bir sorumsuzluk kalkanı oluşturulmuş olur.”

Soner, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Maduro’yu uyuşturucu kartelleriyle ilişkilendirdikten hemen sonra İran ittifakı, serbest piyasa karşıtı uygulamalar ve antidemokratiklik suçlamalarını sıraladığını aktararak, “Trump hükümetinin burada açık bir rejim değişikliği hedeflediğini” söyledi. 

Genel çerçevede Trump yönetiminin yeni bir egemenlik ilan ettiğini, Monroe Doktrini’ni güncellediğini vurgulayan Soner, “Arjantin’den Brezilya’ya, Honduras’tan Venezuela’ya kadar seçim ve iktidarlara açık bir müdahale yürütüyorlar” ifadelerini kullandı.

“Venezuela içinde istikrar korunuyor, ABD’de kriz büyüyor”

Son dönem gerilimin 2 Eylül’de ABD’nin Karayipler’de bir tekneyi bombalamasıyla tırmandığını ve yaklaşık Amerikan donanmasının yaklaşık 3 aydır artan sayıda gemi ve askerle Venezuela sahillerinde varlık gösterdiğini hatırlatan Soner, bu tür bir askeri baskıya rağmen Venezuela içinde hiçbir protesto, terör eylemi, isyan girişimi ya da hükümet ve ordu içinde istifa yaşanmadığına dikkat çekerek, “Dolayısıyla durum Venezuela içinde oldukça istikrarlı” dedi.

Bolivarcı hükümetin 25 yılı aşkın süredir darbe girişimleri, sabotajlar, ambargolar, özel güvenlik şirketlerinin askeri sızmaları ve paralel devlet başkanı girişimleri gibi Amerikan müdahaleleriyle mücadele ettiğini hatırlatan Soner, ABD’nin bugünkü baskılarının iç destek bakımından en zayıf döneminde gerçekleştiğini ancak “bizzat ABD tarafından en açık müdahalelerden biri olduğu” için yine de ciddi olduğunu belirtti.

ABD açısından ise aynı istikrarın olmadığını söyleyen Soner, Washington’un Latin Amerika ile Karayipler bölgesindeki tüm ABD askeri operasyonlarından, iş birliklerinden ve güvenlik faaliyetlerinden sorumlu SOUTHCOM komutanının süresi dolmadan istifa ettiğini, Karayipler’de teknelerin vurulması sonrası hayatta kalanların tekrar hedef alınmasının ABD içinde savaş suçu tartışmalarını tetiklediğini hatırlattı ve bazı eski askeri hukukçular ile Demokrat senatörlerin Savunma Bakanı Pete Hegseth’i istifaya çağırdıklarını belirtti.

Diğer yandan Kongre üyelerinin Trump’ın saldırı yetkilerini sınırlamaya çalıştığını aktaran Soner, “Trump hükümetinin halk nezdindeki onayı yılbaşından bu yana yüzde 16 düştü” dedi. 

Soner ayrıca Amerikan kamuoyunun yüzde 70’inin Venezuela’ya saldırıya karşı olduğunu hatırlatarak kapsamlı bir saldırının Trump’ı iç politikada zora sokacağını söyledi.

Soner, Trump’ın artan şekilde orduyu siyasi amaçlar için kullanmasının da tartışma yarattığını aktararak, Demokrat Parti’yi hedef alan konuşmalardan ulusal muhafızların şehir içi görevlere sevk edilmesine kadar geniş bir spektrumda “rejim tartışmaları” yürütüldüğünü belirtti.

“ABD’nin saldırganlığı kıtada yeni bir saflaşmaya yol açıyor”

Soner, Trump’ın kabine toplantısında uyuşturucu üretilen veya topraklarından uyuşturucu taşınan tüm ülkelere saldırı yapılabileceğini söylediğini hatırlatarak Kolombiya’nın açık hedef olarak anıldığını vurguladı.

Trump’ın Arjantin parlamento ara seçimlerine “açık müdahale ettiğini”, Devlet Başkanı Milei’nin kazanmaması hâlinde yardımların kesileceğini söylediğini aktaran Soner, Brezilya’da Bolsonaro’yu yargılayan savcı ve hâkimlere yaptırım uygulandığını ve Honduras seçimlerine yönelik müdahale niteliğindeki açıklamalar yapıldığını belirtti. Trump’ın ek açıklamada “Seçim sonuçlarını değiştirmeye kalkarlarsa cehennem azabı çekerler” ifadelerini kullandığını hatırlattı.

Bu gelişmelerin kıtada yeni bir saflaşma yarattığını söyleyen Soner, Latin Amerika genelinde ABD karşıtı protestoların artabileceği görüşünde. Geçen ay Bogota’da göstericilerin Amerikan Büyükelçiliği’ne taş, sopa ve havai fişeklerle saldırdığını hatırlatan Soner, “Trump’ın Monroe Doktrinini yeniden canlandırma iddiası, Latin Amerika’da buna karşı yeni ittifaklar oluşturabilir” değerlendirmesinde bulundu.

“Venezuela’da Amerikancı bir ayaklanma beklenmiyor; en olası senaryo kısıtlı bir operasyon”

Venezuela’da önümüzdeki dönemde yaşanabilecekler konusunda da değerlendirmelerde bulunan Soner, Venezuela içinde Amerikancı bir darbe girişimi, isyan ya da turuncu devrim ihtimalinin bu aşamada oldukça zayıf olduğunu söyledi. 

ABD açısından ise Trump’ın saldırgan politikalarının hem kamuoyunda hem de kendi tabanında eleştirildiğini ifade eden Soner, Demokrat Parti’nin askeri müdahaleye net biçimde karşı çıktığını ve Kongre’de bunu engellemeye çalıştığını belirtti. 

Askeri çevrelerde “kanunsuz emir” tartışmalarının arttığını söyleyen Soner, ABD için kapsamlı bir müdahalenin ciddi zayiat riski taşıdığı ve bunun Trump’ın konumunu daha da zayıflatacağı görüşünde.

“Bu verilerden hareketle en olası senaryo, kırsal bir uyuşturucu laboratuvarına yönelik kısıtlı bir hava operasyonu, ardından geri çekiliş ve baskı siyasetinin devamıdır.” 

Soner son olarak, Trump ile Maduro arasında petrol ticareti ve göçmenlerin geri gönderilmesi gibi konularda uzlaşma ihtimali bulunsa da uzun vadede ideolojik ve jeopolitik farklılıklar nedeniyle kalıcı bir barışın zor göründüğünü söyledi.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU