Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek ve Gazeteci Alişer Delek, YouTube'da Sağlı&Sollu programında gündeme ilişkin yorumlarda bulundu.
Suriye Devlet Başkanı Ahmet Şara'nın, dün Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesine ilişkin Çiçek şu yorumlarda bulundu:
Dün neler yaşadık? Ortadoğu'da aslında bütün politikaların değişebileceğini, dünün teröristinin bugün devlet başkanı olarak ağırlanabileceğini, kimsenin çok kalıplı laflar etmemesi gerektiğini öğrendik. Şimdi ne gördük? Ahmet Şara'nın ABD'ye ziyaretini gördük. Tabii burada anlamsız bir şey çıktı ortaya. O da şu. Şara, Beyaz Saray'ın Batı kapısından alındı. Arka kapı demek doğru değil. Evet, alışılagelmiş olan devlet başkalarının karşılandığı yerden almadı. Görüntü vermek istemedi ama sonuçta görüntü verildi. Fakat burada benim anlamadığım şey şu. Zaten Trump'ın kendisi Ahmed Şara ile Suudi Arabistan'da uluslararası basının karşısında telefonda görüşmüştü. Yani uluslararası anlamda hani bu meşruiyeti sağlamayız diye zaten bunu vermişti.
Dolayısıyla niye bu böyle yapıldı sorusu çok soruldu. Ben katıldığım canlı yayında şunu ifade ettim. Dedim ki içeride başkaları var. Dolayısıyla bu fotoğrafın verilmesi istenmiyor. O nedenle de böyle bir yolla girildi diye. Kimler olabilir dediler. Türkiye heyetinin ve İsrail'i yetkililerin olma ihtimalini ya da İsrail'i yetkililerle görüşen ABD temsilcilerin olma ihtimalinden falan bahsettim. O anda tabi İsrail basını aslında birçok şeyi yazdı. Yani Jared Kushner'in Netenyahu ile olan görüşmesinde Suriye'nin İbrahim anlaşmalarına katılmasını güvenlik anlaşması imzalanmasını falan ifade etti. Fakat bence en önemli mesele şu. Şimdi iki türlü programı yorumlamak lazım. Ahmed Şara bu ziyaretten önce Suriyelilerle bir araya geldi. Basına açık ve basına kapalı yapılan görüşmelerde benim kaynaklarımın bana ifade ettiği şey şu. Ahmed Şara şunu söylüyor. SDG meselesini biz iki ay içerisinde nihayet olarak sonlandıracağız. Ama olumlu ama olumsuz. Ama olumlu sonlandırma noktasında çok çalışıyoruz.
ABD'nin bu konuda bir telkini var. SDG biz ömür boyu burada kalmayacağız. Dolayısıyla da Türkiye ve Suriye yönetimlerine anlaşın tarzı yaklaşımını ifade etti. Dün de Sayın Hakan Fidan'ın da katıldığı toplantıda bölgesel gelişmelerden benim anladığım üç mesele vardı. Birincisi SDG meselesi. Diğeri Gazze meselesi. Üçüncüsü İsrail'in bölgedeki güvenlik meselesi. Yani bu güvenlik meselesinden kasıt işte Suriye'nin toprak bütünlüğü meselesi Şimdi Ahmed Şara aslında dün çok ilginç değerlendirmelerde bulundu. En ilginç değerlendirme ABD Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı sohbetinde yani Trump'la görüşmeden bir akşam önce yaptığı sohbette kendi ifadesiyle Ahmed Şara'ya şunu söylüyor. Ne oldu da düşmandık bu noktaya geldik? Bence çok anlamlı bir soru. O şunu beraberinde getirdi. Yani hepimizin merak ettiği Ahmed Şara niye değişti? Suriye niye değişti? ABD niye değişti? sorusunun cevabı aynen cümlesi şu. Dış ilişkiler komitesi başkanı, “O ve ben hem eski askerdik hem de eski düşmanız. Ona doğrudan sordum. Neden artık düşman değiliz? Cevabı, geçmişten kopuk halkı ve ülkesi için asil bir davayı sürdürmek ve Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük bir müttefiki olmak istemesiydi” diyor. Şimdi bu soru ve bu cevap aslında bölgede Şara'nın nereye konumlandırıldığını Trump'ın Şara'ya nasıl baktığını, ABD yönetiminin nasıl baktığını ortaya koydu. Peki bu ziyarette ne sağlandı? Birincisi, 6 ay boyunca Sezar yaptırımlarının kaldırılması meselesi. İki, Ahmed Şara, Suriye yönetimini uluslararası IŞİD'e karşı oluşan koalisyona katıldığını ifade etti. Fakat burada bir çekince söz konusu. O da şu: Suriyeli kaynaklar ve Suriye'de haber sitelerine bugün baktığımızda şunu ifade ediyorlar. Bu katılma Savunma Bakanlığı bünyesinde olmadı. Biz şu an içişleri ve güvenlik yani istihbarat üzerine bir katılım söz konusu. Dolayısıyla da bir siyasi anlamda biz bu kararı verdik. Askeri anlamda bunun kararını daha sonra konuşacağız. Bu niye önemli? Bu Türkiye açısından. Şu açıdan önemli, biliyorsun Amerika Birleşik Devletleri, SDG'ye verdiği bütün yardımları koşul olarak IŞİD'e karşı mücadele üzerinden veriyor. Yani IŞİD'e karşı mücadele, IŞİD'e karşı koalisyon ve IŞİD üzerinden söylüyor. Dolayısıyla eğer Suriye yönetimi IŞİD'e karşı koalisyona, IŞİD'le mücadele koalisyonuna katılırsa bu SDG'nin elindeki kartın da bir nebze alınması anlamına gelir ve bu El Hol kampı başta olmak üzere birçok yerinde gerek 10 Mart mutabakatında gerekse sonraki gelişmeler ışığında merkezi hükümete devrini beraberinde getirir. Bir diğer madde Ahmet Şara'nın İsrail ile güvenlik meselesi. Şimdi orada Ahmed Şara ile İsrail arasındaki temel farklılık şu. Ahmed Şara, İbrahimi anlaşmalara şu an katılmalarının mümkün olmadığının hem Suriye'deki gelişmeleri hem İsrail'deki gelişmelerden kaynaklı olarak Gazze meselesi üzerinden bunun olamayacağını söylüyor. Niye bunun olamayacağını söylüyor? Aslında buna çok karşı değil. Fakat hem kendi içindeki geldiği geleneğin itirazı hem Gazze meselesinin oluşturduğu ağır tablo ve Suriye halkında bunun yansımasının çok pozitif olacağını düşünmüyor. Ki haklı. Bu konuda bir zaman istiyor ama İsrail'e güvenlik doktrini şöyle bir noktaya geçiriyor. Diyor ki, “Golan Tepeleri'ni işgal ettiniz”. Ben bununla ilgili size şu an bir şey söyleyemem. Biz bunu uzun süre sonra konuşuruz. 50 yıl sonra konuşuruz, 30 yıl sonra bunu konuşuruz. Ama siz beni rahatlatmak istiyorsanız, bir şekilde meşruiyeti sağlamamı istiyorsanız ve Suriye'de bir devlet inşa etmemizi istiyorsanız 8 Aralık öncesi sınırlarına çekilin. Dolayısıyla 8 Aralık'tan sonra işgal ettiğiniz yerlerden çekilin. İsrail de bunun karşılığında “Hayır Biz Süveyda başta olmak üzere orada güvenli bir alan oluşturmak istiyoruz. Silahtan arındırılmış bölgeyi istiyoruz. Dolayısıyla Suriye'nin güneyinde bizim açımızdan güvenli bir bölge oluşsun istiyoruz” diyor. Tabi burada en önemli mesele bütün bunların yanında Suriye'nin hava sahasının kontrolü meselesi. Şu an hava sahasının kontrolü mümkün değil ama Suriye'nin Türkiye başta olmak üzere ülkelerle yapacağı anlaşma bu işi başka bir noktaya getirir. Orada da ABD devreye giriyor. ABD de şunu söylüyor: Ben zaten Tanf'ta varım. Şam'ın merkezinde de ben bir hava üssü alayım. Dolayısıyla da aslında hem İsrail'in, Suriye'nin hava sahası meselesindeki hassasiyetine dikkat edeyim. Hem de Suriye'ninkine dikkat edeyim. Aslında bu “cambaza bak” hikayesi. Arka planı şu. İsrail, İran'a yapacağı saldırılarda Suriye Hava Koridoru'nun açık kalmasını istiyor ve dolayısıyla da Suriye Hava Koridoru'nun bir şekilde başka ülkelerin ele geçmesini istemiyor. Hava savunma sistemlerinin kurulmasını istemiyor. Dolayısıyla da böyle bir noktaya doğru gelindi. Ama ana ilkesel olarak Suriye ve İsrail arasında ülkeler birbirini tanımasa da bir güvenlik anlaşmasının olma ihtimali çok yaygın.
İmamoğlu'nun iddianamesi
Cezaevinde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu'nun iddianamesinin 4 bin sayfa olacağı ile ilgili Çiçek şunları kaydetti:
Yani şöyle tabii çok ciddi iddialar var. Çok ağır suçlamalar var. Yani iş casusluk boyutundan, rüşvet boyutundan, partinin akçeli işlerle kurultayın ele geçirilmesinden çok fazla iddialar var. Dolayısıyla da şimdi bu iddiaların sadece gizli tanık ifadelerinin olduğu, maddi delillerin ortaya konduğunu bütün bunları burada görmüş olacağız. Dediğim gibi hepimiz bu iddianameyi okuyacağız. Çok uzun bir iddianame. En son böyle iddianameleri biz nerede okuduk? Ergenekon iddianamelerinde bu kadar uzun iddianameleri okumuştuk. Dolayısıyla gelinen noktada tabi burada şu önemli olacak yani eğer bu savcılığın hazırladığı iddianamede maddi deliller ve güçlü kanıtlar söz konusu olursa birincisi mevcut milletvekillerine bu işin dokunup dokunmadığı yani mesela mevcut milletvekillerinin isimlerin olup olmadığına bakacağız.
En önemli mesele ikincisi bahsedilen şeylerin gerçekten organize bir biçimde mi yapıldığı bireysel mi yapıldığı o çok önemli. Çünkü meselenin organize boyutu başka bir şey. Ekrem İmamoğlu suç örgütü tanımı kullanıyor. Yani bu tanımın ne olduğunu orada görmüş olacağız. Üçüncü en önemli mesele tabii burada bahsedilen özellikle Aziz İhsan Aktaş başta olmak üzere bu kişilerin diğer belediyelerle yani AK Parti başta olmak üzere diğer belediyelerle olan münasebetinin burada olmayacağını biliyoruz. Ama bunu sorgulanmaya başlayacağını görmüş olacağız. Dördüncüsü tabi bu iddianame kabul edildikten sonra bir yargılama aşamasının ki ben yani marttan önce bu yargılamanın çok ciddi anlamda başlayacağını düşünenlerden değilim. Hani bu bir süreç ve bunun yargılaması da zaten bu kadar sanıkla kaç sanık olduğunu bilmiyoruz ama eğer 4000 sayfa bir iddianameden bahsediyorsanız herhalde büyük ihtimalle yüzden fazla insanın içerisinde olduğu bir şeyden bahsediyorum. Büyük ihtimalle marttan önce başlayacak bir süreç olmaz. Hem Ekrem İmamoğlu'nun hem diğer suçlanan isimlerin ne diyeceğini beraber görmüş olacağız. Takip edeceğiz ama tabi esas sorun şu olacak. Yani meselenin siyasi olduğunu düşünen, meseleyi yolsuzluk boyutuyla, casusluk boyutuyla, kurultay boyutuyla değerlendirmeyip, ne olursa olsun bu bir siyasi mesele diye bakan birçok insan var. Bunun karşısında ya olur mu öyle şey? “Kardeşim işte o deliller var, bunlar var, şunlar var. Bu aynı zamanda bir adli suçtur, bir hırsızlık meselesi” diyen bir yapı var. Aslında bu kanıtlarla birlikte biz toplumdaki kanaatin değişip değişmediğini de görmüş olacağız. Yani çünkü ben şunu biliyorum. Evet, ortada duran bir kesim var. Bunlar gerçekten görmek istiyorlar. Sürecin ne şekilde olduğunu görmek istiyorlar. Dolayısıyla da bunun üzerinden bir hukuksal yargılamanın da ne şekilde yapıldığını görmüş olacağız. Ben açıkçası kamuoyu iknasının ne şekilde olacağına bakacağım. Yani orada kamuoyu iknasının nasıl yansıdığına bakacağım. Fakat büyük bir ihtimalle beraberinde çok büyük tartışma getirir. Şimdi eğer maddi deliller çok kuvvetli olursa yani o maddi deliller savcılık tarafından gerçekten çok güçlü kanıt olarak karşımıza kamuoyunun karşısına çıkarılırsa orada ben CHP içinde de meselenin tartışma boyutunun farklılaşma ihtimalini görüyorum.
Delek ise yorumunda şunları söyledi:
Katılıyorum. Şimdi şöyle izinle ben de aslında tam benzer bir noktadan bakacaktım. Şimdi iddianame uzun bir süredir beklediğimiz ve özellikle ben de başta olmak üzere pek çok gazetecinin bir an önce açıklanması gerektiğine inandığımız bir şeydi. Ben mesela bu konuların yorumlanmasında soruşturma dosyası üzerinden polis fezlekesi üzerinden yahut da basına sızmış bilgiler üzerinden yorumlamayı doğru bulmuyordum. Bir iddianame görmeden bu konu hakkında çaldılar, çırptılar da demem, çalmadılar, çırpmadılar, muhalefete baskı uygulanıyor da demeyi tercih ediyordum işin yorumlanırken. Dolayısıyla hem kendi açımdan iddianamenin bir an önce gelmesi gerekiyordu. İkincisi iddianame bir an önce gelsin. Cumhuriyet tarihinin en büyük belediyelere dair en büyük soruşturmasında kim haklı kim haksız yahut da en azından tutuksuz yargılanma aşamasına geçilmesi için bir motivasyon kaynağı olacaksa iddianamenin ortaya çıkması. O açıdan da bir an önce iddianamenin gelmesini bekleyenlerden taraftım. Ama iddianameye giden yolda maalesef bu duyarlılığı pek çok kişiden görmedik. Gazeteciler de başta olmak üzere televizyon ekranlarında zaten mahkemeler kuruldu ve yargılamalar yapıldı. Hal böyle olunca toplumun büyük bir bölümü de bu konu hakkında fikirlerini kapattı. Nasıl kapattı? Yenisini dinlememeye başladı. Ne olup gerçeği beklememeye başladı. Bir bölümü bu iddianame, bu dava siyasidir dedi. Bir bölümü de çaldılar, çırptılar, gitsinler aklansınlar, mahkemelerde hesabını versinler demeye başladı. Ve geldiğimiz noktada bir kutuplaşma halini aldı. Yani mart ayından itibaren son 3-5 aya girdiğimizde artık kimsenin birbirini dinlemediği iddianameyi beklediğini ama iddianameyi daha görmeden herkesin bir fikrinin olduğu ve bu fikri kapattığını da gördük. Şimdi bu iddianamede bunlara yardımcı olacak mı? Doğru bir noktaya değindin. En azından bunlara biraz bir fikir verecek. Biraz daha fikir verecek. Fikrini kapatanların fikrini açmak da bizlere düşecektir.
Selahattin Demirtaş'ın tahliye edilmemesi ile tartışmalar
Çiçek, cezaevinde tutuklu bulunan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tahliye edilmemesi ile ilgili tartışmalara ilişkin şu yorumlarda bulundu:
Sayın Demirtaş'ın serbest bırakılmasıyla ilgili bir hafta sonra olmuş bugün olmuş ben çok büyük bir şey görmüyorum. Fakat Demirtaş'ın bırakıldığı zaman bırakılma tavrı da son derece önemli. Yani Demirtaş bırakıldığında mesela bizim klasik alıştığımız şekilde o sosyal tesislere mi bırakılacak? Mesela Silivri'de tesislere bırakılıyor. Yani Sayın Demirtaş'ın nasıl bırakılacağı da çok önemli. Hani tırnak içinde söylüyorum. Yani böyle cezaevi aracı alıp bir yere mi bırakacak? Yoksa biliyorsun devlet korumasında yani genel başkan, eski genel başkan ve tehditten dolayı anlamıyorsam polis koruması vardı. Yani o nasıl bırakılacağı da son derece önemli.
Bence Demirtaş meselesi şu an Cumhur İttifakı'nın en önemli direnç noktalarından bir tanesi. Cumhur İttifakı'nın yapısında bir problem çıkacağını düşünmüyorum. Genel hatta da AK Parti, MHP iki parti. Onlar arasında görüş farklı olabilir ama ana hedef, ana iskelet bu noktada ben bir farklılık düşünmüyorum. Fakat Demirtaş meselesi üzerinden Sayın Bahçeli'nin aldığı risk, aldığı siyasi tavır, aldığı düşünce biçimi tırnak içinde söylüyorum yerde kalırsa bu bambaşka bir nokta olur.
Sırrı Süreyya Önder tartışması
DHKP-C'ye yakın bir derginin Sırrı Süreyya Önder ile ilgili hazırladığı kapak, Grup Yorum davası ve Önder'in kızının açıklamaları ile başlayan tartışmalara ilişkin Delek şunları kaydetti:
İllegal ismiyle DHKPC diyebileceğim örgütün ya da yapının bir dergisi var. Derginin bu son sayısında, ilginçtir. Sırrı Süreyya Önder ile ilgili emperyalizmin ayakçısı, faşizmin yardakçısı, egemenlerin soytarısı diye bir şey olmuş. Aslında bu dergi çok ses getirmemişti ama yine aynı çevreler bugün grup yorumun, yanlış değilsem mahkemesine bir davet yaptılar. Rahmetli sırrı Süreyya Önder'in kızı da onlara tepki gösterdi. Ve sonra sosyal medyada zamanında Grup Yorum'un davalarına Sırrı Süreyya Önder'in gittiğine dair fotoğraflar paylaşılmaya başlandı. Neye hizmet ediyorsunuz, ne yapıyorsunuz ya da sonrasında Sırrı Süreyya Önder'in hani çok uzatmayayım ama bir ağacı bile savunduğunu, bir kuşu bile savunduğunu, kuşun kurdun vekili olduğunu hani söylemeye çok fazla gerek yok. Ben bu öfkeyi, bu kini, bu motivasyonu anlayabiliyorum. Tabii ki kabul etmiyorum. O da çok basit bir şey. Ben şimdi sol mahallelerden, soldan mahallede daha fazla vakit geçirdiğim, oradan geldiğim için oraları görebiliyorum. Cezaevine girmiyorsan kahraman olamıyorsun solcularda. Şimdi herkes cezaevindeyken Demirtaş, Figen, Yüksekdağ ve pek ismini şimdi sayamayacağım pek çok kişi Sırrı Süreyya Önder, dışarıdaydı diye tırnak içerisinde adam yerine koymuyorlardı. Marx'ın yüzü suyu hürmetine yani Lenin devriminin yüzü suyu hürmetine Türkçeyi doğru kullanın bari ya. Yani bir metinde 14 tane yazım hatası olur mu? Siz bu ülkede devrim yapacak ülkeyi güzelleştirecekseniz, dili güzelleştirerek başlayın.
Çiçek ise şunları söyledi:
Yani şimdi ifadeler çok ağır. Bir de hani “Anadolu İrfanı”” diye bir şey var. Dünya görüşünüz sorun değil ama yani biz ölülerin arkasında hani konuşma kültürümüzün çok olduğu bir toplum değiliz. Yani dinsel baktığımızda, dini açıdan baktığımızda ölülerinize hayırla yad edin deriz. Ve genelde de bir insan vefat etmişse onu fikri bazda eleştirdiğimizde de kullandığımız kelimeleri doğru seçmemeye çalışırız.
Grup Yorum'un gerçekten tamam siyasi duruş var, bedel ödüyor kendisine göre. O oldu, bu oldu. Ama dediğim gibi ölçü ne? sizin gibi yaşamayıp da sizin gibi düşünmeyip de sizin gibi slogan atmadığında ve mücadele azmi olmadığında bunu bak çok ilginç bir şeydir bunun alt sağ versiyonunu düşün yani çok farklı değil birbirini besleyen şeyler yani diğeri de mesela ya Örnek söyleyeyim o İslamcı mı? Ya kardeşim İslamcı olmak zorunda mı?
Independent Türkçe