Bolivya'da sol, "Ekvador Planı"yla dağıtıldı

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Geçen 17 Ağustos'ta Bolivya'da yapılan genel seçimlerle 20 yıllık Sosyalizme Doğru Hareket "MAS" iktidarı sona erdi.

İkinci tura kalan başkanlık seçimleri henüz gerçekleşmedi ama sonuçlar MAS'ın siyasi sahneden tamamen çekildiğini gösteriyor. 

MAS toplamda yüzde 3,17 oyla 130 sandalyeli meclise sadece 2 vekil gönderebildi; 36 sandalyeli senatoya ise hiç.

Bolivya'da 2002'de "gaz ayaklanması" ile başlayan devrim, "Dante Cehennemi"nin 9'uncu yani hainler katına ulaşarak kendini küle çevirmiş görünüyor.  

Son seçime girmesi Yüksek Mahkeme tarafından yasaklanan MAS'ın tarihi lideri Evo Morales, başta devlet başkanı Luis Arce olmak üzere, kendisinin arkasına dizilmeyen herkesi ihanetle suçluyor. 

Öyle ki 20 yıl boyunca sadık biçimde yardımcısı olan Alvaro Garcia Linera'yı bile kendisinin giremediği bu seçimde başka bir solcu adayı desteklediği için "hain" ilan etti.
 

Eski Devlet Başkanı Evo Morales, yeniden aday olması yasaklanmış olsa da hâlâ çok sayıda destekçiye sahip / Fotoğraf: AFP
Eski Devlet Başkanı Evo Morales, yeniden aday olması yasaklanmış olsa da hâlâ çok sayıda destekçiye sahip / Fotoğraf: AFP

 

18 Aralık 2005'te başkanlık koltuğuna oturan Evo Morales, 25 Ocak 2009'da yeni anayasa onaylandıktan sonra aynı yıl aralık ayında yapılan seçimlerde ikinci kez iktidara gelmişti.

Her iki anayasada da başkanın görev süresi peş peşe iki dönemle sınırlıydı.

Fakat -bu işler hep böyledir!- Yüksek Mahkeme, "Morales'in ilk dönemi hesaba katılmaz" yorumunda bulundu.

Böylece Morales, protestolar arasında 2014 seçimlerine girip, üçüncü kez başkan seçildi.

Bu da yetmedi: Tekrar başkan olabilmek için anayasanın ilgili maddesini değiştirmeye kalktı.

Ancak referandumu kaybetti.

Yine de Morales koltuğu bırakmak istemiyordu. 

Yüksek Mahkeme'den başkanlığı 2 dönemle sınırlayan anayasanın 168'inci maddesinin "insan haklarına aykırı" olduğu kararını çıkarttı. 

Bu biçimde Evo Morales 2019 seçimlerine de katılıp dördüncü kez başkan seçildi. 

Bir maden ve tarım ülkesi olan Bolivya'da kaynakların paylaşılmasına dair sürekli çatışma vardır. 

Potosi'deki lityum rezervlerinden alınacak payda yerel yönetimle Morales hükümeti arasında anlaşmazlık sebebiyle 1 yıldır süren grev, seçimden sonra bir ayaklanmaya dönüştü.

İşte tam bu noktada tuhaf bir şey oldu:

Partisi, onu iktidara getiren sosyal hareketler dahil hiç kimse Morales'i savunmadı.

Tabir yerindeyse sarayında yapayalnız kaldı.

Sağ cephe bu sessizlikten faydalandı ve başkanlık sarayına girdi.

Morales utanç verici biçimde ağlayarak ülkesini terk etti.

MAS açısından ilk büyük yıkım buydu. 

Koka tüccarlığından gelen becerisiyle seçimleri almayı başaran Morales aslında 2014'ten bu yana tabanın güvenini kaybetmişti.

Şimdi ise MAS'ın tarihsel lideriyle kitlelerin bağı bir daha onarılamayacak biçimde kopuyordu.

1 yıl sonra Morales sürgündeyken Bolivya'da serbest seçimler yapıldı ve MAS'ın adayı, Morales'in ekonomi bakanı Luis Arce yüzde 55 oyla kazandı.

MAS 2020 seçimlerinde; 9 eyaletten 6'sını, 340 belediyeden 304'ünü aldı. 

Senatoda 36 sandalyeden 21'i, mecliste ise 130 vekilden 75'i MAS'a aitti.

Bu başarı Morales'e cesaret verdi ve sürgünde bulunduğu Meksika'dan ülkesine döndü.

Adeta "tapulu arsamın üstüne gecekondu yaptırmam" der gibi, yeniden MAS'ın liderliğine oynamaya başladı. 
 

Eski Devlet Başkanı Evo Morales, iktidara geri dönme konusundaki kararlılığını sürdürüyor / Fotoğraf: Jorge Abrego/EPA
Eski Devlet Başkanı Evo Morales, iktidara geri dönme konusundaki kararlılığını sürdürüyor / Fotoğraf: Jorge Abrego-EPA

 

Diğer yandan da Luis Arce'yi koltuğu kendisine devretmeye zorluyordu.

Morales Bolivya'ya ayak bastığın andan itibaren MAS, parti teşkilatlarından meclisteki bileşenlerine kadar bölündü.

Zaten devlet başkanı Arce de ne pahasına olursa olsun ülkenin Morales'ten kurtulması gerektiğine inanıyordu. 

Artık hep beraber, "Dante Cehennemi"nde şeytanın da yaşadığı o en üst hainler katına ulaşmışlardı.

"Ekvador Planı" bu noktadan sonra tıkır tıkır işlemeye başladı.


Neydi "Ekvador Planı"?

Ekvador'da Rafael Correa da Morales gibi Latin Amerika'daki sol dalganın ivmesiyle iktidara gelmişti (2007). 

Bu ikisi dalganın uç noktası olan Venezuela'da Bolivarcı Devrim'in lideri Hugo Chavéz'e en yakın duranlardı. 

Üçlü bir blok gibi hareket ediyorlardı; zira diğer iki ülke de Venezuela gibi güçlerini petrol ve gaz gelirinden alıyordu. 

Gerekli siyasi düzenlemeleri yapabilmek için de Chavézci anti-emperyalist çizgiye yaslanıyorlardı.

Bu üç ülkede oldukça farklı koşullarda olsa da ekonomik-siyasi ortam birbirine benziyordu.

Rafael Correa, 2016'da artık iktidarının sınırlarına geldiğinin farkındaydı. 

Belki de batıda eğitim almış biri olması sebebiyle, iktidarda kalmak için koşulları daha fazla zorlayamayacağını kabul etti ve aday olmaya kalkmadı.

Uzun yıllar yardımcılığını yapan ve aslında pek güvenmediği Lenin Moreno parti içi adaylar arasında yarışı kazandı ve "Yurttaş Devrimi"nin başkan adayı oldu. 

Uluslararası desteğe sahip Lenin Moreno iktidara gelir gelmez Correa'ya yolsuzluk davaları açılmaya başladı.

Hatta yurt dışında olan Correa hakkında uluslararası yakalama çıkarmaya bile kalktı.

Bu davalar Correa'nın tüm yakın çevresi ve parti yöneticilerini kapsayarak genişledi.

Correa'nın yardımcısı Jorge Glass'ı tutuklattı.

Kendi başkan yardımcısı dahil parti içinde Correacıları temizledi ve sosyal örgütlere baskı yaparak yönetimlerini ele geçirdi.

Lenín Moreno'nun selefi Rafael Correa'yı siyaset sahnesinden tasfiye etme süreci, iktidara gelmesinden sonra izlediği stratejik adımlar ve yaşanan siyasi gelişmelerle şekillendi.

Moreno, IMF ile anlaşmalar yaptı.

Büyük şirketler için vergi indirimleri ve devlet harcamalarında kesintiler gerçekleştirdi.

Bu politikalar, Correa'nın solcu tabanını yabancılaştırdı ve ikisi arasındaki ideolojik ayrımı derinleştirdi.
Assange olayı da önemli bir işaretti. 

Wikileaks belgelerini yayınladığı için hakkında ABD tarafından yakalama emri bulunan gazeteci Julian Assange, 2012 haziranında Londra'daki Ekvador elçiliğine sığınmıştı. 

Rafael Correa sığınmayı kabul ederek Assange'ı vermeyi reddetti. 

Bu Correa'nın anti-ABD'ci çizgisine uygundu.

Zira Correa iktidara gelir gelmez ABD'nin Güney Amerika'daki en büyük hava üssü olan Manta'yı kapatmıştı.

Lenin Moreno ise iktidara gelince Assange'ı teslim etti.


Son olarak da 2018'de halk oylamasına sunduğu bir referandumla, Correa'nın tekrar aday olmasının önünü kapatan anayasal değişiklikleri yaptı.

Moreno çoktan gitti ama Ekvador'da Sol bir daha iktidara gelemedi.

Şimdi Bolivya'da da benzer bir durum var: Arce dağılmış MAS'ı değil ama adı ve simgesini ele geçirdi. 

Evo Morales ise kendisine konulan seçim yasağına karşı sandık boykotunu destekledi.

Gerçekten de bu seçimlerde sandığa gitmeme ve boş oy daha önce görülmemiş bir seviyeye yüzde 20'ye ulaştı.

Ama bu, hareketin güç kaybını maskelemediği gibi sağ cephenin mecliste anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde etmesine yaradı.

Sonuçta elbirliğiyle sadece MAS'ı ve solu yok etmediler; halkın mücadelesiyle elde edilen büyük anayasal kazanımların da yok edilmesine hizmet ediyorlar.

Bolivya için bundan daha kötü bir senaryo düşünülemezdi.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU