Adrenalin'de bu hafta Marmaris'te milli sporcular yetiştiren kick boks üstadı Terkan Hoca'ya merak ettiklerimi sordum.
Terkan Ercan, her gün çocuklarla birlikte 4 antrenman yapıyor. 1,5 saat süren antrenmanlarda bol madalyalı kızları da antrenmanda diğer çocuklarla çalışıyor. Salonda her yaştan çocuk var. Gayet güçlü olduklarını söyleyebilirim çünkü ben de hepsinden kuvvetli darbeler aldım.
"Sabah mümkün olduğunca erken kalkmak bir sporcu için çok önemli. Çünkü biliyorsunuz ki güne daha zinde başlanıyor" diyen Terkan Hoca, yoğun tempoda çalıştıklarını belirtiyor.
Profesyonel seviyede mücadele etmek isteyenlerin günde iki ya da üç antrenman yapması gerek. Bir antrenman yaklaşık 2 saati bulabiliyor. Sporcunun performansına göre bu artıp azalabilir.
Maçlar öncesinde tempo tabii ki artıyor. Maçlardan sonra antrenmanları hafifletiyoruz. Şu anda da tempoyu düşürmüş durumdayız.
Terkan ve Hilal Ercan çiftinin iki kızları, bir de küçük oğulları var. Kızlar iki yaşında antrenmanlara girmeye, üç dört yaşlarında tam anlamıyla çalışmaya başlamış. O zamandan beri günde üç idman yapıyorlar.
2009'da Almanya'da düzenlenen Uluslararası Kick Boks Şampiyonası'nda Full Contact Ağırsıklet Şampiyonu olan Terkan Hoca ise dövüş sporlarına 6 yaşında Ankara'da karateyle başlamış.
O zaman da zaten öyle kick boks falan yoktu. Full contact diye geçiyordu ama çok bilindik bir şey değildi. Sokak kavgası gibi öğretiyorlardı.
Bizim Ankara biraz hareketliydi. Bizim zamanımızda abiler, dayılar, okuldan geldiğimizde 'Bugün kaç kişiyi dövdün?' diye sorardı. Her gün dövüşüyorduk. Filmlerden de merakımız vardı. Benim dayılar da böyle şeylerle uğraşıyordu. Biraz da oradan aldım vitamini.
Terkan Hoca'nın dövüş sporları serüveni böyle başlamış. 14 yaşına kadar karate, sonra kick boks, muay thai, boks, hepsinin idmanlarına giriyormuş.
Ben birkaç branş birden yaptığım için mesela bir antrenmandan çıkıp diğerine gidiyordum. Kick bokstan çıkıp boks antrenmanına başka bir yere. Ankara Ulus'ta Şefik Tetik Boks Salonu var. Bilinen bir yer Ankara'da. Orada antrenman yapıyorduk.
Kick boks idmanına da Yenimahalle'deki Şampiyon Kick Boks'a, Şenol Yılmaz Hoca'nın yanına gidiyordum.
Kick Boks Milli Takım Antrenörü Terkan Ercan, gençliğinde hırslı ve başarılı olsa da antrenman yaptığı salonlardaki imkanlar pek de iyi değilmiş. Bunun kendi kariyer gelişimini nasıl etkilediğini sorduğumda yaşadıklarını şöyle anlattı:
İlk başladığım zamanlarda yerlerde tatami yoktu, halıfleks vardı. Ayaklarımız kayar, bacaklarımız soyulurdu. Canımız acıyordu. Hijyen bakımından da iyiydi diyemem. Çok fazla ekipmanımız, koruyucumuz yoktu. Bu malzemelere ulaşmak da zordu. Kara düzen gidiyorduk yani.
Terkan Hoca, bu koşullardan Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşmasının sırrını ise şöyle açıkladı:
Çok hevesliydim. Özgüvenim çok yüksekti. Sokakta iyi dövüştüğümü düşünüyordum. Bunu profesyonel alana da yansıtmak istedim. Başarı elde etmek istedim. Türkiye şampiyonlukları kazandım.
Şampiyonluklara giden yol, elbette yıpratıcı olmuş:
Üç kere burnum kırıldı, iki kaburgam kırık. Ayaklarım kırıldı, yine üç kere omzum kırıldı. Ama bunlar sporu bilinçsiz yaptığımız için, kendi çabalarımızla ilerlediğimiz için oldu.
Kick boksta en son Almanya'da dövüştüm 2009'da, orada artık son maçıma çıktım ve birinci oldum. Orada da maçtan bir ay önce burnum kırılmıştı.
Köşemizin adından yola çıkarak Terkan Hoca'ya maçlarda adrenalinini nasıl yönettiğini, herhangi bir rutini veya uğuru olup olmadığını da sordum:
Uğura pek güvenmiyorum, pek inanmıyorum. İş çalışmaktan geçiyor. Salona sabahtan girip hava kararana kadar çıkmıyorduk. Hiç durmadan bütün gün bir idmandan çıkıp diğerine giriyordum. Kendimi buna adamıştım.
Çıktığım ilk maçlarda biraz daha sokak dövüşü gibi, çok fazla teknik olmadan saldırıyordum. Hatta çıktığım ilk üç dört maçta kaybettim. Halbuki bana göre ben dövüyordum adamları.
Gençlerde dövüşürken yani bana göre ben vuruyordum. Mesela 10 tane yumruk atıyordum. Ama adam bana bir tane tekme atıyordu. Oradan bir puan alıyordu. Mesela 10 tane yumrukluk kombinasyon zaten bir puan yapar. O da hani gardına mı geldi, neresine geldi? Tam teknik mi oldu? Hani biraz da ilk maçların olduğu için acemilik etkisiyle. Çok fazla teknik dövüşmüyorduk.
Kendi zamanındaki imkan ve sporcuları karşılaştırmasını istediğimdeyse Terkan Hoca genç sporcuların yaşadığı en büyük sorunları şöyle ifade etti:
Şöyle biraz daha imkan verilse çok güzel sporcular var. Yani çok yetenekli sporcular var ama bunlar maalesef yok oluyor. Niye yok oluyor? Şimdi çocuk çalışıyor, çalışmak zorunda. Belli bir seviyeden sonra hani ev kuruyor, evleniyor. Çoluk çocuğa karışıyor, ev geçindirmek zorunda. Ya da idealleri var. Yani hani bir meslek sahibi olmaya çalışıyor. O yüzden spora ara vermek zorunda kalıyor.
Bir de derece yapıyorsunuz. Mesela milli takıma giriyorsunuz. Çok fazla bir getirisi olmuyor bunun. Bunu profesyonel olarak, tek meslek olarak sürdürebilecek bir gelir kapısı yok yani.
Terkan Hoca, ülkemizde dövüş sporlarında başarı elde eden sporcuların maddi durumuyla ilgili şu yorumları yaptı:
Türkiye'de profesyonellik çok fazla yaygın değil. Yani tabii öyle maçlar yapılıyor, özel maçlar. Bu özel maçlarda da tabii ki paralar dönüyor ama yani yurtdışındaki gibi böyle büyük paralar değil. Belki dövüşçünün oradaki masraflarını karşılarlar. O alacağı parayla bir ev geçindirmek mümkün değil. Yani bu işi yapacaksa yurtdışına yönelmesi gerekiyor. Zaten sporcular da ya yurt dışına kaçıyor ya da bu sporu sevseler de bırakmak zorunda kalıyor.
Sporcu bir kere şampiyon oluyor, Türkiye şampiyonu oluyor. Bir kere dünya şampiyonu oluyor. İki kere oluyor, üç kere oluyor. Bakıyor yani elde avuçta bir şey yok. Ya bırakmak zorunda kalıyor, ya bu sefer para kazanmak için antrenörlüğe yönelmek zorunda kalıyor. O zaman da ne oluyor? İşte kaliteli sporcunun önü kesilmiş oluyor. Sonra alttan yenisi yetişiyor. Bir sporcunun yetişmesi zaten çok uzun yıllar sürüyor. 7-8 sene, belki 10 sene, belki daha fazla. Ve şimdi hazır yetişmiş olanlar mecbur ekmeğinin peşine düştüğü için bırakmak zorunda kalıyor.
Çözüm önerisi olaraksa futboldaki modelin uygulanması gerektiğini düşünüyor:
Şimdi Türkiye'de bir tek spor var o da futbol. Bence futbolda da paranın dönme sebebi bahislerin olması. Bu sporlarda da para dönmesi için mutlaka bahis oynanması lazım.
Bu sporda da bahis oynanmasına izin verilirse insanların önü açılmaya başlar. Profesyonellik tam anlamda devreye girer, diğer ülkelerde de insanlar bu şekilde para kazanıyor. Reklam gelirleri artıyor, medyada daha çok ön plana çıkıyor. Daha fazla yayımlanıyor.
Terkan Hoca kendisi de aktif sporculuğu aynı sebeplerden dolayı bırakmış ve uzun zamandır antrenörlük yapıyor. Başlangıçta sporcularla beraber maçlara çıkarken işin maddi boyutundan ve sakatlıklardan dolayı dövüşçülüğe veda etmek zorunda kalmış.
Profesyonel sporculuğu bırakmanın nasıl hissettirdiğini ve adrenalini özleyip özlemediğimi sorduğumdaysa "3-5 ay 1 sene çalışsam aynı performansı sergileyecek gibi hissediyorum ama tabii ki mental olarak mümkün değil. Kafa kaldırsa vücut, vücut kaldırsa kafa müsaade etmiyor. Çünkü antrenmanlar zor" dedi.
Tabii ki özlüyorum, o çok güzel bi duygu. Yaşamayan bilemez, insan özlüyor ama bunu yetiştirdiğin çocuklarda görüyorsun. Yaşıyorsun onlarla beraber. Onlar şampiyon olduğu zaman, bir başarı elde ettiği zaman sen de sanki onlarla beraber aynı şeyleri tekrar yaşıyorsun, kendin orada mücadele ediyormuşsun gibi. Bunu en başta çocuklarımda görüp yaşadım.
Kızları da Terkan Hoca'nın izinden gidiyor. Hem de babalarının salonunda çok daha iyi imkanlarla.
Hira Ercan 2024 Yıldızlar Kick Boks Türkiye Birincisi, Dünya İkincisi, Alya Ercan da 2023 Kickboks Avrupa Şampiyonu, Dünya Üçüncüsü, 2025 Kick Boks Dünya Kupası İkincisi.
Kızlara ilk olarak şampiyonluklarının tescillendiği o anda, tek elleri havaya kaldırıldığında nasıl hissettiğini sordum. Alya, "İki duyguyu aynı anda yaşadım. Hem mutlu oldum hem üzüldüm. Bu şampiyonluğu tattığım için duygulandım" derken, rahatlama hissettiğini de ekledi.
Hira ise "Değişik bir duygu. Çabamın emeğini aldığım için mutlu oldum" dedi.
Mesela kazanınca kendime dedim ki 'Ben başarabiliyormuşum'. Daha fazlasını yapmak için uğraştım, daha çok çalıştım.
Daha profesyonel hedefleri olup olmadığını sorduğumdaysa anneleri Hilal Ercan araya girip, "Hedef her zaman birinci olmak" dedi.
Alya, UFC izlemeyi seviyor, kendisini de ring dövüşlerinde görmek istiyor. Mike Tyson'ı sevdiğini söylemesi beni gülümsetti.
Küçüklükten başladığımız için ileriki yaşlarımda da devam ettirmek istiyorum. Zaten küçüklükten beri yaptığım için, alıştığım için hiç bırakmak istemiyorum. Dövüşsüz bir hayat düşünemiyorum.
Hira ise babasının izinden giderek antrenör olmak, kendisi gibi sporcular yetiştirmek istediğini söyledi.
Kendilerini profesyonel dövüşmeyen ya da dövüş sporlarıyla meşgul olmayan yaşıtlarından nasıl farklı gördüklerini sorduğumdaysa kızlar biraz tereddüt etti. O sırada anneleri kızlarının imdadına yetişip "Herkes korkuyor onlardan, genelde korkuyorlar, 'Aman bulaşmayalım size falan diyorlar'" diye konuştu.
Onlarda da rahatlık ve özgüven oluyor, kimseden korkmuyorlar, çekinmeden, rahatlıkla hareket ediyorlar. Erkeklerden bile korkmuyorlar.
Alya da annesinin sözlerine "İnsanlar bizimle arkadaş olmak istiyor" diye ekledi.
Birbirinizi nasıl motive ediyorsunuz diye sorduğumdaysa tüm aile gülmeye başladı. Hilal Ercan, "Evde sürekli çalışıyorlar. Küçüklüklerinden beri kavga ediyorlar, şampiyonluklarını ona borçlular" derken, Terkan Hoca "Ev ödevi gibi" dedi.
Kızlara idollerini sorduğumda Alya, Mike Tyson'ı söylerken Hira, "Benim idolüm her zaman babam" dedi.
Profesyonel sporlarla alakalı en merak ettiğim şeylerden biri olan "Yenilgiyle nasıl başa çıkılır?" sorusunun cevabını şampiyon kızlardan duymak istedim.
Alya, "Yenilince tabii ki üzülüyorum ama yenilme duygusuyla yaşadığım için daha çok çalışacağım hissiyle birinci olmak için daha çok çabalıyorum, beni daha çok motive ediyor" diye konuştu.
Yenilmek bana pes etmemeyi öğretti ve bana cesaret verdi.
Hira ise "Ben kaybettiğim zaman baya üzülüyorum, tüm çabanın boşa gittiğini hissediyorsun" dese de "Sonra daha çok hırslanıp, daha çok çalışıp daha iyisini yapmaya çalışıyorum" diye ekledi.
Ercan Ailesi'yle sohbetimiz böyleydi. Beni ağırladıkları için teşekkür ediyor, Hira ve Alya Ercan'a da sonsuz başarılar diliyorum.
© The Independentturkish