CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), CHP'li belediyelere yönelik yeni operasyonların ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in başkanlığında toplandı. MYK'nın ardından Özgür Özel açıklama yaptı. Özel, şöyle konuştu:
Türkiye bir yol ayrımında artık arkadaşlar. Tüm muhalefet, AK Parti ve MHP’nin siyaseti dahil tehdit altında. Bir avuç insan bu ülkeyi vesayetle yönetmeyi kafaya takmış. Ve devletin bin yıllık geleneği tehdit altında. Artık bu mücadele ya demokrasi ya otokrasi mücadelesi. Sandığa sahip çıkma mücadelesi. Herkes tarihteki yerini alacak. Bir tarafta sandığı koruyanlar, bir tarafta Tayyip Bey’e ve onun korkularına teslim olanlar. Devletin şerefli yargı mensuplarını, bürokratlarını, vicdan sahibi siyasetçilerini bir kez daha uyarıyoruz. Yargıtay Başkanı’nın, Meclis Başkanı’nın, Türk Hava Yolları Genel Müdürü’nün, AK Partili belediye başkanlarının sorgulanmadığı sorularla, CHP’li belediye başkanlarına soru soramazsınız. Orada bin katı varken, burada ispatsız bir meseleden kimseyi tutuklu yargılayamazsınız.
"Akın Gürlek'e soruyorum..."
Buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu operasyon kirli bir operasyondur ve bu operasyonun başına bir siyasetçi yollanmıştır. Akın Gürlek eskiden kararları çok tartışılan bir hakimken, ardından kendisi Ankara’ya Bakan Yardımcısı olmuştur. Buz gibi siyasi makamdır, Erdoğan’ın ifadesiyle. Anayasa siyasete atılanın kürsüye dönmesini yasaklar. Bu Bakan Yardımcılığı zırvasını Anayasa’nın bu yasağından sonra yazdınız diye boşluktan yararlanıp koyduğunuz adam, daha 35 yaşındayken kendinden kıdemli herkesin önüne geçip AK Parti kontrolündeki İBB’den lüks makam aracını 540 gün kullanıp yanındaki arkadaşı en mütevazi araca binerken HGS’sini, benzinini, şoförünü, bakımını AK Parti döneminde İBB’ye yaptıran adamdır. Hiçbir başsavcının talep etmediği, oturmadığı boğazda manzaralı villayı kendisine hazırlıyorsunuz. Utanmadan ‘Tayini başlamadan tadilat başlamıştı’ diyorsunuz. Milyonluk tadilatlar yaptırıyor. Eve havuz yaptırıyor, kaçak müştemilat yaptırıyor. Devletin lojmana, tadilatına ayıracağı paranın 200 katı para ödeniyor. Teker teker o paraların nereden hareketlendiği belli. Bir savcı gelecek, bir gün bunlara bakacak. Lüks yat şirketleri ile ahbaplık yapıp alıcı gözüyle 87 yıllık maaşıyla alamayacağı yatı gezip, ‘Bu yat nasıl olur, kaça olur?’ yapan adamın bu milletin kör kuruşunu koruyacağını kimse sanmasın. Buradan kendisine soruyorum: Tuzla’da bir yazlık villa var mı? Soruyorum: Aileden herhangi birinin kredi kartlarını Vanlı bir iş adamı ödüyor mu? Vanlı bir iş adamı sizi bu borçlardan azade ediyor mu? Soruyorum: Üsküdar’da büyük bir projeden bir daire alınıp da bir yakına yapıldı mı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Kırmızı bülten çıkararak, teker teker hesap soracağız"
Bir yandan millete ahlak dersi vereceksiniz, bir yandan paçanızdan pislik akacak. Kolay. ‘Yol belli. İş o raddeye gelince öncekinin kaçtığı delikten kaçarım yurtdışına.’ Öncekinin kaçtığı delikten kaçarsın. Onları getirmezler. Çünkü geldiğinde onlar suçu birlikte işlediler. Elbette Zekeriya Öz gelmez. Gelirse, bir konuşursa bugün Türkiye’de birçok görevde olan adamın ne pislikleri olduğu ortaya çıkar, eski yaptıkları ortaya çıkar. Biz iktidardayken yurt dışına kaçmış olanların buraya gelmesinden niye çekinelim? Kırmızı bülteni de çıkartacağız, getirteceğiz de. Teker teker hesap soracağız. Göreceğiz bakalım; kimin kredi kartı borçlarını kim azat ediyormuş, Kim gidip gişeden ödüyormuş. O gişeden yatırılan nakit kredi kartı ödemelerini bulunmayacağını mı sanıyorsun? Bir tek kendini mi akıllı sanıyorsun? Bu kadar pisliğin içinde bir de güya temiz eller operasyonu gibi operasyon yapıyor havası yaratıyor. Haydi, açık açık şimdi buradan bütün AK Partililere sesleniyorum. Soruyorum, soruyorum, var mısınız? Bak 2019’dan beri Siyasi Ahlak Kanunu Teklifi veriyoruz. Son imza yine benim. ‘Bir önceki dönem verdiğimiz kanunları yenilerim’ demişim. Böyle bir usul var. İşte verdiğimiz kanun: ‘Siyasi Ahlaksızlıkla Mücadele ve Siyasi Etik Kanunu.’ Sayfalarca… Bu kanunu biz istedik, siz istemiyorsunuz. Avrupa birliği dedi ki ‘Vize, serbest dolaşımı istiyorsan siyasi ahlak kanunu geçir.’ Dönemin Başbakanı dedi ki, hatta bize çağrıda bulundu. Biz dedik ki hemen, ben o sırada derhal açıklamada bulundum. ‘İki elimizi birden kaldırırız’ dedim, siyasi etik kanununa destek vermek için. O gün Davutoğlu ‘Siyasi etik kanunu’ dedi. Ben ‘İki elle destek’ dedim, bütün Cumhuriyet Halk Partililer bu konuyu konuştular. Saraya çağrıldı. O zaman tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi Davutoğlu’na? İşte Davutoğlu yaşıyor, Erdoğan da yaşıyor. İnkar eden yok. ‘İl ve ilçe başkanı bulamazsın bu kanunu çıkarırsan’ dedi.
"AK Partililer var mısınız? Gelin beş ve 10 yıl geriye dönük olarak kim ne kadar zenginleşmiş hepsini görelim"
AK Parti il ve ilçe başkanı bulamıyor siyasi ahlak kanunu çıkarırsa. Siyasi ahlak kanunu çıkmış olsaydı eğer siyasetin finansmanı, seçimlerin finansmanı, siyasi partilerin alabileceği yardım, milletvekillerinin, kendi belediye başkanlarının şeffaf mal durumları… Artı bunlar yetmezmiş gibi önce Mahmut Tanal üç yıl önce… Bu sene Grup Başkanvekilimiz olarak grubumuz adına tek imza ile Gökhan Günaydın verdiği teklifte Cumhurbaşkanı, bakan, meclis başkanları, Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakan yardımcıları, eşleri, belediye başkanları beş ve 10 yıl geriye dönük olarak… Tabii o zaman MASAK’ın böyle bir kurum olduğunu yeni öğreniyoruz. ‘MASAK eliyle’ diyor ve ‘Tüm kamu kayıtları açıklanarak son beş ve 10 yılda edindiğimiz mallar açıklansın.’ Var mısınız? Var mısınız? Gözünüzün içine baka baka soruyorum: AK Partililer var mısınız? Gelin beş ve 10 yıl geriye dönük olarak kim ne kadar zenginleşmiş hepsini görelim. Var mısınız belediye başkanlarınız için, birinci derece yakınları için. Ya utanmazlığın da bir haddi var. Kendi elindeki pisliği biz kir göstermiyoruz diye bembeyaz bir sayfa olan CHP belediyeciliğine karşıdan çamur atmaya çalışıyorsunuz. Bu kadarına gerçekten şapka çıkarılır. Hem bu kadar kirli bir işin içinde olacaksınız. Kendiniz biliyorsunuz. Eğer AK Parti’de bu belediyecilik meselesinde kir paçadan, çamur paçadan, pislik paçadan akmıyorsa namerdim, şerefsizim. Haydi çıksın biriniz ‘AK Parti’de bunlar varsa namerdim, şerefsizim’ deyin. Biriniz çıkın konuşun. Biriniz konuşun. Suçsuz günahsız insanları kötülemek kolay.
"Madem birinci partisin, gel. Allah’ın korkağı. Allah’ın korkağı, sen birinci parti olsan parende atarak sandığa gidersin"
Haydi gelin herkese eşit uygulanacak bir yasa çıkaralım. Hadi, özel yetkili savcılık, özel yetkili mahkemeler kuralım ama liyakatine hepimizin inandığı, güvendiği, öyle AK Gençlik’ten devşirme, avukat bürosundan, AK Parti Gençlik Kollarından kürsüye oturttuklarınızdan değil. Gerçekten tarafsızlığına, gerçekten vicdanına güvendiğimiz, her türlü güvencesi olanlar herkesi sorgulasın. Bu kadar terbiyesizliğin, bu kadar artık utanmadan, sıkılmadan kendindeki durumu karşı tarafı söyleyip, elindeki televizyonuyla, gazetesiyle milleti inandırmaya çalışmayın. Buradan Erdoğan’a bir kez daha meydan okuyorum. Gittin yurtd ışına, dönüşte uçakta, 13.00’e kadar ambargolu, 13.00’te bütün televizyonlar verecek. O uçaktaki bütün gazetecilerin hepsine söylüyorum. Nasıl oluyor kayıt? Sorular belli. ‘Soruyu ben kendi kafamdan sordum’ diyen çıksın. Sorular belli. Cevapları Erdoğan veriyor. Kayıt alıyor musunuz arkadaşlar? Bir tane bant kaydını yayınlayacak var mı? Beni arayıp dinletecek var mı, ‘Ben aldım kaydı’ diye. Kayıt yasak. Kim kaydediyor? İletişim Başkanlığı, kim redakte ediyor, virgülüne, noktalı virgülüne kadar? Soru da çok net bir şekilde soru. ‘Cumhuriyet Halk Partisi, meydanlara topluyor’ diyor ki ‘meydanlar’ sorunun içinde var. ‘Çağırıyorlar ama meydanlar kalabalık değil’ diyor. Meydanlar kalabalık değilse Allah benim belamı versin. Meydanlar kalabalıksa onu öyle yazanın belasını versin. Millet görmüyor mu; meydan kalabalık mı, değil mi? ‘CHP’ diyor, ‘Anketlerde önde olduğunu iddia ediyor.’ Erdoğan cevap veriyor, neresi yaralı oradan cevap veriyor. ‘Onlar kadar biz de anket yaptırıyoruz. AK Parti birinci partidir.’ Sorun yok o zaman. Hodri meydan, 2 Kasım Pazar. Madem birinci partisin, gel. Aday da olabiliyorsun. Vereceğiz oyu. Meclis’te erken seçim kararını aldıracağız. Madem birinci partisin, gel. Allah’ın korkağı. Allah’ın korkağı, sen birinci parti olsan parende atarak sandığa gidersin.
"Orada oturacağıma ilk seçimlerde siz sepetlenene kadar hapiste yatmayı göze almışım ben"
Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti. Her geçen gün farkı açıyor. Sen her geçen gün yetişemeyeceğin için ‘Akın koş, çelme tak’ diyorsun. Dün çelmenin adı İstanbul, bugün Adana, öbür gün Adıyaman, öbür gün Antalya. Cumhuriyet Halk Partisi’nde yolsuzluk yapan varsa, hırsızlık yapan varsa, suça bulaşan varsa Allah da belasını versin, biz de vereceğiz belasını. Ama bu kadar tertemiz insanlara, 108 gündür iftira, iftira iftira. Şimdi çıkmış, Adıyaman’a saldır, Antalya’ya saldır, Adana’ya saldır. Neden? Günlerdir yalvarıyor bana. ‘Gel Ankara’da otur.’ Güya mitinglerden rahatsız değilmiş. ‘Ankara’da otur, İstanbul’da miting yapma.’ Açık açık söylüyor. ‘Ekrem’i bırak.’ Orada bir tane de kılıç koymuş tepeme. Yok 30 Haziran, yoksa 8 Eylül. ‘Gel partinin başına geç.’ Senin icazetinle partinin başında oturacağıma namusumla Silivri’de Ekrem Başkanın yanında yatarım seçime kadar. Yok öyle şey. Ha ‘Ankara’da otur. Ankara siyaseti yap.’ Bu akşam Amasya siyaseti yapıyorum 20.30’da. Aynı anda canlı yayında meydanda Adıyaman’da da verecekler. Adana’da da verecekler: Antalya’da da verecekler. Çarşamba akşamı İstanbul’da. Ya Sancaktepe ya Kartal. Yine bağıracaklar ‘Diplomasız Erdoğan’ diye. Çatla. Yine bağıracaklar, ‘Erdoğan istifa’ diye. Patla. Bu kadar vicdansızlık, insafsızlık, yüzsüzlük. Bunun sonunda halen daha rüşvet teklif ediyor.
''Siyasi rüşvet teklif ediyorlar''
Siyasi rüşvet teklif ediyorlar. Özgür Özel gelirmiş, arkadaşlarını savunmayı bırakırmış, partisini bırakırmış, otururmuş. Orada oturacağıma ilk seçimlerde siz sepetlenene kadar hapiste yatmayı göze almışım ben. Bir yolu var susturmanın. Onu da anam, babam, evladım üzülmesin diye ben söylemiyorum, yiyorsa sustur. O zaman da bu millet sana ne yapacağını bilir. Ha meydandan korkma korkmama meselesi… Kork kardeşim. Bak o meydanlarda şu anda prova yapıyoruz. 81 ilde sen fragman izliyorsun, fragman. Korku filmini izleteceğim sana. Sen kötüleş, senden beter kötüleşmeyen ne olsun… Korku filmini size izletmeyen ne olsun. Fragman izliyorsunuz 2 milyon kişiyle. Gün gelecek bak, sandığı ortadan kaldırmaya kalma. Efendi gibi sandıkla gideceksin. Aha da 2 Kasım ortada. 2 Kasım’a sen sandık koymazsan, kasıma ben bir sandık koyarım. Koyar mıyım, koymaz mıyım he beraber bakarız. Yok, sen sandığı elden almaya kalkarsan, sandığı hangi ellerle kurduysak, o ellerle kurtarırız. O eller Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın elleri. Memleketi önce kurtaran, sonra da biz kazandık diye kılıçla, kalkanla, tüfekle değil sandıkla yöneten eller onlar. O sandık kurulana kadar ne mücadele verildiyse, o sandık korunsun diye de o mücadele verilir. Ondan sonra Mısır’daki meydanı izlediğiniz gibi televizyondan izlersiniz Türkiye’deki o demokrasi meydanlarını.
"Hadi senin devletin bütün imkanlarına karşı Ekrem Başkanın bir vesikalığı"
Kimseyi darbe ile tehdit etmiyoruz. Kimseyi kaba kuvvetle tehdit etmiyoruz. Ama birisi darbeye kalkarsa, sandığı almaya kalkarsa, bir takım yollarla bu milletin elinden seçimi almaya kalkarsa bu millet kendi elleriyle sandığı geri getirir. Ondan hiç kimse fazladan kabadayılığa girişmesin. Sandık gelecek, hepiniz gideceksiniz. 2 Kasım’da yüreği yeteni seçime bekliyorum. ‘Birinci partiyim’ diyeni seçim bekliyorum. Kendine güveneni seçime bekliyorum. Kasımpaşa delikanlısıysan seçime bekliyorum. Bizim yiğidim, aslanım Silivri’de yatıyor. Afişini yasaklat, fotoğrafını yasaklat, pankartını yasaklat, sesini yasaklat. Bir vesikalığını koyacağım oraya yine yenecek seni. Hadi senin devletin bütün imkanlarına karşı Ekrem Başkanın bir vesikalığı. Var mı cesaretin? Çık karşımıza görelim bakalım el mi yaman, bey mi yaman? Bu millet kimi seçiyor? Devletin ordusuna, devletin hakimine, savcısına, MİT’ine bilmem neyine güvenip, kumpasla bilmem neyle, planla, programla bu işin başında kalamazsınız. Bu ülke bu sandığı nasıl getirdiyse öyle korur kardeşim. Şu kadarını söyleyeyim, bugün uçakta sorduruyorsun, ‘Özgür Özel halkı sokağa davet ediyor.’ Ettiğim gün, ‘Sokağa davet ediyorum’ dedim, geldiler. 10 gün yasak koydun, 1 milyon kişi her gece toplandılar.
"Demokrasi eylemlerine davet ediyorum''
Ben şimdi halkı eylem yapmak üzere önceden bildirdiğimiz, etrafında güvenlik önlemlerinin alındığı meydanlarda demokrasi eylemlerine davet ediyorum. Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. O gün sen ne hale düşeceğini kendin düşün. Ama bana bu milleti sokağa davet ettirme. Aklını başına topla. Şimdi yarından itibaren bundan sonraki süreci tartışmak üzere yarın akşamüstü Parti Meclisi, Pazartesi günü ben Bolu’da duruşmadayım, erken saatlerde il başkanı, ben geldikten sonra il başkanları toplantısı, akşamüstü bütün milletvekilleriyle toplantı, akabinde Merkez Yönetim Kuruluyla alınan bütün kararların toplanması ve bundan sonraki sürecin değerlendirilmesi. Bugün dünden daha kararlıyız. Yarın da bugünden daha kararlı olacağız. Herkes hesabını, kitabını buna göre yapacak. Bir adım geri adım atan namerttir. Bir kelime eksik konuşan namerttir. Bir santim alçalan, bir santim eğilen namerttir. Biz bir kelime eksik konuşursak bu milleti susturacaksınız. Bir adım geri gidersek bu ülkeyi 100 yıl geri götüreceksiniz. Bir santim eğilirsek bu millete diz çöktüreceksiniz.
''Sen yüzde 29 ile orada oturtmam''
Bu milletin karşısında millete saygı duyacaksınız. Kendiniz diz çökeceksiniz. 24 yıldır sizi seçtiler. Bir teşekkür etmediniz. Bir kere seçmediler burnundan getiriyorsunuz. Seçme haklarını ellerinden alıyorsunuz. Seçtikleri belediye başkanlarını alıyorsunuz. Geleceğin Cumhurbaşkanını hapse atıyorsunuz. Bu, tarihin önemli bir kırılma noktasıdır. Bundan sonraki süreçte de herkes ayağını denk alsın. Erdoğan’a son sözüm. Eski hocasının, Erbakan hocanın oğlu da iştirak edince çok ağrına gitmiş. Tekrar ediyorum. Seni yüzde 29 ile orada oturtmayacağız Erdoğan. Seni yüzde 29 ile orada oturtmam. Hiç rahat etme, aparatlarına güvenme, etrafındaki şakşakçılar bakma. Birileri altını oyuyor. Birileri kazan kaynatıyor. Birileri sana gaz veriyor, ‘Bir şey olmaz, sen şöyle yaparsın, böyle yaparsın’ diye. Senden büyük millet var. Milletin dediği olacak. Biz millet ne derse oradayız.
"Önünden de düştüğüne hiç şüphe olmayan bir iktidarın, yaptığı kötülüklerle toplumsal desteğini ve meşruiyetini yeniden kazanma ümidi olmaksızın sadece koltuğuna tutunmak ya da seçime kadarki dönemi bir şekilde geçirmek ve en nihayetinde de sandıkla hesaplaşmak yerine, milletten korkan, sandıktan kaçan, işçinin, emekçinin karşısına çıkacak yüzü kalmayan bir iktidarın baskı rejimine çevirmeye çalıştığı bir ülkedeyiz maalesef. Bugün sabah erken saatlerde, artık duyanlara 'yok artık' dedirtecek... Duyup da kimsenin 'e bunu da bekliyordum' demeyeceği haberlerle uyandık.
"Operasyonlar için 108 günde toplam 150 milyar dolar harcadılar"
Bu iktidarın içindeki bir avuç insan, yanına üç savcı, üç hâkim, üç de gizli tanık alarak 19 Mart 2025 günü bu millete savaş açmıştır. Bu savaş ilanı sadece bize değil, demokratik siyasete açılmıştır diye ilk günden bunu tanımlamıştık.
Zaten siyasi yelpazede, Cumhur İttifakı'nın dışında kalan tüm partilerin, en sağdan en sola kadar yelpazenin her yerindeki partilerin ortaya koydukları dayanışma ve ortaklaştıkları tespitlerde bu yöndeydi. Artık bu ülkeyi milletin rızasıyla yönetmek istemedikleri çok açık. Milletin elinde kalan tek şey olan sandığı ortadan kaldırmak istiyorlar ve bunun provalarını yapıyorlar. Sandığın olmadığı otoriter bir yönetimi millete dayatıyorlar. Biz bu kötülüğe karşı 108 gündür meydanlarda direniyoruz. 108 gündür hiçbir delil olmadan, 15 buçuk milyon insanın oy verdiği Cumhurbaşkanı adayımızı ve İBB Belediye Başkanımızı ve İstanbul'daki, Adana'daki belediye başkanlarımızı, çok sayıda belediye meclis üyemizi ve bürokratlarımızı hapiste tutuyorlar. 108 günde toplam 150 milyar dolar harcadılar.
Yani 6 trilyon liraya mal oldu bu yaptıkları. 108 gündür millet daha da fakirleşti. Ülkemizin dünyadaki itibarı daha da zedelendi. İç barışımız, birliğimiz, beraberliğimiz umulanın, beklenenin, söylenenin aksine gitti de zayıfladı ve gerildi. Bu toprakların barış umuduna da, birlikte yaşama umuduna da, müreffeh bir Türkiye umuduna da, Avrupa Birliği'ne tam üye olma umuduna da kökten zarar veren, bu ülkeyi içe kapatan, bu ülkeyi içeride de baskıyla yönetilen bir ülke durumuna getirmeye çalışanlarla birlikteyiz, onlarla yüz yüzeyiz.
"Cumhuriyet Halk Partisi, icap eden en hassas, en titiz, en tavizsiz tutumu takınacak"
İçeride tuttukları arkadaşlarımız hakkında en ufak bir delil, en ufak bir kanıt, bir somut gösterge ortaya koyamadılar. Dün tüm bunlardan bağımsız olarak Manavgat'ta gerçekleştirilen bir operasyona ilişkin suç iddiaları ve görüntüleri karşısındaki tavrımızı hep birlikte takip ettiniz. Biri hukukçu, ikisi de yerel yönetimler deneyimi olan muhakkik heyetimiz ışık hızıyla Antalya, Manavgat'a ilerledi. Orada gerekli çalışmaları, tetkikleri, araştırmaları, görüşmeleri hem kamu makamlarıyla, yargı makamlarıyla, idari makamlarda ve siyasi makamlarda partimizle gerekli görüşmeleri yapıyorlar ve verecekleri rapora göre Cumhuriyet Halk Partisi de ifade ettiğimiz gibi icap eden en hassas, en titiz, en tavizsiz tutumu takınacak. Kimsenin bundan şüphesi olmaz.
"Bütün dünyada da takdir edilen, ödüller alan belediye başkanlarımıza saldırmaktan çekinmediler"
Ancak, ağaç isimleri verdikleri gizli tanıklarla aylarca içeride tutup çoluğuyla çocuğuyla tehdit edip iftiraya zorladığı insanların gözyaşları içinde imzaladıkları iftiranamelerle mesafe alamayanların ne durumda olduklarını millet de biliyor. Aslında AK Partili siyasetçiler de ya da ittifak ortakları da biliyor. Tam bu atmosferde, bu sabah yine bir karanlığa, bir şafak operasyonuyla uyandık. Tepeden tırnağa suça bulaşmış bir suç örgütü lideri bildikleri değil, bilmediklerine benzettiklerini ya da bildiklerinin bir kısmını bir partiye ifade ederek, dünyaya mal olmuş ve yaptıkları görevlerle ülkelerinde takdir toplamış ve bütün dünyada da takdir edilen, ödüller alan belediye başkanlarımıza saldırmaktan çekinmediler.
Abdurrahman Tutdere, bütün dünyanın deprem sırasında bir toplum önderi olarak tanıdığı ve devamında da bizim tarafımızdan değil, ağıt yakan Kürt'üyle, Türk'üyle, AK Partilisiyle, CHP'lisiyle analar tarafından adaylaştırılan, yanımıza her geldiğinde, bir yere gittiğinde Adıyaman için bir şey isteyen, hatta bir başka şehir için bir şey yapıldığında bile 'onlarda var, Adıyaman'ın daha çok ihtiyacı var, aman Adıyaman'a' diyen, bazı mevkidaşlarının artık yanında bir şey konuşmaya korktukları, Adıyaman'la yatan, Adıyaman'la kalkan bir arkadaşımızı gözaltına aldılar. İddiaları tamamen safsata, tamamen duyum.
CHP'li belediyelere operasyonlar...
Adana'da Zeydan Karalar, 2014'te Seyhan Belediye Başkanı; 2019'da, 2024'te Adana Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Cumhuriyet Halk Partisi'nin oy potansiyelinin çok üzerinde bir destekle, bütün Adana'nın “Adana gibi başkan” dediği; Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan darbe girişiminden sonra Türkiye Belediyeler Birliği Başkan Vekilliğini de üstlenmiş olan ve bu sefer Adana'da kapısına dayanılmış olan bir başkan. Kapıyı emekli öğretmen eşi açıyor. Durumu görünce 'Zeydan Karalar nerede? Gözaltına almaya geldik' diyorlar. Diyor ki 'O Gebze’ye gitti.' Gebze’deki açık adresi söylüyor ve bu kez Gebze’ye ekipler gidip, gördüğünüz görüntülerle Zeydan Karalar’ı gözaltına aldı.
Diğer taraftan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek, Yörüklerin gururu, 26 yıldır aralıksız belediye başkanı: beldede, Konyaaltı’nda, Büyükşehir’de. Tarihte Antalya ili, sonraki şimdiki adıyla Büyükşehir Belediyesi’nin, iki kez üst üste herhangi bir partiden kazanan ilk başkan. Antalya'ya 2.5 milyon kişiye göre hizmet bekleyip 2 milyon kişiye göre ödenek yollandığı için hiçbir başkan dönemin sonunda yeniden seçilmeye güven oyunu alamamışken, muhalefet partisinden bu imkânsızı başaran belediye başkanımız Muhittin Başkan’ın da kapısında bu sabahleyin polisler var.
Peki bu üç belediye başkanını, Ekrem Başkanı ve İstanbul’daki belediye başkanlarını bir araya getiren şey ne olabilir? Nasıl olabilir? Bir suç örgütü lideri var, adı Aziz İhsan Akbaş. Bunu ben söylemiyorum; bunu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Beşiktaş Belediyesi operasyonundan sonra servis ettikleri ve birkaç kez de çeşitli belediyeler operasyonundan sonra ifade ettikleri üzere, Aziz İhsan Aktaş diye biri var ve bir suç örgütü kurmuş. Belediyelerden iş alıyor ve bunun karşılığında rüşvet dağıttığı iddia ediliyor. Bu Aziz İhsan Aktaş’ın yaptığı bütün işlerde 'şaibe' var diye düşünülüyor. Hangi belediyeye iş yaptıysa, şu ana kadar adının geçtiği hangi belediyeyse oraya operasyon düzenleniyor.
"Aziz İhsan Aktaş'la çalışan CHP'li olmayan kamu kurum ve kuruluşlarına bir şey olmadı"
Hangi belediyelere düzenlendi derseniz: İstanbul’daki belediyelerimiz—Gaziosmanpaşa’yı, Avcılar’ı hatırlıyorsunuz; ilk Beşiktaş’ı hatırlıyorsunuz; önce Esenyurt kent uzlaşısından dolayı gözaltına alınmıştı. Ama Aziz İhsan Aktaş üzerinden yeniden bir tutuklama yaptılar. İkinci tutukluluğunu yaptılar. Seyhan’ı hatırlıyorsunuz; Ceyhan’ı hatırlıyorsunuz. Şimdi de Adıyaman Belediyesi ve Adana Büyükşehir Belediyesi. Adıyaman Belediyesi’yle sözleşme bitmiş, yeniden yapılmış. Adana Büyükşehir Belediyesi’yle bu dönem yok; geçen dönem yok.
Zeydan Başkan Seyhan’ı yönetirken, bundan sekiz yıl önce, önceden kalan sözleşme devam etmiş; o zaman ödeme yapılmış. Adı geçiyor ya, adı. Burada karşı karşıya kaldığımız durum: Aziz İhsan Aktaş hangi belediyeden fatura kesip para aldıysa, o belediye başkanını gözaltına alıyorlar ve şimdiye kadar gördüğümüz pratiklerine göre de tutukluyorlar. Peki bu Aziz İhsan Aktaş başka bir belediyeden, başka bir kamu kurumundan çalışmamış mı CHP’den başka?
"AK Parti’nin 'kir göstermez, türlü iş AK Parti’nin içinde bilinip çözülüp yargıya intikal etmez' kuralından yararlanıldı"
Biz istisnayız, kâide AK Parti’yle çalışmak. Yargıtay, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Deniz Hava Meydanları, Elektrik Üretim Anonim Şirketi, Türk Hava Yolları, bütün dünyaya hizmet eden Türk Hava Yolları, Pamukkale ve Uludağ Üniversitesi rektörlükleri, 20 ilin kamu hastaneleri, AK Partili Trabzon, Kocaeli, Kahramanmaraş, Ordu Büyükşehir, Elazığ ve Isparta İl Belediyeleri. Yine AK Partili Bahçelievler, Fatih, Zeytinburnu, Haliliye, Karaköprü, Eyyübiye, Ünye, Antakya, Nurdağı, Çayırova, Demirci, Adapazarı belediyelerinden yıllardır; önceki yıllara yönelik de Balıkesir ve Şanlıurfa Büyükşehir; AK Parti’deyken Afyonkarahisar, Kilis, Yozgat, Uşak; yine AK Parti’deyken Çekmeköy, Seyhan, Sandıklı. Aziz İhsan Aktaş’ın AK Parti’ni belediyelerle ilişkisi…
Bunlardan herhangi biri -örneğin şimdi Kilis Belediyesi- onunla çalışıyorsa başkanımızı alıp götürmüşlerdi. Ordu Belediyesi, geçen dönem çalıştığı Ordu Belediye Başkanı CHP’li olsa içerideydi. Bu belediyelerden İstanbul’daki Bahçelievler Belediyesi, en son ve en büyük ihaleyi vermiş, parçalıklı ihale vermiş; İstanbul Bahçelievler Belediyesi. CHP’li olsaydı şu anda tutukluydu. Niye tutuklu değiller? Çünkü bunlar AK Parti’nin 'kir götürmez, kir göstermez, türlü iş AK Parti’nin içinde bilinip çözülüp yargıya intikal etmez' kuralından yararlandı. Hatırlayın: Adalet ve Kalkınma Partisi, kendisine ait beş büyükşehir, onlarca belediyesinin adına sonradan rumuz takarak 'metal yorgunluğu' oldu dedikleri, esasen iki şey: FETÖ’cülük ya da yolsuzlukla çoğunu birinden suçladıkları bir süreç yaşandı. Ne dediler? Başta Melih Gökçek’e, Balıkesir Belediye Başkanı’na, İstanbul Belediye Başkanı’na ne dediler onlara? Dediler ki: 'Ya siz istifa edersiniz, ya biz gereğini yapar sizi alırız.'
"Aziz İhsan Aktaş bir itirafçı değil, bir iftiracıdır"
Ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’yım. Örneğin Adana Belediye Başkanı’nı ya da Manavgat Belediye Başkanı’nı görevden alamam. Yapsam yapsam partiden alırım; belediye başkanlığından alamam. AK Parti nasıl alıyor? Onların genel başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanı ya da yürütmenin başı olunca yargıda emrindeyken 'FETÖ’cüsün' diyor, alıyor ya da 'yolsuzluk var' diyor, alıyor. Bunu duyunca; kimi ağlaya ağlaya, kimi güle olaya, istifa ettiler. Hepiniz biliyorsunuz. Ne oldu o istifa eden belediye başkanlarına? Onlardan bir tanesine soruşturma, çağırıp bir soru… Davet edin. Bırakın sabah operasyonu, şafak operasyonu; alıp götürmek, dört gün nezarette tutmak, sonra tutuklamak, yargılamak: Bir soru soran oldu mu bunlar? Oysa 'Parsel parsel Ankara'yı sattın' diyen Bülent Arınç; bu partinin başbakan yardımcısı, bu partinin Meclis Başkanı, bu partinin bakanı, bu partinin daha sonra Cumhurbaşkanı İstişare Kurulu üyesi. Bu partinin iliğini kemiğini, AK Parti’nin ak yuvarlarını bilen kişi. 'FETÖ’ye parsel parsel sattın' diyor. 'Her türlü yolsuzluk var' diyor. Bir soru soruldu mu? Vicdanı olan AK Partililere, MHP’lilere soruyorum. Bu soruları, gerçek hırsızlara, yolsuzlara sormayanlar, 'Aziz İhsan Aktaş kimle çalışmışsa' diye ve bunların çoğuna bakın: Aziz İhsan Aktaş’ın çalışmaya devam ettiklerinde de bir şey yok. 'Aziz İhsan Aktaş’la çalışmayan, Aziz İhsan Aktaş’ı memnun etmemiş' deyip isimlerini veriyor Aziz İhsan Aktaş’a. Bir suç örgütü düşünün: Başında Aziz İhsan Aktaş, itirafçı olmuş. Aziz İhsan Aktaş evde. Ya, böyle bu yoğurdun bolluğu nerede bulunmuş arkadaşlar? Nerede bulunmuş? Bir suç örgütü kuracaksın. Yarın kuralım bir suç örgütü. Oradan menfaat temin edeceksin. Ortaya çıktıktan sonra “Ben itirafçı olayım, gideyim, bunlar kalsın” diyeceksin. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Bu Aziz İhsan Aktaş bir itirafçı değil, bir iftiracıdır. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde söylediği 'rüşveti verdiğine' dair bir kanıt var mı? 'Para verdik' diyorlar. O parayla konulduğu bir yer var mı? Bir kör kuruş bulundu mu? Yerde, gökte, yaylada, tarlada, kuyuda kasa arıyorlar. İki kasa buldular: Birinden belediye mührü çıktı, birinden 48 tek beylik tabanca kurşunu.
"Aziz İhsan Aktaş'ın Isparta Belediye Başkanı'na 'arabayı verdim' dediği adam, A8 Long'la fink atıyor"
Utanmaz, arlanmaz: TRT o görüntüler yerine stok görüntülerden dolar çıkarıyordu kasadan. Böyle iftira, böyle kişilerin namusuna, haysiyetine dil uzatma, el uzatma olmaz. Bakın çok net. Bunu Isparta’da bilmeyen yok; inkar eden de yok. Bu Isparta Belediye Başkanı’nın AK Partili A8 Long makam arabası: Audi A8 Long. Plakası 'Isparta Adalet ve Kalkınma Partisi'nin AK’ı ya da 'Ali İhsan Aktaş’ın akı 111.' Bu arabayı Aziz İhsan Aktaş, ihale alma karşılığı belediye başkanına vermiş. Bunu kendi de söylüyor. Hatta söylediğinde Akın Gürlek 'Geç, onu o biliniyor' diyor. Kendi de söylüyor, inkar etmiyor. Isparta Belediye Başkanı da inkar etmiyor. Isparta Belediye Meclisi de adı gibi biliyor.
Bu araba verilmiş; Isparta Belediye Başkanı AK Partili olduğu için dışarıda. Örneğin Avcılar Belediye Başkanı’nın seçimi sırasında, kampanya sırasında şehirde sesli araç geçmiş kiralık 30 gün, Aziz İhsan Aktaş diyormuş ki, 'Avcılar’a o arabayı ben gezdirdim' Belediye başkanının ne kendine yakını ne kimse ilgisi yok. Bizim belediye başkanı içeride. 'Adam verdim' dediği, 'aldım' dediği A8 Long’la fink atıyor Isparta’da; kimse de tık yok.
Özel'den Erdoğan'a: "Senin bu belediye başkanı, AK Parti’nin AK’ı plakasıyla geziyor ya, bu mu sizin eşitliğiniz?"
Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum: Şu kadar şerefin, namusun, ahlakın varsa cevap ver. Aynı adam bu arabayı senin belediye başkanına almış. Şu kadar namus, şu kadar şeref, şu kadar ahlak varsa cevap ver. Bununla bugün gözaltına alınan arkadaşların arasında dağlar kadar fark var. Burada kanıt belli, ispat belli, itiraf belli. Biz, ispatlanamayan bir Peugeot Partner'den elimizin değmediği seçim arabasından, 32 yaşında gencecik belediye başkanı içeride yatıyor. Senin bu belediye başkanı, AK Parti’nin AK’ı plakasıyla geziyor ya, bu mu sizin aklınız? Bu mu eşitlik? Bu belediye başkanı, bu arabayı Ispartalı Belediye Meclisi üyelerinin 'Ne var? İhaleyi aldı. Paramızla alacağımıza bedavadan makam arabası aldık' diyor. Bizim belediye başkanları kreş yaptırmış, 'irtikaba girer' diyorsunuz. Okul yaptırmış, 'rüşvete girer' diyorsunuz. Madem iade alıyorsun, git orada aş evine bağış yap demiş onu diyorsunuz. Cebine para koymamış. Sizin cebinizden, ayakkabı kutunuzdan, elbise torbanızdan paralar çıktı da ne dedin? Ne dedin utanmadan? Sen, 'bir paranın rüşvet olması için devletin cebinden çıkması lazım. Bir yolsuzluk olması için devletin cebinden, devletin zarar görmesi lazım' dedin. 'Kişilerden alınan devleti zarara uğratmaz' dedin. Burada devletten alınan ne var? Adıyaman’da depremzede park yaptırmak, oyun parkı yaptırmak, bilmem ne yapmak için 24 saatlik günde 30 saat koşturan adama sorduğunuz soruya bak. Birazcık vicdan, ahlak ve edebe davet ediyorum."
ANKA