Karadeniz'in kilit taşı: Romanya'nın yeni dönem NATO'daki stratejik rolü

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Mihai Barbu/AFP

Sevgili Independent Türkçe okuyucuları,

Çoğumuz, dünya çapında olan bitenleri, savaşın değişen yapısını, Ukrayna, Rusya, Gazze, Filistin, İsrail ve İran'daki can kayıplarını üzüntü ve endişeyle takip ediyoruz.

İnsansız hava araçları (İHA'lar) ve roketlerin ön planda olduğu dönemde, birbirleriyle komşu olmayan ülkelerin savaşlarına tanıklık ediyoruz (İsrail-İran savaşı gibi).

Olayların daha da büyüyüp bölgesel ya da küresel boyutlara everilmemesini temenni ediyorum. 

Diplomasi ve müzakerelere şans verilmesini ve bu bağlamda Türkiye'nin de önemli katkılar sağlayabilecek kapasitesinin olduğunu düşünüyorum.

Dışişleri Bakanı Sayın Dr. Hakan Fidan ile Sn. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Alparslan Bayraktar'ın önderliğinde, dışişleri ve enerji bakanlıklarının uzman ve profesyonel kadrolarının, müzakerelerde sağ duyulu ve yapıcı yaklaşımlarla, barışa katkı sağlayabileceklerini ümit ediyorum. 

Bu bağlamda, şahsen tanıdığım, dışişleri bakanlığının kariyerli bakan yardımcıları; Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Büyükelçi Berris Ekinci ve yakından tanıdığım Büyükelçi Levent Gümrükçü'nün, meslekten gelen ve bakanlığın müstesna memurları arasında olmaları, bu zor dönemde ülkemize adına büyük bir şans olduğunu düşünüyorum.

Hepsine bu vesileyle saygılarımı iletmek istiyorum.

Bilhassa Romanya gibi Karadeniz ve NATO ülkeleriyle de bu kritik dönemde barış için iş birliği yapılmasının önemini de bu yazıda irdeleyeceğim.

Çünkü hem Karadeniz bölgesinde hem de NATO ile Avrupa'nın güvenlik mimarisi bakımından, Romanya gibi dost ve müttefik ülkelerle iş birliğinin faydaları hem güvenlik hem de enerji ve ticaret bakımından avantajlar sunabilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın başladığı 2022'den bu yana, AB'nin enerji güvenliği de Avrupa güvenlik mimarisi de kökten değişiyor.

Rusya ile Ukrayna savaşıyla birlikte hem kara hem deniz hem de enerji eksenlerinde yeni bir güvenlik anlayışı hâkim oluyor.

Geleneksel konvansiyonel silahlara dayanan askeri doktrinler yerine, daha çevik ve hızlı müdahale kabiliyeti bulunan, teknolojik savunma sistemlerine, yapay zekâ destekli İHA'lar gibi yeni savaş teknolojilerine bıraktı.

Değişen savaş ortamında hem Ukrayna hem Ortadoğu'daki çatışmalar, insansız hava araçları (İHA/SİHA), roket sistemleri ve hava savunmasının ne kadar kritik olduğunu gösteriyor.

Ayrıca yeni nesil hava unsurlarının da ne derece önem arz ettiğine tanıklık ediyoruz. 

Türkiye, askeri üretim kapasitesi ile İHA alanlarda sahip olduğu yerli teknolojilerle –-Bayraktar, Anka, Akıncı, Hisar gibi sistemlerle- Avrupa'nın güvenliğine güçlü bir katkı sunma potansiyeline sahip.

Ancak bu teknolojik avantajın Avrupa güvenlik mimarisine yansıması için aynı zamanda kurumsal ve siyasi entegrasyona ihtiyaç vardır ve mutlaka karar verme mekanizmalarında yer almalıdır.

Türkiye, halihazırda NATO içinde aktif bir rol oynarken, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmadığı için AB merkezli güvenlik ve savunma yapılarında yer alamıyor.

Bunların başında "Stratejik Pusula" (Strategic Compass), "Avrupa Savunma Fonu" (European Defence Fund - EDF) ve "Daimi Yapılandırılmış İşbirliği" (Permanent Structured Cooperation - PESCO) gibi girişimler geliyor.

Türkiye bu mekanizmaların karar alma süreçlerine katılamadığı için Avrupa güvenliğine potansiyel katkısı tam anlamıyla kurumsallaşamıyor.

Bu bağlamda, Türkiye AB üyesi olmadığı sürece de her an bu mekanizmalar sebebiyle haksızlığa uğrayabilir.

Gümrük Birliği anlaşmasının bir türlü güncellenmemesi, Savunma ve Güvenlik mimarisi için hiç de umut verici değil.

Dolayısıyla, Avrupa'nın savunma mimarisinin NATO marifetiyle olması, Türkiye açısından daha arzu edilen bir senaryo.


Yeni güvenlik gerçekliği ve NATO'nun modülerleşme ihtiyacı

Bu nedenle Avrupa güvenlik mimarisi yeniden kurgulanırken, Türkiye gibi NATO üyesi ama AB üyesi olmayan ülkeler için "ayrılabilir ama ayrı olmayan" (separable but not separate) bir yapı gerekli.

Bu, Türkiye, Norveç ve Birleşik Krallık gibi NATO üyelerinin, Avrupa'nın savunma girişimlerine dışlanmadan dahil edilmesini sağlayacak esnek bir çerçeve anlamına gelir. 

NATO, Türkiye gibi kilit aktörleri içeren ve halen Avrupa'nın kolektif güvenliğinin temel dayanağı olan bir yapıdır.

Dolayısıyla Avrupa güvenliği yeniden yapılandırırken, AB içindeki mekanizmaların NATO yapısıyla çelişmeden ama onu tamamlayacak şekilde modülerleştirilmesi büyük önem taşır.

Bu tür modüler bir yapı hem NATO içi uyumu bozmadan Avrupa'nın savunma kapasitesini artırabilir hem de dışlayıcılık riskini minimize eder.


Romanya'nın artan stratejik rolü

Karadeniz'e kıyısı olan hem AB hem de NATO üyesi bir ülke olarak Romanya, bu yeni yapının kurgulanmasında özel bir öneme sahip.

Hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olan bu ülke, Karadeniz'de denge unsuru olmakla kalmayıp Türkiye ile askeri iş birliklerini güçlendiren istikrarlı bir müttefik konumunda.

Özellikle Romanya'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen NATO tatbikatları, hava savunma sistemlerinin entegrasyonu ve radar paylaşımı gibi adımlar, bölgesel caydırıcılığı somutlaştırıyor.

2023 yılında Türkiye ve Romanya'nın ortaklaşa düzenlediği Karadeniz Deniz Güvenliği Forumu da iki ülkenin sadece askeri değil, diplomatik uyum içinde hareket edebileceğinin göstergesidir.

Türkiye ayrıca Bükreş'te Mayıs 2025'te düzenlenen "9. Black Sea and Balkans Security Forum"da "Karadeniz güvenliği, enerji entegrasyonu ve Ukrayna'da barış süreçlerine..." vurgu yaptı.


Enerji güvenliği ve Karadeniz Koridoru

Karadeniz bölgesinde enerji güvenliği artık askeri güvenlik kadar önemli bir boyut kazandı.

Türkiye ve Romanya arasındaki enerji iş birliği, yalnızca iki ülkenin ekonomik menfaatlerine değil, Avrupa enerji arz güvenliğine de katkı sunuyor.

2025 yılı itibarıyla imzalanan ikili enerji anlaşmaları, doğalgaz paylaşımı ve iletimi konusunda stratejik koordinasyon sağlıyor.

Tuzla-Podișor boru hattı da bu kapsamda önemli.

Bu proje ile Türkiye, Azerbaycan ve Yunanistan kaynaklı LNG/DESA kaynakları, Romanya üzerinden Orta ve Doğu Avrupa'ya ulaştırılabilecektir.

Bu gelişme, Avrupa'nın enerji bağımlılığını azaltmayı hedefleyen geniş bir stratejinin parçasıdır.

Atlantic Council tarafından yayınlanan raporda da belirtildiği üzere, Türkiye'nin Karadeniz bölgesindeki jeopolitik rolü, Avrupa'nın enerji güvenliğinde merkezi bir konuma sahip.

Aynı zamanda TEPAV analizlerinde de belirtildiği gibi, Türkiye-Romanya enerji ortaklıkları uzun vadeli bölgesel istikrarın önemli bir dayanağını oluşturuyor.


Türkiye-Romanya: Güvenlikten enerjiye stratejik birliktelik

Enerjiden savunmaya, diplomasiden karar alma süreçlerine kadar Türkiye ile Romanya arasında gelişen çok boyutlu ilişkiler, Karadeniz bölgesinde yeni bir entegrasyon modeli oluşturabilir.

Türkiye'nin AB dışında tutulduğu, ancak NATO içinde aktif olduğu bu dönemde, Türkiye-Romanya iş birliği hem Batı ittifakı içinde köprü rolü oynamakta, hem de savunma sanayiinden lojistik desteğe kadar geniş bir yelpazede "fiili" entegrasyon sağlıyor.

Romanya, hem Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEI), hem NATO, hem de AB üyesi olması marifetiyle kurumsal ortaklık altyapısın güçlendirme kapasitesine sahiptir. AB üyesi Romanya, Türkiye'nin Avrupa savunma karar alma yapılarından dışlanmaması için kilit bir rol oynayabilir.

Öte yandan Türkiye'nin İHA/SİHA teknolojisi, siber savunma yetkinliği ve lojistik kapasitesi de Avrupa'nın doğu kanadında ciddi bir dengeleyici unsur teşkil eder.
 


Sonuç: NATO marifetiyle, Türkiye'nin entegre edildiği bir Avrupa Güvenliği mimarisi mümkün

Sonuç olarak, Karadeniz, artık sadece jeopolitik bir tampon bölge değil; Avrupa'nın enerji arz güvenliği, ticari rotaları ve askeri caydırıcılığı açısından merkezi bir konumda.

Bu nedenle Karadeniz'e komşu NATO üyeleri olan Türkiye, Romanya ve Bulgaristan'ın iş birliği, sadece bölgesel güvenlik için değil, Avrupa'nın güvenliğini için stratejik bir kaldıraç işlevi görüyor.

Avrupa güvenliğini yeniden tanımlarken, karar alma mekanizmalarına Türkiye'nin dışarıdan değil, içeriden katkı sunabileceği yeni modeller yaratılmalı.

Aksi takdirde, Avrupa Birliği'nin güvenlik yapılanmaları, AB dışındaki NATO üyeleri için "yarı müttefiklik" pozisyonu doğuracak ve bu durum uzun vadede caydırıcılığı zayıflatacaktır.

Türkiye'nin NATO içindeki teknolojik gücü, Romanya ile kurulan enerji köprüsü ve karar alma sistemlerine entegre olma hedefi, yeni Avrupa güvenlik mimarisinin temel taşlarını oluşturuyor.

Avrupa güvenlik mimarisinin NATO içerisinde kurulmasıyla, Türkiye'nin AB üyeliği olmadan karar süreçlerine dahil olması mümkün olabilir. 

Türkiye-Romanya gibi, NATO ittifakına üye Karadeniz ülkeleri arasında stratejik koordinasyonun geliştirilmesi önümüzdeki süreçte daha da fazla gündemde olacaktır. Karadeniz'de askeri, enerji ve güvenlik iş birliğini kapsayan modüler bir mimari oluşturulması düşünülebilir.

Aksi takdirde Avrupa'nın savunma yapısı, AB dışı NATO üyelerini dışlayarak kendini zayıflatmış olur.

Türkiye'nin teknoloji ve diplomasi gücünü karar alma süreçlerine taşımak, önümüzdeki dönemde Doğu kanadında (Eastern Flank) güçlendirmenin ve Karadeniz koridorunu güvence altına almanın yolunu açacaktır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU