Bağdat, “birden fazla tuzağa düşmekten kurtulduğu” için kendini rahatlamış hissediyor.
Gazze'de Aksa Tufanı operasyonunun düzenlenmesinden ve Lübnan'da destek cephesinin açılmasının ardından Iraklı milis gruplar ateş çemberini genişletme hayaline kapıldılar.
Ancak içeriden gelen tavsiyeler ve dışarıdan gelen uyarılar karışımı Irak'ın bu girdaba düşmesini önledi.
İsrail'in tehditleri açıktı ve bazı milis grupların hamasetini dizginlemek karşılığında bunların uygulanmasını engellemek için Amerikan müdahalesi gerekiyordu.
Bağdat bir tuzaktan daha kurtulmayı başardı. Beşşar Esad rejiminin bir anda ortadan kalkabileceği ve Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut yolunun kapanıp geçmişin bir hatırası haline gelebileceği bazı Iraklı grupların aklına hiç gelmemişti.
Bu gruplar, Ahmed eş-Şara'nın Esad'ın oturduğu saraya yerleşmesi karşısında şaşkınlığa uğradılar.
Sınırlı sayıda grup Suriye’de durumu tersine çevirmek için hazırlık yapma fikrine kapıldı, ancak hikayenin daha büyük ve daha tehlikeli olduğu, İran'ın en azından nefes almak için zamana ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.
Irak, etrafındaki şeylerin nasıl değiştiğini böyle gördü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bağdat, Tahran ve Washington ile mevcut ilişkilerini “mümkün olduğunca dengeli” yönetiyor.
ABD ABD'dir ve ona birçok şey için ihtiyacımız var.
İran, ilişkilerimizin, çıkarlarımızın ve bağlarımızın olduğu bir komşumuzdur.
Gerçek şu ki Washington eskisinden daha gerçekçi.
Kaani yönetimindeki Tahran da Süleymani yönetimindeki Tahran'dan daha az talepkar.
Irak'ın hareket alanı geçmişe göre daha geniş.
Önemli olan askeri bir çatışmanın yaşanmaması çünkü bu Irak ve bölge için büyük bir tuzak olacaktır.
Bugünlerde Bağdat'ta yaşanan diyaloglarda, geçmişin çalkantılı döneminin derslerinin dayattığı bir gerçekçilik eğilimi görülüyor.
Bu diyaloglarda tekrarlanan ortak noktalardan bahsedebiliriz:
- Bu coğrafyanın bir numaralı oyuncusu Amerikalı oyuncuydu ve hâlâ öyle. Rusya, Çin ve Avrupa’nın rollerini övmeyi seviyoruz, ancak bu, gerçeklerin bir yansıması olmaktan ziyade kısmen bir temenninin ürünü. Bir önceki 10 yılda Beşşar Esad rejimini kurtarmak için müdahalede bulunan Rus güçleri, onu savunmak için bir müdahalede bulunmadı ve hatta destek sözü bile vermedi. İran ile stratejik bağları bulunan Rusya, İsrail uçaklarının Suriye'deki Devrim Muhafızları mevzilerini imha etmesini ve İran nüfuzunu geri çekilmeye zorlamasını engelleyemedi. Donald Trump'ın gelişiyle, hem tarzı hem de Esad rejiminin devrilmesiyle bölgede yaşanan büyük değişim nedeniyle Amerikalı oyuncunun varlığı daha da güçlü hale geldi.
- İkinci gerçek ise, İranlı oyuncunun bölgedeki rolünün büyük bir darbe almış olduğudur. Birkaç yıl önce İranlı oyuncunun sahada bir numaralı güç olduğuna ve durdurulamayacağına inanılıyordu. Sürekli atılımlar ve kazanımlar kaydettiği, ek haritalarda kök salmayı hedeflediği düşünülüyordu. Suriye'yi İran'ın yörüngesi dışında hayal etmek zordu. Tahran’ın Beyrut’a yörüngesindeki dört başkentten biri olarak davranmamak ve havalimanında uluslararası düzenlemelere uymak zorunda kalacağını hayal etmek de zordu. İranlı oyuncunun yarası hiç de hafif değil. Suriye bağlantısının kopmasıyla çöken direniş ekseni, uzun çabalar ve büyük bedeller sonucunda doğmuştu.
- Üçüncü gerçek ise, İran'ın bölgede nüfuzunu artırmasının ilk arenası olan Lübnan'da da kaybettiğidir. Son savaş, 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı’nın ardından bir “destek cephesi” açmayı tercih eden Hizbullah'ın istediğinin tam aksi şekilde sona erdi. Hizbullah, tarihi lideri Hasan Nasrallah'ı ve üst düzey liderlerini kaybetti. Bazıları Suriye derinliğini yitirdikten sonra İsrail'e karşı savaşma gücünü de kaybettiğini söylüyor.
- Dördüncü gerçek ise, onlarca yıldır adını anmaktan, kabul etmekten kaçındığımız İsrail'in, tehlikeli bir bölgesel aktör olarak kendini dayatmış olduğudur. Amerikan teknolojisiyle donanmış İsrail, yakın komşularının topraklarına müdahale edebilecek ve daha uzaklara saldırabilecek kadar güçlü bir kuvvet. İsrail saldırgan bir devlet, işgalci bir devlet ama artık göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik.
- Beşinci gerçek, Suriye'deki dönüşümün pek çok kişinin tahmin ettiğinden daha ileri ve derin olduğudur. Suriye'nin, İsrail ile olan çatışmanın askeri boyutundan çekilmeyi seçtiği açık ve bu, onlarca yıldır ilk kez yaşanan bir gelişme. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda son dönemde varılan mutabakat, Suriye arenasını İran ve Hizbullah'a fiilen kapatmış durumda.
- Altıncı gerçek, Suudi Arabistan'ın rolünün, istikrara yatırım, devletlerin egemenliklerine saygı göstermek, komşulara veya dünyaya yangınlar ihraç etmekten kaçınmak temelinde, uluslararası hukuk ilkelerine dayalı, bölgesel ve uluslararası inisiyatiflerde bulunma konumuna ilerlediğidir.
Tufan sonrası savaşlara katılan oyuncuların büyük çoğunluğunun bunlardan ağır yaralı olarak çıktığı ve bu savaşlardan büyük hayal kırıklıklarıyla döneceği söylenebilir.
İsrail'in yıkıcı gücüyle, özellikle Suriye halkası aracılığıyla, sahneyi değiştirmede başarılı olduğu inkar edilemez.
Ancak uluslararası alanda giderek daha fazla varlığını hissettiren iki devletli çözüm zorunluluğundan da kaçamayacak.
Tufan’ı başlatan Hamas, savaştan hayal kırıklığından daha acı bir şey ile çıkacak.
Gazze'deki silahlı varlığını kaybedecek ve şu anda ne Beyrut, ne de Şam ve Amman'da hoş karşılanmıyor.
Bu, trene binmediği takdirde zorunlu emeklilikle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor.
Bağdat, çevresinde olup biteni takip ediyor.
ABD-İran nükleer müzakereleri onun için hayati öneme sahip bir konu.
Suriye'de Şara yönetiminin yerleşmesi dikkate alınması gereken önemli bir gelişme.
Şam, Washington ile balayı dönemini sürdürürse daha büyük bir rol ve daha büyük kazanımlar elde etmeye adaydır.
Bağdat, savaşların ağırlığı, oyuncuların yaraları ve savaşlardan dönenlerin hayal kırıklıkları altında değişen bir bölgenin çehresini okuyor.
Irak'ı da etkileyecek olan komşu ülkelerin rollerindeki değişimin boyutunu anlamak için biraz daha beklememiz gerekiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.