Siyaset felsefesi ve edebiyat kuramı üzerine çalışmalar yapan Michael Hardt, son kitabı Yıkıcı Yetmişler (Subversive Seventies) üzerine bir söyleşi için 12 Ekim'de İstanbul'daydı.
Kitabın çevirisini yayımlayan Otonom Yayıncılık tarafından Kadıköy'deki Moda Sahnesi'nde gerçekleştirilen etkinlikte Hardt; Şili, Nikaragua, Portekiz, İtalya, İran ve Türkiye gibi birçok farklı ülkede 1970'lerde patlak veren ayaklanmaları, protestoları ve devrimci hareketleri incelediği Yıkıcı Yetmişler'deki temel tezlerini sundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hardt, İtalyan felsefeci Antonio Negri'yle 1990'ların ortasında yazmaya başladığı ve 2000'de yayımlanan İmparatorluk (Empire) kitabıyla adını duyurdu. İkili bu çalışmada, siyasi düşüncede "imparatorluk" ve "çokluk" kavramlarını yenilikçi biçimde tekrar tedavüle sokarak baskı ve direniş mekanizmalarını inceledi.
Daha sonra bu çalışmadaki temel tezleri 2004'te yayımladıkları Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi (Multitude: War and Democracy in the Age of Empire) ve 2009'da okurlarla buluşan Ortak Zenginlik'te (Commonwealth) geliştirdiler.
Negri geçen yıl 90 yaşında hayatını kaybetti fakat Hardt, hem İtalyan felsefeciyle ortak geliştirdiği düşünce hattını hem de kendine has analizlerle ayrı bir çizgiye oturan politika okumalarını sürdürüyor.
"1970'ler bize yeni bir perspektif sunabilir mi?"
Akademisyen, son çalışmasında 1970'lerde dünyanın dört bir yanında patlak veren protestoların ve işçi hareketlerinin yanı sıra çeşitli özyönetim ve direniş çabalarını mercek altına alıyor. Bu dönemi inceleme amacınıysa şöyle açıklıyor:
1970'lere dönüp bakmamın sebebi o dönem verilen mücadeleleri yüceltmek değil. Bu hareketler günümüzü düşünürken bize yeni bir bakış açısı sağlayabilir mi? Bu hareketler, günümüzün politik sorunlarını tanımlamaya çalışırken bize yardımcı olabilir mi? Bu soruların peşindeydim.
1970'lerdeki ayaklanmaları tek kelimeyle "yıkıcı" diye niteleyen düşünür, 1960 sonrası devrimci hareketlerin giderek daha fazla baskı ve şiddet altında kaldığı bir dönemde bu direnişlerin daha da değerli hale geldiğine dikkat çekiyor.
Hardt, ayrıca 1970'lerde neoliberalizmin yükselişinin yanı sıra Fordizmden post-Fordizme geçiş gibi önemli uğrak noktalarına dikkat çekerek aslında bu dönemin, çağımızın nüvesini barındırdığını belirtiyor.
Çağdaş siyasi mücadelelerin amacının "devrimci demokrasiyi" inşa etmek olduğunu savunan kuramcı, bunu sadece bir siyasi temsiliyet düşüncesiyle sınırlı kalmayan ve özünde aşağıdan örgütlenerek şekillendirilen bir politik yapı olarak tanımlıyor.
"Gezi birçok harekete kıyasla çok ilerideydi"
Hardt, devrimci demokrasinin inşası yolunda çağdaş siyaset sahnesinde ırkçılık karşıtı, feminist ve antikapitalist nitelikteki birçok hareketin birbiriyle uyum içinde olması gerektiğini iddia ediyor.
Bunun, bir hareketin ötekinden daha öncelikli hale gelmediği bir "stratejik eklemlenme" yöntemiyle gerçekleştirilebileceğini savunan düşünür, çeşitli hak mücadelelerinin ancak bu şekilde ortak bir hedefe doğru birbirlerinden güç kazanarak ilerleyebileceğini belirtiyor.
Michael Hardt, yeni kitabı "Yıkıcı Yetmişler" üzerine bir söyleşi yapmak üzere İstanbul'a geliyor. Bu söyleşiye tüm okurlarımız davetlidir. Tarihi not etmeyi unutmayın!
— Otonom Yayıncılık (@otonomyayin) October 1, 2024
12 Ekim Cumartesi // 17.00
Yer: @modasahnesi
Not: Etkinlik ücretsizdir ve ardıl çeviri yapılacaktır. pic.twitter.com/Rnc6HeTTM0
Hardt, 2013'teki Gezi Parkı protestolarında bu çabanın önemli bir örneğinin görüldüğünü öne sürerek şu değerlendirmeyi paylaşıyor:
Benim için Gezi protestolarının büyüleyici yanı, bu eklemlenme sorunun nasıl vücut bulduğunu görebilmek oldu. Çünkü Gezi'de geleneksel sol hareketler, Kürt hareketi, queer ve feminist hareketler hepsi bir arada nasıl mücadele edilebileceğine dair bir deneyimi yaşadılar. Bu anlamda Gezi belki de birçok hareketten çok daha ileriydi.
"Fatsa Komünü" incelemesi
Hardt, söyleşisinde değinmese de kitabında 1970'lerdeki direniş hareketleri arasında "Fatsa Komünü'ne" de yer veriyor. Devrimci Yol (Dev-Yol) üyesi Fikri Sönmez, bağımsız aday olup seçimleri kazanarak Ekim 1979'da Ordu'nun Fatsa ilçesinin belediye başkanı olmuştu. Fakat bölgede Dev-Yol'un örgütlemesiyle "ayrılıkçı bir komünist yönetim" kurduğu gerekçesiyle 9 ay sonra düzenlenen askeri operasyonla yakalanıp hapse atılmıştı.
"Terzi Fikri" olarak da bilinen Gürcü asıllı Türk siyasetçi, 5 yıl sonra cezaevinde 47 yaşında hayatını kaybetmişti. Hardt, 12 Eylül darbesine giden yolda önemli bir olay olan "Fatsa Komünü'nü" 1970'lerin Türkiyesi'ndeki siyaset sahnesinde bir "anomali" diye niteliyor.
O dönemde solun özellikle kendi içinde bölünmeler yaşadığına dikkat çeken Hardt, Dev-Yol'un Fatsa'daki halk komitelerinin ve direniş komitelerinin sadece radikal sağcılardan değil, Dev-Yol'dan ayrılan Devrimci Sol'dan da (Dev-Sol) eleştiri topladığını hatırlatıyor. Hardt, bu komitelerin sadece faşist grupların saldırılarına karşı bir savunma hattı oluşturmakla kalmadığını, aynı zamanda "halka siyasi katılım deneyimi ve özyönetime dair bir eğitim" sunduğunu savunuyor.
Hardt, "Fatsa Komünü'nde" 1970'lerde ABD'deki Kara Panter Partisi'yle İtalya'daki Otonomist (Autonomia Operaia) hareket tarafından benimsenen "ikili stratejinin" kullandığı saptamasını paylaşıyor. Bu strateji, devrimci sol hareketlerin savunma amaçlı silahlı örgütlenmelerle demokratik özyönetim projelerini bir arada yürütmesine dayanıyor. Hardt'a göre üç hareketin de 1970'ler sonunda yenilgiye uğramış olması bu stratejinin önemini azaltmıyor; aksine bu girişimler, söz konusu iki katmanlı yapının bir arada yürütülebileceğine dair yenilikçi bir perspektif ve alternatif sunuyor.
"Hedefleri küçülttük"
Hardt, söyleşisinde 1970'lerdeki devrimci hareketlerin "özgürleşme" talebinin, bunları çağdaş siyasi hareketlerden daha "üstün" kılan bir yan olduğuna da dikkat çekti.
Düşünür, ABD'de 1970'lerde siyahların özgürleşme hareketinin (Black Liberation Movement), sadece ırkçılık karşıtı bir perspektife oturarak günümüze Siyahların Hayatı Önemlidir'e (Black Lives Matter) dönüştüğünü, bunun hedefler açısından bir "küçülmeye" işaret ettiğini öne sürüyor.
Özgürlük talebinin çağdaş siyasi düşüncede ikinci plana atıldığı tezini ortaya koyan Hardt, aynı şekilde 1970'lerdeki kadın özgürleşme hareketinin günümüzde "toplumsal cinsiyet eşitliği" talebine odaklanarak daha büyük bir bağımsızlaşma hedefini öne çıkarmadığını iddia ediyor.
"Cüretkar bir devrimci talebe ihtiyacımız var"
Amerikan kuramcı, 1970'lerdeki devrimci hareketlerin temel özelliği olan bu talebin yeniden dile getirilmesini gerektiğini belirterek şunları söylüyor:
Belki bugün için önemli olan şey, o dönemki hareketlere dönüp baktığımızda, oradaki devrimci arzunun cesaretine ve cüretkarlığına tekrar dönmemiz gerektiği. Bu arzuyu yitirdiğimizi söylemiyorum kesinlikle. Ama bu devrimci arzunun ve onun cüretkarlığının eskisi kadar baskın olmadığını teslim etmemiz gerek.
"Çok güzel anlatmışsın ama biz kaybettik"
Hardt, söyleşide Yıkıcı Yetmişler'in yazım sürecine dair bir anektod da paylaştı.
Akademisyen, kitabın ilk taslağını ünlü Marksist edebiyat kuramcısı Frederic Jameson'a okuttuğunu, Amerikan düşünürün kendisine şunları söylediğini anlatıyor:
Değerli arkadaşım Frederic Jameson ilk taslağı okudu ve bana, 'Michael çok güzel yazmışsın fakat durum üzücü; sonuçta biz yenildik' dedi.
"Yenilgiler önemlidir"
Hardt, devrimci hak mücadelesinin tarihinin "yenilgilerle dolu" olduğunu kabul ederken, başarısızlık ve yenilgi arasındaki bir farka da dikkat çekiyor.
Düşünür, siyasi hareketlerin kendi iç sınırlılıklarından kaynaklanan sorunlardan ötürü hedeflerine ulaşamamasını "başarısızlık" diye niteliyor. Yenilgi söz konusu olduğundaysa hedefin yakalanamaması, hareketlerden daha üstün konumdaki dış bir güçten ve onun uyguladığı baskıdan kaynaklanıyor.
Tarihte yenilgilerin önemli olduğunu belirten Hardt, söyleşisini şu sözlerle noktalıyor:
Yenilgiler öylece uçup gitmez. Bunlar bize yeniden başlayabileceğimiz bir platform, bir sıçrama tahtası sunar. Yenilen hareketler ardında bunu bırakarak gider. 1970'lerdeki devrimci hareketlere bakarken önemli olan bunlardan hangilerinin bize böyle bir platform sunduğunu tespit etmek ve bizim buradan hareketle mücadeleyi nasıl ileriye taşıyabileceğimizi bulmaktır.
Yeni çıkanlar, etkinlikler, listeler ve röportajlarla kitaplar arasında yolculuğa çıkacağımız "Minerva'nın Baykuşu" adlı sürekli bölümümüzün ilk yazısında, Amerikan düşünür Michael Hardt'ın yeni kitabı Yıkıcı Yetmişler'le ilgili İstanbul'da verdiği söyleşiye dair izlenimlerimizi paylaştık.
Grekler için bilgeliği temsil eden ve baykuş simgesiyle anılan Athena, Roma mitolojisinde karşımıza Minerva adıyla çıkar. Hegel'le "Minerva'nın Baykuşu" düşüncenin bir metaforu haline gelir. Hegel, felsefi düşüncenin niteliğini "Minerva'nın Baykuşu ancak alacakaranlığın çökmesiyle kanatlarını açar" ifadesiyle özetler. Tarihsel olayları anlamlandırmak ancak bunlar yaşanıp bittikten sonra mümkün. Düşünce de bu anlamda daima "geç kalır", yani belirli bir olgunluğa eriştiğinde dünyayı anlamlandırabilir.
Haftaya kitaplar ve yayıncılık dünyasından yeni konularla görüşmek üzere!
© The Independentturkish