Hamas'ın sonu gelebilir, sonra ne olacak?

Sorunumuz özellikle, Filistinlilerin buharlaşıp ortadan kalkmayacaklarını anlayabilecek, İsrailli bir ortağın yokluğundan kaynaklanıyor

Fotoğraf: Reuters

Gazze savaşındaki en tehlikeli şey Hamas'ın yok edilmesi ya da yok edilememesi değil.

Tarafı olduğu ve hatta mevcut turunu bizzat başlatan taraf olduğu bir savaşın gölgesinde, hareketin kaderiyle ilgili bu sorunun egemen olduğu apaçık ortada.

Ancak Filistin ve İsrail'in geleceği ve bölge ülkelerinin onlarla ilişkileriyle ilgili daha karmaşık soruları yanıtlamak için asıl çaba ve zaman harcanması gereken en önemli soru bu değil.

İsrail hükümetinin savaş sonrası döneme ilişkin herhangi bir siyasi fikri var mı?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

7 Ekim'den bu yana tek bir İsrail siyasi fikri ortaya konmadı.

Öyle ki savaş, herhangi bir siyasi ufku olmayan bariz bir güç projesine dönüştü.

Binyamin Netanyahu'ya göre Gazze savaşı sonrasında yaşananlar, öncesinde yaşananların aynısı.

Savaştan önce Netanyahu, müzakerelerde bulunacağı Filistinli bir ortağın olmadığını söylemek için Filistin Otoritesi ve Hamas'ın aşırı ulusal sorumsuzluklarını istismar ederek, Gazze ve Ramallah arasındaki Filistin-Filistin bölünmesinin sürmesinde ısrar etti.

Gazze savaşının ardından da görünüşe göre Netanyahu aynı yönde ilerliyor ve bu kez sadece siyasi yapılarını değil, Filistinlileri de fiilen ortadan kaldırmaya yönelik çılgın bir girişimde bulunduğu görülüyor.

Öte yandan, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından ister geri dönüş hakkı ister Kudüs, ister başkalarıyla ilgili olsun, Filistin ulusal söyleminin dogmatizminin ötesine geçen tek bir Filistin siyasi fikri ortaya konmadı.

Keza Hamas da nehirden denize Filistin'i kurtarma sloganı ile ilgili bir siyasi fikir ortaya koymadı. Her iki projenin de gerçek bir liderlik ufku ve anlayışı bulunmuyor.

Bu boşluğun ortasında bütün siyasi tartışmalar Hamas'ı bitirmenin mümkün olup olmadığı ya da hareketin Gazze'nin yıkıntıları üzerinde zaferini ilan edip edemeyeceği etrafında dönüyor.

Hamas bir fikir ve fikirler ölmez deniliyor. Fikirler tarihine gelince, onun farklı bir görüşü var.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Mihver güçlerinin yenilgisi İtalyan faşizminin, Alman Nazizminin ve Japonya'nın emperyal militarizminin ölümüne yol açtı.

Holokost da dahil olmak üzere bu ideolojilerin korkunç sonuçları, onları küresel ölçekte itibarsızlaştırdı.

Buna paralel olarak diğer tarafta sömürgecilik, 19'uncu yüzyıl boyunca ve 20'nci yüzyılın başlarında bir uluslararası ilişkiler ve yönetim biçimi olarak genişlemesinin zirvesine ulaştıktan sonra, kademeli bir ölüme tanık oldu.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından sömürgecilikten kurtulma hareketleri, bilhassa iki dünya savaşı sonrasında Avrupalı ​​güçleri vuran ve imparatorluklarını sürdürme güçlerini azaltan ekonomik ve siyasi zayıflıktan yararlanarak, uluslararası siyasi ve ekonomik ilişkileri yeniden şekillendiren olağanüstü bir ivme kazandı.

ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın uluslararası siyasi söyleme dayattığı "kendi kaderini tayin hakkı" fikri gibi sömürgecilik karşıtı fikirlerin gelişmesi, bağımsızlık ve özyönetim talep eden milliyetçi hareketlerin tırmanmasında rol oynadı.

Bu milliyetçi hareketler Birleşmiş Milletler'in kuruluşunu sömürge karşıtı duygu ve hareketleri teşvik etmek için dev bir platform olarak gördüler.

Bir ideoloji olarak komünizm fikri tamamen ortadan kalkmamış olsa da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından politik ve ekonomik bir yönetim sistemi olarak klasik biçimi tamamen çöktü.

Kölelik ve apartheid sistemi, feodalizm, teolojik devletler veya mutlak monarşiler gibi zamanla geçerliliğini yitiren ya da kendisini koruyan bağlamların gelişmesi veya öz başarısızlık sebebiyle ölen sosyal, politik, ekonomik ve bilimsel fikirler de burada sayılabilir.

O halde fikirler ölür ve eğer Hamas da bir fikir ise bu kaderi yaşaması hesap dışı değil. Hamas'ın sadece bir fikir değil, aynı zamanda Filistin'in bir bölgesini yöneten siyasi yönetim biçimi olduğunu bir yana bırakın.

Bu yönetimin, Filistin ulusal mücadelesi meselelerinde, bir bütün olarak Filistin ulusal projesi ile sosyal tabanı ve siyasi kurumlarının bugün içine düştüğü durumda dahası savaş sona erdiğinde, bizzat kendisinin Gazze'deki tabanının kaderinin ne olacağı konusunda payı olduğunu söylemeyi bırakın.
 


Bölgemizde fikirlerin ölmesinin zor olduğunu savunanlar, özellikle Taliban'ın, Amerikan işgali sonucunda rejimi yıkıldıktan yaklaşık 20 yıl sonra Afganistan'ı yönetmeye geri döndüğüne işaret ediyorlar.

Ancak Taliban'dan alınacak ders, Taliban fikrinin gücünü değil, uğratıldığı askeri yenilgi temeli üzerinde ikna edici bir alternatif yaratma konusundaki korkunç başarısızlığı vurgulamalı.

Uluslararası güçlerin varlığına ve bol miktarda yardıma rağmen, Afganistan'da istikrarlı bir demokratik hükümet kurma çabaları yolsuzlukla ve Afgan sosyal sisteminin kotacı yapısı ile mücadelede başarısız oldu.

Buna ek olarak, ana nedenleri ele alınmadığı ve himaye edenler ile doğrudan temasa geçilmediği için isyan eylemleri devam etti.

Bu sebeple yeni siyasi rejim Afganlar arasındaki meşruiyetinin köklerini derinleştirmede başarısız oldu ve ABD'nin kendisine sunduğu doğrudan himayeye bağımlı kaldı.

Bu, kendisi ile halk arasındaki kültürel ve siyasi ayrılığı daha da büyüttü.

Hal böyleyken, güçlü ve küresel olarak kabul görmüş bir sosyal ve politik fikrin eksikliği, Taliban ideolojisinin devam etmesine ve ülke üzerindeki kontrolünü yeniden sağlamasına yol açtı.

Dolayısıyla bu deneyim, radikal ideolojilerin başarılı bir şekilde bastırılmasının yalnızca askeri yenilgi değil, aynı zamanda kapsamlı bir siyasi, ekonomik ve kültürel yeniden yapılanma stratejisinin sonucunda gerçekleştiği Almanya ve Japonya deneyimiyle tezat oluşturuyor.

Marshall Planı olarak bilinen bu strateji, yeni ve esnek ulusal kimlikler ve ideolojiler tasarlamıştı.

Gazze'den sonra olacaklarla ilgili sorunumuz Hamas'ın kaderinin ne olacağından değil, İsrail'deki siyasi denklemin kaderinin ne olacağından kaynaklanıyor.

Tüm bölge olarak sorunumuz, savaş projelerinin objektif, gerçek ve sürdürülebilir barışın yollarını döşeyecek bir alternatifinin bulunmamasında yatıyor.

Sorunumuz özellikle, Filistinlilerin buharlaşıp ortadan kalkmayacaklarını anlayabilecek, İsrailli bir ortağın yokluğundan kaynaklanıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU