Fırtınalı bir denizde bir istikrar penceresi

Suudi Arabistan-İran ilişkileri, fırtınalı küresel denizde bölgesel istikrar için bir pencere açabilir veya en azından hasarı sınırlamaya katkıda bulunabilir

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan / Fotoğraf: SPA

Ortadoğu yok sayma, darbe, sızma ve korku politikalarının esiri olunca evlatlarına onlarca yıl -hatta belki de daha fazla- kaybettirdi.

Zafer, boyun eğdirme ve özellikleri değiştirme takıntılı, maliyetlere ve acil istikrar ihtiyacına aldırış etmeyen politikalarının esiri olunca yıllar kaybetti.

Zenginlikler yitirildi, devrimler yolundan şaştı. Kan nehirleri aktı ve haritalar çatırdadı. Kronik ve yeni çatışmalar, yakın ve uzak geçmişin intikam dolu okumaları görüldü.

Bölgedeki çoğu ülkenin bu uzun kan kaybından yorulduğunu söylemek abartı olmaz. Yaygın yoksulluk ve işsizlikle ilgili rakamları iletmeye gerek yok.

Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki gerilemeden bahsetmeye gerek yok. Sakinlerinin baskı ve karanlığın birleşiminin haritaları, ölüm botlarıyla da olsa kendisinden kaçmaktan başka seçenek bırakmayan kafeslere dönüştürdüğü hissini anlatmaya gerek yok.

Dalgaların pençeleri ile balıkların dişleri arasında çaresizliğe savrulan Arap gençlerinin cesetleriyle oynayan dalgaların görüntüsünün öfke ve paniğe neden olduğunu söylemeye gerek yok.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Geçmişteki hileler artık işe yaramıyor. Ulusal marşlar, ekmeğin yokluğunun yarattığı boşluğu doldurmuyor.

Fanatiklik uyandırmak, hastaya ilaç ve tedavi ihtiyacını unutturmuyor. Dış komplolardan bahsetmek, artık normal bir yaşam ve onur talep edenleri aldatmıyor.

Koşullar acı verici. Cephaneliklerin ve İHA’ların pençesinde yaşayan ama yaz aylarında ormanları veya evleri yandığında ambulansları olmayan ülkeler var.

Yukarıdakilerin hepsinden daha tehlikeli olan, vatandaşların yozlaşmış veya başarısız hükümetler sayfasını kapatmanın hiçbir yolu olmadığı duygusuna kapılmalarıdır.

Yapay zeka çağında bir vatandaşın elektriğinin olmasını hayal etmesi basit bir şey değil. Art arda gelen teknolojik devrimler sırasında bir damla içilebilir suyu hayal etmesi basit değil.

Sakinlerine yoksulluk ya da göçten başka bir şey vaat etmeyen şehirlerin sokaklarında nesillerin birikmesi hiç de basit bir şey değil.

Ortadoğu'nun bir istikrar alanına ihtiyacı var. Irak'ın birçok savaşın açtığı derin yaraları sarmayı tamamlaması için buna ihtiyacı var.

Yemen'in, bileşenlerini bir çatı altında ve ötekini kabul etme temelinde toplayabilmesi, onunla birlikte savaş ve bölünme sayfasını kapatacak bir formül araması için buna ihtiyacı var.

Zorlama veya baskı olmaksızın tüm Yemenlileri barındıran bir Yemen arayışındaki diyalog için buna ihtiyacı var.

Suriye'nin, ülkelerinin sınırlarının eşiğinde bekleyen milyonlarca Suriyelinin hızla geri dönmesine kapı aralayacak, yeniden inşa sürecini başlatma fırsatı sağlayacak bir istikrar ve diyalog alanına ihtiyacı var.

Lübnan'ın, Lübnanlıların zorbalık, iradeleri kırma ve sahiplerine rağmen sözlükleri değiştirme sayfasını çevirmelerini sağlayacak bir istikrar alanına ihtiyacı var.

Enkaz altından çıkma fırsatı sunmak için bileşenler arasındaki karşılıklı tanımaya geri dönmeye ve bir orta yol bulmaya ihtiyacı var.

Sudan'ın acil bir istikrar alanına ihtiyacı var. Morgların cesetlerle dolup taştığını, elektrik olmadığında onları çürümeye terk etmekten başka çarenin olmadığını okumak ürkütücü.

Hartum hastanelerinin hizmet dışı kaldığını ve Sudan’ın diğer bölgelerinin mevcut haritadan bağımsızlıklarını ilan etmekten çekinmeyebileceklerini okumak ürkütücü.

Darfur savaşları daha da kötüsünün habercisi. Hükümetler, parlamentolar ve milisler arasında bölünmüş adaları yeniden birbirine bağlamak için Libya'nın bir damla istikrara ihtiyacı var. Libya'nın acıları artık sadece merhum Albay’a (Kaddafi) ve uygulamalarına bağlanamaz.

Bölgenin acilen istikrara ihtiyacı olduğu fikri, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yaptığı görüşmeyle taçlanan Suudi Arabistan ziyaretini takip ederken aklıma geldi.

Ziyaret, Çin’in üst düzey katılımıyla varılan Pekin mutabakatı ile birlikte yola çıkan trenin yoluna devam ettiği izlenimi verdi.  

Aslında üçlü mutabakatın özü, bölgede iki önemli ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi meselesinin ötesine geçiyor.

Mutabakatın özünde iyi komşuluk, devletlerin egemenliğine saygı ve iç işlerine karışmama ilkeleri yatıyor.

İyi komşuluk taahhüdü, devletlerin egemenliğine saygı ve iç işlerine karışmama, bölünmüş devletlerdeki çatışan güçlere, değerlendirmek istemeleri halinde gerçek bir fırsat sunuyor.

Müdahalelerin durdurulması, bu ülkelerdeki çatışan güçleri, çatışmaların uzamasına yol açacak bir zafer arayışı yerine çözüm arama ihtiyacı karşısında bırakabilir.

Bu güçler, Suudi Arabistan ve İran'ın kopuk ilişkiler sayfasını çevirmek, diyalog dilini benimsemek, önceki anlaşmaları aktifleştirmek ve gelecekteki fırsatları tartışmak için vardıkları anlaşmadan ders alabilirler.

Suudi Arabistan ile İran arasında var olan anlaşmazlıklar hiç de basit değildi. Bunlar, iki ülkenin bölgedeki ve dünyadaki statükoyu okumada iki farklı sözlük benimsemesi nedeniyle on yıllar içinde birikmiş anlaşmazlıklardı.

Buna rağmen mücadele yönteminden, yıpratma ve çatışma dilinden uzaklaşılarak iş birliği köprülerinin kurulması, özellikleri değiştirme şartı koşmadan yatırım, refah ve olumlu bir arada yaşamayı hedefleme aşamasına geçilmesi kararı alınmalıydı.
 


Pekin mutabakatına dayalı sürecin sağladığı istikrar penceresi bölge için kritik öneme sahip.

Dünyanın zor ve hatta tehlikeli yıllara doğru ilerlediğini dikkate alırsak, önemi daha da artıyor.

Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmelere ve her iki tarafın da ateşkese kapı aralayacak kararlı bir ilerleme sağlayamamalarına değinmek bunu görmek için yeterli.

Ukrayna'nın, Moskova'nın da aralarında bulunduğu Rusya'daki hedeflere yönelik saldırılarının neredeyse günlük hale gelmesiyle savaşın yeni bir safhaya girdiği söylenebilir.

Rusya Güvenlik Konseyi'nin Batı'nın Ukrayna'daki yenilgisinin kaçınılmaz olduğuna ilişkin sözleri, çatışmanın boyutunu ve ciddiyetini teyit ediyor.

Aynı şey, Washington'un, envanterlerinde bulundukları Amerikan "F-16" savaş uçaklarını, ülkeler aracılığıyla Ukrayna'ya uygun zamanda teslim edilmesini onaylaması için de söylenebilir.

Bu tür Amerikan uçaklarının Ukrayna semalarında Rus uçaklarıyla savaşma sahnesi basit olmayacaktır.

Bilhassa Joe Biden'ın Camp David'de ev sahipliği yaptığı ve Güney Kore Devlet Başkanı ile Japonya Başbakanı’nın katıldığı zirve sonrasında Tayvan cephesinde de durum tehlikeli.

Zirve, Çin'in, tıpkı NATO'nun Rusya'ya yaptığı gibi, kendisini kuşatma girişiminde bulunulduğuna yönelik izlenimini güçlendirecektir.

Olaylar, dünyanın korlarla dolu yıllara doğru ilerlediğini gösteriyor. Kitlesel bir kutuplaşma içine girmemek ve fahiş bedeller ödememek Ortadoğu halklarının çıkarınadır.

Suudi Arabistan-İran ilişkileri, fırtınalı küresel denizde bölgesel istikrar için bir pencere açabilir veya en azından hasarı sınırlamaya katkıda bulunabilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU