İnsan ve hayvan deneylerinde etik

Osman Keçeli, "Bağımsız Yeşil" podcast serisinin yeni bölümünde insan ile hayvan deneylerinden ve İzmir'de açılması planlanan Dokuz Eylül Üniversitesi Deney Merkezi'nden bahsetti

Fotoğraf: National Cancer Instute/Unsplash

Mayıs ayında İzmir'de, Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı bir hayvan deneyleri merkezi açılması planlanıyor.

İzmirli yaşam savunucuları ve üniversite öğrencileri tepkili. Açılması planlanan deney merkezinde gerçekleşecek etik dışı uygulamalarının insanlık suçu olduğunu ifade ediyorlar.

Bu senenin ocak ayındaki tanıtım toplantısında konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Nükhet Hotar, açılacak deney merkezinin dünyaya örnek teşkil edeceğinden bahsediyor.

Dokuz Eylüllü öğrenciler ise eski AK Parti Genel Başkan Yardımcısı atanmış rektör Hotar'ın 28 milyon TL bütçeli deney merkezi projesine tepkilerini dile getiriyorlar. 

Söz konusu deney merkezini açmaya niyetlenenler, bugün artık çağ dışı kabul edilmesi gereken hayvan deneylerini Dokuz Eylül Üniversitesinde devam ettirmek istiyorlar. 

Tarihte deneyler, insan ya da hayvan olsun birçok deneğe hasar verdi.

Hayvan deneylerinin bugününden önce tarihteki bazı önemli insan deneylerinden bahsetmek istiyorum. 
 


Tarihte insan deneyleri

Deneyler tarihinin kara lekesidir.

Geçmişten bu yana insanlar ve hayvanlar üzerinde pek çok deney gerçekleşti. 

Bugün laboratuvarlarda hayvanların maruz kaldığı işkenceleri, geçmişte insanlar deneyimlemişti.

Tarihteki bazı önemli insan deneylerinden bahsedecek olursam:


Nazi Almanyası dönemindeki deneyler

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi yönetimi altında bir dizi tıbbi ve bilimsel deneyler gerçekleşti.

Bu deneylerin başlıca maksadı, savaşta kullanılacak tıbbi ve biyolojik yöntemler geliştirmekti.

Nazi Almanyası döneminde hipotermi ve yüksek irtifa gibi deneylerde; insan üzerinde donma ve yüksek basınç gibi olağanüstü durumların etkisi ölçüldü.

Naziler bununla birlikte mahkûmlar üzerinde zehirli gazlar deneyerek kimyasal silahlarını geliştirmek istediler. 


ABD'de Tuskegee Sifiliz Deneyleri
 

1932 ve 1972 senelerinde Amerika Birleşik Devletleri'nde bir dizi hastalık deneyi yapıldı.

Deneyin maksadı, sifiliz hastalığının doğal seyrini izlemekti.

Özellikle Afro-Amerikalı erkeklerde hastalığın ilerleyişini belgelemek için ABD Halk Sağlığı Hizmetleri, Rosenwald Fonu ve Tuskegee Enstitüsü iş birliği sayesinde deneyler başladı.

Deneylerin başlangıcında, Alabamalı yaklaşık 600 yoksul Afro-Amerikalı katılımcı denek oldu.

Katılımcılar, 399'u sifilizli ve 201'i de kontrol grubuna ait olan sağlıklı erkeklerden oluşuyordu. 

Deneklerin haberi yoktu fakat deneyin esas maksadı hastalığın doğal seyrini gözlemlemekti.

Dolayısıyla ortada tedavi yoktu, hastalara yalnızca plasebo uygulandı. 

Deney süresi boyuna, penicilin gibi etkili sifiliz tedavileri gelişti ve yaygınlaştı.

Fakat bu tedaviler katılımcılara uygulanmadı. Hastaların durumu gitgide kötüleşti. 


Guatemala sifiliz ve gonroe deneyleri

Guetemala'da yapılan, 1946 ve 1948 senelerindeki sifiliz deneyleri birçok Guatemala yurttaşını sağlığından etti.

Bu deneyleri de yine Amerika Birleşik Devletleri Halk Sağlığı Hizmetleri yürüttü.

Bu deneyler, sifiliz ve gonore gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için bilgi toplamayı amaçlıyordu. 

Deneyler sırasında asker, mahkûm ve zihinsel engellilerin içerisinde bulunduğu 1300'den fazla Guatemala vatandaşına sifiliz ve gonroe enfekte edildi.

Denekler, bu işlem öncesinde deneylerin maksadı hakkında yeterli düzeyde bilgilendirilmemişlerdi. 

Daha sonra deneklere penicilin ve antibiyotik tedavisi uygulansa da yeterli takip yapılmadığı ve birçok hastaya uygun tedavi uygulanmadığı için bu hastalar ölümcül sağlık sorunlarıyla hayatlarına devam ettiler.

Bu deneyler 2010 senesinde kamuoyu önüne çıkarıldığında diplomatik gerilime yol açtı ve Amerika'da yapılan deneylerin etik boyutu hakkında birçok endişeye sebep oldu.

Dönemin başkanı Obama, Guatemala halkından özür diledi.


Birlik 731

1935'te, o zamanlar Japon hâkimiyetindeki Çin'de bugün insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz deneyler yapıldı. Deneyleri gerçekleştiren Birlik 731'in yürütücüsü Shiro Ishii'ydi. Bu dönemde:

  • Biyolojik ve kimyasal silah deneyleri: Savaş esirleri ve siviller üzerinde ölümcül virüsler, bakteri ve toksinler denendi. Maruz kalan insanların bağışıklık sistemleri incelendi.
  • Viviseksiyon (dirikesim) uygulamaları: İnsanlara anestezi verilmeden dirikesim yapıldı. 
  • Hipotermi ve donma deneyleri: Fizyologlar, mahkûmların uzuvlarını donduruyordu. Donma gerçekleşince donma ve hipotermi sonrası tedavileri bu insanlar üzerinde denendi.

Ne yazık ki bu örnekler, tarihteki insan deneylerinin yalnızca ufak bir parçasıydı.
 

1.JPG
Fotoğraf: The National Library of Medicine/Unsplash

 

Hayvan deneyleri de insan deneyleri kadar suç teşkil eder

Biraz da hayvan deneyleri üzerine düşünelim.

Bir maymun, tavşan ya da fare olsun fark etmez.

Ekseriyetle laboratuvarda ya da laboratuvarda kullanılmak üzere üretilmiş, az maliyetli, üretimi ve bakımı çabuk, kolay müdahale edilebilir ve fazlaca yer kaplamayan hayvanlardan seçilir. 

Deney hayvanları da tıpkı insanlar gibi öğrenebilir, hatırlayabilir, sorunları çözebilir, karmaşık sosyal yapılar kurabilir, basit içgüdülerin ötesinde düşünebilir ve plan yapabilirler. 

Bir hayvanı kafese hapsettiğinizde, tıpkı Guatemalalı bir yerli gibi korku ve endişe duyabilir.

Onlara hastalık enjekte ettiğinizde canları yanar, ertesi gün yine aynı işkenceye maruz kalacaklarınının kaygısını taşırlar. 

Hayvanların da tıpkı biz insanlar gibi merkezî sinir sistemleri var. Bu da aşağı yukarı bizimle aynı acıyı duyumsayabildiklerini gösteriyor.

Hayvanların uzuvlarını parçalarsanız, toplama kamplarındaki Yahudi, Slav ve Roman tutsaklar gibi acı çektiklerine tanıklık edersiniz.

Bir hayvanın laboratuvarda hayatını kaybetmesi, bir insanınkinden daha az trajik değil.

Her yıl deneyler sebebiyle öldürülen milyonlarca hayvanla, toplama kamplarında öldürülen esirler ortak kaderi paylaşıyor.  

Tarihteki insan deneylerinin yürütücüleri de, bugün hayvan deneyi merkezi açanlarla benzer fikirleri paylaşıyorlardı. 

Hele ki bugün, daha etik ve sürdürülebilir araştırmaların varlığı, hayvan deneylerinin ilkel ve çağ dışı bir yöntem olarak kalmaları için yeter sebep.


Hayvan deneylerine yerine alternatifler kullanılabilir

Elbette bilimsel çalışmaların ilerlemesine karşı değilim.

Fakat hiçbir bilimsel çalışma, hisleri olan ve acıyı duyumsayabilen canlıların işkenceyle ölmelerinin önüne geçmemeli.

Aynı yeryüzünün sakinleriyiz. İnsanın, doğanın efendisi olduğu düşüncesi hâlihazırda içinde yaşadığımız dünyanın sonunu getiriyor.

İnsan dışı hayvanları ve doğayı yok sayarak atılan her adımın, dünyanın akıbeti için hiç de iyi adımlar olmadığına tanıklık ediyoruz.

Mevcut hâliyle bilimin hayvan deneyleri yerine geliştiriği pek çok alternatif metod var. 

Hücre çalışmaları, bilgisayar modelleri, simülasyonlar ve 3D biyoyazıcılar gibi muadil çalışmalar hayvan deneyleri yerine daha etik seçimler yapılması için uygulanması gereken metodlardan bazıları.
 

2.JPG
Fotoğraf: Twitter/@DeuDeneyeHayir

 

Bir önerim var

Dokuz Eylül Üniversitesi Hayvan Deneyleri Merkezi'ni açmak isteyen bilim insanlarına ve diğer yetkililere bir önerim var.

Eğer bilimin bu kadar ilerlemesini ve yüce insan refahının artmasını bu kadar çok istiyorlarsa, bu açılacak deney merkezinde denek olarak görev alabilirler.

Sonuçta hayvan deneylerini insanlar için yapıyoruz, değil mi?

Dolayısıyla insan biyolojisine en yakın canlıyı aramak yerine bizzat insanlar çalışmalarda yer alır.

Hem böylece daha insan odaklı sonuçlar ortaya çıkar. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU