İsveç ne yapmak istiyor?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

4 Temmuz 2022 tarihli "Madrid Zirvesi: Finlandiya ve İsveç'in üyeliklerine koşullu yeşil ışık" başlıklı yazımda 29-30 Haziran 2022 tarihinde Madrid'de düzenlenen Devlet/Hükümet Başkanları Zirvesi'nden bir gün önce Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın imzaladığı üçlü muhtırayla artık topun Stockholm ve Helsinki'nin tarafında olduğunu ve atılacak somut adımlara göre Türkiye'nin hareket edeceğini yazmıştım. 

Aradan yedi ay geçmiş olmasına rağmen, her ne kadar muhtırayla oluşturulan Daimi Ortak Mekanizma çalışmalarını sürdürüyor olsa da yetkililer de müzakerelerin olumlu şekilde ilerlediğini belirtse de İsveç'ten henüz bir somut adım gelmedi. 


İsveç'te hükümet değişikliği ve beklentiler

İsveç'te 11 Eylül 2022 tarihinde yapılan seçimler sonrasında Başbakan Magdalena Andersson liderliğindeki Sosyal Demokratlar birinci parti olarak çıkmış olsa da sağ blokun daha fazla milletvekili sayısına ulaşmasıyla Muhafazakarların lideri Ulf Kristersson Hükümeti kurdu ve Ekim 2022'de görevine başladı. 

Seçim öncesinde Kristersson'un verdiği beyanatlardan beklentiler yeni hükümetin muhtırayı kararlılıkla yerine getireceği yönündeydi. 

Nitekim, Kristersson göreve geldikten üç gün sonra Brüksel'e giderek NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'le görüştü ve düzenlenen ortak basın toplantısında "Hükümetim Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında imzalanan üçlü memorandumu uygulamak için çabaları katlayacaktır. Bu durum hem İsveç'in NATO'ya katılımı öncesi hem de sonrası için böyle olacaktır. Üçlü memorandum, İsveç ve Türkiye arasında terörle mücadelede iş birliği için yeni platformlar kurmuştur. Terörle mücadele bizim için NATO katılımından önce de sonra da önceliktir. Taahhütlerimizde çok ciddiyiz" şeklinde konuştu. 

Kristersson Türkiye'yi ziyaret etme isteğini de iktidara geldiğinde ifade etti ve bu çerçevede 7-8 Kasım 2022 tarihlerinde Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

8 Kasım günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilen Kristersson, görüşmeler sonrasında yapılan ortak basın toplantısında yine güçlü ifadelerle muhtıraya bağlılıklarını vurguladı. 

Bu doğrultuda Kristersson "İsveç, Türkiye'ye yapmış olduğu tüm taahhütlere riayet edecektir. Yani hem NATO üyesi olmadan önce vermiş olduğu taahhütleri yerine getirecektir ve ileride de bir müttefik olarak vereceği taahhütleri yerine getirecektir ve üçlü muhtırayı da tam olarak uygulayacağız. Muhtıranın önemli bir kısmını tamamladık diye düşünüyorum. Bazılarını halen yapma aşamasındayız. Özellikle terörle mücadele mevzuatı konusunda bu senenin sonunda ve gelecek senenin başında çok büyük adımlar atacağız. Bu da aslına bakarsanız, İsveç'te yasal otoritelere terörle mücadelede kas gücü sağlamış olacak. Bu da şu anlama geliyor: Terör faaliyetleri ister İsveç'i ister Türkiye'yi hedefliyor olsun, bunları eşit derecede ciddiye alarak bunlara karşı mücadele veriyor olacağız" şeklinde konuştu.

İsveç Parlamentosu 17 Kasım 2022 tarihinde, daha sıkı terörle mücadele yasalarını geçirmeyi mümkün kılan bir anayasa değişikliğini 349 sandalyeli parlamentoda 278 oyla kabul etti. Söz konusu karar 1 Ocak 2023 itibarıyla yürürlüğe girdi.

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström aralık sonunda yaptığı bir açıklamada ise, anayasa değişikliğini takiben 7 Mart'ta parlamentoya ceza yasasına değişiklik getiren bir teklif sunacaklarını, haziran ayında uygulanmaya başlayacak değişiklikle İsveç topraklarında terörist aktivitelerin tanıtımını ve propagandasını yapmanın, bayraklarını sallamanın da dahil suç kabul edileceğini açıkladı. 

Öte yandan, kurulan Daimi Ortak Mekanizma işlerlik kazandı ve uzmanlar sonuncusu Kasım sonunda olmak üzere iki tur istişareler gerçekleştirdi. 

Tüm bunlar elbette önemli gelişmeler, ancak İsveç hükümeti bu adımları atarken PKK yanlıları İsveç'te artan oranda gösteriler düzenlemeye başladı. İsveç makamları "temel hak ve özgürlükler" kapsamında gördükleri bu provokatif eylemlere karşı herhangi bir tedbir almaktan imtina etti. 

İmtina etmenin de ötesinde, örneğin, Stockholm Büyükelçiliğimiz binasına Kasım ortasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan ve "Türk Konsolosluğu terör merkezidir" ifadelerini içeren görüntüler yansıtıldı.

Polisin bu çirkin eylemlere izin verirken, Büyükelçiliğimiz önünde ilave bir tedbir almadığı görüldü.   


İsveç'ten çelişen açıklamalar

Yeni yılın sonuna doğru İsveç'ten gelen açıklamaların tonunda nüanslar görülmeye başlandı.

Bir yandan, İsveç'ten, düzenlenen provokatif eylemler ve iadesi taleplerinde bir ilerleme sağlanamamış olmasına rağmen, muhtıranın yerine getirilmesi yönünde ilerlemeler kaydedildiği açıklamaları geliyor, diğer yandan ise bizzat İsveç Başbakanı "Türkiye İsveç'ten yerine getirilmesi mümkün olmayan talepler istiyor" şeklinde beyanatta bulunuyordu.

Gerçi Kristersson sonradan yanlış anlaşıldığını ifade eden bir açıklama yayımlamak ihtiyacını duydu.

İsveç'ten gelen bu çelişkili açıklamalarla eş-zamanlı olarak İsveç'teki eylemler de artmaya başladı.

PKK yanlılarının Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Vaşington'a gerçekleştireceği ilk resmi ziyarete günler kala yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan provokatif eylemi Türkiye'de büyük tepkiye neden oldu.

Bu defa, Kristersson, söz konusu eylemin bir sabotaj olduğunu ve İsveç'in güvenliğini tehlikeye attığını belirten bir açıklama yaptı.

Kristersson diğer yandan, üçlü muhtıranın yerine getirilmesi sürecinin olumlu şekilde ilerlediğini değindi. 

Türkiye İsveç'ten eylem konusunda gerekli adımların ivedilikle atılmasını isterken, Stockholm Şehir Savcılığı'nda görevli savcı eylemin suç teşkil etmediği bu nedenle de ön soruşturma açılmasına gerek duyulmadığı yönünde görüşte bulundu.

Geçen günlerde ise Dışişleri Bakanı Billström "Üçlü mutabakat Türkiye'ye herhangi bir iadenin gerçekleşmesini kapsamıyor. Türkiye eninde sonunda bu konuyu kapatmak zorunda kalacak" dedi.

Son olarak geçtiğimiz hafta Stockholm Büyükelçiliğimiz önünde Danimarkalı-İsveçli aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan'un Kuran-ı Kerim'i yakması Türkiye'de ve Müslüman nüfusa sahip birçok ülkede infial yarattı.

Aynı kişi İsveç seçimleri öncesinde ülkenin farklı yerlerinde benzer eylemler düzenlemiş, bunun neticesinde bazı şehirlerde çatışmalar yaşanmıştı. Polis ise Paludan'ın eylemlerine müdahale etmemiş, sadece çıkan çatışmaları durdurmak için devreye girmişti. 

İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanı ise, yaptıkları açıklamalarda apaçık nefret suçuna giren bu eylemin ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini belirttiler. Büyükelçiliğimiz önünde gerçekleştirilen eyleme yönelik İsveç toplumundan henüz bir tepki gelmemiş olması da ayrıca not edilmelidir.


İsveç bile bile kendini sabote ediyor

Terör destekçileri için uzun bir süredir güvenli liman olan İsveç şu anda kendi güvenliği konusunda ciddi bir sınamayla karşı karşıya.

Mevcut hükümet bu krizi aşabilecek yeteneğe sahip değil. 

İsveç'teki bu provokatif eylemler karşısında ilk önce İsveç Parlamento Başkanı'nın 17 Ocak'ta Türkiye'ye yapacağı ziyaret iptal edildi, bilahare İsveç Savunma Bakanı'nın Türkiye'ye gerçekleştirmesi öngörülen ziyaret rafa kaldırıldı. 

Diğer yandan, son birkaç haftadır İsveç ve Finlandiyalı yetkililer ile NATO Genel Sekreteri'nin yaptığı açıklamalarda Türkiye'nin her iki ülkenin katılım protokollerini onaylayacağı yönündeki net ifadeler ABD'nin bir şekilde devreye girerek, NATO ve söz konusu iki ülkeye bir mesaj mı ilettiği sorusunu akıllara getiriyor. 

Maalesef ne ABD ne NATO ne de iki İskandinavya ülkesi Ankara'dan gelen mesajları doğru okumuyor.

İsveç'teki eylemlere yönelik olarak Türkiye'deki muhalefetten de sert açıklamalar gelmesi gösterilere partiler-üstü bir tepkinin olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu da protokollerin TBMM'ye gönderilmesi halinde bile onaylanmalarının-hiç değilse İsveç'in katılım protokolünün onaylanmasının-zor olduğunu gösteriyor.

Buna ilaveten, seçimler sonrasında iki ülkenin NATO üyelikleri konusunda bir değişiklik olacağı hesaplamalarının da son eylemler karşısında geçerliliğini kaybettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.  

İsveç "ifade özgürlüğü" diyerek nefret suçuna giren, ayrıca terörü destekleyen eylemlere göz yumarak hem kendi geleceğini hem de Finlandiya'nın geleceğini riske atıyor. 

Batı'dan gelen ve Türkiye'nin NATO üyeliğini Finlandiya ve İsveç'in olası NATO üyeliği karşısında mukayese eden, hatta ve hatta Türkiye'nin NATO'dan çıkartılması gerektiğini savunanlar ise ne yazık ki Türkiye'nin NATO içerisindeki önemini kavrayamıyor. 

Önceki yazımı "Top İsveç'in sahasında" diyerek bitirmiştim, bu defa da yine aynı şekilde bitiriyorum.

İsveç NATO'ya üye olmak istiyorsa ABD'nin arkasına sığınmayı bırakmalı, terör gruplarına ve birtakım marjinal siyasetçilere teslim olmamalıdır.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

DAHA FAZLA HABER OKU