Hindistan'ın nükleer gücünü anlamak

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Hindistan, 2003'te yayımladığı nükleer doktrini çerçevesinde, nükleer silahları sadece ülke topraklarına ya da herhangi bir yerdeki Hindistan ordusu personeline karşı yapılacak muhtemel bir nükleer saldırı karşısında misilleme amaçlı kullanmayı hedefliyor.

Doktrin, kimyasal ya da biyolojik saldırılara karşı misillemeyi de hak olarak kabul ediyor.

Peki, Hindistan'ın kadim "Hindutva" ideolojisi açısından kutsal metinler olan Upanişatlar'da "en eski, her şeye rağmen ve bilen, en küçükten de küçük, belirsiz olan her şeyin desteği, düşün bu gerçeği, güneş kadar parlak, karanlık ötesi'' ifadelerinde yer alan küçükten de küçük ifadesi atomu çağrıştırıyor olabilir mi?

Bu elbette ki post-teolojik bir tartışma olur. Ancak kadim devlet ve ulusların savunma stratejilerinin, mitolojik ve ikonografik öğelerden ilham alması da doğal bir durum. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Daha önceki yazılarımda Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin nükleer güçlerine ilişkin bir envanter ve güç konfigürasyonu değerlendirmesi yapmaya çalışmıştım.

Bu kez, Asya'daki bir diğer bölgesel güç olan Hindistan'ın nükleer güç kapasitesini irdelemeye çalışacağım.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün bu konudaki son raporuna göre, Hindistan'ın elinde 130-140 civarında nükleer başlık mevcut.

Bu rakam çerçevesinde, Hindistan en çok nükleer başlığa sahip yedinci devlet. Hindistan'da nükleer gücü aktif hale getirme yetkisi başbakana ait.

Başbakan aynı zamanda, düşmana karşı nükleer saldırı yetkisine sahip yegane organ olan Nükleer Komuta Merkezi'ne de başkanlık ediyor. 

Hindistan'ın elindeki nükleer başlıkların büyük kısmı balistik füze veya roketlerden (yani uzun mesafeyi vurabilen stratejik nükleer silahlar) oluşuyor.

Zaten muhtemel bir üçüncü dünya savaşı çıkarsa bunlar kullanılacaktır. 

Hindistan'ın elindeki balistik füzelerin envanteri şu şekilde:

Agni

Hindistan'ın nükleer alandaki en büyük kozu olan Agni füzesinin, 1850, 2300, 3500, 4600, 5000 ve 5500 kilometrelik olmak üzere 6 türü bulunuyor. Dünyanın en iyi balistik füzeleri arasında gösteriliyor.

Prithvi 

1000 kilogramlık savaş başlığına sahip bu füzeler; 150, 350 ve 750 kilometrelik olmak üzere üçe ayrılıyor. Karadan karaya hedefleri vurabilen füzede, sıvı yakıt kullanan itiş gücüne sahip ikiz motorlar kullanılıyor.

Prahaar

Prahaar hem bir taktik füze sistemi hem de muharebe sahası destek sistemi olarak öne çıkıyor. 150 kilometre menzile sahip ve hedefi maksimum 4 dakikada vurabiliyor. Tek salvoda 6 füze fırlatabiliyor. 

Shaurya

Shaurya bir hipersonik taktik füze sistemi. 1000 kilogramlık nükleer savaş başlığı taşıyor ve 1900 kilometre menzile sahip.

Tüm bu nükleer balistik füze sistemleri Hindistan Hava Kuvvetleri ve Savunma Araştırma ve Geliştirme Örgütü (DRDO) tarafından geliştiriliyor.

DRDO son olarak yeni bir füze sistemi daha geliştirmeye başladığını geçtiğimiz günlerde duyurdu. Bu yeni füzenin adı; Pralay.

Hindistan'ın savunma kuvvetlerindeki en uzun menzilli taktik silah sistemi olacak olan Pralay füzesi, 700 kilogram ağırlığında nükleer başlık taşıyabiliyor ve 500 kilometre menzile sahip.

Dünyadaki ve Hindistan ordusundaki diğer benzerlerinden farkı ise şu; manevra kabiliyetine sahip yeniden giriş aracı kullanarak havada manevralar yaparak anti-balistik füze önleyicilerinden kaçma kabiliyetine sahip.  

Kuşkusuz, Hindistan'ın nükleer silahlarının taktiksel ve stratejik gücü, yukarıdaki veriler çerçevesinde ele alındığında ciddi bir askeri potansiyele sahip.

Dolayısıyla Hindistan'ın nükleer silah kabiliyetlerini tatbik edebileceği muhtemel bir nükleer savaşta kısa sürede milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesi, ekosistemin büyük zarar görmesi ve küresel iklim düzeninin tamamen değişmesi gibi riskler söz konusudur.

Eğer Çin veya Pakistan ile muhtemel bir nükleer savaş gerçekleşirse ve ilk etapta sadece belirli bir bölge ile de sınırlı olsa, böyle bir savaş kısa zamanda büyük ölçekli bir nükleer savaşa dönüşebilme riskini de barındırıyor.

Elbette, Pasifik ve Asya'da nükleer felaket senaryoları açısından ileride neler yaşanabileceğini tamamen kestirebilmek zor olsa da ilerleyen süreçte, güncel veriler çerçevesinde bu konuyu irdelemeye devam edeceğim.

Nihayetinde, diplomasi süreçleri de muhtemel felaketleri önleyebilme potansiyeline sahip.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU