İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz

Kara, İsmail, İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz: Şerh ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not, İstanbul: Dergâh Ya­yınları, 2022, 250 s.

Müslümanların modern dönemle birlikte klasik eserlerle irtibatının zayıflamasında şerh-haşiye kültürünün* terkedilmesi ne kadar etkili olmuştur?


Bu soru İsmail Kara'nın cevabını aradığı temel sorulardan biridir. Ona göre şerh-haşiye kültürü, İslam ilim mirasının zenginliğini gösterir.

Kara, "İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz" adlı eserinde günümüzde şerh-haşiyelerle kurulan irtibatın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurgular.

İslâm tarihinin ilk asırları özgün ve değerli ilmî çalışmalara ev sahipliği yaparken "orta dönem" zayıflamaya ve gerilemeye sahne oldu. Modern dönemde ise ilim ve düşünce sahasında yeniden uyanış ve canlanış yaşandı.


 Bu tarih okuması, İsmail Kara'nın eleştirilerinin odak noktasında yer alır.

Yazara göre bu yaklaşım şerh-haşiye geleneğinin yanlış ve eksik anlaşılmasına neden olmuştur.

Bu minvalde kitap boyunca şerhin mahiyetini ve klasik dünya da ilmî faaliyetlerin şerh üzerinden nasıl icra edildiğini ele alır. Bu süreçle ilgili modern dönemde oluşan olumsuz bakış açısını eleştirir.
 

İsmail Kara.jpg
İsmail Kara

 

Kitap temelde iki kısımdan oluşur: Tarihten Bugüne Gelirken Şerh ve Haşiye -Metin, Şerh, Medrese Sistemi-, şerhin ne ifade ettiği, kapsamı ve medreseyle ilişkisinin ele alındığı ilk kısımdır.

Bugünden Tarihe Giderken Şerh ve Haşiye -Şerh Karşıtı Süreçlerin Mantığı Var mı? ise modern dönemde oluşan ve şerh geleneğini olumsuz gören söylemin eleştirisinin yapıldığı bölümdür.

Şerh-haşiye metinlerine ait çok sayıda görseli içeren kitapta 84 sayfalık son derece zengin bir ekler bölümü de bulunur.

Klasik dünyada bilginin üretimi ve intikali hoca-talebe ilişkisi ile yakından ilgilidir. Bu ilişkinin tabiî sonucu olarak şerh edebiyatı ortaya çıkmıştır (s. 28).

Bu bağlamda silsile/isnad önemli bir yere sahiptir. Silsilenin en son ulaştığı nokta Hz. peygamber ve onun ötesinde Allah'tır.

Şerh faaliyetleri de Hz. Peygamberin Kur'an hakkındaki açıklamaları ile başlamıştır. Tefsirler bu manada ilk şerh çalışmalarıdır.

Bununla beraber yazarın üzerinde durduğu önemli bir nokta şerhlerin sadece İslâmî ilimlerle ilgili bir faaliyet olmadığı edebiyattan felsefeye birçok alan da şerh faaliyetlerinin yürütüldüğüdür. Hatta felsefe başlı başına bir şerh faaliyeti olarak görülebilir (s. 15). 

Bu bağlamda şerh, sadece İslami İlimlere özgü bir faaliyet değildir. İbn Rüşd'ün "şârih" olarak nitelenmesi felsefe için şerhin önemini ortaya koymaktadır (s. 25).

Bir eserin değerini te'lif olup olmaması üzerinden okumak yanlıştır. Bir eserin değerini te'lif, şerh veya ihtisar olması değil içeriği, iddiaları ve problemleri ele alış şekli belirler.

Yazarın hadis şerhleriyle ilgili ifadeleri dikkat çekicidir:

Hadis şerhleri diğer şerh türleriyle benzer özellikler taşır. Müstakil bir ilim olarak ilk defa şerh-i hadis ilmini ele alan Taşköprîzâde (v. 1560) tefsir ve hadis şerhi için birbirine benzer tanımlar yapar. Hadis şerhini de içeren dirâyetü'l-hadis ilmi için yapılan tanım da buna yakındır. Hattâbî'nin (v. 388) Me'â1imü'-s-Sünen adlı eserinde şerh yanında zikrettiği tefsir, izah, beyan delâlet ve keşf kavramları hadis şerhlerinin kapsamını ve üzerinde yükseldiği geniş alanı göstermesi bakımından önemlidir (s. 24).


Kitapta hadis şerhi faaliyetlerinin sâfî inancı koruma iç güdüsüyle yapıldığı, yeniliğe kapalı olduğu ve entelektüel hareketsizliğe sebep olduğu yönündeki iddialar eleştirilir.

Bu okuma biçiminin oryantalist okumalarla paralel olduğu ifade edilir (s.84). Bunun yanında aynı düşünce sahiplerinin modern dönemde ortaya çıkan ihya hareketlerinin Kur'an ve Sünnet merkezli düşünce biçimleri sayesinde taklit karşıtı içtihadı savunan yenilikçi fikirlerin ortaya çıktığını savunduğunu söyler (s.86). 

Şerh ve haşiye üzerinde 19'uncu yüzyıldan sonra ortaya çıkan olumsuz düşünceleri eleştiren müellif, meselenin farklı bir şekilde ele alınabileceğini de göstermiş olur.

Şerh ve haşiyelere yönelik küçümseyici yaklaşım modern döneme hastır. Batı'da yaşanan "ilerleme" Müslümanları kendi ilim gelenekleri hakkında şüpheye düşürmüştür (s. 59).

Yazar, Gazali'nin çalışmalarıyla birlikte başlayan süreçte "12'nci asırdan sonra İslam düşüncesinin durduğu" iddiasını "kör nokta" olarak nitelemektedir.

Buna göre bu kanaat, öncelikle Gazali'yi merkezine alan ve felsefe-bilim odaklı bir kanaat idi.

Daha sonra bu anlayışa diğer ilimler de dahil edildi. Bu tarih tasavvuru uzunca bir dönemi "duraklama-gerileme" olarak gördü.


Yazar, şerhlerin mahiyeti, kapsamı ve klasik dünya da ifade ettiği anlamı tartışmış ve medrese-şerh ilişkisini dile getirmiştir.

Şerh-haşiye dönemi olarak adlandırılan uzun dönemin olumsuz nitelendiği yaygın anlayışın dışında onu anlamaya odaklanan bir bakış açısı geliştirir. Bu özellikleriyle çalışma ufuk açıcıdır.

 

 

* Şerh: İslâm dünyasında bir eserin daha geniş biçimde açıklanması amacıyla yazılmış kitapları ifade eden bir telif türü; Haşiye: Kitapların sayfa boşluklarına yazılan çoğu kısa açıklamalar için kullanılan terim. /DİA

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU