Suudi Arabistan ve Çin arasında... Bir vizyon, bir kuşak ve bir yol

Suudi-Çin zirvesi kapsamında değeri 110 milyar riyali aşan 20'den fazla ön anlaşmanın yanı sıra, iki ülke arasında stratejik ortaklık belgesi ve Vizyon 2030 ve Bir Kuşak Bir Yol Projesi Entegrasyon Planı imzalandı

Kral Selman, Çin Devlet Başkanı ile Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı / Fotoğraf: SPA

Dünyanın gözü, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ın üzerinde. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan'ın konuğu olarak üç günlük resmi bir ziyaret için Riyad'da bulunuyor.

Bu üç günün sonunda bir değil, 30 devlet başkanı ve kuruluşun katılımıyla üç zirve yapılmış olacak.

Peki tüm bu ilginin ardındaki sır nedir? Bu, konuğun öneminden mi yoksa ev sahibinin öneminden mi kaynaklanıyor?

Yoksa her ikisinin öneminden de mi? Ya da başka sebepler mi var?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu ziyaret hakkında daha başlamadan haftalar önce birçok analiz yapıldı. Bazıları bunu siyasi çekişme cihetinden değerlendirdi.

Kimileri ise bölge ülkelerinin Batı pahasına Doğu'ya doğru koştuğunu öne sürdü. Bazıları da Suudilerin, Çin'le yakınlaşarak ABD'lilerle ilişkilerini tekrar düzenlemek istediklerini savundu.

Tüm bunların arasında görünen o ki, bu analizlerin arkasındaki herkesin ya kısa bir bakış açısı ya da irrasyonel bir düşünce yapısı var.

Çünkü siyasi tutumlardaki farklılık ne kadar büyük olursa olsun ülkeler arasındaki ilişkiler yalnızca ortak çıkarlar tarafından yönetilir.

ABD'nin Biden yönetimi döneminde bölgeden yüzünü çevirdiği ve ilgisinin değişen derecelerde azaldığı doğru olsa da bu çok önemli değil. Zira herhangi bir boşluk başkaları tarafından doldurulabilir.

Bu noktada Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ABD merkezli The Atlantic dergisiyle yaptığı bir röportajda kendisine Çin ile ilişkiler sorulduğunda verdiği cevabı hatırlamakta fayda var.

Veliaht Prens söz konusu röportajında "Suudi Arabistan, bölgenin en hızlı büyüyen ülkelerinden biri ve çok yakında dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi olacak" ifadelerini kullanmıştı.

Muhammed bin Selman sözlerini şöyle sürdürmüştü:

Dünyanın en büyük on fonundan ikisine sahibiz. Krallık, dünyanın en büyük döviz rezervlerinden birine sahip. Suudi Arabistan dünya petrol ihtiyacının yüzde 12'sini karşılama kapasitesine sahip. Süveyş, Babu'l-Mendeb ve Hürmüz olmak üzere üç boğaz arasında yer alan Suudi Arabistan, Kızıldeniz ve Basra Körfezi'ne bakmaktadır. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 27'si buradan geçiyor. Suudi Arabistan'ın ABD'deki toplam yatırımı 800 milyar dolar. Çin'e bugüne kadar 100 milyar dolardan az yatırım yaptık. Ancak orada işler çok hızlı büyüyor gibi görünüyor. Ayrıca ABD şirketleri Suudi Arabistan'a yoğun bir ilgi gösteriyor. Suudi Arabistan'da 300 binden fazla ABD'li var. Bazıları çifte vatandaş ve burada ikamet ediyor. Sayıları her geçen gün artıyor. Yani çıkarlar ortada. Suudi Arabistan'ı kazanmak ya da kaybetmek size kalmış.
 


Bugün Suudi Arabistan-Çin ilişkileri her yönüyle büyük bir gelişmeye sahne oluyor. İki ülke, dünyanın en güçlü ve en büyük ekonomilerini içeren G20'nin iki etkin üyesidir.

Pekin, Suudi petrol ihracatının dörtte birini ithal ederek Suudi petrolünün en büyük alıcısı konumunda bulunmaktadır. İki ülke benzer hedeflere sahip iki ekonomik vizyonu paylaşıyor (Suudi Arabistan Vizyon 2030 ve Çin Bir Kuşak Bir Yol).

Aynı zamanda iki ülke, üst düzey ortak bir komite aracılığıyla siyasi ve güvenlik meselelerinde koordinasyonu artırmaya ve ticaret, yatırım, enerji, kültür ve teknoloji alanlarındaki işbirliğini geliştirmeye çalışıyor.

Suudi-Çin zirvesi kapsamında değeri 110 milyar riyali aşan 20'den fazla ön anlaşmanın yanı sıra, iki ülke arasında stratejik ortaklık belgesi ve Vizyon 2030 ve Bir Kuşak Bir Yol Projesi Entegrasyon Planı imzalandı.

Tüm bunlar, bu sıkı stratejik ittifakın yeni ve önemli bir aşamasını temsil ediyor.


Bugünün dünyası sadece çıkarlar tarafından yönetiliyor. Suudi siyasetinde kesin ve değişmez olan şey, kendisini eksen ve kutuplaşma savaşlarından veya başkalarının zararına olacak şekilde ittifakları güçlendirmekten kaçınmasıdır.

Bununla birlikte Arap ve İslam dünyasındaki stratejik prestiji, bölge ve dünyadaki ekonomik ağırlığı ve Doğu ve Batı ile işbirliği köprüleri kurmanın ana kapısı olması her zaman kaderinde olmuştur.

Dün ABD ile İslam ülkeleri arasındaki ilişkilerin en düşük seviyede olduğu bir dönemde bu ilişkilerin düzeltilmesinde önemli bir sayfa açılmasına katkı sağladığı gibi, bugün aynı şeyi Çin ile Arap bölgesi arasında yapmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU