Arjantin'de ulusal kimlik: Futboldan başka ne kaldı?

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Messi ile Maradona / Fotoğraf: EFE

Hiçbir şey geçen hafta sosyal medyaya düşen bir diyalog kadar Arjantinlilerin "milli hissiyatını" yansıtamazdı. 

Konuşmada liseden mezun olan bir kız, babasından tam da Arjantin-Meksika maçı olduğu saatlerde diploma törenine katılmasını istiyor.

Baba neredeyse aklını oynatacak. Küfürler ediyor, okulu arayacağını ve diğer ailelerle birlikte bir protesto mektubu yazacaklarını söylüyor. 

"Böbreğimi iste vereyim ama bunu benden isteme" diyor. 

Kız babasına şaka yapıyordu. Arjantin'de Dünya Kupası sırasında hiçbir okulda diploma töreni yapmak bir kenara, ders bile işlenmez.

1998'den bu yana Buenos Aires başkent yönetimi okullarda öğrencilerin Dünya Kupası maçlarını izlemesine izin veriyor.
 


Bu ülkede hiç tartışmasız futbol, dinden de önce sosyal kimliğin en önemli belirleyeni.

Geçen hafta Dünya Kupası'nın başlaması kadar önemli bir diğer da olay Hebe de Bonafini'nin ölümüydü.
 

Hebe de Bonafini (1).jpg
Hebe de Bonafini, 1977'de başladığı hak arama ve hesap sorma eylemini, tedavi için hastaneye yatana kadar sürdürdü / Fotoğraf: @CFKArgentina

 

93 yaşında hayata gözlerini yuman Hebe, cunta sonrası yeniden inşa edilen, Arjantin ulusal kimliğinin yaşayan en önemli simgesiydi. 

Hebe, cunta döneminde kaybedilen evlatlarını bulma mücadelesiyle tanınan "Plaza de Mayo Anneleri"nin lideriydi. 

İktidardaki solcu yönetim, Hebe'nin vefatı sebebiyle devlet televizyonu ekranına bir siyah kurdele koymayı ihmal etmedi.

Fakat bu simge aynı zamanda Dünya Kupası maçlarını yayınlayan kamu kanalında olunca FIFA'nın tepkisi gecikmedi. Ve kanal yas simgesini geri çekmek mecburiyetinde kaldı.
 

Hebe de Bonafini.jpg
Hebe Maria Pastor de Bonafini, 20 Kasım'da Buenos Aires vilayetinin merkezi La Plata'da tedavi gördüğü hastanede 94 yaşında hayatını kaybetti​​​​​

 

Arjantin'de kısaca "Anneler" olarak bilinen grup, 1976-1983 arasında hüküm süren son askeri faşist diktatörlüğüne karşı sokakta başı dik yürüyebilmiş tek gruptu.

Diktatörlük, içlerinden birçoğunu hapsedip işkenceye uğratsa da bazılarını gözaltına alıp kaybetse de yıldıramadı.

Diktatörlük yıkılana dek çocuklarının nerede olduğunu sorguladılar. Cuntanın yıkılışından sonra da sorumluları sonsuza dek hapse gönderene kadar mücadelelerini sürdürdüler.

1978 Dünya Kupası ile "Anneler"i tanımıştı dünya. Çünkü 1978 Dünya Kupası Arjantin'de yapıldı.

FIFA on binlerce yurttaşını açık ve gizli yöntemlerle katleden bir rejime Dünya Kupası'nı hediye etmişti. 
 

cunta.jpg
78. Dünya Kupası finalinde Massera, Videla ve Agosti, önlerinde Dünya Kupası

 

Yalnızca dünya değil, birçok Arjantinli de o sırada sürmekte olan vahşeti görmek istemiyordu.

Hem ne faydası vardı şimdi bunları konuşmanın: Gerçekler zaten yeterince can sıkıcıydı ve acılara en azından bir maç arası verilebilirdi.

Fakat geçen her dakikanın evlatlarının hayatta kalma olasılığını azalttığını bilen annelerin acısı, ara vermiyordu. 

Ta ki daha önce birkaç yıl Arjantin'de yaşamış vicdanlı bir Hollandalı gazeteci onlara mikrofonu uzatana dek sesleri boğuldu.

Van der Putten, herkesin dikkatinin Almanya-Polonya Dünya Kupası açılış maçında olduğu sırada Arjantin'in en önemli meydanı Plaza de Mayo'daydı.

Başlarında kayıp çocuklarını simgeleyen beyaz çocuk bezi olan bir grup anneye mikrofonu uzattı.

Herkes maçı izlediğinden, meydanda kalan tek polisin gücü mikrofonu kapatmaya yetmedi.

Derin bir kuyudan gelen tüyler ürpertici bir sesle kayıp annesi Marta Alconada yalvarıyordu:

Lütfen bize yardım edin. Siz bizim son umudumuzsunuz!
 


Marta, beş çocuk annesi iyi bir Katolikti. Büyük oğlu cunta tarafından kaybedilene dek, değil orduya kafa tutmak hiçbir siyasi eyleme katılmamıştı.

Fakat oğlu Domingo kaybedilince sokaklara düştü. Defalarca gözaltına alındı, işkence gördü, hapse atıldı.

Ama hiçbir şey oğlunun kadar canını acıtmadı. (O kadar dinine bağlıydı ki bu röportajdan sonra Papa II. Jean Paul Brezilyayı ziyaret ettiğinde oraya gidip çocuğunu bulması için yardım istemişti. Ölene dek Katolik hastanelerinde gönüllü çalıştı.)

"Çocuklarımız hakkında bir şey: açlar mı, üşüyorlar mı, hastalar mı, neredeler?!." derken sanki son nefesini kullanıyordu.
 

Marta Alconada.jpg
Marta Alconada

 

Devlerle çarpışan her kahraman kendi toplumunca –bir daha sesini duymamaları için- en derin kuyulara atılır. 

Marta'nın derin kuyusu, cunta şeflerinin şuursuz bir halkla kutlamalar yaptığı 1978 Dünya Kupası'ydı.

Oysa Arjantin Marta'nın bulunduğundan daha derin daha karanlık bir kuyudaydı. Zaten bu karanlığı unutmak için Dünya Kupası yapılıyordu.

Milyonlarcası eğlenceye katıldı ve kayıpları, öldürülen çocukları unuttu. Futbolda elde edilen zafer sarhoşluğu onları körleştirdi. 

River stadyumundaki sevinç çığlıkları 2 kilometre ileride 5 bin kişinin kaybedildiği sorgu merkezi ESMA'dan duyuluyordu.

İnsanlar bir süreliğine mutlu olmaya hakları olduğunu söyleyerek kendilerini haklı çıkardı.

Hayatta kalma şansına sahip solcular ve entelektüeller de bu eğlenceden müstesna değildi.

Entelektüeller diktatörlüğe nefes aldıran bu sportif popülizmi meşrulaştırırken aynı gerekçeyi kullandı.

Din, spor, siyaset ya da eğlence gibi olgular iktidarların ideolojik konseptine uygun biçimde yorumlanınca büyük kitleleri manipüle eden "kültür makinelerine" dönüşüyor.

Yine de maç yayını dinlemek için hücresinin parmaklıklarına tırmanan rejim karşıtı bir tutsak ile maçı evinde ya da statta izleyen sıradan bir taraftar arasında insan olarak pek bir fark yoktur.

Her ikisi için de futbol; bir tutkunun, aidiyetin ve kolektif bir zaferin parçası olma mutluluğunun yaşandığı nadir anlardan biridir.

Bu, dünyanın her yanında böyledir. 

Fakat Arjantin gibi derin ulusal krizlerin birinden çıkamadan ötekine giren ülkelerde futbol kolektif bir keyif olmanın ötesinde ulusal kimliğin kendisi haline gelebilir. 

Burada bahsettiğim şey futbolun bir tür folklor ya da spor tutkusu olması değil.

Arjantin'de futbolun bizzat ulusal kimliğin kendisi haline geldiğini düşünmek için yeterli veriler var. 

Olağanüstü büyüklükte ve dünyanın periferinde kalmış bir coğrafyada artış hızı düşük az bir nüfus.

Ekonomik değer üreten kaynaklar, dar bir oligarşinin elinde kalmış. Toplumsal kesimlere pastadan pay almak için rekabet alanı bırakılmamış.

Ulusal gelişme için yeterli sosyo-ekonomik çelişme ve rekabet yok. Peronizmin kanatlarına sıkışmış bir siyasal sahne. Küresel krizler altında ezilmiş bir ülke. 

Evita ve Maradona'nın en önemli ulusal simgeler olmasının nedeni her ikisinin de en aşağıdan gelmelerine rağmen zirveye çıkabilmeleriydi.

19 ve 20'nci yüzyılda Arjantin'in ulusal motivasyonu sürekli inşa halinde olmasından geliyordu.
 

Evita.jpg
Modern tarihin en tanınmış politik kadın kahramanı Eva Maria Duarte de Perón, 26 Temmuz 1952'de aylardır mücadele ettiği rahim ağzı kanserine yenilerek hayata gözlerini kapadı

 

Fakat neoliberal krizler bu inşayı bir yıkıma dönüştürdü. Arjantin iktisaden çökmüş, sosyal açıdan daralmış, siyaseten umutsuz bir toplum haline geldi.

Gelişme perspektifinden yoksun herhangi bir ulus gibi çözülmeye başladı. İşte bunu hissettiği noktadan itibaren futbolu, ulusal kimliğinin yerine koydu. Çünkü ulaşması basit ve evrenseldi.

Futbol Arjantin için yüzyılın başından bu yana önemli bir kitle sporuydu. Ama ulusal kimliğin en önemli belirleyeni haline gelmesi 1978 kupasıyla başladı.

1978'de diktatörlük yarattığı vahşeti ve ülkenin girdiği siyasal çıkmazı Dünya Kupasıyla perdeledi. 

1986'da ise cunta artık yoktu ama miras bıraktığı kurumsal ve iktisadi çöküşe, sivil rejim altında bir çözüm üretilemiyordu.

Birden Maradona sahneye kurtarıcı olarak çıktı. Daha sonra "Tanrı'nın Eli" olarak tarihe geçecek golü atması Arjantin'in 3 yıl önce Falkland (Malvinas) Adalarında İngilizler karşısında aldığı askeri yenilgiyi hafifletti ve ezilen ulusal onurlarını ayağa kaldırdı.

90'larda post modern dönemin kimlik patlaması yaratmasıyla futbol daha da fazla önem kazandı. Ayrıca ulusal Rock konserleri de bu dönemde patlak verdi. 

Bugün bile Arjantinlilerin yüzde 77'si, Dünya Kupası'nı almaları halinde bunun sosyo-ekonomik ve politik krizi düzelteceğine inanıyor. 

Bu durum Arjantinlilerin neden Messi'yi Maradona ile özdeşleştirdiğini açıklıyor. 
1986'da Maradona'nın kısacık boyuyla İngilizlere attığı gol bir Arjantin mucizesiydi. Ve bugün aynı mucizeyi Messi'den bekliyorlar. 

Çünkü onları kurtaracak yaşayan başka kahramanları yok. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU