- Hocam, kulluk yalnızca Allah'adır değil mi? Ama bize cumhuriyeti armağan eden Atatürk ve silah arkadaşları varken başka şeyler anlatıyorsan, olmaz.
- İmama müdahale etme, otur yerine.
- Adım Muhammet, Yorgo değil.
Bu diyalog 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'ndan bir gün önceye denk gelen son cuma namazı sırasında yaşandı.
Bir vatandaş tarafından kaydedilen görüntüler, sosyal medyada paylaşıldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Atatürk'ü anmayacak mıyız?"
Benzer bir olay da 30 Ağustos Zafer Bayramı öncesi Afyonkarahisar'da vuku bulmuştu.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 26 Ağustos'ta cuma namazı için gittiği camide, hutbeyi okuyan imama, Atatürk'ü anmadığı gerekçesiyle tepki gösterdi.
Hutbe esnasında "Atatürk'ü anmayacak mıyız, rahmet okumayacak mıyız" ifadelerini kullanan Özdağ, "Atatürk'ün ruhuna Fatiha" diyerek cemaate çağrıda bulundu.
"Bu diyanetin arkasında durmayız"
Geçen sene 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda da benzer bir tartışma yaşanmıştı.
Zafer hutbesinde Atatürk'ü anmayan Diyanet İşleri Başkanlığı'nı (DİB) eleştiren İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda "Zafer hutbesinde Atatürk yine anılmadı. Kurtarıcımızı inkâr eden bu iktidarda cuma namazına gitmeme kararım ne kadar doğru çıktı. Bunlar gider gitmez ilk cumada nerde kalmıştık, diye şükür edip namazımı kılacağım. Bir gurup arkadaş cemaat oluşturup -yeryüzü mescit- cumamızı kılarız. Bu Diyanet'in arkasında durmayız" ifadelerini kullanmıştı.
Zafer hutbesinde Atatürk yine anılmadı
— Aytun Çıray (@TCAytunCiray) August 28, 2021
Kurtarıcımızı inkâr eden bu iktidarda Cuma namazına gitmeme kararım ne kadar doğru çıktı.
Bunlar gider gitmez ilk Cuma'da nerde kalmıştık, diye şükür edip namazımı kılacağım. https://t.co/P32IfHaJBV #gazetesozcu @gazetesozcu aracılığıyla
"Hutbelerde isim anılmamasını merhumun kendisi istemiş"
Son olarak 25 Mart'ta Çanakkale ile ilgili hutbesinde Atatürk'ün ismini anmadığı gerekçesiyle eleştirilerin hedefi olan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, biri Osmanlıca, diğeri Türkçeye çevrilmiş iki belge paylaştı.
Atatürk ve dönemin bakanlarının imzasını taşıyan 5 Mart 1926 tarihli belgede şu ifadeler yer alıyor:
Bundan sonra camilerde hutbelerde şahıs ismi söylemeksizin 'millet ve cumhuriyetin kurtuluşu için' dua edilmesi karar kılınmış ve bu kararların bütün vilayetlere İçişleri Bakanlığı'nca tebliğ edilmesi için havale edilmiştir."
Hutbelerde isim anılmamasının merhumun kendisinin istemediğini söyleyen Erbaş, şunları kaydetmişti:
"Daha sonraki süreçte de hiç hutbelerde yazılmamış. Ben 50 senedir cumaya gidiyorum, pek hatırlamıyorum. Gazi hazretleri, hutbenin namazın bir parçası olduğunu bildiğinden dolayı böyle bir karar aldırmış olabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca bu karara hep uyulmuş. Darbe dönemlerinde belki darbecilerin hazırlayıp gönderdiği bir iki hutbede olabilir, bilmemeleri sebebiyle. Bu Atatürk'ün kararına uygun hareket etmemek anlamına gelir. Biz her vesileyle anıp, duamızı yapıyoruz."
30 Ağustos, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi günlerde "Hutbelerde neden Atatürk'ün adı geçmiyor" sorusuna cevap aranan haberler yapılıyor.
Hatta hutbelerin Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi'nde hazırlanmasına varana kadar birçok iddia gündeme getiriliyor.
Bu yeni değil, daha önce de birçok defa benzer tartışmalar yaşandı, muhtemelen devam edecek gibi de görünüyor.
"İslam'ın temel esasları baz alınarak hazırlanıyor"
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Din Hizmetleri Genel Müdürü Bünyamin Albayrak, daha önce Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada hutbe konularının üçer aylık dilimler şeklinde belirlendiğini, İslam'ın temel esaslarının baz alınarak hazırlandığını söylemişti.
İtikat, ibadet, ahlak, sosyal hayta, toplumun birlik, beraberlik ve yaşama dair konuların öncelikli olduğunu aktaran Albayrak, ""Konu seçimi müftülük, uzun zaman vaizlik ve eğitim merkezi öğretmenliği gibi görevlerde bulunmuş tamamıyla uzman arkadaşlar tarafından hazırlanıyor. Ekip tamamen uzmanlardan oluşuyor. Gerektiğinde akademisyen, ilim erbabı hocalarımızdan da destek alıyoruz" demişti.
Peki, hutbelerin amacı nedir? Neden tartışma konusu oluyor? Geçmişten günümüze Atatürk hutbelerde nasıl işlendi?
"Hutbe cuma namazının farzlarından biri"
Hutbeyle ilgili kapsamlı çalışmalar yapan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Kamil Yaşaroğlu, dini bir terim olarak hutbenin cuma namazının farzlarından biri olduğunu söyledi.
Zaman ve şartlara bağlı olarak hutbe süresinin değişim gösterdiğini dile getiren Yaşaroğlu, "Hutbenin muhtevasında dinleyen cemaate öğüt verme ve nasihat verme, aydınlatma ve bilgilendirme öne çıkmakta. Peygamber efendimizin hutbelerinde de gördüğümüz bir durum. Bütün İslam dünyasında hutbe verilirken bunlara hep dikkat edilmiştir" diye konuştu.
Yaşaroğlu'na göre bölge ve coğrafya farklı olsa da hutbe konuları Müslümanların ihtiyaçlarına uygun bir şekilde planlanması gerekiyor.
"Eleştiri meselesi muhaliflerin pozisyonundan kaynaklanıyor"
Hutbelerin tartışma konusu olmasının dikkate alınmasında fayda olduğunu kaydeden Yaşaroğlu, "Uzman bir ekip tarafından hazırlanıyor ve kontrollerden geçiyor. Ancak zaman tartışma konusu olduğunu görüyoruz. Bu tartışmaları iki açıdan ele alıyorum. Birincisi, bir kesim DİB'in kurumsal kimliğine tavır koyduğu, bir anlamda ona karşı olduğu için kurumun faaliyetleri anlamında konularına eleştiri getiriyorlar. Açıkçası bu kesim meseleye biraz önyargılı yaklaşıyor. Sonuçta devletin bir kurumu ve ona toplumu aydınlatma görevi verilmiş bir kurum var" dedi ve ekledi:
Bir diğer eleştiri konusu da üslup meselesidir. Konulara eleştiri getirmekten çok kullanılan dil ve muhatapların anlayıp anlamadığı şeklinde eleştiriler yapılıyor. Diyanet bunların tamamını takip ediyor, hutbelerin daha iyi olması için çalışmalarını sürdürüyor. Ancak genel anlamda hutbenin eleştiri konusu olması meselesi daha çok diyanetin konumuna muhalif olan kesimin aldıkları pozisyondan kaynaklanıyor. Oysa konuların tespitinde çok rahatsız edici bir durumun olduğunu düşünmüyorum."
"10 Kasım'da camide mevlit okuttum"
1981 ile 2003 yılları arası Türkiye'nin çeşitli kentlerde müftülük görevinde bulunan İhsan Özkes, hutbe meselesinin İslam'ın ilk dönemlerinden beri gündemde olduğunu söyledi.
İslam'ın ilk dönemlerinde konuyla ilgili yaşanan tartışmaların şimdikinden çok daha büyük olduğunu ifade eden Öskes, "O dönem ehlibeyti seven, samimi ve siyasetten uzak Müslümanlar hutbeyi dinlememek için camiye geç giderdi. Çünkü Muaviye ile başlayan Emeviler döneminde Ömer bin Abdulaziz hariç hutbelerde Hz. Ali ve ehlibeyte alenen hakaret ve küfürler edilmiştir" dedi.
22 yıllık müftülük görevi boyunca 10 Kasım, Cumhuriyet ve Zafer gibi milli bayramlarda hem hutbe hem de vaazlarında Atatürk'ü andığını dile getiren Özkes, "Müftüyken 10 Kasım günlerinde bir camide mevlit okuturdum ve bunu resmi programa alırdım. Mesela 29 Ekim ve Cumhuriyet Bayramlarında bulunduğum bölgedeki camilerde bayrak asardım. Bana 'Atatürkçü müftü' diyorlardı. Ancak daha sonra Atatürk ismi anılmamaya, dualarda yer verilmemeye başlandı" yorumunda bulundu.
"Dün okunuyordu, bugün niye okunmuyor?"
Cumhuriyet'in kuruluşundan 2000'li yıllara kadar Atatürk'ün diyanet tarafından uzun yıllar boyunca anıldığını ve bizzat diyanetin organize ettiğini vurgulayan Özkes, sözlerine şöyle devam etti:
Doğrusu o dönem diyanetin önerdiği hutbelerde Atatürk ismi vardı ve ona rahmet okunurdu. Bunu uzun yıllar yapan diyanet son çeyrek asır diyebileceğimiz süreçte anılmadığı için doğal olarak toplum ayrıştı. 'Dün okunuyordu, bugün niye okunmuyor' ya da 'dün mü doğruydu yoksa bugün mü doğru' tartışması yaşanıyor. Kimisi bunun bir dini kılıf ile okunmamasını önerirken, bir diğeri de milli yönden okunmamasının doğru olmadığını söylüyor ve tartışma bu şekilde yürüyor. Anladığım kadarıyla bu tartışma sürecek. Siyaset yapılan ve kutuplaştırılan Atatürk üzerinden rant, olumlu veya olumsuz yöndeki rantı kastediyorum, bu tartışma devam edeceğe benziyor."
"Bu dinin araçsallaşmasına bir tepkidir"
Bir süre DİB Başkan danışmanlığı görevini yapan ilahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu'na göre tartışmaların birinci sebebi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca hatta öncesinden beri yönetimler ile halk arasında tam toplumsal uzlaşma sağlanamadığı için oluyor.
Kırbaşoğlu'na göre ikinci önemli sebep ise Emeviler'den bu yana hutbelerin politik amaçla iktidarların yanlış icraatlarını meşru göstermek, toplumda yönetime karşı olan itirazları bastırmak amacıyla siyasi çıkar amaçlı olarak kullanılmasından kaynaklanıyor.
Söz konusu tartışmanın sadece bulunduğumuz coğrafyada olmadığını hem Yahudi hem de Hristiyan toplumu dahil neredeyse dünyanın bütün toplumlarında görüldüğüne dikkati çeken Prof. Dr. Kırbaşoğlu, "Bu dinin siyasi, sosyal, ekonomik çıkar amaçlarla araçsallaştırılıp kullanılmasına bir tepkidir" yorumunu yaptı.
"Siyaset elini dinden çekmeli"
Dinin diyanet, ilahiyat camiası ve din adamlarının tekelinden çıktığını, herkesin dünyanın her yerinden rahatlıkla dini bilgiye ulaşabildiğini aktaran Kırbaşoğlu, "Bu tabiatıyla resmi dini, kurumların özellikle hutbelerde verdikleri bilgiler, yaptıkları yorumların kontrol edilmesi, sorgulanması, tartışılması ve itirazlara yol açıyor. Mesela yakın zamanda siyasi iktidarın hatalarını aleni bir biçimde eleştiren, yöneticilere ‘yanlış yapıyorsunuz' diye uyarıcı bir hutbe duymadık. Sürekli mevcut statükoyu payandalayan, meşru göstermeye çalışan hutbeler okundukça tartışmalar bir yana insanlar camiden, cemaat ve din adamlarından soğuyor" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, devamında şunları kaydetti:
Mesele sadece hutbe meselesi değil. Daha geniş perspektiften bakacak olursak ülkemizde dinin yeri sağlıklı bir biçimde belirlenemediği, özellikle son zamanlarda dini siyasi çıkar amaçlı olarak hoyratça kullanılıyor. Bu hem eleştiri hem de dindar ailelerin çocukları dahil gençler süratle dinden uzaklaşmasına sebep oluyor. Siyasetin dinden elini çekmesi ve hutbelerin hiçbir siyasi parti, yönetim veya kesimin sözcüsü olarak değil, tamamen İslami öğretinin gereği neyse yanlışa yanlış, doğruya doğru diyen toplumu kaynaştırma ve uzlaştırmaya teşvik eden bir hutbe geleneğinin oluşturulması gerekir. Bu gelenek olmadığı için maalesef din, diyanet, ilahiyat, cemaat ve tarikatlar tartışma konusu oluyor. Tüm bu kesimlerin oturup ciddi bir özeleştiri ve nefis muhasebesi yapması kaçınılmaz görünüyor."
"Bir kesim bilerek sosyal medyanın gündemine taşıyor"
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Kerim Buladı, söz konusu tartışmanın yersiz olduğu görüşünde.
Prof. Dr. Buladı'ya göre diyanet hutbeleri güzel bir şekilde hazırlayıp gönderiyor. Ancak bir kesim orada hoşuna gitmeyen hutbe konusu veya verilen bazı mesajları sosyal medyanın gündemine taşıyor ve bu şekilde yersiz bir tartışma yaşanıyor.
Diyanette uzmanlar tarafından hazırlanan hutbelerin ölçüsünün hak ölçüsü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Buladı, "Bu ölçüde önemli olan objektif bir şekilde İslam'ı ve İslami konuları anlatmaktır. Verilen hutbelerde bu sağlanıyor. Bu kimisinin hoşuna gitmiyor ve konuyu tartışmaya açıyor, aslında bu doğru değil. Çünkü hutbeler ayet ve hadislerin derlemesinden oluşuyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Tartışma konusu yapanlar camiye, cumaya geliyor mu?"
Genel olan hutbede şahıslara yer vermenin doğru olmadığının altını çizen Buladı, vatana hizmet eden insanlara dualarda yer verildiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
Hutbelerde filanca isim zikredilecek diye gündeme taşımak meseleyi ters yüz etmeye çalışmaktır. Düşünün birçok isim sayıldığında hutbe, hutbe olmaktan çıkar. Hutbenin irade edildiği yer Peygamber'in makamıdır. Bunu kasıtlı olarak gündeme getiriyorlar. Bir cephe oluşturarak meseleyi tartışma konusu yapmak istiyorlar. Bunu tartışma konusu yapanlar camiye, cumaya geliyor mu? Yaptıkları şey diyanetin sitesinden alıp tartışmaya açıyorlar. Burada iyi niyetli olmak gerekir. Cami veya hutbe insanların tartıştığı yer haline gelmemeli. Vatana, millete hizmet eden kim olursa olsun dua edilir, zaten Müslümanlar da bunu yapıyor."
© The Independentturkish