"Bu yol bir şanlı kurbangahıdır insafın, imanın..."

Mayis Alizade, Independent Türkçe için Ahmad Obalı, Rafael Sadi ve Sadettin Tantan ile konuştu

Fotoğraf: Avim

Kendi topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmak için Azerbaycan'ın yürütüğü 44 günlük operasyonun sonuçlarının bölgedeki dengeleri değiştirdiğine dair örneklerden biri de İran'ın Ermenistan'la ilişkilerini az daha entegrasyon düzeyine çıkarmaya çalışması olup, öte yandan Azerbaycan ile ilişkilerinde sürekli gerilim politikası izlemesidir.

Bu kez Azerbaycan da ağırdan almadı ve önce özel kuvveterinin sınır bölgesindeki tatbikatından sonra İran'a casusluk yaptığı gereçkçesiyle cezalandırılan bazı vatandaşlarının ismini açıkladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ise İran'ın Azerbaycan bölgelerini kastederek "40 milyonluk bir nüfusun anadilinde eğitimden yoksun olduğuna" dikkat çekti.

Peki, süreç nereye varabilir? Bir noktada sinirler gevşer ve eski durumlara dönülür mü, yoksa gerek yeni jeostratejik koşullar gerekse İran içindeki ulusal nitelikli başkaldırılar komşu devletler tarafından da kullanılabilir mi?

Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını ABD'nin İllinois eyaleti Chicago kentinden yayın yapan Günaz TV İmtiyaz sahibi Ahmad Obalı, şu şekilde yanıtladı: 

Çok uluslu bir ülke olan İran'da protesto gösterileri iki aydan bu yana dinmiyor. Ülkede Beluçlar, Araplar,Türkmenler, Lor, Bahtiyari, Gileç, Kürt ve çoğunluğu teşkil eden Azerbaycanlılar ile Farslar yaşıyor. Ve bu milletlerin tamamı kendilerine mahsus topraklarda ikamet ediyorlar. Örneğin Beluçlar Belucistan'da, Araplar Al-Ahvaz'da, Kürtler Küristan'da, Azerbaycanlılar Azerbaycan'da, Türkmenler Türkmenistan'da, Gileçler Gilan'da, Lorlar Loristan'da, Bahtiyarlar da aynen. Yani her bir milletin kendine ait toprağı da var.

Protestoların en önemli özelliği yaklaşık iki aydan bu yana aralıksız şekilde devam ediyor oluşu. Bugün daha fazla protesto gösterisine tanık olduk. Süreci önemli kılan diğer bir husus da gençlerin, yaşlıların, kadın ve erkeklerin protestolara giderek daha aktif biçimde katılması ve İran'daki tüm etnik kavimleri protestoları desteklemesidir. Aslında milletlerin kendi bölgelerinde daha yoğun protesto gösterilerini görüyoruz. Örneğin, hayatını kaybedenlerin çoğunluğu Beluçlardandır. Onun ardınca Gileçler, daha sonra Kürtler ve Azerbaycanlılar geliyor.

Aslında bu protestolarda Farsların daha zayıf hareket ettiğini görüyoruz. İşin özü itibarıyla İran'da yaşayan tüm milletlerin bu protestolara aktif biçimde katılması ve milletlerin tamamının seslendirdiği sloganların 'Diktatöre ölüm!','Hameney'e ölüm!','İslam Cumhuriyeti'ne ölüm' olduğu için toplumun tamamının bu rejimi istemediğini ortaya koyuyor.


Ayrıca, "İran'daki kimi milletler kendi bağımsız devletlerini kurmak istiyor" diyen Ahmad Obalı, "Örneğin Beluçlar kendi devletlerini kurmak istiyor, Azerbaycanlıların da sloganı 'Özgürlük, Adalet, Milli Devlet';  yani 'kendi devletimiz.' Bazı kavimler ise federal devlet talebinde bulunuyor. Farslar federal sisteme soğuk yaklaşıyor, onlar üniter sistemin dağılmasını istemiyor. Onun için rejimin gitmesiyle birlikte İran'ın dağılması olasılığı da ihtimaller içine giriyor. İki aydan bu yana devam eden protestolarla, geçmiş dönemdeki protestoların esas farkı işte bu saydığım hususlar" şeklinde konuştu.
 

Ahmad Obalı (2).jpeg
Günaz TV İmtiyaz sahibi Ahmad Obalı

 

Ahmad Obalı'ya göre, Molla rejiminin bu protestoları dindirememesinin nedenleri var. İranlı kadınlar kendi aleyhine olan haksızlıkları kabul etmediği gibi, işsiz gençler de bu protestoların ön saflarında yer alıyor.

"Tahran rejiminin asimilasyon politikası halkları çok etkilediği için ülkedeki çeşitli etnik halkların tamamı meydanlarda, onlar bu fırsatı kullanarak kendi haklarını almaya çalışıyor" diyen Obalı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ekonominin temelden çökmesi işsizliğin yanı sıra, yüksek enflasyon, devalüasyon, hayat pahalılığı önlenemediği gibi, ufukta bu durumun düzeltimesine ilişkin hiçbir ümit de görünmüyor. Nükleer anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesi için çalışan ve bunun sayesinde yaptırımlardan kurtularak ülkeye yabancı yatırım çekmek isteyen rejim, bunu da başaramadı. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı rejim için durumu daha kritik bir hale getirdi. İran'ın verdiği silahlarla ilgili haberi basına sızdıran Moskova, bununla İran'ı kendi safında tutmayı amaçlamıştı ve buna muvaffak oldu.

Bu durum ABD'den daha fazla Avrupalıları İran'ın aleyhinde birleştirdi. Uluslararası arenada gün geçtikçe daha fazla yalnızlaştırılan İran devletinin yarını daha ziyade ipotek altına alınıyor. Rejimin 'Farsçılık' ideolojisi üzerinde kurulması ve dinin de bu ideolojiye hizmet etmesi rejimi kendi içinden de kuşatmıştır. Onun için itirazların süüreceği kesin. ABD'deki siyasi gelişmelerin yanı sıra, İsrail'de Netanyahu'nun iktidara daha güçlü şekilde dönmesi Tahran rejiminin durumunu daha da güçleştirecek.


Tüm bunların yanı sıra, Arap ülkelerinin İsrail ile yürüttüğü yakınlaşma politikasının Tahran'ı daha da güç durumda bıraktığını söyleyen Obalı, "İran'ın esas müttefiki Rusya ise Ukrayna'da kendini kurtarmanın yollarını arıyor. Burada bizim ne yapmamız gerektiği sorusu gündeme geliyor. Şunu söylemem gerekir ki, biz Azerbaycanlıların kendi kaderimizi tayin etmemiz bakımından en iyi fırsat doğdu. Fars devletçilik geleneğini molla rejimi üzerinden sürdürmeye çalışan İran'daki tüm milletler kendi geleceğini belirleme mücadelesine kalktı. Fars devletçiliğinin düşman olarak belirlediği iki milletin biri Türkler, öbürü ise Araplardır. Bundan dolayı İran'daki diğer kavimler arasında kendilerini kurtarmak için en çok çabalayanlar Azerbaycanlılar ile Araplardır. İran'ın tüm serveti Arapların sahip olduğu topraklardan geliyor. Petrol ve doğalgaz zengini o bölgeye baktığımızda Fars rejiminin o bölgede suyu bile keserek kendi milletine verdiğini görüyoruz" dedi.

Ahmad Obalı, sözlerine şunları ekledi:

Adını 'Müslüman' koymuş bir rejim Peygamberimizin dilini Arap milletine yasaklamıştır, yani Araölar İran'da kendi dillerinde eğitim alamıyor. Daha sonra en çok zulümü biz Azerbaycanlılara ve Beluçlara yapıyorlar. Biz Azerbaycanlıların bu tarihi fürseti en iyi şekilde kullanmamız için önümüze ciddi hedef koymamız gerekir. Yani Tahran rejiminin yalancı vaatlerine inanmamalıyız. Şimdi Araplar ve Beluçlar gibi biz kendi devletimizi kurmamız dışında bir alternativimizin kalmadığı kararına varmışız. Arapların bir kısmının federalizmi benimsemesine rağmen Azerbaycan'ın çoğunluğu Bağımsız Güney Azerbaycan Cumhuriyeti kurmak istiyor. Bundan dolayı bize olan baskıyı daha da artırmışlar. Fars nasyonalizminin en çok bizim aleyhimizde kışkırtılacağını düşünüyoruz. Tahran rejimi giderek Şiacılık kisvesini bir kenara bırakacak ve Farsçılık ideolojisine sarılacaktır. Bunun en büyük nedeni bizim Türkiye ve Azerbaycan Cumhuriyeti gibi devletlerimizin olmasıdır. En büyük avantajımız da budur.


Azerbaycan Cumhuriyeti'yle sürtüşmelerde İsrail'i suçlamayı kendine çoktan adet edinmiş Tahran rejimi bu kez de adetinden geri adım atmadı.

Oysa Bakü'ye karşı seslendirilen bu ithamlarda doğruluk payının miktarını kimse bilmiyor.

Azerbaycan ile ilişkilerinin gerilmesinde bu kez de İsrail'i suçlayan Tahran rejiminin bu söylemlerinin altında ne yatıyor, bu gibi söylemler neye hizmet ediyor? 

Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan İsrailli gazeteci, yazar Rafael Sadi şu değerlendirmelerde bulundu:

İran, bölgemizin sorunlu ülkesi. Sabah kalkıp İsrail'i vuracağı; 400 saniyede İsrail'i yok edeceği tehdidinde bulunan, halkının parasını İsrail'i yok etmek uğruna çar çur eden, sağlıklı düşünemeyen bir yönentimle bu coğrafyanıni hatta belki de dünyanın en derti ülkesi... Kuzey Kore ile birlikte. Yani sözünü ettiğiniz gerilim yeni bir durum değil. İran devriminden beri sürüyor ve her geçen gün daha da tehlikeli bir hal alıyor.

Bu yönetimin değişmesi için İran halkı neler yapıyor; canlı yayınlarda izliyoruz. Dış güçlerin de bu karşı devrim için ellerinden geleni yaptıklarından da kuşkum yok. Kim, ne yapıyor; hiçbirimiz bilmiyoruz, sadece tahmin ediyoruz. 


İran yönetimimin Hizbullah ve Hamas desteği silah sevkiyatları ve bu silahların sürekli İsrail Hava Kuvvetleri'nce imha edilmeye çalışıldığı da sır değil. İstihbarat savaşları kızışıyor demenize ne dememi beklersiniz ki. Bu savaş bütün hızı ile devam ediyor ve kanımca neredeyse dünyanın bütün istihbarat kurumları İran'da cirit atıyordur. İran halkı zulüm gördükçe onları kurtarabilecdeklerine inandıkları güçler ve devletler ile işbirliği yapmaları da kaçınılmazdır. 
 

Rafael Sadi-.jpg
Gazeteci, yazar Rafael Sadi

 

"İran serseri mayın gibi her tarafa rastgele ateş ediyor ve İsrail ile yakınlığı olan her ülkeyi suçluyor" diyen Rafael Sadi, "Azerbaycan ile İsrail dost iki ülkedir. Bu tabii ki müşterek sınırı Türk kökenli nüfusu olan İranı ziyadesi ile rahatsız etmektedir. İsrail'in İran'a Azerbaycan ile birlik olup saldıracağı endişesi de pek yersiz değildir. Bilerek söylemiyorum ama olasıdır tabii ki. Daha bir hafta önce eski İsrail hükümetlerine birçok bakanlık yapmış olan Tsahi Hanegbi'nin, İsrail televizyonunda Netanyahu'nun İran nükleer tesislerini imha etmesi olasılığından da bahsettiğini göz önüne alırsak, böylesi bir durum imkansız sayılmaması gerekir" şeklinde konuştu.

Rafael Sadi, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bunlar olur mu  bence olmaz. Kimse topyekün bir nükleer savaşa sebebiyet verecek bir adım atamaz. Ama olur mu olur. Çare kalmazsa İsrail kendisini korumak amacıyla erken davranıp böyle bir eylemde de bulunabilir. Kaldı ki bana göre İsrail bu hareketinde çok fazla gecikmiştir. Netanyahu her ne kadar delikanlı görünse de 12 yıl iktidardaydı; bunu yapmadı veya yapamadı. İranlıların burnunun dibinden arşivlerini alıp İsrail'e getirdi ama bombalamadı. Menahem Begin, Irak nükleer tesislerini kimseye haber vermeden bir gecede yok etmişti. Kimsede bir şey diyememişti. 

İsrail savaşlarına bakacak olursak İsrail hep kendisini korumak maksadı ile savaşmıştır. Tabii saldırmak üzere olduğunu hissederse anlarsa  tabii ki önceden saldırı ve işi bitirir. Ama asla zevk için savaş açayacaktır. Başka bir deyiş ile savaş sebebi İran'ın eylemleridir. Öyle bir sebep oluşursa  savaş ta gelir ne yazık ki. Her ne kadar dengesiz bir yönetimden söz ediyorsak da İranlılar tutumlu, hatta cimriler bu kadar parayı havaya saçacaklarına ihtimal vermek istemiyorum. Bu nedenle İsrail istihbaratına çok fazla iş düşüyor.


Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerindeki gelişmeleri güvenlik sorunları açısından da yakından izleyen Türkiye'nin eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan gelişmelerin sadece Tahran rejimini değil Rusya ve Türkiye'yi yakından ilgilendirdiğine dikkati çekti.

Independent Türkçe'ye konuşan eski bakan Tantan, şu hususlara işaret etti: 

Bu coğrafyayı değerlendirmek için 1800'lü yıllara bakmak gerekiyor. İngiltere'nin kendi sömürge anlayışı içerisinde Hindistan, İran ve Ortadoğu bölgesine hakim olma arzusu devam ediyor. Bunun üzerine uygulamaya sokulan oyunda ülkeleri içeriden nasıl satın aldığı, nasıl kendisine tabi kıldığı yazılı eserlerde ayrıntılarıyla yazıyor. İngiltere, yakın tarihimizde, 1918-1919'da Azerbaycan devletini kurulmasına da karşı çıkmıştı. Atatürk'ün Erzurum Kongresi'ni toplanmasının sebeplerinden biri de İngiltere'ye karşı Türk dünyasına 'Biz sizinle beraberiz' mesajını vermek idi.

Bugün de İngiliz büyük oyununu Ukrayna-Rusya savaşında, Moskova'nın güney Kafkasya'ya yerleşmesinde İngiltere ve ABD'nin sessizliği dikkatlerden kaçmamalı. Bu bölgede emperyalizme karşı Türkiye ve İran rakip değil birlikte kendi çıkarlarını koruyarak büyüyebilir ve yaşayabilir. İran, acil olarak Molla rejimi bırakarak kendi halkı ile bütünleşerek, özgürlüğü, güvenliği, adaleti ve demokrasiyi hakim kılacak bir dönüşüm içerisine girmelidir. 

 

Sadettin Tantan.jpg
Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan

 

Azerbaycan'da yaşayan Musevilerin, göç ile ayrılanlar da dahil olmak üzere Azerbaycan'a karşı sevgileri olduğunu söyleyen Sadettin Tantan, "Savaşta da onların büyük etkinliği ve yardımları oldu. İsrail devletinin de savaş araç ve gereçlerinde desteği oldu. Bu çerçevede İsrailliler Azerbaycan'da 'Akıllı Köy' kuruyorlar. İsrail, bu akıllı kent üzerinden bölgeyi kontrol etme girişimine girebilir. İran, İsrail'in buradaki 'Akıllı Köy'üne yanıt olarak Ermenistan'ı desteklediğini göstermek için Kapan'da konsolosluk kurdu. Bu şekilde Zengezur geçidini kara-deniz-hava 'trafiğine açamazsın' mesajı vermek istiyor" dedi.

"Azerbaycan işgal altındaki topraklarının büyük bir bölümünü kurtardı ancak halen kurtaramadığı toprakları var. O nedenle işi uzatmadan Dağlık Karabağ'ın Türk olduğunu ve Türk kalacağını herkese kabul ettirmek zorunda" şeklinde konuşan Tantan, "Atatürk'ün Dağlık Karabağ için bu yönde söylemleri var. İngiltere 1850'li yıllardan sonra planlı ve bilinçli bir şekilde Azerbaycan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan'ı Rusya tarafından işgaline göz yummuş ve hatta teşvik etmiştir. Bu bir İngiliz politikasıdır ve bugün de devam ediyor. İlişkilerin neden kesildiği belli değil. Büyükelçiler atanıyor ancak Türkiye'nin ilişkisini ne için kestiğini ve keserek ne elde ettiği belli değil. Bugünkü İran rejimi ayakta kalabilmek için rejim ihraç ederek zayıf ülkeleri kontrol altında tutmak istiyor" ifadelerini kullandı.

  Sadettin Tantan, son olarak şu değerlendirmede bulundu:

Rusya'nın Sovyet Rusya'dan kalma kendi coğrafyasına tekrar geri dönme isteği Azerbaycan ve Ermenistan savaşındaki tutumuyla açığa çıktı. Rusya, İran'ı kaybetmek istemez ama Azerbaycan'ın da artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile beraber olduğunu bilmelidir. Rusya'nın egemen olduğu bölgeler orta doğu coğrafyası, Balkanlar, Kafkasya, Ukrayna, Kırım Türk kimliğinin asırlardır yoğun olduğu bölgeler. I. Dünya ve II. Dünya savaşları sırasında Türklerin karşılıklı olarak birbirlerini öldürttüğü karanlık bir dönemdir.


Geçtiğimiz yüzyılın ilk 10 yılında anayasal demokrasi devrimine kalkışan Kaçarlar İranı'nın Azerbaycan Türkleri ondan sonra iki kere kurdukları devleti yaşatamadıkları gibi, 1979 İslam Devrimi'ne de önayak olmalarına rağmen, her tür ulusal haktan mahrum bırakıldı.

Yaklaşık 100 seneden bu yana kendi coğrafyasındaki milletlere karşı acımasız bir asimilasyon politikası uygulayan Tahran'ın önce Şah, ardından Şia rejiminin 21'inci yüzyılın ilk çeyreği sona ererken çok ciddi bir sınavla karşı karşıya olduğu görünüyor.

Çarlık dönemi Rusya'sını "halklar hapishanesi" diye nitelendiren Vladimir İliç Lenin, günümüz İran'ını görseydi yine aynı nitelendirmeyi yapar mıydı?  

Galiba Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'nin "İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal" sloganı bu kez İran coğrafyasında yankılanmaya aday. 

Hadi bakalım hayırlısı... 

  

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU