Lübnan'ın bileşimi İran'ın planlarını engelliyor!

Filistinlileri manipüle etmekte Esed'in yerini İran, Nasrallah ve yandaşları aldı. Bunların kendi Lübnan'ı bizim kendi Lübnanı'mız var

Hafız Esad (solda), Beşşar Esad (ortada) ve Abdulhalim Haddam, 1994​​​​​

Eski Suriye Dışişleri Bakanı ve Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam, 17 Kasım 1977'de eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed'in kendisini erken bir saatte arayıp, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile önemli istişarelerde bulunmak amacıyla geleceği için onunla Şam Havalimanı'nda buluşmasını istediğini anlatıyor.

Gerçekten de Sedat'ı karşılamışlar ve görüşmenin gerçekleşeceği yere intikal etmişler. Çoğu zaman sakin ve dinliyor görünen Esed'in aksine Sedat huzursuzmuş.
 

haddam.jpg
​Lübnan'da 'yüksek elçi' lakabıyla anılan Abdülhalim Haddam / Fotoğraf: AFP

 

Haddam, Sedat'ın, Mısır ve Suriye ordularının Ekim 1973'te elde ettiklerinden daha fazlasını başaramayacaklarından, çünkü bundan sonra karşılarında ABD'yi bulacaklarından, ABD Başkanı Richard Nixon'ın direktifiyle 5 gün gibi bir sürede kurulan hava köprüsünün büyüklüğünden bahsettiğini ekliyor.

Sedat, tüm riskleri tek başına üstlendiği bir inisiyatif aldığını, ancak İsraillileri kurtulamayacakları bir köşeye sıkıştırdığını ve Sina'yı geri alacağını söylemiş.

Sedat, inisiyatifinin İsrail'de neden olduğu karışıklığı uzun uzadıya anlattıktan sonra, Esed'e kendisine katılmasını teklif etmiş ve bunun düşman içinde daha fazla kafa karışıklığı ve kargaşaya, sonunda da Golan'ın geri alınmasına neden olacağını belirtmiş.

Haddam, Esed'in Sedat'ın gözlerine uzun süre baktığını ve herkesin bir yanıt beklediği birkaç dakikalık korkunç sessizlikten sonra, Suriye Cumhurbaşkanı'nın ayağa kalkıp Sedat'a küçümseyici bir tavırla şöyle dediğini aktarıyor:

Kudüs'e tek başına git. Ben, Filistinlilerin ve Arapların haklarını geri getirecek tek yol olan direnme ve karşı koyma savaşına girişeceğim.

Ardından Esed Mısır Cumhurbaşkanı ile el sıkışmadan görüşme yerinden ayrılmış ve Sedat da eskortsuz ve hiçbir protokol uygulanmadan uçağına yönelmiş.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

45 yıl sonra Şam'daki başarısız toplantının sonuçlarına bakıldığında Mısır, İsrail'in şartlı geri çekilişiyle bile olsa Sina'yı kurtarmayı başardı.

Camp David Anlaşmaları uyarınca İsrail ile savaş durumu sona erdi ve bu, finansal ve beşeri enerjinin büyük bir bölümünün Mısır ekonomisi ve insanının inşasına yöneltilmesini sağladı.

Savaş halinin sona erdirilmesinin bugüne kadar İsrail ile normalleşmeye yol açmadığı da belirtilmeli.


Buna karşılık Suriye'nin Golan Tepeleri İsrail'in işgali altında kaldı ve bölge üzerindeki egemenliği Mart 2019'da ABD tarafından tanındı.

Eski ABD başkanı Donald Trump, Golan'ın İsrail topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi. Golan cephesi bugüne kadar sakin, güvenli ve istikrarlı kaldı.

Hafız Esed'in direnişi ve karşı çıkışı Filistinlilerin hiçbir hakkının geri alınmasıyla sonuçlanmadı. Aksine, İsrail 1982'de Lübnan'ı işgal ettikten sonra Esed Filistinlilere baskı yaptı, öldürdü ve kovaladı.

Yönetimi boyunca, direniş ve karşı çıkma adı altında baskı ve zulümle halkı üzerindeki kontrolünü güçlendirmek dışında bir çabası olmadı.

Oğlu Beşşar'a miras bıraktıktan sonra rejimi çok uzun sürmedi ve bugünkü haline geldi.

Bunların geçmişte yaşanmış olaylar olduğunu ve onları yeniden deşip anlatmanın bir anlamı olmadığını söyleyenler olabilir.

Bu doğru ama bölgede yaşananlar yine direniş ve karşı çıkma çağrısı yapan ya da kendilerine direnişçiler adını veren başka taraflar aracılığıyla da olsa Hafız Esed'in yaklaşımının halen baskın olduğunu gösteriyor.


Suriye savaşının patlak vermesi ve rejimin devlet üzerindeki demirden kontrolünü kaybetmesi, Hafız Esed'in yaklaşımının, İran İslam Cumhuriyeti'nin doğrudan direktif ve yönlendirmesi altında, başta Hizbullah olmak üzere kolları aracılığıyla da olsa devam etmesine engel olmadı.

Hafız Esed'ın yaklaşımının ne kadar kötü olduğunu anlamak için direnişçiler tarafından kontrol edilen ülkelerin durumuna bakmak yeterli.

Bu yaklaşımla sadece halkı için düzgün ve istikrarlı bir yaşam fırsatı heba edilmedi, çok daha tehlikeli bir şey oldu, kendisinden sonra İran'ın ülkesine girmesinin ve kontrol etmesinin yolu döşendi.
 

hariri.jpg
Merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad (solda) ve suikasta kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri / Fotoğraf: AFP

 

Batılı istihbarat kaynakları, eski Lübnan başbakanı Refik Hariri suikastının Suriye'nin kararıyla değil, İran'ın en üst düzeydeki planlamasıyla gerçekleştiğini, bazı Suriyeli subayların üstlerinin bilgisi dışında bu plana katıldıklarını söylüyor.

Hariri'ye yönelik itibar zedeleyici ve düşmanca davranışları nedeniyle suikast suçu Beşşar Esed'e yüklendi.

İran suikastla amacına ulaştı; Suriye güçleri geri dönmemecesine Lübnan'dan çekilirken, onların yerini İran'ın Akdeniz kıyılarına dönme hayalini gerçekleştiren kendi kolu Hizbullah'ın tam kontrolü aldı.


İranlılar, Akdeniz'deki varlıklarını tehdit edenin çok çeşitli, liberal, açık, başka ülkelerin sevdiği ve hoşlandığı, özgür bireysel inisiyatif sayesinde başarılı bir ekonomik ve finansal sisteme sahip olan Lübnan oluşumu olduğunu biliyorlar.

Böyle bir oluşumda birçok kişinin onu savunmak ve devamını sağlamak için savaşmak hedefiyle onlara direneceklerinin ayrımındalar.

Bu nedenle İranlılar, halkı arasında umutsuzluğun hâkim olması ve sıkı bir şekilde kontrol altına alınması için bu oluşumun bileşenlerinin içeriden yok edilmesi gerektiğini anladılar.

Dolayısıyla Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın geçmişte olduğu gibi yıkıcı, tüm yönleriyle devlet kurumlarının çökme noktasına ulaşmasına ve ülkenin çevresinden izole edilmesine katkı sağlayan başarısızlıkları, İran'ın çok işine yarıyor.

Ayrıca, bankacılık sektörünün organize ve sistemli bir kampanya ile iflas ettirilmesi, kaos ve karışıklık yaratmak için oluşumun temellerinden birini yıkma konusunda doğru yolda atılmış bir adım.

Keza İsrail lehine de olsa Lübnan'ın doğal gaz ve petrol haklarından feragat edilmesinde de bir sakınca yok, çünkü bu küçük ülkenin elde edebileceği bir zenginlik, küçük oluşumu canlandırabilir. Bu da Fars hedefinin yararına değil.


Adı Lübnan olan ve gizlice değil alenen dans eden bu küçük ülke, bu hafta İran'ı sarsan hadiseyi takip etti.

Son günlerde İran'ın dört bir yanında genç kız Mahsa Amini'nin Ahlak polisi tarafından öldürülmesini kınayan protestolar patlak veriyor ("Al-Manar" veya "Al-Mayadeen" kanallarını izlerseniz, genç kızın öldürülmesinden veya protestolardan hiç söz edilmediğini görürsünüz).

Polis vahşetine, cani ve ahlak dışı kurallara karşı öfkede birleşen İranlılar, özgürlük ve hükümet baskısına son verilmesi çağrısında bulunuyorlar.

Protestolar, protestocuların cesareti kadar boyutu ile de şaşırtıcı. Birçok kadın, zorunlu başörtüsü yasasını protesto etmek için başörtülerini çıkardılar.

İslam'ın ve dinin diğer kadınları cezalandırmak için bir silah olarak kullanılmasından nefret duyan birçok başörtülü kadın da protestolara katıldı.

Kadınların bu dava ve bizzat protestolardaki merkezi konumuna atıfta bulunan "Jin, Jiyan, Azadi" (Kadın, Hayat, Özgürlük) sloganı, protestolarda en çok kullanılan slogan oldu.
 

j.jpg
Görsel: Twitter

 

Bir başka ikonik sloganda göstericiler, "İster Şah ister İmam olsun, zalim yıkılsın" diye haykırdılar.

Bu sloganla protestocular hem Pehlevi İmparatorluğu'nun 1979'dan önceki diktatörlüğünü hem de1979'dan sonraki İslam Cumhuriyeti'ni kınayarak İran siyasetinin bu iki yüzünü reddettiler.

ABD'de yaşayan bir İranlı şöyle yazdı:

Bağışla bizi Mahsa! Katilin New York'ta. ABD hükümetini ona vize vermemeye ikna edemedik. Medyayı katilimize bir platform sunmayı bırakmaya halen ikna edemedik. Katilimizi ABD'nin yollarında değil kanallarında gördüğümüzde ne kadar acı çektiğimizi anlamıyorlar.


Halkına daha fazla meydan okurcasına Tahran Emniyet Müdürlüğü, kentin Ahlak Polisi Şefi'nin Mahsa Amini'nin öldürülmesi üzerine görevden alındığına dair daha önceki haberleri yalanladı.

ABD ile İran arasında nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmayı amaçlayan dolaylı müzakerelerin aksamasıyla birlikte Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de bu hafta New York'ta sahne aldı.

Mahsa Amini'nin "ahlak polisi" nezaretinde ölümünü protesto etmek için İran'ın her yerinde başörtülerini çıkaran kadınların haberleri mutlaka kendisine ulaştı ve videolarını izledi.

Videolardan birinde genç bir kadın, Mahsa Amini'nin Ahlak polisi tarafından tutuklanmasının ardından ölümünü protesto etmek için Kirman'daki ana meydanın yüksek bir yerine çıkıyor.

Başörtüsünü çıkarıyor ve uzun saçlarını kesiyor. Bu eylemi ile rejimin gözünde uzun saçı utanç vericiyse, kendi gözünde ister bir odada ister sokakta olsun, sadece uzun bir saç olduğunu göstermek istiyor.

Bu arada etrafındaki İranlı göstericiler de onu alkışlayarak "Diktatöre ölüm" sloganları atıyorlar.
 


Kuzeydeki Mazandaran eyaletinin başkenti Sari'deki bir belediye binasında ise erkekler İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu Ayetullah Humeyni ve Dini Lider Hamaney'in posterlerini yırttılar.

Ahlak polisine karşı protestolar sanki sadece bir bahane gibi, gerçek hedef bir bütün olarak rejim!


Bu arada bize Sedat-Esed hadisesini hatırlatan iki hadise yaşandı.

İlki, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın "Sizin Lübnanı'nız varsa bizim de Lübnanı'mız var" ifadesine yönelik eleştirisi.

Bu ifade, insanlar Hizbullah'ın baskısından ve devlet üzerindeki kontrolünden bıktıktan sonra kullanılmaya başladı.

Nasrallah, Tahran-Şam eksenine katılmayı Lübnanlıların itibarını korumak ve İsrail'i korkutacak bir denge oluşturmak olarak görüyor.

Nasrallah, kendi grubunu ve eylemlerini inceleseydi, bizzat kendi grubuna ve Emel Hareketi grubuna seslenerek, "Sizin Lübnan'ınız varsa, bizim de Lübnan'ımız var" diyenlerin yanında yer alırdı.
 


Diğer hadise dairenin henüz kapanmadığını doğruluyor. Tahran, oğul Esed rejimiyle uzlaşmasından dolayı Hamas'ı tebrik etti.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani, "Hamas ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşma bölge halklarının ve mazlum Filistin halkının çıkarlarına hizmet ediyor, Filistinlilerin Siyonist oluşuma karşı tutumlarını destekliyor, bölgede barış ve istikrara hizmet ediyor. Bu yakınlaşmayı destekliyoruz ve olumlu buluyoruz" dedi.

Öte yandan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi tarafından yayınlanan bir videoda, Şam'daki Emevi Camii önünde mezhepçi sloganlar atan ve Lübnan Hizbullahı'ndan olması muhtemel bir grup unsur yer alıyor.

Video da ayrıca bir aracın üstüne çıkarak Suriye rejimi Başkanı Beşşar Esed ile Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ı öven şiirler okuyan bir kişi de görülüyor.

Gözlemevi'nin Şam'daki kaynaklarından biri, Hizbullah unsurlarıyla alay ederek, "Burası Emevi Camii, Mescid-i Aksa değil" diyor.


Sedat ve Esed arasındaki o yetim görüşmeden bu yana ne değişti?

Sedat öldürüldü ama Sina geri alındı, Esed gitti ve Golan hala İsrail'in elinde.

Filistinlileri manipüle etmekte Esed'in yerini İran, Nasrallah ve yandaşları aldı. Bunların kendi Lübnan'ı bizim kendi Lübnanı'mız var.

Dolayısıyla ülkemiz için planlananları boşa çıkarmak için tek bir umudumuz var; birçoklarının unutmadığı, ayakta kalması için onu savunmaları amacıyla çocuklarına ve torunlarına anlattıkları geçmişteki Lübnan fikrine ve ruhuna sıkı sıkıya tutunmak.

O zaman Lübnanı'mız olarak kalacak.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU