Uzmanlar sığınmacılara yönelik atılan adımları yorumladı: Son uygulamalar entegrasyonun önünde engel

Bazı sığınmacıların sınır dışı edilmesine kadar varan yeni süreci yorumlayan uzmanlar bu politikanın yanlış olduğu görüşünde

Fotoğraf: Reuters

Türkiye’de yaşayan kayıtsız, çalışma izni olmadığı halde bir işte çalışan veya ikamete kayıtlı şehirleri izinsiz terk ederek farklı kentlerde yaşayan göçmenlere yönelik başlayan yeni uygulamalar birçok sığınmacının sınır dışı edilmesiyle sonuçlandı.

Sınır dışı edilmek üzere hakkında işlem yapılan sığınmacı sayısının daha fazla olduğu öne sürülüyor.

Sınır dışı edilen veya “gönüllü geri dönüş” belgesi imzalatılan göçmenlerin bir kısmı Suriye ve Rusya savaş uçakları tarafından saldırılara maruz kalan İdlib’e gönderildi. 

İdlib’e yapılan son hava saldırısında 38 kişi öldü.

İstanbul Valiliği bugün yaptığı açıklamada, yapılanın “düzensiz göçle mücadele” gereği olduğunu savundu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Açıklamada Türkiye’ye kaçak yollarla giren düzensiz göçmenlerin yakalanarak sınır dışı edildiği ifade edilerek, İstanbul’da yaşayan farklı şehirlere kayıtlı sığınmacılara kayıtlı oldukları şehre geri dönmeleri için 20 Ağustos’a kadar süre verildiği belirtildi. 

Independent Türkçe, uzun süredir Türkiye'de yaşayan sığınmacılara yönelik atılan yeni adımları uzmanlara sordu.

Sığınmacılar kaydedilirken aile bütünlüğü korunamadı

Türkiye’deki Suriyelilerin geçici koruma altında burada yaşadıklarını hatırlatan Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Ulaş Sunata, “Buraya geldiklerinde sınır şehirlerinde kayıt oldular ve milyonlarca Türkiye vatandaşı gibi iş ve eğitim imkanlarının daha iyi olduğu büyük şehirlere geçtiler. Sonraki aşamada aynı ailenin fertleri farklı şehirlere kaydedildi ve aile bütünlüğünü koruyacak önlemler alınmadı. En sonunda aileler kendi imkanlarıyla birleşti” dedi.

 

Ulaş Sunata.jpg
Doç. Dr. Ulaş Sunata / Fotoğraf: Twitter (@UlasSunata)


Bu süreçten sonra sığınmacılara “Kayıtlı değilsen şehri terk et demek daha çok mağduriyete neden olur” diyen Sunata, Cenevre Sözleşmesi gereği geri göndermeme ilkesi bulunuyor.

Bu ilkenin ihlal edilmesi mümkün değil.

Ancak uygulamada sığınmacıların hareket özgürlükleri kısıtlanarak bir çözüm bulunmaya çalışılıyor. İstanbul’a uzun süredir zaten kayıt kapalı” ifadelerini kullandı.

Sunata şöyle devam etti:

Kişilerin hareketi eğer mülteciyseniz zorunludur. Bazen yapacak bir şey yoktur. Bu uygulama göçmenleri daha büyük sıkıntıya sokacak bir adım. Sınır dışı etmeler tuhaf bir şekilde başladı. Göç İdaresi entegrasyon çalışmaları yapmaya hazırlanırken aniden ve adil olmayan bir şekilde bu operasyonlar başladı. Bu, başlı başına entegrasyonun önünde engel oluşturuyor. Bunca çabayı geriye atan bir durum meydana geldi.

Bu durum göçmenler için de bir korku zemini oluşturdu. Evlerinden çıkamayan, işlerine gidemeyen göçmenler var. Bir izolasyon başladı. Türkiye vatandaşlarında ise ‘Suriyeliler geri gönderilecek’ algısı oluştu. Atılması gereken ilk adım iki tarafın birbirini anlamaya başladığı zeminler kurmaya yönelik olmalı. Kamu spotlarıyla Türkiye’de bu gerçekliği hatırlatmak, arka planını, doğru bilinen yanlışları sunup şehir efsanelerini ortadan kaldırmak gerekiyor.

Göçmen meselesinde şimdi bambaşka bir noktaya geldik. Kayıtdışılık istenilen bir şey değil ama bazen mecburiyetten olabiliyor. Buna sınır dışı yerine farklı çözümler getirilebilir. Kayıtlılık hali toplumsal bir fayda. Başta göçmenin kendisi için gerekli. Devletin rolünün ne olacağı çok önemli. Entegrasyonu yürütmekten ziyade buna ket vuran bir hale sokmamalı.

Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi'nden Suriye araştırmacısı Süleyman Soyhanoğlu ise sığınmacıların kayıtlı olduğu şehirlerde yaşamaları kuralının Türkiye’ye özgü olmadığını dile getirdi.

Ekonomik çalkantıların günah keçisi Suriyeliler oldu

“Demografik düzenin korunması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin daha nitelikli verilmesi gibi sebepler açısından bu uygulama önemli. İnsanların kayıtlı olduğu şehirden çıkması zaten 2011’den bu yana yasal değil” diyen Soyhanoğlu, Kızılay’ın verdiği 120 TL’lik desteğin insanlara yetmediğini ve insanların çalışmak için büyükşehirlere geldiğini anlattı.

Soyhanoğlu, “Sığınmacılar İstanbul’a veya başka şehirlere giderek hastane ve eğitim hizmetlerinden yararlanamayacaklarını biliyorlardı ama insanların çalışması gerekiyordu. Denetimler sıkı bir şekilde uygulanmadı, sığınmacıların kayıtlı olduğu bölgelerde istihdam olanakları yoktu. Böylece farkında olmadan sığınmacıları büyük şehirlere gitmeleri için teşvik ettik” ifadelerini kullandı.

 

Süleyman Soyhanoğlu.jpg
Süleyman Soyhanoğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Aynı aileye mensup sığınmacıların aynı anda ülkeye girmediğini belirten Soyhanoğlu şunları söyledi: 

Kimisi Erzincan’a kimisi Adana’ya kayıtlı ama bu insanların birbirlerini görmeleri gerekiyor. Böylece boşluktan istifade ederek, küçük meblağlarla çalışmayı göze alıp sığınmacılar büyük şehirlere geldi. Boşluktan istifade ederek, istihdam noktalarından dolayı küçük meblağlarla çalışmayı göze alarak İstanbul’a geldi ve burada yaşamaya çalıştılar. Bu insanlar neden İstanbul’a geldiler sorusunun cevabını aramalıyız.

Bu süre zarfında biz de popüler söyleme yenik düştük.Avrupa ve hatta ABD’de olan göçmen karşıtlığı bize de sirayet etti. Oralardaki göçmen karşıtlığı da buradaki gibi ekonomik nedenlerle başladı. Türkiye’deki ekonomik çalkantılar arttıkça göçmen karşıtlığı yükseliyor. Suriyeli sığınmacılar bu yeni durumun ‘günah keçisi’ oldu.  Halbuki Suriyeli sığınmacıların ekonomiye yaptığı katkılar var. Alanında uzman araştırmacıların yaptığı üç araştırma, Suriyeli sığınmacılar sayesinde mobilya ve ayakkabı fiyatlarının düştüğünü gösteriyor. Öte yandan halk arasında Suriyelilere maaş bağlandığı, hastanede sıra beklemedikleri, sınavsız üniversitelere sınavsız girdikleri gibi dedikodular ortaya çıktı. Biz bu söylemlerle mücadele edemedik. Araştırmalarla desteklenen bulguları halkla buluştursaydık, bürokratik ayaklarla yapabilseydik bu kadar ciddi bir karşı söylem oluşturmazdı. Nasıl mücadele edeceğimizi bilmiyoruz. Şimdi halkta sığınmacı karşıtlığı başladı, halkı dinleyelim geri gönderelim mantığı sorunu sorunla çözmek demek. İlerleyen dönemlerde çok ciddi sosyolojik sorunlarla karşı karşıya çıkacaktır.

İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Üyesi gazeteci Osman Atalay, Türkiye’nin tarih boyunca göçmen limanı olduğunun altını çiziyor ama ilk defa bu çapta bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalındığını ifade ediyor.

2011-2013 arasında 4 milyona yakın sığınmacının Türkiye’ye geldiğini belirten Atalay, “Bu çok büyük bir sayı. Balkan ve Doğu Avrupa’da birçok ülkenin nüfusu kadar göçmen aldık. O insanların hayati problemleri vardı, gerçekten de ölüm korkusuyla kaçan insanlardı. Bu insanları yaklaşık 10 şehre sıkıştırdık. 2011-2014 arası çok fazla göze çarpmadı ama ekonomik problemlerin artmasıyla birlikte birçok muhalif siyasi parti Suriye meselesini politik bir koz olarak kullandı” dedi.

Ergen ve genç sığınmacılar için özel bir politika izlenmeli

“Suriyeli göçmen politikasında sığınmacıların uyum ve entegrasyonunda istediğimiz başarıyı elde edemedik, bunu kabul etmeliyiz” diyen Atalay, “2011-2016 arasında Türkiye içerideki FETÖ kaynaklı darbe girişimleriyle uğraştı. Bu ortamda sığınmacı politikası ikinci plana atıldı ve kamu kurumlarıyla sivil toplumun koordineli çalışamadığını gördük” ifadelerini kullandı.

Osman Atalay.jpg
Osman Atalay / Fotoğraf: İndependent Türkçe

 

Türkiye’ye gelen 4 milyon sığınmacının yüzde 70’inin kadın ve çocuk olduğunu söyleyen Atalay, çocukların ise yalnızca yüzde 45’inin eğitim alabildiğini belirtti.

Asıl büyük problemin, “ergen ve genç sığınmacılar” kaynaklı yaşandığını söyleyen Atalay, onlar için özel bir politika izlenmesi gerektiğini vurguladı.

Sığınmacı politikasının aileleri dağıtmadan çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade eden Atalay şunları söyledi:

Alıp sınırın öbür tarafına bıraktığımız Suriyeliler, Türkiye için iyi bir imaj olmayacaktır. Sınır dışı edilecekler sadece kriminal suçlular olmalı. Bu işi panik yapmadan çözmeliyiz. Aile fertleri farklı şehirlerde ikamet eden sığınmacıları aynı şehirde kaydedelim. Bu konularda STK ile kamu kurumları ve belediyeler ortak çalışsın.

Bu STK’lar popüler ve güncel projelerin peşinde koşarken sığınmacı sorununu ıskaladı. Bu meseleyi siyasi hesaplaşmaya kurban etmeden insancıl bir şekilde rahatlıkla halledebiliriz. 50 yaş üstü Suriyeli kadın ve erkek dünyanın hiçbir yerinde problem değildir. Ama 15-25 arası genç ve işsiz sığınmacının her zaman her yerde problemi var. Batı ülkeleri bu sorunu STK’lar ile çözüyor. Türkiye’de sivil toplumun ve belediyelerin bu gücü var.

Suriye’de kalıcı bir ateşkes ilan edilmediğini hatırlatan Atalay, ülkede kalıcı bir çözül ilan edildiğinde tedrici bir şekilde insanların geri gönderilebileceğini ancak şu anda kimsenin can güvenliğinin bulunmadığını sözlerine ekledi. Atalay, “15 gündür birçok Suriyeli korktuğu için evden çıkamıyor. Bu insanların kalbini kırmamak gerekiyor” dedi.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU