Yanlış affedilemez

İsmail Müftüoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ülkemizin, bugün için en büyük sıkıntısı, ekonomiktir. Zira insanların aylık geliri, yapılan zamları karşılayabilecek durumda değildir. Çarşı, pazar alabildiğine pahalı… Onun için dar gelirli insanlarımızın birçoğu, günden kalan döküntülerden istifade etmeye çalışmaktadır. 

Ama bu ekonomik krizden habersiz olanlar da vardır. Bunlar saraylarında, köşklerinde, villalarında muhteşem iftarlar verebilmektedir. Hem de bu iftarlar fakirlere değil, oruç dahi tutmayan, bir nevi oruç ayı ile alay edercesine tavır ve edalara,  giyim-kuşamlara sahip olanlara. Fakir-fukaraya gelince ise son derece cimri davranılıyor.

Bu ekonomik dengesizlik tabandaşla, tavandaş arasındaki uçurumu artırıyor. Onun için gelecekten endişe duyulmaktadır. Her gün bir pide için çırpınıp duranların yanında, envai çeşit yemeklerle midelerini doyuranlar, böyle bir tablodan hicap duyulmaz mı?

Fakir-fukara peynir, zeytin alamıyor, et ise hayal bile edilemiyor. Ondan sonra milletle alay edercesine, ekonominin iyi olduğunu söyleyenler utanmıyorlar mı? Zaten utanmış olsalar, bu dengesizliğin çaresini bulurlardı.

Devlet kuruluşları israfı önlese, saraylar, kasırlar masraflarını küçültse, araba saltanatına son verilse, batı ülkelerinde olduğu gibi bizde de bürokrasi, hükümet üyeleri sade bir hayat yaşasa, ekonomik çarpıklık bir derece düzelebilir.

Bizde bu sadeliğe uyacak yönetici kadroları maalesef yoktur. Ama zam yapmaya, vergi koymaya gelince kahraman kesilirler. Bu aymazlıklara gereken cevaplar, zamanı geldiğinde seçimlerde verilecektir. Elbette ve şüphesiz onları seçim sandıklarına gömeceklerdir.

Kendilerini dokunulmaz sananları, bir solukta değiştirmek ehli namus insanların elindedir. Yeter ki siyasi taassuptan kurtularak, doğruda birleşilsin. Tabuları kırmak ve milletle bir araya gelmekle, iş kendiliğinden hal yoluna girer. 

Saraylarda, köşklerde, villalardaki bu muhteşemlik, bu savurganlık, aç-biilaç olanları ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Sosyal rahatsızlıkları artırmaktadır.

Şehirlerin kenar mahallelerinde iftar açmakla, milleti aldatmaya çalışmanın artık zamanı geçti. Çünkü 'ayinesi iştir kişinin / lafa bakılmaz.'

Onun için, bu nevi iftar görüntüleri, sadece nefrete vesile olmaktadır. Çünkü aylarca evine et getiremeyenlerin, mideleri açlıktan guruldayıp, duranların, cebinde Türk Lirası bulunmayan fukaraların sayısı her gün biraz daha artmakta, böylece sevgi yerine nefret yayılmaktadır. Bu hal toplumları selamete değil, felakete sürükler. 

Ramazan iftarlarında gördüğümüz, büyük ve o derece de tantanalı olmalarıdır. İftara davet edilenlerin büyük bir kısmının, oruçlu olduğunu da zannetmiyoruz.

Acaba aynı tantanalı iftarlar, garip-fukaraya da verilecek mi? Yani ramazan ayını oruçlu olarak geçirenler de hatırlanacak mı?

Önceden aşrı şerif okumakla oy toplamaya çalışanlar, acaba bu akıl almaz iftarlara katılanlardan oy alabilecek mi?

Önemli olan tantanalı iftarlar vermek değil, mütevazı olmaktır. Kanada Başbakanı gibi… Ülkesine gelen Belçika Başbakanı onuruna parklarda bulunan ahşap masalarda, son derece sade bir öğle yemeği verdiği gibi…  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Finlandiya'nın 34 yaşındaki Başbakanı Sanna Marin'in, ilk iş gününde, bizde olduğu gibi iki bin koruma ile değil, kocasının tırı ile makamına gitmesi bizde de uygulanacak mı?

Diğer taraftan Finlandiya'da bir kitap fuarına giden ve salonda yer bulamadığı için merdivenlere çöküp, oturan Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö gibi bizde de mütevazı olunabilir mi?

Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar Kitarovic gibi, ekonomik kriz içinde bulunan ülkesinde maaşını yarıya indirmek, Başbakanlık uçaklarını satıp, ekonomik krize çare aramak, bizde de hatırlanacak mı?

Yine 35 adet Mercedes makam aracını satarak bütçelerine katkıda bulunmak ve elde edilen geliri devlet hazinesine yatırmak, bizimkilerin aklına gelecek mi?

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern'in yemek için gittiği kafede, sosyal mesafe gereği kapasite dolu olduğu için, misafir edilememesi, buna karşılık başbakanın bu olaya kızmadan geriye dönmesi uygulaması bizde yaşanabilecek mi?

Bizde böyle mütevazı olanlar var mıdır? Bizimkiler insan da, onlar insan değil mi? Bizdekiler bakan da, onlar bakan, cumhurbaşkanı değil mi?

Onlarda bulunan tevazu, bizimkilerde var mı? Onlar araba konvoylarıyla, sirenli, kornalı araçlarla yer-gök inleten görüntülerden uzak dururken, bizdekilerin bu ihtişamı ne oluyor?

Yani "devletin malı deniz, yemeyen domuz" mu diyelim? 

Hemen belirtelim ki, bazı kimseler malına, mülküne, makamına ve yetkilerine güvenir, ölümü hatırlamak istemez, onun için de nefsine uyar, böylece nefsi şımarır ama bütün bunlara rağmen Azrail'in pençesinden asla kurtulamaz. 

Millet gırtlağına kadar borçlanmış, pahalılık her gün biraz daha artmakta, ahlak ise dibe vurmuş durumdadır.

Milleti millet yapan değerler, her gün biraz daha dumura uğratılmaktadır. Sevgiden eser kalmadı, zulüm berdevam… Haksızlıklar kol geziyor. Saygı kalmadı, çünkü her taraf ufunet kokuyor. 

Bütün bunlara rağmen, muktedirler hâlâ duyarsız yaşamaya devam etmektedir. Unutmamak gerekir ki, "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar."

Elbette ülkemizde bu açıdan kıyametin kopmasını istemeyiz. Ancak bu gidişata seyirci kalanlar da, yanlış da affedilemez.

Zira son pişmanlık fayda vermez. Kefeni giyip, ahiret âlemine giderken, asla geri gelinmez. Allah ve Peygambere isyan edip, böbürlenenlerin hepsi şimdi toprağın altında yatmaktadır. 

Son söz olarak deriz ki, herkesin, gittiği çıkmaz sokaklardan geri dönmesi gerekir. İşlenen kötü fiillere de tövbe edilmesi, akıbetimiz bakımından çok önemlidir.

Hepimiz yaptıklarımızdan, konuştuklarımızdan, yazdıklarımızdan dolayı sorgulanacağımızı unutmayalım. Ona göre düşünelim, davranalım, giyinip-kuşanalım.                           

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU