"Bir sorun varsa, en suçlusu en güçlü olandır"

Doç. Dr. İkbal Durre Independent Türkçe için yazdı

Rusya-Ukrayna savaşının beşinci gününde taraflar dün (28 Şubat 2022), Belarus'ta masaya oturdu. Yaklaşık 6 saat süren görüşmede heyetler, ateşkesin sağlanması için ikinci tur müzakerelerin yapılması konusunda anlaştı / Fotoğraf: Reuters

Rusya-Ukrayna savaşında ilk müzakere görüşmesi bitti. Sonuçlarıyla ilgili değişik yorumlar var. Bence çıkan sonuç; "devam" yönünde.

Gerçek anlamda görüşmeler; savaşın kaderi net olarak belli olunca başlayacak, o zamana kadar taraflar zaman kazanmaya bakıyor. 

Ukrayna, müttefiklerinin yardımlarının ulaşması ve yine Batı'nın Moskova üzerindeki baskılarının bir sonuç vermesi umuduyla zaman kazanmak istiyor; o yüzden görüşmelere bir gün geç geldi.

Ayrıca, kimse görüşmelerden kaçan ve savaş isteyen taraf görüntüsü vermek istemiyor.

Rusya da zaten operasyona devam ediyor ama genel dikkati savaşın kendisinden çok görüşmelere çekmek onun da işine geliyor.


Görüşmelerde Rusya'nın dediği şudur:

"Kırım'ı, Donbas'ı, Luhansk'ı tanıyın, Rusçayı resmî dil yapın ve tarafsızlığınızı ilan edip, aşırı milliyetçi/neo-Nazi grupları dağıtın."

Ukrayna'nın şu aşamada bunları kabul etmeyeceği belli. Ukrayna da "çekin, gidin" diyor; bu da olacak iş değil.


Bu konuyla ilgili diğer bir gündem, "Rusya'nın Batı'nın oyununa gelip bir bataklığa girdiği, bir türlü demokratikleşip Batı ile ortak bir yol bulup ekonomisini çeşitlendiremediği, her şeyi askeri güçle çözmek istediği ve artık bu tür yöntemlerin geride kaldığı."

Kısaca birçok yorumcu "Putin yanlış yaptı, Batı ile entegre olup daha demokratik, ekonomisi daha iyi bir ülke olmayı elinin tersiyle itti" noktasında. 

Bilindiği gibi yaklaşık 300 yıldır dünyanın kaderini deniz gücü ile kıta coğrafyasının çekişmesi belirledi. 

İlkinin sahibi Anglo-Saksonlar -bu eleştirilen anlamda- gelişmiş bir Rusya'yı ister mi?

90'lı yıllarda İngilizce olarak yayımlanan önemli bir gazetede şöyle karikatür çıkmıştı:

Elbisesi ABD/AB bayraklı bir bakıcı, üzerinde Rusya bayrağı olan boz bir ayıyı ayağa kalkmaya çalıştıkça engellemek için başına; diz çökünce de hafif kalksın diye dizlerine vuruyor. 

Ayağa kalksa bakıcıyı boğar; diz çökse ürkütücü özelliğini (Avrupa için) kaybedeceğinden işlevini yitirir.


Aslında bu örnekten sonra yazıya nokta konabilir; ama ben daha da anlaşılabilir olmak için devam edeyim.

Bazı kelli felli yorumcuları izliyorum; Rusya-Ukrayna savaşını değerlendirirken; "Efendim, Rusya bu sefer hesap hatası yaptı", yok "Kuzeyden girse böyle olur, güneyden çıksa şöyle olur", yok "Şehir savaşı başka bir şey", yok "Afganistan, Vietnam olur" vb. yorumlarda bulunuyorlar.

Belli ki durumun ehemmiyetini anlayamamışlar.

Ben son söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim;

Şu an daha çok nokta harekatlarını tercih eden Rusya ordusu, baktı olmuyor vuracak, yerle bir edecek. 

Şu aşamada hala öyle olsun istemiyor; çünkü her halükarda açılan yara, çok daha büyük olur.

Rusya, Ukrayna'nın hava sahasını kontrolüne aldı, Ukrayna ise tutukluları bırakıyor, yoldan geçene silah dağıtıyor; durum bu, haklı olsa ne yazar. 

Bu zamana kadar hangi haklı, hangi savaşı kazanmış?!.

Güçlü olan kazanıyor, haklı olan değil.


Şimdi sorun şu;

Ukrayna çok kan dökülerek mi veya Batı, Ukrayna'ya çok kan döktürerek mi gerçek anlamda masaya oturulacak ki Rusya daha da vahşi gösterilsin, yoksa bir an önce mi?

Mesele bu. 

Rusya diyor ki; "Tercihim tabi çok kan dökülmesin; ama gerekirse dökerim" bu kadar.


Bir de Türkiye'nin alması gereken tavır sürekli tartışılıyor. 

Türkiye pozisyonunu, isimlerini bile doğru dürüst telaffuz edemedikleri şehirlerin Rusya tarafından "muhteşem şehir savaşları" sayesinde alınamayacağını söyleyen "askeri tecrübesi yüksek" yorumcuların öngörülerine göre belirlerse, faka basar.  

Rusya'nın kısa bir süre sonra bütün Ukrayna'yı kontrol edeceğini öngören bir yaklaşım sergilerse, o zaman minimum zararla hatta belki fayda sağlayarak çıkar bu işten.


Gelelim "Putin demokratik Batı'ya ayak uydurmak istemedi" tezine.

Ya adam diyor ki;

"Bizi NATO'ya alın dedik, almadılar. Alıp entegre etseydi o zaman yüksek manevi ve demokratik değerlere sahip olan Batı dünyası… Demek ki amaç başka, oyun başka."

'Büyük oyun' nedir unutanlar bir daha baksın.

Dolayısıyla, konu ile ilgili Türkiye'deki değerlendirmelerin çoğu -tabi istisnaları, çok değerli yorumcuları tenzih ediyorum- ilkokul seviyesinde.

Hala "Vay Rusya çamura battı, bataklığa girdi" yorumları yapılıyor. 

Zaten aynı mantıkla bir ay önce "Ruslar şimdi savaşa başlayamaz çünkü buzlar eriyor, tankları çamura, bataklığa saplanır" diyorlardı.

Takmışlar çamura (hem direk hem mecazi anlamda).

Sanki Donbas, Ukrayna Amazon ormanları.

Ya Rusya'nın umurunda mı bataklık (yine her iki anlamda), adam "Benim için olmak ya da olmamak meselesi" diyor.

Bu vesileyle oligarşisini millileştiriyor.

Hem iç siyasette hem uluslararası ilişkiler anlamında "bir devrim yapıyorum" diyor. 

Tutar, tutmaz o ayrı; benim anlatmak istediğim Kremlin'in haleti ruhiyesi.


Neymiş "Rusya demokratik değilmiş, böyle yürümezmiş."

Biz de biliyoruz; Rusya demokratik değil, Rusya da biliyor.

Zaten hiç de olmadı ki. 

Ayrıca öyle bir derdi de yok ki.


"Kendi değerlerinden uzak olduğu için Batı, Rusya'yı istemiyormuş."

Sanki Batı'nın bütün müttefikleri çok demokratik, sanki böyle bir hayati amaçları var.

Ben 'Batı demokratik değil' demiyorum.

Ama bunlar işin idealist yönü; pratikte ise, iç ve dış siyaset gerçeklikler ve ülkelerin kendilerine özgü tarihi, coğrafi, kültürel vb. kodlarıyla gelişiyor. 

Ve herkesin bildiği gibi, hiç ama hiçbir şey (belirttiğim dengelere kurban olan Ukrayna bile) maalesef çıkarların üzerinde değil.

Afganistan'dan "Tamam, nasıl yaşamak istiyorsanız öyle yaşayın" deyip, çekip giden kim?

Evet, oradan çekilmenin bir boyutu da bölgede Çin ve yine Rusya'ya karşı bir kaos merkezi yaratmak vb. idi.

Doğru da onu o ülkelerden istediği anlamda bir müttefik yaratamadığı için ikinci seçenek olarak yapıyor.


Sonuç olarak; üç aktör var Rusya, Ukrayna, Batı.

Peki hangisi en güçlüsü?

Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama

Kabahatin çoğu senin canım kardeşim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU