Nafakada 'süre' düzenlemesi tartışılıyor: Kimler neden karşı çıkıyor? Tasarıyı destekleyenlerin argümanları neler?

Yeni düzenlemeyle yoksulluk nafakasının evlilik süresine göre ödenmesi planlanıyor. Aile içi şiddet ve kadın mağduriyetinin artacağını öne sürenler de var, taslaktaki eksikliklerin giderilmesiyle süreli nafakanın doğru olacağını savunanlar da

2016’dan beri gündemde olan ‘yoksulluk nafakasında değişiklik öngören taslak’ konusunda farklı görüşler mevcut / Fotoğraf: Pixabay

"Nafakada süre sınırı olmalı mı" tartışması yıllardır gündemde.

Eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün 2019'da sarf ettiği, "Süresiz nafaka adil değil, hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde düzenlenmesi gerekir..." sözleri hâlâ akıllarda.

Her gündem olduğunda tepkiler nedeniyle geri adım atılan yeni nafaka düzenlemesinin 6. Yargı Paketi'yle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.

2 yıldan kısa süren evliliklere 5 yıl nafaka

Yeni düzenlemeyle yoksulluk nafakasının evlilik süresine göre ödenmesi planlanıyor.

Buna göre 2 yılın altındaki evliliklerde 5 yıl, 5 yılın altındaki evliliklerde 7- 8 yıl, 5 ila 10 yıl arasındaki evliliklerde ise 12 yıl nafaka ödenmesi bekleniyor.

Bu duruma karşı çıkan kadın hakları savunucuları, söz konusu düzenlemenin hayata geçirilmesinin kadınların mağduriyetini tetikleyeceği savunuyor.

Bu görüşü dillendirenler, kadın haklarının birer birer ellerinden alınmasına çalışılan, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını da kapsayan bir süreçten geçildiği iddia ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Kadınların seslerinin kesilmesine yönelik bir çalışma"

Independent Türkçe'nin görüş aldığı isimlerden olan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü'ye göre nafaka, kazanılmış bir hak ve bunun 'süreli' hale getirilme hamlesi, kadın haklarının tümden yok edilmesine ve seslerinin kesilmesine yönelik bir çalışma.

Danıştay Savcısı Elmas Mucukgil'in geçen ay "İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek hukuki değil" ifadelerini içeren raporunun umut ışığı olduğunu ancak tersine hareket edildiğini savunan Güllü'ye göre 'süreli nafaka', kadınlara "Ayrılmayı düşünüyorsanız ayağınızı denk alın" demek anlamına geliyor.

Boşanma oranlarının çoğunun şiddet kökenli olduğunu aktaran Güllü, çalışmayan, ekonomik geliri olmayanların kenarda köşede şiddeti çekmek zorunda kalacağını ve mağduriyetin artacağını öne sürdü.

Kadın istihdamının yüzde 27'lerde olduğu bir ülkede söz konusu hamlenin mağduriyeti daha da artıracağını söyleyen Güllü, "Türkiye'de kaç kişi nafaka alıyor? Bu kişilerin kaçı nafaka artırılması için talep dilekçesi verdi? Kaçı tahsil edememekten şikayetçi ve kaçı artırılan rakama itiraz etmiştir? Bunları ortaya koyup konuşalım" şeklinde konuştu.

"İktidarın kadın politikasızlığını gözler önüne seriyor"

Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk'ün "İstanbul Sözleşmesi kaldırılacak" sözünü de hatırlatan TKDF Başkanı, kadınların siyasi pazarlık içine konumlandırıldığı gerekçesiyle de tepkili.

Yaşananların 'iktidarın kadın politikasızlığını gözler önüne serdiğini' ve siyasi strateji yapıldığını öne süren Canan Güllü, tepkisini şu sözlerle gösterdi:

"Her zaman olduğu gibi ana malzeme kadınlar! Dün burs alanlar üzerinden yeniden başörtüsünü hortlatmaları, kürtajı, gebelik önleyici hapları yasaklamaya çalışmaları, kadını siyasetin ana malzemesi yaparken aslında siyasal İslam'ın da ana malzemesi olduğunu gözer önüne seriyor. Geçen yıl 367 kadının katledildiği, 80'inin şüpheli şekilde balkondan düşerek öldüğü ülkede nafaka, kadını terbiye etmektir, mağdur etmektir. Bu, Türkiye'de son 15 yıldır kadının kazanılmış haklarına sekte vurmaktır. Kadının sesini kesmeye yönelik bir operasyondur." 

Taslakta birkaç yıl sonra bu kişilere maaş bağlanılması gündeme gelse de devletin ödeme yapması özel hukuka aykırı olduğundan bu kararın Anayasa Mahkemesi'nden döneceğini savunan Güllü, bir taraftan aile arabuluculuğunun ilerletilmesine de dikkati çekti. 

 

canan güllü.jpg
Canan Güllü / Fotoğraf: TKDF

 

"Bu karar yoksul kadınları mağdur eder"

Canan Güllü'yle benzer görüşleri paylaşan Avukat Semra Yıldız da nafakanın süreli hale getirilmesiyle pek çok kadının erkeklerin eline itileceğini, özellikle yoksul kadınların mağdur edileceğini öne sürdü.

Türkiye'deki mevcut kanunun İsviçre medeni kanunu kaynaklı olduğunu belirterek, "çağdaş" ve "ilerici" olarak niteleyen Yıldız, "Boşanma ilkeleri bakımından Avrupa Birliği (AB) kanunlarından ileriyken, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin de içinde yer aldığı bir süreçle kadının haklarının tırpanlamaya çalışıldığını savundu.

Yıldız, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

"Yasa koyucunun yapmak istediği, süresiz nafakayı kaldırmak. Yoksulluk nafakasında 'taraflar' denir yani erkeğin de nafakasıdır aslında. Ama Türk kadınının yalnızca yüzde 20'si ekonomik özgürlüğünde ve istihdamda olduğundan, kadının nafakası olarak görülüyor. Evlendikten sonra işinden ayrılan, çalışmayı bırakan çok kadın var. Medeni kanunun tırpanlanması niyeti seziyorum. Sosyal bir devlet olarak kadının hakları korunabilseydi ama olmuyor... Yaşam hakkı en temel haktır ama kadın hakları ihlal ediliyor.

"Kadının boşanma iradesi ortadan kaldırılmak isteniyor"

Yemek, içmek, barınmak gibi temel ihtiyaçların yaşam hakkı ve insani hak olduğunu belirten Yıldız, kadınların boşanma iradelerinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını savundu.

Kadınların erkeklerin tahakkümü altında tutulmak istendiğini öne süren Yıldız, "Kadın kimliğinin kabul görmediği, kadının örselendiği bir toplumda, örneğin Van'da, Ağrı'da bir kadın nerede iş bulacak bu saatten sonra? Kadın nafaka alamayacağını bildiğinden evlilik içinde kalmaya devam edecek Ekonomik özgürlüğü olmayınca gidemeyecek. Çıkan çatışmalar neticesinde aile içi şiddet artacak. Velayet hakkını düşünüp, 'çocuğumu alıp geçineyim' deyip kendisini o kaosun içinden çıkarabiliyordu. Erkeğin tahakkümü altında tutmak istiyorlar. Bu durum, kadına şiddeti, aile içi şiddeti, kadın cinayetlerini  tırmandırır. İstanbul Sözleşmesinden çekilmeyle başlayan bu süreç, Adalet Bakanı'nın (Bekir Bozdağ) göreve gelmesi ve sayın bakanımızın mağdur çocuklar, kadınlar ve tarikat yurdunda mağdur olmuş çocuklar bakımından hukukun işlevselliğini kullanmakta isteksiz olması, ardından da Medeni Kanun'da çok da güzel giden, Türk yargıcı nafaka konusunu uygulamada çok güzel götürürken, sistem oturmuşken yaşananlar, toplumu kadın üzerinden konsolide etmeye yönelik bir adımdır" değerlendirmesinde bulundu.

"'Medeni ve ilerici çağdaş hukuktan şeri hukuka geri dönüş mü var' sorusu akıllara geliyor"

Yıldız'a göre aslında nafaka, basında genellikle zengin çiftlerin boşanmalarına konu olsa da gerçekte pek çoğu bol sıfırlı meblağlardan ibaret değil.

Toplumun yüzde 80'inin istihdamının olmadığı bir ülkede yüzde 1'lik kesimdeki bazı kadınların nafaka dolayısıyla zenginleşme iddiasının diğer kadınların haklarıyla yarıştırılmaya, menfaatiyle çakıştırılmaya çalıştığını da öne süren Semra Yıldız, uygulamada 'karşı taraf işe girdiğinde ya da evlendiğinde mahkemede nafakayı kaldırabilir ya da azaltabilir' şeklinde bir maddenin olduğunu ve zaten nafakanın buna göre yeniden düzenlenebildiğini de söyledi. 

Türk Medeni Kanunu 176'ncı maddesinin çok net olduğunu da belirten Yıldız, tüm bu yaşananlar neticesinde 'medeni ve ilerici çağdaş hukuktan şeri hukuka geri dönüş mü var' sorusunun akıllara geldiğini iddia etti.

 

Avukat Semra Yıldız Independent Türkçe.jpg
Semra Yıldız / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Yenililkçi bir hareket, yasanın çıkması şart"

Avukat Alperen Cihan Çetinkaya ise nafakanın süreli hale getirilmesine konusunda diğer isimlerden farklı görüşte.

Süresiz nafakanın haksız bir zenginleşmeye yol açtığı gerekçesiyle süreli hale getirilmesinin doğru bir hamle olduğunu savunan Çetinkaya'ya göre tasarının basına yansıyan halinin düzeltilmeye ihtiyacı var.

Nafakanın süreli hale getirilmek istenmesini "yenilikçi bir hareket" olarak niteleyen Alperen Cihan Çetinkaya, "Yasanın çıkması şart ama hangi amaçla çıkacağı ve neye hizmet edeceği çok önemli" yorumunu yaptı.

"Davanın açılış tarihinden itibaren denilmesi gerekli"

Getirilmek istenen yasa tasarısının yurtdışında da bu şekilde olduğunu savunan Çetinkaya'ya göre hamle doğru olsa da içerikle ilgili eksiklikler bulunuyor. Bunların başında da nafaka süresinin başlama tarihi geliyor.

Avukat Çetinkaya, bu konuda şunları söyledi:

Kendilerince sınırlama getirmişler. Siz bu sınırı getiriyorsunuz ama diyelim 1,5 yıl sonra bir boşanma davası açıldı. Türkiye şartlarında dava 2-3 yıl sürüyor. Biz nafakayı 5 yıl diye koymuştuk ama boşanma 3 yıl sürse, nafaka süresi 8 yıla uzamış oluyor. Dolayısıyla 'davanın açılış tarihinden itibaren' demeleri lazım. Net bir tasarıda netleşmesi lazım. Nafaka ödeme süreci, boşanma davası kesinleştikten sonra başlayacaksa, 8 yıl süren bir davada nafaka nasıl olacak? Boşanma davası sürecinde de nafaka ödeniyor. Mesela 1,5 yıl sonra boşanma dava açtık, 5 yıl ödemem lazım ve dava 4 yıl sürdü. O zaman nafaka ödemek için 1 yılım kalmış demektir.

"Arabuluculuk kısmını tazminat ile ilgili işletebilirler ama boşanma ile ilgili işletilmemeli"

Alperen Cihan Çetinkaya'ya göre bir diğer sıkıntı da arabuluculuk durumunun işletiliş şeklinde. "Boşanma davası açtığınızda boşanma, kusur, tazminat ve diğer uyuşmazlıklar (ziynet eşyası gibi) bu dava tümüyle değerlendirilmekte" diyen Çetinkaya, "Şimdi bu tasarıya göre siz boşanma davası açtınız, boşanmayı kesinleştirecek kusur, tazminat ve diğer anlaşmazlıklar yönünden ayrı bir davanın konusu edecek ya da tazminat konusunu arabuluculuğa sokacaklar. Boşanma davalarında arabuluculuk süreci işletecekler. Arabuluculuk kısmını tazminat ile ilgili işletebilirler ama boşanma ile ilgili işletilmemeli" görüşünü dillendirdi. 

 

Avukat Alperen Çetinkaya Independent Türkçe.jpg
Alperen Cihan Çetinkaya / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Sınırlama kusur oranıyla doğru orantılı olmalı yoksa sigorta priminden farkı kalmaz"

Diğer taraftan nafakada yalnızca süreye bakılmaması gerektiğini de savunan Alperen Çetinkaya, ilişkinin boyutu, kadının çalışıp çalışmadığı ya da çocukları var mı, yok mu gibi kriterlerin göz önünde bulundurulmasının şart olduğunu ifade etti.

Çetinkaya, "Evlilik sigorta primi değil ki, şu kadar evli kalırsak şöyle olur. O zaman evlilik bir ticarete, nafaka da bir ranta dönüyor. Engellemek için nafakaya sınır getirsinler ama bu sınır, kişilerin kusuruyla belirlensin. Mesela 'kişi tam kusurludur, 5 yıl nafaka ödesin' der hakim ya da '60'a 40 kusurlu, 3 yıl ödeyeceksiniz'. Sınırlama kusur oranıyla doğru orantılı olmalı yoksa sigorta priminden farkı kalmaz" yorumunu yaptı.

"Neden şimdi" sorusunu soran Alperen Cihan Çetinkaya, bu hukuki düzenlemenin yıllardır yasa tasarısı olarak gündemde yer aldığını anımsattı. 

Çetinkaya, şimdiye kadar gerçekleştirilmeyip şimdi harekete geçilmesinin bir seçim politikası olabileceği görüşünde.

"Hukuki kısımdan ziyade siyasi bir gelişme olduğunu düşünüyorum" diyen Alperen Cihan Çetinkaya, zamanlamaya dikkati çekti.

"Kişi boşanıyor ama nafakası var diye sigortasız çalışıyor"

Süresiz nafaka nedeniyle toplumda büyük bir mağduriyetin yaşandığını öne süren Alperen Çetinkaya, mevcut sistemi kötüye kullananların bulunduğunu hatırlatarak, bazı kişilerin nafakadan olmamak için sigortasız çalışmayı tercih ettiklerini de sözlerine ekledi.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU