Yolculuk uzasa da elbet ulaşılır Sana'ya

Sana kurtulduğunda Beyrut, Şam, Bağdat ve Gazze için de umutlar tazelenecek. Haçlı Seferleri ve Moğol istilası zamanında bazılarının işgalciler için çalıştığı söylenir

Fotoğraf: AA

Arap Koalisyonu Sözcüsü Albay Turki el-Maliki'nin 26 Aralık Pazar günü düzenlediği basın toplantısı, ne pahasına olursa olsun siyasi çözüm taktiği ile uluslararası meşruiyet kararlarına, özellikle de diplomasi yoluyla saldırganlığı durdurmak mümkün değilse, mücadeleyle Yemen'i geri alma anlamı taşıyan 2216 sayılı karara dönüş arasında bir ayrım çizgisi oluşturuyordu.

Bundan bir yıl önce ABD'de iktidara gelen Demokrat Parti içindeki siyasi taraflar, yeni Başkan Joe Biden'ın Yemen ve Suudi Arabistan'a yönelik kararlarının meseleyi bu yönde çözeceğini düşünerek Yemen'in Husilerin eline geçmesi üzerinde bahis oynuyorlardı.

Yenilenen BM Özel Temsilcisi'ne ek olarak bir de Yemen için özel bir ABD Temsilcisi atandı. BM ve ABD temsilcileri, Husi temsilcileriyle kim önce görüşecek, görüşmelerde Cenevre, Umman veya Ürdün'deki müzakerelere geri dönmeye ikna etmek için "kurtuluş" savaşçılarına kim ne vadedecek konusunda yarıştılar.

Zira "ABD'ye ölüm, İsrail'e ölüm!" haykırışları arasında Husiler için "yabancılarla" iletişim kurmak ve görüşmek halen zordu. Toplantı için harcanan üç ya da dört aylık "çabalardan" sonra BM Özel Temsilcisi, Amerikalıdan önce belirsizlik ve ertelemeden bıktı.  

Devrim Muhafızları ve Lübnanlı Hizbullah'ın temsilcisi Hasan İrlu'dan güç alanlar ise tüm vaatlere rağmen sonunda, Marib ellerine geçinceye kadar herhangi bir toplantı veya müzakere olmayacağını kibar Amerikalıya ve nazik BM Temsilcisi'ne açıkça ilettiler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yemen Milli Ordusu, direniş ve Koalisyon güçleri, savaş verilerek varılan Hudeyde ile ilgili Stockholm Anlaşması'nın ardından, anlaşmanın uygulanmasında önceliğin limanları kontrol etmek, daha sonra ateşkes ve siyasi müzakerelere girişmek olduğunu göz önünde bulundurarak savunma yöntemi izlediler.

Ancak bunların herhangi biri gerçekleşmedi ve tüm cephelerdeki saldırılarda ve ilerlemelerde, söylendiğine göre onlar için barışı cazip kılmak amacıyla yapılan uluslararası yardım akışının ortasında, Husi ihlallerine dair istatistikler birbirini takip etmeye başladı.

Öyle ki sayı 70 bini aştı. Bunlara bir de meşru güçler ile Koalisyon kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen ihlallere ilişkin uluslararası ve insani kuruluşlar tarafından yayınlanan bir dizi taraflı rapor ve Geçiş Konseyi ile meşruiyet kampı içindeki bölünmenin artması da eklendi.


Husiler ve onların arkasındaki İranlılar ile Hizbullah, Biden'ın stratejisinin Obama'nın kapsayıcı stratejisinden farklı olmadığını anladılar. Amaç Trump'ın ayrıldığı nükleer anlaşmaya dönmek olduğu sürece, geri dönmeyi kabul etmesi için İran'ı kayırmak gerekiyor.

Daha önce İran ile 2015 anlaşmasına varmak için nasıl ki Irak, Suriye ve Lübnan kaybedildiyse, İran'ı uluslararası topluma geri kazandırmak için de İranlıların yeni bir Arap ülkesine el koymalarında bir beis yok!


İran ise Yemen, Lübnan, Suriye, Irak ve Gazze'deki milisleri aracılığıyla ABD, Avrupa ve Suudi Arabistan üzerinde baskı kurmak için aleni savaşlar yürüttü.

Bu savaşlar sırasında kara ve deniz saldırıları, insansız hava araçları ve balistik füze saldırıları istisnasız Mekke, Riyad, Hamis Muşayt, Cizan, Asir, petrol tesisleri ve Umman Denizi ve Babül Mendeb'deki gemileri hedef aldı.  

Buna ilaveten Marib'deki mülteci kamplarına neredeyse günlük olarak saldırılar düzenlendi.


Arap Koalisyonu meşru hükümeti desteklemeye karar verdiğinde, bilgelik ve tarafsızlık iddiasında bulunanlar birkaç gruba ayrıldılar. Bir grup Yemen'in bir bataklık olduğunu ve giren herkesin yenik olarak çıktığını söyledi.

Bir diğer grup ise bunun Yemen'in iç sorunu olduğunu ve Suriye, Irak ve Libya'ya müdahale etmek nasıl doğru değilse Yemen'e müdahale etmenin de doğru olmadığını savundu.

Batılılar ise Başkan Trump'tan önce Husileri yoksul ve mazlum olarak görüyorlardı. İranlılarla bağları olduğu onlar için henüz kanıtlanmamıştı!


Yemen kökeni, toprakları ve denizleriyle Arapların merkezidir. Dahası Hint Okyanusu'na açılan ana kapı olarak giderek daha fazla önem kazanan okyanusları, küresel deniz trafiği için önemlidir.

İran'ın Irak, Suriye ve Lübnan'da yarattığı sahneyi, yani Suudi Arabistan'ı ve deniz güvenliğini tehdit etmek için çeşitli amaçlarla kullanılan silahlı bir milis grubunu desteklemeyi Yemen'de de tekrarlamak istediği başından beri belliydi.

Bu arada bir de Suriye ve Irak'ta olduğu gibi mezhepsel bir demografik değişim gerçekleştirilebilirdi!


Gören gözler için her şey açık ve nettir. Çevrelerindeki derslerden ibret almayanlar, bünyelerine aldıkları yaralardan ders almak zorunda kalırlar.

Her halükarda Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak gibi İran'ın parçalanması ve halklarının helak edilmesinde en büyük paya sahip olduğu bu Arap bünyesinin bir parçasıdır.


Albay Turki el-Maliki, Suudi Arabistan'ın kin tutmadığını ama unutmadığını söyledi. "Biz sabırlı ve öfkelenmeyen insanlarız ama öfkelenirsek durdurulmayız" diye konuştu.

Husi ve İran sabotajlarına tahammül etmek artık mümkün değil. Suudi Arabistan'ın güvenliğine yönelik tehditlere tahammül etmek de imkansız. Bu nedenle diplomasi ve stratejik sabrın işe yaramadığı noktada sorunun kaynağına dönmek gerekiyordu.

Kazanan ilk gülen değil, son gülendir. Elbette bu korkunç yerleşme ve nüfuz etmeden sonra Yemen'i kurtarmak zor, hem de çok zordur. Ama kıymetli canlara ve mallara mal olan bu savaş, herkesin güvenliğini, haysiyetini, istikrarını, dinini ve insanlarının bekasını hor gördüğü bütün Araplar için büyük bir kurtuluş taşımaktadır.

Beytü'l Haram'a yapılan saldırılar haklı görülür ve İranlılar dört ya da beş Arap başkentini ele geçirmekten bahseder oldu!


Suudi Arabistan, uzak ve yakın herkesin Arap güvenliğini ihlal ettiği bu zayıflık yıllarından sonra yurdu, kutsalları, insanları ve egemenliği korumaya, bu saldırı ve ihlallere karşı koymaya kararlıdır.
 


Keşke burada bahsettiğim ve tekrar ettiğim şeyler sadece yazınsal veya şiirsel ifadeler olsa. Aynı şekilde bu Endülüs'ü geri almak gibi bir hayal de değil.

Bunlar yalnızca Yemen'de sayısı 30 milyon olan, toplamda yaklaşık 100 milyon Arabın etkisi ve dehşeti altında acı çektiği oldukça gerçek ve nesnel zorluklar.dır Suriye, Irak, Libya ve Lübnan'ın kaybolmasına boyun eğdiğimiz gibi Yemen'in kaybolmasına da boyun eğmemiz isteniyor.

Uluslararası kararlar iyi ve güzel, ancak Arap çıkarlarının ve Arap bağlılığının yerini tutmaz. Ateş düştüğü yeri yakar. Acıyı ancak yaşayan bilir.

Ayrıca Yemen ile ilgili 2216 sayılı BM kararı açık ve net; ama kim uygulayacak? Aynı şey Suriye ile ilgili 2254 sayılı BM kararı ile Lübnan ile ilgili 1559 sayılı karar için de geçerli.

2004 yılında Lübnan'ın egemenliği lehine olan bu karar kabul edildiğinde amaç, Suriye ordusunu ve milisleri sınır dışı etmekti. Suriye ordusu Lübnan'dan ayrıldı ama İran'a bağlı milisler daha da silahlandı.

Hizbullah Lübnan, Suriye ve Yemen'deki Arap ülkelerine çok zarar veriyor. Amerikalılar Irak'ta, Mısırlılar Süveyş'te, Kuveytliler Kuveyt'te Hizbullah üyelerini tutukluyorlar. Hizbullah, Yemen'de savaşa ve kargaşaya, Yemen'e karşı entrikalara büyük katkıda bulunuyor.


Evet, şairin de dediği gibi;

Yolculuk uzasa da elbet ulaşılır Sana'ya.


Sana kurtulduğunda Beyrut, Şam, Bağdat ve Gazze için de umutlar tazelenecek. Haçlı Seferleri ve Moğol istilası zamanında bazılarının işgalciler için çalıştığı söylenir.

Ama Arapların her yerde yabancı güçler için çalışan paralı askerler gördüğümüz bu zamana benzer bir dönem yaşadıklarını sanmıyorum.

Kısacası; ey onurlu ve cesurların Suudi Arabistan'ı ilerle.

Yolculuk uzasa da elbet ulaşılır Sana'ya!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU