"Davanızı" nasıl alırsınız? Büyük fikirler siyasi partiler olmadan yaşayamaz mı? (1)

CHP'li Şener'in TBMM'de "Partinin davayla ne ilgisi var?" sözleri, yıllardır tartışılan konuyu yine gündeme getirdi. Dava nedir, neden güdülür?

Fotoğraf: Pixabay


Tarihin eline verdiği mührü
davası uğruna kullanan adam
kim ne derse desin, fütur etmeyiz...
seni seviyoruz, savunan adam!

Milli Görüş hareketinin önde gelen isimlerinden biri olan Yasin Hatipoğlu, hareketin lideri Necmettin Erbakan için bu şiiri yazarken onun "davasını" vurgulamak istiyordu. 

Yıllarca Milli Görüşçülerin miting meydanlarında söylediği o marşta da bu vurguyu hissetmek mümkündü:

Üzülme davanın sahibi Hak'tır
Hak olan davada zafer mutlaktır
Bilesin bu yolda imtihan çoktur
Gönlünü ferah tut Savunan Adam

Milli Görüş'te "dava" ve parti birbirine eşitlenmişti ve "davanın" lideri Necmettin Erbakan, bu davayı "Savunan Adam"dı.

"Savunan Adam" ifadesi ilk olarak 1997'de, 28 Şubat darbesi Erbakan ve hareketini hedef aldıktan sonra onun için "Seni Seviyoruz Savunan Adam" başlıklı bir yazı yazan gazeteci Ahmet Taşgetiren tarafından kullanıldı.

O ifadelerin yazarı Taşgetiren "dava"yı şöyle yorumluyor:

"Benim anladığım çerçevede 'dava', ya da yenilerde belki biraz daha modern ifade arayışının ürünü olarak 'misyon', İslami muhitler açısından 'İslam'ın yaşanabildiği bir dünya inşa etmek' anlamına geliyor. Dolayısıyla insanlar kendi kişisel yaşama çerçevesini İslam'a göre biçimlendirmeyi 'dava' olarak anlayabilirler, küçük-büyük grupları, siyasi, sosyal, kültürel, ya da inanç birliktelikleri halinde bir 'dava' etrafında buluşturabilirler."

Dava ya da misyonun dini ya da İslami olmasının da şart olmadığını vurgulayan Taşgetiren, "Her türden inanç, hatta inançsızlık dahi 'misyon' haline gelip kişi ya da grupları motive eder, güdüler, heyecan yükleyip, hareketlendirebilir. Türkiye söz konusu olunca "İslam" etrafında "dava" oluştuğu bir gerçektir. Kurulu düzenin İslam'a göre yaşama alanını kısıtlaması ölçüsünde "dava bilinci"nin bilendiği de bir gerçektir. Bir anlamda "laikçilik davası" karşıt bir "tutuşma"ya yol açmış, toplumda tabii halde yaşanan dini duygu bir "dava" konusu haline gelmiştir" dedi.

 

Taşgetiren AA.jpeg
Ahmet Taşgetiren / Fotoğraf: AA 

 

AK Parti kadroları da "davaya ihanetle" suçlanmıştı

2000'lerin başındaki Yenilikçiler-Gelenekçiler çekişmesinin ardından Milli Görüş'ten ayrılarak "davaya ihanetle" suçlanan AK Parti, 2002 yılında iktidara geldi ve tek başına ülkeyi yönetmeye başladı. 

O kadar güçlendi ki, siyasal sitemi bile değiştirdi. "Davanın lokomotifi" olduğu iddiası AK Parti'deydi bu zamanla AK Parti'de de bölünmeler ve kopmalar meydana geldi. 

Partiden ilk ayrılan isimlerden biri, Refah-Yol hükümetinin Maliye Bakanı, AK Parti'nin ilk döneminin Başbakan Yardımcısı Abdullatif Şener'di. 

Bugünlerde Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında siyaset yapan Şener, geçtiğimiz günlerde TBMM'de yapılan bir toplantıda "davayı satmakla" suçlanınca dayanamadı ve şunları söyledi:

"Bir kadro davasını satmışsa onların peşinden gidenler davasını satmıştır. Dava parti değildir, dava particilik değildir. Partiyle davanın ne ilgisi var? Hırsızlar ordusuna döndünüz, hırsızlar ordusuna!"

Şener doğru söylüyor olabilir miydi? Yoksa "dava", partilerle mi kaimdi?

 

thumbs_b_c_37dabdb824175159969d6c5caf0c4583.jpeg
Siyasete Milli Görüş'ün Refah Partisi'nde başlayan Abdullatif Şener, sırasıyla Fazilet Partisi ve AK Parti'de görev aldı, Başbakan Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığı görevinde bulundu / Fotoğraf: AA

 

"Kimi zaman gömlek çıkarılır kimi zaman gömlek sahiplenilir"

Taşgetiren, "davanın" kimsenin tekelinde olamayacağı görüşünde: 

"Böyle bir misyon şu veya bu kişiye, gruba diğer tüm kişi ve grupları kendine tabi kılma hakkı vermez. Ancak 'misyon tekeli'nin bir tür iktidar, güç ve rant sağladığı durumlarda bu tarz iddiaların ortaya çıkacağını öngörmek kaçınılmazdır. 'Dava sahibi görünme'nin risk taşıdığı durumlarda ise genelde birilerini 'kurban vermek' tercih edilir. Aslında 'dava' için yola çıkan insanların kimi dönemlerde, siyaseten bir tür 'gömlek çıkarma' eylemine başvurduğu, sonra yine siyaseten gömleği sahiplenme çabasına giriştiği de bir vakıadır."

Aslında AK Parti ilk kurulduğunda onun için bir "dava partisi" demek mümkün değil. 

"Milli Görüş gömleğini çıkardığını" açıklayarak arkadaşlarıyla birlikte AK Parti'yi kuran, henüz üzerinde siyaset yapma yasağı varken Washington'a giderek dönemin ABD Başkanı George W. Bush ile görüşen Recep Tayyip Erdoğan, toplumun her rengini partiye katmaya çalışıyordu. 

Zaten Milli Görüşçüler de bu tip nedenlerden dolayı AK Parti'yi davaya ihanetle suçlamıştı. Yakın dönemde AK Parti içinde İslamcılar ile daha az muhafazakarlar arasındaki sürtüşmede de safını İslamcıların karşısında konumlandırmış ve bu yönde gelen bir soruya "Tekkeye mürit aramıyoruz" şeklinde bir yanıt vermişti. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

15 Temmuz darbe girişimi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin hayata geçirilmesinin ardından "dava" kelimesi daha çok kullanılmaya başlandı.

Saadet Partisi'nde "Fatih Sultan Mehmet'in kaftanıyla siyaset yaptığını" söyleyen Numan Kurtulmuş, parti içi meseleler yüzünden ayrılıp HAS Parti'yi kurduğunda "davanın" yönünü biraz "sola" çevirmiş ama Erdoğan'dan gelen davetle davanın ortasındaki yerini almıştı.

Kurtulmuş ile eş zamanlı, yıllar boyunca merkez sağda siyaset yapan eski Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu da "davaya" dahil oldu.

AK Parti "davanın" siyasal örgütlenmesi, TÜRGEV, TÜGVA gibi vakıflar ve bu vakıfların üniversiteleri ise davanın gençlik organizasyonlarının parçalarıydı.

İktidardan neşet eden bu örgütlenmelere mesafeli duran muhafazakarlar "davanın" dışında kalmakla ayrılanlar ise "ihanetle" itham edilmeye başlandı.

1994 ruhu vurgulandı ve bu "ruha" sahip olanlara AK Parti'de alan açıldı. 

"Siyasi partisini 'dava' diye tanımlayanlar 'dava'ya zarar veriyor"

Daha sonra AK Parti'den ayrılan eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcılarından Ali Babacan da yeni siyasal örgütlenmeler kurdukları için "davaya ihanet etmekle" suçlandılar.

Taşgetiren, "Herhangi bir 'dava' için yola çıkanlar bu 'davaya' bir tür 'kutsiyet' atfederler. Seküler davalarda bile bu böyledir. Çünkü 'tutuşma' öyle gerçekleşir. Onun için herhangi bir dava için 'tutuşanlar' bilinç kaybına uğramamalı, daha çok güncel ifadeyle 'akıllarını kiraya vermemelidirler'. Siyasi partiden kopan birine geride kalanlar 'davaya ihanet ettin' derler, buna karşılık ayrılanlar da 'terkedilen yerde davadan eser kalmadığı için ayrıldıkları'nı söylerler. Kararı tarih verir" dedi.

Bugünlerde "davaya ihanetle suçlananlar" arasında Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu Gelecek Partisi kadroları bulunuyor. 

Partinin Teşkilat Başkanı Selim Temurci, 2015 yılında seçildiği AK Parti İstanbul İl Başkanlığı görevinden 2018'de istifa etti.

2019'da ise Ahmet Davutoğlu ile birlikte ihraç istemiyle partinin disiplin kuruluna sevk edilenler arasındaydı. 

"Davaya ihanet" iddialarını sorduğumuz Temurci, şu cevabı verdi:

"Zaman zaman bu tür şeyleri duyuyorum, çok da üzülüyorum. Ben 12 yaşından beri siyasetin içinde olan bir kardeşinizim. Rahmetli Özal'la, rahmetli Erbakan Hocamla ve Tayyip Bey'le siyaset yaptım. Şimdi de Ahmet Davutoğlu ile birlikte bir yol yürüyoruz. İnsanlar fanidir, davalar bakidir. Bir siyasi partiden ayrılmış olmak, dinden, değerlerden, inancımızdan, kültürümüzden, medeniyetimizden, doğruluktan, dürüstlükten, haktan, adaletten ayrılmak değildir. Biz bir parti kurduk, dinden çıkmadık. Partiyi kurmak da zorundaydık. Siyasi partisini "Dava" diyerek tanımlayanlar artık bu davaya zarar vermeye başladı."

 

Selim Temurci
Selim Temurci, AK Parti'de önemsenen bir görev olan İstanbul İl Başkanlığı yaparken istifa etti

 

"Davanın" anlamı hiç değişmedi

Temurci'ye göre "davanın" anlamı aslında geçmişten bu yana hiç değişmedi.

"Davadan anladığınız nedir" sorumuzu, Temurci, "Doğruluktur, haktır, adalettir, iyi bir insan olabilmektir, ülkeyi, milleti sevebilmektir, milletin yüzünü güldürmektir. İyinin ve güzelin yanında olmaktır. Hakkın hukukun yanında olmaktır. Dava adamı da güzelliği, iyiliği temsil eden insan demektir. Fedakarlık yapan insan demektir. Bizim siyasi geçmişimizden öğrenerek büyüdüğümüz mefhumlar. Dava çok çalışmak demektir. Bizi biz yapan değerlere saygı göstermek ve o değerleri korumaktır. Ülkede yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları bitirmektir. Yalan söylememektir… Bu toprakların çocukları için yaptıklarımızın hesabını bir sonraki hayatta vereceğimize inanmaktır. Biz bu değerlerin toplamına dava dedik, büyüklerimizden bunları öğrendik" diye yanıtladı. 

Parti ile "dava"nın, kişi ya da kurumsal yapıların hatalarını örtmek için özdeşleştirildiğini belirten Temurci, "Dava bir manivela olarak kullanılıyor. Bir tek siyasi parti, 'dava' diye sıraladığım ve hayatımıza anlam katan o değerler bütününün tek temsilcisiyim diyemez. Her siyasi partide doğru ya da yanlış yapan insan olur ama bunları davaya değerlerimize inançlarımıza kültürümüze medeniyetimize mal edemeyiz" ifadelerini kullandı.

Temurci, şunları söyledi:

"Dava diyerek kendi haramlarını, yanlışlarını meşrulaştırmak isteyenlere, milli ve manevi değerlerimizi kullananlara, milleti kandıranlara karşı 'bir dakika' diyen bir siyasi hareketiz. Bu konuda, daha önce emeklerimizin bulunduğu siyasi parti içinde Nisan 2019'da Sayın Davutoğlu'nun imzasıyla bir manifesto yayınladık. Bir itiraz süreci başlattık. AK Parti, bizlerin "dava" diye inandığı kuruluş ilkelerine rağmen yoldan çıktı. Yola getirmek, dikkatini çekmek, yöneticilere ‘biz bu değiliz kendinize gelin demek' için itirazlarımızı yaptık. Gelinen noktada yoksulluğun, hırsızlığın, arsızlığın, adaletsizliğin yükseldiği, insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı bir dönemi temsil eden bu yapı zaten bizim davamız olamaz. Dava diye yola çıkıp kendi kişisel bekalarını korumak isteyenlere karşı ‘siz artık bu davanın temsilcileri değilsiniz, bu davaya zarar veriyorsunuz' diyerek bir yola çıktık. Kişisel olarak 30 yıl önce nasıl düşünüyorsam, hangi değerlere inanıyorsam aynı yerdeyim.  Bizde bir değişiklik yok, değişenler utansın. Davayı kendi kişisel hırslarına heba edenler utansın." 

Saadet'in "davası": Toprağın altında hesap verileceği şuuruyla üstünü ihya etmek

Milli Görüş hareketinin siyasi temsilcisi Saadet Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Fatih Aydın da "dava anlayışlarının" temelinde, "Toprağın altında hesap vereceğimizin şuuru ile toprağın üzerini ihya ve inşa etmek" üzerinden şekillendiğini belirtiyor.

"Milli Görüş hareketi, ilkelerini savunduğu için 4 defa parti kapatmaya maruz kaldı. İlkelerini menfaat uğruna kullanmış olsaydı AK Partililerin ulaştığı makamların, zenginliklerin çok daha ötesinde ulaşabilirdi" diyen Aydın, "Ama Milli Görüşçüler kendi siyasetlerini dava olarak değil de davalarını siyaset olarak benimsedikleri için bu bedelleri ödediler. AK Parti ilk çıkışından itibaren kendi menfaatlerini esas olarak bir yol haritası oluşturdu ama 20 yılın sonunda gelinen noktada ilk ortaya attıkları kavramlardan bile uzaklaştıklarını görüyoruz. Bugün gelinen noktada AK Parti'de bir çürümüşlük görünüyor. Artık kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine destek vermeyen herkesi öteki olarak tanımlamaya, yok saymaya, terörize etmeye başladılar. Eğer dava denilen şey en nihayetinde inancımız çerçevesinde adaletin tesisiyse bugün adalet diye bir şey kalmadı. Bizim dava dediğimiz şey insanların huzuru ve mutluluğuysa, insanların kendi kimlikleriyle yaşamalarıysa, insanımız o yaşamdan uzaktalar, bugün ülkemizin en büyük problemi kutuplaştırma, ötekileştirme, siyasi rantı esas alma, kuvveti üstün tutma, liyakatsizliktir, partizanlıktır, yandaşlıktır, nepotizmdir… Siz bütün bu çerçevede siyaset yapacaksınız, bu haksızlığa, hukuksuzluğa da dava diyeceksiniz, bütün sömürüyü dava perdesiyle örteceksiniz. Bizim bunu kabul etme ihtimalimiz yok" ifadelerini kullandı.

 

Fatih Aydın Saadet
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fatih Aydın / Fotoğraf: Saadet Basın Birimi

 

"Dava"nın kutuplaşmayı değil kucaklaşmayı, ötekileştirmeyi değil birleştirmeyi, siyasi rantı değil millete hizmeti, kuvveti değil hakkı esas aldığını vurgulayan Aydın, "Dava, yönetimde adalettir, liyakattir. Ahlaklı olmaktır. Kimsenin senin elinden ve dilinden zarar görmemesidir. Şeffaflıktır. Davanın siyasetteki karşılıkları bunlardır. AK Parti bunların tamamından uzaklaşmıştır. Kendi çürümüşlüğünü dava perdesiyle örtmeye çalışıyor" dedi. 

"Dava kelimesi gidilecek ortak yönü özetliyor"

Sosyoloji profesörü Ferhat Kentel, "dava"nın, "Ortak hareket eden insanların verdiği mücadeleyi özetleyen, bir bakıma tek tek bireyler yerine gidilecek ortak-kutsal yönü özetleyen kavram" olduğunu belirtiyor.

 

Ferhat Kentel
Prof. Dr. Ferhat Kentel / Fotoğraf: Marmara Üniversitesi

 

"Hareketin içeriği, sosyalist, İslamcı, ülkücü… ne olursa olsun, güçlü toplumsal hareketler "dava"ya bağlılığı içselleştirmiş hareketlerdir" diyen Kentel, "Bu hareketlerden çıkan siyasi partiler de kuşkusuz davanın dalgası üzerinde ilerlemek ve hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Ama hiçbir hareket başlangıçtaki içeriğinde ve biçiminde kalmaz. Yolda hem genel olarak toplumum hem de hareketin içindeki bireylerin geçirdikleri değişim hareketi ve dolayısıyla siyasi partiyi de bambaşka bir konuma yerleştirir. Milli Görüş'ten AKP'ye giden çizgide de çok ciddi bir değişim yaşandı. Her şeyden önce Milli Görüş, muhalefetti ve aşağıdan yukarıya doğru verilen bir mücadelenin hareketiydi; oysa AKP bir iktidar partisi" dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Milli Görüş'ün "dava"sı vardı ama AKP'nin "dava"sı başka bir "dava" haline geldi. Milli Görüş toplumsal ve kültürel düzeyde adalet isteyen insanların hareketiydi. AKP'yi ise, en azından parti örgütü olarak, bir çıkar birlikteliği olarak nitelemek daha doğru olur. Mücadelenin başında adalet talep eden bir hareket bugün adalet dağıtmayan bir siyasi iktidara dönüşünce, başlangıçtaki "dava"nın da inananları bir araya getiren kutsallığı kalmadı. Bugün ortalama AKP'li bir siyasi aktörün geleceğe dair adalet talebi yok, hatta "vatan-millet" hamasetini bir kenara bırakırsak, gelecek için bir projesi de yok. Vatan-millet hamasetini bir "dava" olarak kabul etsek bile, bunun eski davayla ilgisi yok. Dolayısıyla böyle bir dava etrafında insanları bir arada tutmak da zor. Hele iktidar olmuş bir partinin tüm toplumu kuşatacak söylemler geliştirmek yerine çıkar grubunu bir arada tutmak üzere, "dava ve ihanet" ikilemine girmesi, demokratik bir zihniyet yerine, geçmişte ve şimdilerde bütün dünyada görülen otoriter ve totaliter yapıların tipik bir özelliğidir." 


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU