Paris İklim Anlaşması… Dr. Şahin: Türkiye, kömür enerjisinin bir geleceği olmadığını anladı

İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin, Paris İklim Anlaşması'nın onaylanmasıyla bundan sonra ne olacağına dair merak edilenleri Independent Türkçe'ye anlattı

Paris İklim Anlaşması, 5 Ekim 2015'te aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 195 ülke + Avrupa Birliği'nin katılımıyla Fransa'nın başkenti Paris'te kabul edilmişti. 

Türkiye'nin imzaladığı ama çekinceleri nedeniyle onaylamadığı anlaşma TBMM Genel Kurulu'nda onaylandı. 

Anlaşma, Türkiye'nin çevre politikalarını nasıl etkileyecek? Kömür santrallerinin geleceği ne olacak? Ekonomik maliyetleri nasıl karşılanacak? Yürürlüğe giren anlaşma neler öngörüyor?

İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin, Paris İklim Anlaşması'na dair merak edilenleri Independent Türkçe için cevapladı.

Şahin'e göre anlaşmanın onaylanmasıyla sadece iklim politikalarını değil enerji ve ekonomi politikaları başta olmak üzere pek çok alanda Türkiye'yi değiştirecek bir sürece girildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Türkiye'yi değiştirecek bir sürecin içinde olacağız"

Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı onaylamakta geç kalmış olsa da bu anlaşmayı imzalaması çok önemli bir adım. Hatta Türkiye'nin vitrin politikaları açısından tarihi bir dönüm noktası. Bundan sonra Türkiye'nin sadece iklim politikalarını değil enerji ve ekonomi politikaları başta olmak üzere pek çok alanda Türkiye'yi değiştirecek bir sürecin içinde olacağız. Paris İklim Anlaşması Türkiye'nin 2016 yılında imzaladığı ama son altı yıldır maalesef çekinceleri nedeniyle onaylamadığı bir anlaşmaydı. Bu çekincelerin başında da Türkiye'nin Ek-1 ülkesi (Birleşmiş Milletler İklim Çerçeve Anlaşması’na göre gelişmiş ülkeler) olması geliyordu. Türkiye ise gelişmekte olan bir ülke olduğu gerekçesiyle Ek-1'den çıkartılmayı istiyordu. Bu nedenle de taraf olmuyordu. Bu ısrarın arkasında tabii enerji politikalarında kömüre ağırlık verme isteği de yatıyordu. Sadece gelişmiş ülke olmak olarak görünmek ve iklim finansmanından yeterince yararlanamama riski vardı. 

"Müzakere taktiğinin başarılı olmadığını gördü"

Türkiye resmi olarak, Ek-1 ülkesi olarak görünse de temelde enerji politikaları açısından kömürün kullanımına devam etmek istendiği için mutlak bir azaltım hedefini almak istemiyordu. Bu yüzden de Ek-1 ülkesi olmaktan kaçınıyordu. Ancak yıllar içerisinde yaptığı çok sayıda talebin karşılık görmediğini ve bu müzakere taktiğinin başarılı olmadığını gördü. Birinci nedeni budur. 

Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı nihayet onaylamasının ikinci bir nedeni daha var. Dünyada kömürün artık enerji politikalarında bir geleceğinin olmadığını, Türkiye de anlamış durumda. En son Çin'in de ülke dışındaki kömür yatırımlarından tamamen vazgeçmesiyle birlikte dünyada kömür yatırımlarını finanse eden herhangi bir büyük ülke kalmadı. Dolayısıyla Türkiye de aslında yapmak istediği çok sayıda yeni kömür yatırımına çeşitli nedenlerle hem finansman bulamadığı için hem halkın tepkisi nedeniyle pek çoğunu iptal etmek zorunda kaldı. Dolayısıyla Paris İklim Anlaşması'na taraf oldu. 

e917a6e0-bf87-46d6-bfe4-ab5f21bfb3f5.jpg
Dr. Ümit Şahin / Twitter


"Yapılması gereken en önemli şey Türkiye'nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda 2030'a kadar emisyonlarını azaltması"

Bu süreçten sonra Türkiye'yi ne bekliyor? Anlaşma neleri değiştirecek?

Tabii bundan sonra yapılması gereken en önemli şey Türkiye'nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda 2030'a kadar emisyonlarını azaltmayı hedefleyen bir ulusal katkı beyanı sunması. Yani mevcut katkı beyanı çok zayıf. Bunu güncellemesi gerekiyor. Bunu da bilimsel olarak nasıl bir emisyon azaltım taktiği izleyeceğini çeşitli çalışmalarla ortaya koyduktan sonra belirlemesi gerekiyor.

Bunun için de toplum içerisinde ilgili taraflarla, ilgili kesimlerle, uzmanlarla, akademisyenlerle bir müzakere içerisinde, bir diyalog içerisinde bu hedefin belirlenmesi çok faydalı olacaktır.  Bu süreç içerisinde atılması gereken en acil adım kömürün artık enerji politikasında bir yerinin kalmadığı kabulüyle yeni kömür termik santral yatırımlarından tamamen vazgeçmek ve hepsini iptal etmek. Ardından da belli bir takvim içerisinde mevcut kömürlü termik santralleri kapatmayı öngören bir kömürden çıkış takvimi belirlemek. Tabii bunlar acil olanlar. 

51ca5860-af4d-4ccb-9359-d1be66b9a6b9.jpg

Anlaşmanın en önemli ilkelerinden bir tanesi ekosistem bütünlüğü olduğu ifade ediliyor / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Ekonomi tamamen bir dönüşüm yaşayacak"

Türkiye sadece Paris İklim Anlaşması'nı onaylamakla kalmadı. Aynı zamanda 1,5 derece hedefini kabul ettiğini açıkladı ayrıca 2053 için net sıfır hedefi koydu. Dolayısıyla bu ekonominin bütünü için bir dönüşüm anlamına geliyor. Sadece elektrik sektörü için değil ulaşım için, sanayi için, binalarda, tarımda, emisyona neden olan bütün sektörlerde bir dönüşüm gerekiyor. Bu dönüşüm için önümüzde sadece otuz yıl var. Bu otuz yıl içerisinde dönüşümü başarabilmek için hemen başlamak gerekiyor. Hemen başlamak için de en etkili ve en acil olan şey kömürden çıkıştır.

Bununla başlayarak sonrasında ulaşımın elektrikli hale getirilmesi, binalardan kaynaklanan emisyonların azaltılması, sanayinin mümkün olduğu noktalarda elektrikli hale getirilmesi ve yapılacak inovasyon ve çeşitli yatırımlarla artık Türkiye'nin de karbonsuz fosil yakıtları tamamen devreden çıkarmış bir ekonomiye kavuşması gerekiyor. 

Zaten piyasa şartları bunu zorluyordu ama şimdi Türkiye kendi isteğiyle Paris İklim Anlaşması'na da taraf olarak bunu planlı bir şekilde yapacağına ilan etmiş oldu. Bu son derece olumlu ve tarihi bir adım. 

Türkiye'nin bu saatten sonra Paris İklim Anlaşması'yla beraber yerine getirmesi gereken yükümlülükler nelerdir?

Paris iklim Anlaşması'na taraf olmakla birlikte ülkelerin yapması gerekenlerden bahsedildiği zaman genellikle ilk sorulan soru, bunun maliyetinin nasıl karşılanacağı oluyor. Elbette dönüşümün bir maliyeti var. Ancak şunu unutmamak lazım ki dönüşüm aslında belli noktalarda yapılan yatırımların da yönünü değiştirmek anlamına geliyor. Yani Türkiye bundan sonra doğaya zarar veren büyük mega projelerden vazgeçmek zorunda. Kanal İstanbul gibi mega projeleri, büyük otoyolları, büyük havaalanlarını artık bir tarafa bırakmak zorunda. Daha doğa dostu, emisyonları azaltmayı hedefleyen, yenilenebilir enerjiye ve sürdürülebilir organik bir tarım sistemine yatırım yapması gerekiyor. 

Aynı zamanda şunu da unutmamak lazım. Maliyetlerden söz edilirken bu maliyetlerin topluma büyük bir zararı olacakmış gibi bir algı yaratılıyor. Halbuki tam tersine biliyoruz ki bu dönüşüm ekonomiye de topluma da toplumun refahına da büyük katkılar sağlıyor. Yani özellikle yarattığı istihdam nedeniyle bu yenilenebilir enerji dönüşümünün olsun, atık kontrolünün olsun, yapılacak olan pek çok yatırımın kendisinin de bir ekonomik değeri olduğunu anlamak lazım. İklim kriziyle mücadelenin topluma ve ekonomiye çok büyük faydaları vardır. Biz maliyetleri değil bu faydaları ön plana çıkarmalıyız. Bu dönüşümün toplumun yoksul, dezavantajlı kesimlerini mağdur etmeyecek şekilde adil bir dönüşüm olmasını sağlamak için plan ve programlar yapmalıyız.

d1dbd9b8-999b-4652-8371-3c3ffc2d7e8c.jpg
Paris İklim Anlaşması'nın TBMM'de onaylanması olumlu bulundu / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Anlaşmanın en önemli ilkelerinden bir tanesi ekosistem bütünlüğüdür"

Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'yla beraber, Kanal İstanbul Projesi'nden vazgeçeceğini düşünüyor musunuz? 

Paris Anlaşması'nın en önemli ilkelerinden bir tanesi ekosistem bütünlüğüdür. Yani Paris Anlaşması'na göre aslında yaptığınız bütün politika değişikliklerinin genel anlamda doğayı koruması, ekosistem bütünlüğüne hizmet etmesi gerekir. Bu anlamda Kanal İstanbul gibi ciddi anlamda doğayı tahrip edecek, aynı zamanda iklim değişikliğini de hızlandıracak projelerin Paris Anlaşması'yla uyumlu olduğunu hiçbir şekilde söyleyemeyiz. Doğrudan doğruya Paris İklim Anlaşması ile Kanal İstanbul arasında hukuki bir bağlantı kurulamaz ama ilkesel olarak ve mantık çerçevesinde bakıldığında hiçbir şekilde uzlaşmadığını düşünüyorum. 

Dolayısıyla iklim değişikliğiyle mücadele sadece emisyonları azaltmaktan ibaret değil. Aynı zamanda uyumla da ilgili bir şey. Yani dirençliliği arttırmakla da ilgili bir şey. Bu devletin de sık sık tekrarladığı bir şeydir.
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU