Ya Sadık Şendil olmasaydı?

Cengizhan Çelik, Yeşilçam'ın kaderini değiştiren, Türk tiyatrosunda rekorlar kıran, "Senede bir gün" şarkısını ölen eşine yazan Sadık Şendil'i tanıyan son isimler, Müjdat Gezen, Metin Akpınar, Kandemir Konduk ve oğlu Cem Şendil ile konuştu

Kolaj: Independent Türkçe

Sahiden ya Sadık Şendil olmasaydı?

Hemingway der ki; 

Temelde iki kişi için yazarsın

1. Mükemmelleştirmek amacıyla kendin için 
2. Hayatta olsun olmasın sevdiğin kadın için


Bu sözün ete kemiğe bürünmüş hali Sadık Şendil'dir...

Sadık bey 'Hayatta olsun, olmasın sevdiğin kadın için' yazar, yazar, yazar...

Öylesine çok sever ki Sadık Bey ''Bu ne sevgi ah bu ne ıstırap'' dedirttir. 

Sevgili eşi trajik bir şekilde perde astığı sırada düşerek vefat eder. Eşinin ardından yazar ''Senede bir gün'' isimli o unutulmaz eseri.

"Yeter ki gel bana / Senede bir gün / Senede bir gün" der Sadık Bey.

Sadık Şendil için Vikipedi sayfasında 'Türk yazar ve senarist' yazıyor.

Sadece yazar, senarist yazmasına gönlüm elvermiyor.

Michelangelo için heykel yapmak neyse, Shakespeare için şiir yazmak neyse, Maradona için futbol oynamak neyse Sadık Şendil için tiyatro oyunu ve film senaryosu yazmak oydu.
 


Abarttığımı düşünüyorsanız gelin bir test yapalım;

Türk sinemasından Sadık Şendil ismini çıkaralım var mısınız? 

Bu ismi denklemden çıkardığımızda;

Neşeli Günler 
Gülen Gözler   
Şabanoğlu Şaban 
Aile Şerefi 
Süt Kardeşler
Köyden İndim Şehire
Mavi Boncuk 
Salak Milyoner
Salako 
Canım Kardeşim 
Son Hıçkırık 
Beyoğlu Güzeli 

Gırgıriye serisi

Ve bunların haricinde 150'ye yakın film de yok olacak ama kabul mü?..
 


Ya da Ertem Eğilmez'le olan dostlukları olmamış olsaydı?..

Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Münir Özkul, Kemal Sunal, Müjdat Gezen gibi isimlerle de tanışamayabilirdik Yeşilçam üzerinden. 

Bunu da kabul ediyorsanız Türk sinemasından çıkarabiliriz Sadık Şendil ismini.
 


Türk tiyatrosuna yaptığı katkıları saymaya kalksam ciltler dolusu bir külliyat hazırlamam gerekecektir o nedenle şair haklı; 

Onu sonra anlatırım.


Son 10 yılım, Sadık Şendil isminin nasıl olurda okullarda bir şekilde ders olarak okutulmadığını düşünmekle geçti.

Bu yetmezmiş gibi tek bir biyografi kitabına bile denk gelmedim.

Adına tek bir ödül verilmemiş bir isimden bahsediyoruz.

Evet, şarkıdaki gibi 'Bir şey yapmalı' dedim durdum. 

Ve bir gün Ferhan Şensoy vefat ettiğinde Müjdat Gezen'in derin hüznünü okudum haberlerde. 

"Tek tek gidiyorlar" diyordu. O an içime bir ateş düştü. 

Öyle ya Sadık Şendil'i en iyi tanıyan isimdi Müjdat Gezen'di ve o da ''Teker teker gidiyorlar'' diyordu.

Hemen sarıldım telefona ve aradım kendisini.

Tam 30 dakika Müjdat Gezen'le Sadık Şendil'i konuştuk. Öyle bir gazeteci - söyleşi veren sanatçı konuşması değildi bu. Ses kayıtlarını hayatım boyunca saklayacağım bir sohbetti. 

Görüşmenin bir yerinde bana ''Her gün ama her gün Sadık abiyi anıyor, düşümde onunla konuşuyorum. Bugün de sana kısmet oldu bu anma'' dedi. Benim için büyük bir onurdu bu cümle.

Sadık Şendil öylesi büyük bir isim ki Müjdat Gezen bile her anlattığı detayda defalarca "Sadık abinin büyüklüğü çok başka evladım" diyordu.
 

Müjdat gezen, Sadık Şendil ile birlikte
Müjdat gezen, Sadık Şendil ile birlikte


Müjdat Gezen: Sadık abi Hollywood'da olsaydı milyar dolarlık bir servete kavuşmuş olurduk

Müjdat Gezen "Hocamdır, eğer Sadık Şendil olmasaydı ben de buralarda olmayabilirdim" diye başlıyor konuşmasına ve devam ediyor; 

1963 yılında ilk defa tanıştım. Münir Özkul tiyatrosuna girmiştim o da 'General Çöpçatan' adlı oyunu sahneye koyuyordu. Savaş Dinçel, Münir Özkul ve ben de o oyunda oynuyordum 

Sonra yine aynı yıl 7 Kocalı Hürmüz senaryosunda da yer aldım.

Askere gittim geldim 1966 yılında Sadık abiye asistan oldum ben. Yan odada Ertem Eğilmez, Şeref Gedik, Kartal Tibet vardı ben de diğer odada sahne akışları ve diyalogları yazardım 

Asistanlığını yaptım Sadık abinin.

Sonra Güldürü Üretim Merkezi'ni (GÜM) kurduk Kandemir Konduk'la. Sadık abi son nefesine kadar yanımızda oldu bizimle birlikte Güldürü Üretim Merkezi'nde. 

 

General Çöpçatan.jpg
General Çöpçatan oyunu

 

Sadık Şendil'in önemi şudur, Sadık abi dramatik yapıyı en iyi bilen senarist ve yazarlardandır. Ülkenin büyük bir kesim belki çok yakından tanımıyor, şablon bilgilerle tanıyanlar ise senaryo yazarı olarak ele alsa da aslında Sadık abi klasik komedi yazarı olarak Türk Tiyatrosu'na da unutulmaz izler bırakmıştır.

Sadık abinin oyunları hiç bir zaman az seyirciye, eksik seyirciye oynamamıştır. Bir Kanlı Nigar, bir 7 Kocalı Hürmüz, bir kocamın nişanı ne zaman oynasa kapalı gişe oynamıştır.

Senaryo ve tiyatro oyunu yazma konusunda Sadık abiden çok şey öğrenmişimdir. Bana derdi ki;

Evladım ilk 5 dakikada kavradın kavradın seyirciyi ondan sonra kendine bağlaman çok zordur' derdi ve eklerdi; 'seyirci daima acaba şimdi ne olacak diye sorarak izlemeli filmi, oyunu

Bu iki anahtar cümle benim sanat kariyerimi şekillendiren cümleler oldular.

Mesela sanatseverler benimle birlikte anılan Gırgıriye serisinde Sadık abinin parmak izleri olduğunu çok bilmezler.
 


Müjdat Gezen'e bir soru sordum ama doğrusunu isterseniz sorduğuma pişman oldum. 

Usta isme yönelttiğim soru şuydu;

Müjdat Bey, Sadık Şendil Hollywood'da yaşamış olsaydı ne olurdu?

Hoca durur mu yapıştırdı cevabı;

Evladım Sadık abi Hollywood'da yaşamış olsaydı sen şu anda benimle konuşamazdın. Çünkü etrafındakilerin de kazandığı milyar dolarlık bir servete kavuşmuş olurduk. 


Tam bu hususta Sadık Şendil'in oğlu Cem Şendil'den çok trajik bir bilgi aldım. Sadık Şendil, Türk sinemasına, tiyatrosuna bu denli kalıcı izler bırakan böylesi bir yazar ekonomik olarak çok zor günlerden geçmiş. 

Hatta kimi akşamlar sadece oğlu Cem'e yetecek kadar yemek yapar kendisi Münir Özkul'la oturur domates, salatalıkla sofralar kurarmış. 

Telif yasalarımızın korkunç hak ihlalleri hikayesi Sadık Şendil'in ölümsüz eserlerinin üzerinden de bir buldozer gibi geçmiş.

Sadık Şendil'in yaptıklarına bakınca Hollywood'da yaşamış olsaydı Oscar ödüllerinin verildiği Kodak Dolby Thatre'ın bir köşesinin isminin Sadık Şendil olması çok da uzak ihtimal değildi.

Ülkemizde ise bir Sadık Şendil ödülü bile verilmiyor. Kendisine ödül vererek onun hatırasını onore etmek de kimsenin aklına ne yazık ki gelmiyor

Ancak isminin anılmıyor olması eserlerinin zamanı aşan gücünden bir zerre misal eksiltmiyor.

Müjdat Gezen diyor ki;

Ben ne zaman bir Sadık Şendil eseri sahnelesem kapalı gişe oynuyor. Sadece ticari başarı olarak da değil sanatsal olarak da büyük övgüler alıyor bu oyunlar.


Netflix'deki Sadık Şendil imzası taşıyan filmlerin izlenmeleri ve ona gösterilen ilgi de bu tespiti doğruluyor.  
 


Müjdat Gezen görüşmede çok ilginç bir konuya da değiniyor;

Gırgıriye serisinden önce toplum tarafından hor görülen bir kesim olan Romanların bu filmden sonra yavaş yavaş hak ettikleri saygıyı gördüğünü, ülkenin demokratikleşme süreçleriyle birlikte Romanların da yavaş yavaş saygınlık kazandığını ifade ediyor ve ekliyor;

Romanların Milletvekili dahi çıkardığı bir iklime gidilen yolda Sadık Abinin ve benim birlikte ortaya çıkardığımız Gırgıriye serisi kimse fark etmemiş olabilir ama bir katalizör olmuştur.

 
Müjdat Gezen'e "Sadık Şendil'i özlüyor musunuz" diye sorduğumda hayatımda duyduğum en derin özlem barındıran bir iç geçirmeyi telefonun diğer ucundan duydum. 

Sadık Şendil'i anmadığı tek bir günün olmadığını ve bu konuşma esnasında da benim vesilemle andığını söylediği anın ses kaydı mesleki anlamda en önemli hatırlalarımdan birisi olarak kalacaktır. 
 

Müjdat Gezen, Sadık Şendil, Kadir İnanır
Müjdat Gezen, Sadık Şendil, Kadir İnanır


Telefonu kapatmadan önce iki konuda yardım istedim kendisinden; 

İlki, oğlu Cem Şendil'e ulaşmak, ikincisi de Sadık Şendil'le ilgili bu başlangıç olan anlatma, aktarma sürecinde bir araya gelmek.

İki hususta da yardımlarını esirgemedi Müjdat Gezen. Kandemir Konduk ve Metin Akpınar'a ulaşmamı sağladı.

Ve ben oğlu Cem Şendil'e de Kandemir Konduk vesilesiyle ulaştım.   

Dosyada konuştuğum her isim beni bir başka isme götürüyordu. 
 


Kandemir Konduk: Türkiye'de mizah edebiyattan sayılmadığı için tanımadınız siz Sadık Şendil'i 

Güldürü Üretim Merkezi'nin 3 isminden birisi olan ve 90'ların unutulmaz eserleri Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları dizilerine imzasını atan Kandemir Konduk'la da Sadık Şendil'i konuştuk 

Konduk'a göre, Sadık Şendil bir mikro kozmos yaratarak aslında Makro kozmosun hikayesini sunuyordu bize ve mikro kozmos da aileydi.

Sadık Şendil Anadolu insanını çok iyi bilen bir isimdi. Yarattığı karakterlerle küçük insanların günlük sorunlarını anlatır gibi yaparak aslında ülkenin tüm meselelerinde her yarayı verip hem de merhemi aktarırdı


Kandemir Konduk'un bu yorumu aklıma Yaşar Kemal'in Toroslardaki köylülerin hikayesini anlatırken aslında evrensel meselelere çözümler üreten bir anlatım tarzını getirdi ve sordum;

- Neden Sadık Şendil ismi bu denli yurt içinde ve yurt dışında hak ettiği değeri görmedi sizce? 


Türkiye'de mizah edebiyattan sayılmaz, edebiyatta olsun, sinemada, tiyatroda insanları ağlatırsanız sanki çok daha büyük yazarsınız gibi bir algı var. Komedi en zor sanat dallarından birisi olmasına rağmen ne yazık ki bu algı değişmedi.

İnsanları ağlatmak kolaydır ama güldürmek ve bilhassa Sadık abinin yaptığı gibi güldürürken düşündürmek, sorgulatmak, zamanı aşan hikayelerle yapmak bunu inanın çok daha zordur. 

 


Metin Akpınar: Sadık Şendil tütün eksperiyken insan eksperi oldu

Geçtiğimiz günlerde Netflix'e gelen bir belgesel vardı: 'İyi ki yapmışım'

Metin Akpınar'ın yarım asrı geçen sanat kariyerinin anlatıldığı çok başarılı bir çalışmaydı.

Bu çalışmada sadece Metin Akpınar'ın sanat kariyerinde değil biz bir Türkiye yolculuğuna da çıkıyorduk.

Orada bir detay vardı Metin Akpınar, Zeki Alasya ile birlikte nasıl sinemayla buluştuğunu anlatıyordu. 

Sadık Şendil, Münir Özkul ve Ertem Eğilmez bir gün Metin Akpınar ve Zeki Alasya'yı izlemeye gelirler kulise gidip kendileriyle film çekmek istediklerini ifade ederler.
 


Ertem Eğilmez ve Sadık Şendil'in İspanyolların deyimiyle "Los Galacticos'' diyebileceğimiz o muhteşem kadroyu oluşturması işte bu hikayenin ürünüdür.

Metin Akpınar'a hemen bu soruyu sordum, zaten o da anlatmaya başladı;

İyi ki yaptı;

Dedi ki usta oyuncu;

Sadık Şendil'in Türk Sanatındaki en büyük olayı nedir biliyor musunuz; Kendisi önceleri tütün eksperiydi. Sadık Şendil tütün eksperiyken insan eksperi oldu. İçinde yaşadığı toplumu çok derinlikli gören, gözlemleyen ve bunu aktaran bir isimdi. En büyük şanslarından birisi geleneksel Türk Tiyatrosundan faydalanmış olmasaydı. Orta oyun formatında yazdığı tüm eserler büyük ilgi gördü.


Yazdığı tiyatro oyunlarıyla, film senaryolarıyla, şarkı sözleriyle türk sanatına Sadık Şendil ismi silinmeyecek bir şekilde yazılmıştı. 
 


Ertem Eğilmez sofrasından çıkan lezzetler!

Sadık Şendil'le çalışmalarımız hep rahmetli Ertem Eğilmez'in Gümüşsuyu'ndaki evinde gerçekleşmişti. O evin hikayesi çok özeldir. Dükkan açar gibi sabahın erken saatlerinden itibaren herkes o eve gelirdi. Hatta kimi zaman Ertem abi uyurken biz kendi evimiz gibi girer çalışmalara başlardık. Kimler yoktu ki o evde. Bugün o bahsettiğiniz filmlerde kimler varsa herkes o evde birlikte çalışırdı. 

Öyle bir ev ki bu ev kimi zaman Sadık abi pazardan o gün yiyeceğimiz yemeklerin malzemelerini alır önce mutfağa girer Sadık Şendil yemeği ben salatayı yapardım sofrayı kurardık ve saatlerce o sofrada filmi konuşur, tartışırdık. 

Ertem Eğilmez'in çok iyi yaptığı bir şey vardı, herkesin konuşmasını pür dikkat dinlerdi sonra çekilir bir köşeye Sadık Şendil'le senaryonun son halini tartışırlardı. En sonunda da Sadık Şendil geçerdi yan odaya daktilosunun başına ve yazardı filmlerin senaryolarını.

 


"Biz sinemayı Ertem Eğilmez'in evinde öğrendik" diyen Akpınar, "Sadık abi ise bence Türk Sineması'nda dramatik yapıyı en iyi bilen ve bize de anlatan bir isimdi. Biz dramatik yapıyı ve çatışmayı Sadık abiden öğrendik. Hem komedi yazardı hem de dramı ele alırdı. Yani buna verilebilecek en güzel örneklerden birisi de Oh Olsun filmindeki bir sahne olabilir. Tarık Akan'ın aşağıda nişanı varken yukarıda çocuğu oluyordu. Bir yandan nişan bir yandan doğum süreci yazmıştı. Düşünün!" diye anlattı. 

Sadık Şendil ve Ertem Eğilmez arasındaki ilişki de çok özel bir ilişkiydi. Abi kardeş gibiydiler. Ertem abiye öyle çok kolay söz geçirilemezdi ama kimi tartışmalarda gerçek bir İstanbul beyfendisi olarak Sadık Şendil kendisini ikna ederdi. 

Sadık Şendil demek dediğim gibi bir İstanbul beyfendisi demekti. Giyimi, kuşamı, kostümü, dili, üslubu, jest ve mimikleri, centilmenliği ve onu Sadık Şendil yapan tüm detaylarıyla gerçek bir İstanbul beyfendisiydi. 


"Sadık Şendil'i anarken Mavi Boncuk filmini anmamak olmaz" diyen Akpınar, son olarak şunları söyledi:

Tamamiyle yerli, tamamiyle bizden bir filmdir. Çok özel bir hikaye, çok özel oyunculuklardı. Bu samimiyet seyirciye de geçti ve zamanı da aşan bir kalıcılıkta hala insanları etkileyebiliyor. Bir de o filmde bir masa sahnesi vardır meşhur ne yazık ki o masada bir ben bir de Emel Sayın kaldı. O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. 


Cem Şendil gözünden; 'Bir baba olarak Sadık Şendil'

Bu dosyada konuştuğum her isim beni ziyadesiyle heyecanlandırıyordu ama Cem Şendil'le konuştuğumda yaşadığım heyecanı tarif edemem.

Öyle ya bu kadar önemsediğim bir isimin oğlu telefonun ucundaydı. 

Onunla Sadık Şendil senaryolarını, filmlerini, eserlerini konuşmaktan ziyade bir babayı, bir eşi konuşmak istiyordum. 

8 yaşında annesini kaybeden bir çocukla babasını konuşmak istiyordum. 

Tam olarak da böyle oldu. Hatta bir ara Cem Şendil'le Sadık Şendil'i günlerce konuşabileceğimizi fark ederek konulardan konulara atlamaya başladık.
 


Annesi Lahut Hanım'ın trajik kaybından sonra Cem yıllarca babasıyla baş başa bir hayat sürmüş.

Sadık Şendil'in biyografilerinde her ne kadar oyun yazarı, senarist, şarkı sözü yazarı olarak yer alsa da aslında kendisi bir kamu görevlisiydi. 

Sadık Şendil bir tütün eksperiydi. Ziraat Bankası adına yıllarca Anadolu'ya tütün tarlalarına gitmiş bir memurdu. Çiftçi sofralarına oturmuş, onların emeklerine değerler biçmiş bir gözlemciydi. 
 


Cem'in anlatımından anlıyoruz onun bu gözlemlerinin filmlere, tiyatro oyunlarına karakterler olarak yansıdığını. 

Diyor ki Cem Şendil;

Babam sadece yazmazdı insan da yetiştirdi hem de bunu öyle okul ya da iş yerinde yapmazdı. Bizzat sofrasında yapardı. Babamın sofrasından kimler kimler geçti. 
 

İsmail Dümbüllü,Sadık Şendil,Münir Özkul.jpg
İsmail Dümbüllü, Sadık Şendil, Münir Özkul


Ben de bu dosya vesilesiyle oğlu Cem Şendil'den öğreniyorum ki Münir Özkul'u Türk tiyatrosuna kazandıran isim Sadık Şendil'miş.

Türk sinemasının Yaşar Ustası Münir Özkul'u Bakırköy'de halk tiyatrosuna sokan kişi Sadık Şendil'miş. Sadece Münir Özkul mu?..
 


Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Kemal Sunal, Müjdat Gezen gibi isimlerin ölümsüz eserleri de Sadık Şendil - Ertem Eğilmez ortaklığında ortaya çıkmıştı.

Ve bu isimlerin hepsi de ya Sadık Şendil sofralarında ya da Ertem Eğilmez'in masasında bir araya geliyordu. 

Sadık Şendil'in kaleminden çıkanlar öylesine zamanı aşıyordu ki bugünlerde Netflix'te Neşeli Günler, Gülen Gözler, Mavi Boncuk gibi filmleri bilhassa Z nesli belki ilk kez bu denli idrak ederek belki de anlatılmak isteneni fark ederek izliyor.
 


Sahiden neydi o Sadık Şendil senaryolarının özünde yatan hakikat, anlatılmak istenen şey;

Onun yanıtını da oğlu Cem'le konuşurken buluyorum.

1980 darbesinin öncesinde toplumun çok gergin, öfkeli olduğu bir dönemde aile filmleri çekiyor ve bu filmlerde kardeşleri barıştırıp küçücük bir turşu suyu kavgasından oluşan derin kavgaların aslında ne kadar da anlamsız olduğunu bize aktarmaya çalışıyordu. 

Sadık Şendil'in yaptığı adeta bir sessiz çığlıktı. Ülkenin yönetici kadrosu duyamadı bu çığlığı belki ama yıllar sonra bile insanlar görebiliyordu. 
 

Cem Şendil.jpg
Cem Şendil


Cem Şendil'i bulmuşken bir şehir efsanesinin gerçekliğini de sormak istiyordum;

O meşhur şarkı ''Senede bir gün'' sözlerinin yazılma hikayesi... 

Öyle ya şehir efsanesine göre Sadık Şendil'in eşi Lahut Hanım perdeleri asarken düşer ve hayatını kaybeder; onun ardından her sene bir masa kurar Sadık Şendil ve bu masada "Senede bir gün'' şarkısının sözlerini yazar 

Cem Şendil, bu hikayenin kısmen doğru olduğunu ifade ederek şunları söyledi;

Babam annemi senede bir gün anmazdı. Babam senenin her günü annemi düşünürdü. Hatta sonraki evliliği Fatoş abla ile birlikte bile annem Lahut Hanım'ın hikayeleri anlatılırdı. Bir gün masa kurmazdı bizim evde her akşam bir masa kurulurdu. O masaların birinde evet, o şarkı yazıldı; ama o masa da, annemi düşünüyor olması da senede bir gün değildi.


Sadık Şendil'in oğlu Cem Şendil babasının sadece manevi açıdan değil maddi açından da yeteri kadar hak ettiği değeri alamadığını ifade ediyor.

Şu günlerde Netflix gibi platformlarda filmleri gösterilen Sadık Şendil'in yazdığı hiç bir senaryodan para ne yazık ki oğlu Cem'e gitmiyor.

"Ne tiyatrodan, ne sinemadan ne de başka bir yerden asla büyük paralar kazanmadı" diyor ve ekliyor;

Babamın zaten parayla ilişkisi de çok iyi değildi. Anlamazdı akçeli işlerden. Sorarlardı babama 'Sadık abi bu senaryo ne kadar' diye. Babam yanıtlardı;

'Evladım estağfurullah.'


Sadık Şendil için bir para birimiydi bu sözcük; Estağfurullah! 

Bu tevazünün altında büyük bir Anadolu hümanizmi yatıyordu ve ne yazık ki kimse görmedi! 

Öyle bir Andolu hümanistiydi ki Sadık Şendil, Müjdat Gezen'in ısrarlarına rağmen memuriyet döneminde, askerlik döneminde başından geçen Kafkaesk bürokrasi hikayelerini bir yere yazıp aktaramamıştı; ''Olmaz evladım memlekete ayıp olur'' diyerek... 

Cem Şendil, şu noktanın da altını çizmek istiyor:

Babam Sadık Şendil aslında temelde Türk kadının toplumdaki yerini daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aktarmıştır. 7 Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar, Kocamın Nişanlısı gibi eserlere baktığınızda çağının çok ötesinde işler olduğunu görebilirsiniz. 

Bugünlerde dünyada yeni yeni yükselen kadın hareketi hususunda Sadık Şendil yarım asır önce eserler ortaya koymuş bir isimdir. 

Kadınlara çok değer verirdi Sadık Şendil.


Oğlu Cem Şendil'le telefonu kapatmadan sözleştik. Sadece bir söyleşide değil hayatın her noktasında Sadık Şendil'i hatırlamak ve hatırlatmak için bir araya gelecektik. 


Assolist Emel Sayın! 

Ve Sadık Şendil filmlerinin belki de en önemli assolisti Emel Sayın'a da ulaşmak istedim ama kendisine ulaşamadım.

"Göz onu bir arar, arar onu" dedim ama olmadı. 

Belki başka bir dosyada kendisiyle sadece Sadık Şendil'i değil, Tarık Akan'ı, Yeşilçam'ı, Mavi Boncuk filmini konuşuruz...
 


Sadık Şendil yaşıyor olsaydı?

Bu uzun dosyanın sonuna dek geldiyseniz demek ki Sadık Şendil'in görmezden gelinen hikayesi ilginizi çekmiş demektir. 

Bu dosya sürecinde konuştuğum tüm isimlere tek bir ortak soru sormuştum. Bu soruyu ve yanıtlarını buraya kadar gelen değerli okuyuculara sakladım bilerek ve isteyerek...

Dedim ki Müjdat Gezen, Metin Akpınar, Kandemir Konduk ve oğlu Cem Şendil'e;

Sadık Şendil günümüzde yaşıyor olsaydı nasıl bir senaryo yazardı? 


İşte yanıtlar;


Müjdat Gezen:

Zor, çok zor, çok zor... Onun zamanında da sansür acımasızdı ama bir yolunu bulurduk biz daima. Şimdiki ülkedeki sansür ise bambaşka! Sadık Şendil öyle güçlü bir kalemi vardı ki ne yapar eder onu da çözerdi aslına bakarsanız ama Sadık abinin mahkeme koridorlarında dolaşmasını asla istemezdim. Biz alıştık ama onu oralarda görmek istemezdim! 


Kandemir Konduk:

Şu anda Türkiye'de öyle senaryolar yazılıyor ki hem de tiyatroda, sinemada da değil, Sadık Abi ne yazardı inan ben de merak ediyorum! 


Metin Akpınar:

Sadık abi toplumu çok iyi bilen bir isim olduğu için bugün de içinde yaşadığımız toplumu en az 80'lerde olduğu gibi çok çarpıcı bir şekilde kaleme alacağından eminim. Çünkü çok iyi tanıyordu içinde yaşadığı toplumu. 


Cem Şendil:

Bu soruya babamın bana sürekli söylediği şu cümleyle yanıt vermek istiyorum;

'Hayat bir Western filme benzer oğlum. Filmin sonunda kötüler bir uçurumdan aşağı düşerler, iyi kovboy da sevdiği kızı, atının arkasına atar ve uzaklara doğru yol alır.'


Son 10 yılımı Sadık Şendil araştırmalarıyla geçiren ve onun hikayesini kalıcı bir şekilde okuyucuyla buluşturmak isteyen ben de kendi sorduğum soruya bir yanıt vermek istiyorum;

Sadık Şendil bugünlerde, insanların mahallelere ayrıldığı, bilmediklerinden korktuğu, öfkenin nefrete, nefretin şiddete evrildiği günümüz Türkiye'sinde bir senaryo yazmış olsaydı emin olun, konuşmayan kardeşleri bir pastanede bir araya getirir, arkada Boney M çalarken kardeşlerin birbirine sevgi dolu gözlerle baktığı bir ortamı bize hediye ederdi.

Ve bir Ziya karakterine de şu cümleleri kurdururdu;

Durun ulan siz kardeşsiniz! 

Kardeşsiniz yahu!

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU