Sen bir mültecisin III

Prof. Dr. Mehmet Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Mersin Tarsus'taki Ashab-ı Kehf Mağarası / Fotoğraf: AA

 Ashâb-ı Kehf hikayesi, uzun yıllar bir ölüm uykusuna yattıktan sonra haşir benzeri bir dirilişle yeniden uyanıp dirilen yedi arkadaşın hikayesidir. Kuran’da bu olayın nasıl geçtiğine değindikten sonra hikayenin bir özetini vereceğiz. Bu özet, hikayenin mesajının belirginleşmesi için yapılacağından kahramanların adları ve tasvirleri üzerinde durmayacağız. Kur’an’da Ashab- Kehf hakkında şöyle  denilmektedir:

  “Yoksa sen, bizim âyetlerimizden olan Ashâb-ı Kehf ve Rakīm’i mi şaşırtıcı buldun?

 “O gençler mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” demişlerdi. Bunun üzerine biz de onları o mağarada yıllarca derin bir uykuya daldırdık. Sonra da iki gruptan hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edip değerlendireceğini ortaya koyalım diye onları uyandırdık.  Biz sana onların başından geçenleri gerçeğe uygun olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar rablerine inanmış gençlerdi; biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk.

 (Haksızların karşısında) ayağa kalkıp şöyle derken onların yüreklerini güçlendirdik: “Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz.

 Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Onların tanrı olduğuna dair açık bir delil getirseler ya! Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 Mademki siz onlardan ve Allah’ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, rabbiniz size rahmetini yaysın; işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın.” (Mağaraya sığındılar. Orada baksan) güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağına vurduğunu; batarken de onlara dokunmadan sol taraftan geçip gittiğini görürsün. Onlar ise mağaranın ortasındalar. İşte bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o doğruyu bulmuştur; kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir rehber bulamazsın.  Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer o insanları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden içini korku kaplardı. şte böyle uyuttuğumuz gibi onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar; içlerinden biri, “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Diğerleri) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler; ve eklediler, “Kaldığınız müddeti rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangisinin yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca çok dikkatli davransın da sakın varlığınızı kimseye sezdirmesin.

 Çünkü onlar eğer sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler ya da kendi dinlerine döndürürler; işte o zaman ebediyen kurtuluşa eremezsiniz.” Böylece (kıssayı anlatarak insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Bir zaman insanlar aralarında Ashâb-ı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.” Onların yöneticileri ise “Bizler, kesinlikle onların yanı başına bir mâbed yapacağız” dediler. Sonra gelenler) bilmedikleri konuda karanlığa taş atar gibi tahminler yürüterek, “Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. “Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Onların sayısını rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Artık onlar hakkında gerçeği açıklama dışında tartışmaya girme ve kimseden de onlarla ilgili bilgi isteme!”      “Allah izin verirse” demeden hiçbir şey için, “Şu işi yarın yapacağım” deme! Unuttuğun takdirde rabbini an ve “Umarım rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu gösterir” de.Onlar mağaralarında üç yüzyıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler.

 De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na aittir. O öyle bir duyar, öyle bir görür ki! Onların Allah’tan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (Kehf suresi/9-26)

 Bu hikaye, başta Kur’an’da olmak üzere İslamî kaynaklarda olduğu gibi İslam öncesi mitolojilerde ve dini kaynaklarda da  vardır. Bazı farklılıklar gösterse de bütün kaynaklarda zâlim bir yönetimin ya da yöneticinin baskısından inancını özgürce yaşayamayan bir grup insanın, zulümden kaçarak bir mağaraya saklanıp uyudukları ve yıllar süren bir uykudan  sonra uyanıp  hayata kaldıkları yerden devam ettikleri bu anlatıların ortak noktasını oluşturmaktadır.

Bhagavat Gita, Ramayana gibi Hint destanlarında bir kişinin uzun süre bir mağarada uyuduktan sonra  uyanmasına değinilir.Hint kutsal kitaplarından Mahabharata’da yedi kişinin, peşlerinde bir de köpek olduğu halde riyâzet için krallığa ve dünyaya yüz çevirdikleri nakledilmektedir.

“Yahudilik’te ise Talmud’da Honi ha-Me‘aggel adlı şahsın yetmiş yıl, Abimelek’in de altmış altı yıl uykudan sonra uyandıkları hikâye edilmektedir (ERE, XI, 429-430; EJd., VIII, 965). Ashâb-ı Kehf ile ilgili kıssa ana hatlarıyla “Efes’in yedi uyurları” adıyla Hıristiyanlık’ta da mevcut olup İmparator II. Theodosios’un saltanatının otuz sekizinci yılında Efes şehrine yakın bir mağarada hiç bozulmamış bazı cesetlerin bulunması olayına dayanmaktadır (DACL, XV/1, s. 1254; Massignon, Opera Minora, III, 121). Hıristiyanlık’ta VI. yüzyılın başından itibaren tâzimde bulunulan ve Kuzey Afrikalı hacı Théodose tarafından 530’lara doğru kabirleri ziyaret edilen “Efes’in yedi uyurları “(İsmet Ersöz, TDV İslâm Ansk,C.1, İst.1991, s. 465-467)  diye anılan bu insanların öyküsü kısaca şöyledir:

 Bu olayın ne zaman gerçekleştiğine dair kesin bir biligi olmamakla birlikte İslamî kaynaklarının  bir çoğunda  olayın Miladî II. Yüzyılda meydana geldiği belirtilmektedir.Roma devletinin hakimiyetinin sürdüğü Miladî II. Yüzyılda paganlık yani putperestlik  hakimdir. Putperst olmayanlara büyük işkenceler yapılmaktadır. İmparator Decius (Dakyanus) Efes’e gelerek putlara tapınmayı ve hıristiyanların onlara kurban kesmelerini emreder. Gizlice hıristiyan olmakla suçlanan ve imparatorluk sarayında yaşayan yedi genç, imparatorun (başka bir rivayette ise Efes valisinin) huzuruna getirilir. Onlar yine putlara kurban kesmeyi reddedince  bu gençler Roma Askeri Valisi tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bu gençler memleketlerini terk ederek bir mağaraya sığınmışlardır. Yanlarında yalnızca kendilerini koruması için bir köpekleri vardır. Kuran-ı Kerim'de mağarada kalınan süre 309 yıl olarak verilmektedir.

 Tam olarak 309 yıl uykuya dalan bu gençler uyandıklarında çok farklı bir dünyayla karşılaştılar. Gençler mağarada uyuyakaldıktan bir süre sonra Roma halkı onları unuttu. Tam 309 yıl sonra uyandıklarında açlık hissettiler. Gençlerden biri, rivayetlere göre Yelmiha, yiyecek bir şeyler almak için şehir merkezine gitti. Tabi onlar hala Roma Döneminde olduklarını sanıyorlardır. Ancak her şeyi bambaşka görünce çok şaşırdı. Hatta tüccara 300 yıl öncesine ait parayı verince halk çok şaşırdı. Üstelik elbiseleri de dönemin modasıyla tamamen ilgisizdir.

 Yemliha, hükümdarın karşısına çıkarılır. Daha sonra halk ve hükümdar mağaraya diğer arkadaşlarının yanına gelir. Ancak onlar oraya gelir gelmez onlar bir anda ortadan kaybolurlar. Bu olaydan sonra burası mabet yapılır. Roma halkı bu olaydan sonra putları bırakarak tek tanrıya inanmaya başlar. Hatta ahiret inancı kuvvetlenir. Bu bölge Mersin Tarsus'ta olduğu düşünülen mağarada bulunmakta ve her yıl binlerce ziyaretçi gelmektedir.

  Esasen “kehf” geniş girişli mağara anlamına gelen bir sözcüktür. Ashab- ı Kehf diye anılan bu gençlerin hikayesi bir hikayeden fazla bir şeydir. Mevlânâ’nın deyişiyle her hikaye bir parmaktır. Hikayenin kendisini bırakıp gösterdiği yere bakmazsak Konfüçyus’un söylediği şu tespitin nesnesi olmaktan kurtulmayacağız galiba. Şöyle demiş Konfüçyus “ Ben parmağımla güneşi gösterdiğim zaman; ahmaklar güneşe değil, parmağıma bakarlar.”   Öyleyse bu hikayeye bir de şu açıdan bakalım; bulunduğu çağın ruhsuzluğu karşısında ruhunu kaybetmemek adına yapılan bir kaçış ya da bir firardir Ashab-ı Kehf’in çağlarından mağaraya ilticaları belki de… bu gençler geri bir zamandan ileri bir zamana kaçmışlardır. Çağın gelip onlara yetişmesi için uyumuşlardır. Zülme baş kaldırmanın bir çok yolundan birisi de belki uyumaktır kim bilir? Geçmişi ya da geçmişte olanları özleyip tarihi romantizme kapılanlara mürteci denir de çağının çok ilerisinde olduğu için çağına eleştirisini ondan kaçıp daha ileri bir zamanda yeniden dirilmek şeklinde pasif bir direniş olarak ifade edenlere ne demeli acaba? Yeni fikirlerin ve eski davranışların arasında sıkışmış olan “modern İslam” düşüncesinin siyasi olanı öne çıkarıp hatta “İslam’ın özü siyasettir” aforizmasının yalanına sığınması ne kadar anlamsızsa ; çağının lağımlaşmış kâşanelerinden dirilişin mağaralarına sığınmak o kadar  anlamlı geliyor bana. Ama burada aslolan diriliş iken korkarım ki birçoğumuz uyumayı ya da mağarayı kutsallaştırmaya devam edecektir. İnşaallah önümüzdeki hafta “mağaranın”  imgesel değerine değineceğiz.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU