Biden, 2015 yılındaki Obama mı yoksa 1956 yılındaki Eisenhower mı?

Biden, İran ve bizim için soru şu: Hangi yolda ilerliyoruz?

Başkan Biden, eski ABD Başkanı Obama'nın stratejisiyle mi yoksa 70 yıldan fazla bir süre önce ABD Başkanlığı yapmış olan Eisenhower'ın stratejisiyle mi hareket ediyor?

Şu anda bu soruya yanıt vermek zor. Zira iki başkanın Ortadoğu bölgesine ilişkin siyasi görüşlerinin şekillenmesinde zaman belirleyici bir rol oynamıştı.

Eski ABD Başkanı Obama başından sonuna kadar tutumunu değiştirmedi. İktidarının son gününe kadar İran'la bir anlaşma yapmak ve eski ittifakları başka bir boyuta taşımak veya değiştirmek istedi.

Başkanlık koltuğundan inmesine sayılı günler kala müttefiklerini kızdıran bu yolu neden izlediği sorulduğunda bunu açıkça ifade etmiş ancak bazı müttefikleri "bedavacılık peşinde koşanlar" şeklinde eleştirerek bölgeyi Tahran ile paylaşmalarını talep etmişti.

Başkan Obama'nın aksine Eisenhower, ABD'nin müttefiklerine karşı başta soğuk bir politika izlemiş ancak 5 yıl sonra ılımlı bir tavır içerisine girmişti.

Başkan Obama'nın hikayesi taze ve herkesçe biliniyor. Peki Başkan Eisenhower'ın hikayesi nedir? Siyaset bilimci Michael Doran "Ike's Gamble" adlı kitabında Eisenhower'ın dış politikada sadık dostlarını kaybedip güvenilir olmayan bir müttefik kazanmaya çalışmasından tam tersi bir politikaya nasıl geçtiğini tüm detayları ile anlatıyor.

Eisenhower 1950'li yılların başında Beyaz Saray'a geldiğinde dünyayı şu şekilde görüyordu:

"Sömürgeci" güçler Ortadoğu'yu terk ediyor ve ulusal kurtuluş güçleri yükseliyor. Bu yüzden ABD'nin çıkarlarını korumak istiyorsa gidenler ile yükselenler arasında bir tercih yapması gerekiyor.

Eisenhower bu sırada iki sorunla karşılaştı. İlki ona göre ayrılanlar veya geri çekilenler Washington'un müttefikleriydi; Fransızlar, İngilizler ve İsrailliler.

İkincisi, Cumhurbaşkanı Abdunnasır'ı müttefik olarak kazanmak ve böylece onu Sovyetler Birliği'nden uzaklaştırıp ABD nüfuzunun içerisine çekmek istiyordu.

Eisenhower yönetiminin Nasır ile kuracağı dostluğun, Nasır'ın tüm devrimci güçleri etkileyebileceğine ve onları ABD saflarına çekebileceğine inancı tamdı.

Eisenhower yönetiminin öne çıkan üyeleri Nasır'ı Mustafa Kemal Atatürk'ün modernist bir Arap versiyonu olarak gördüler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Diğer taraftan yıllar önce sona eren İkninci Dünya Savaşı'ndan sonra Marshall Planı'nın tamamlanması için gerekli olan Avrupa'ya petrol akışını (üçte biri buradan geçiyor) sağlamayı arzuluyorlardı.

Üyeler, eski dostların pahasına ve hatta gerekirse onları zayıflatarak devrimci güçlere yaklaşıp Nasır'ın önderliğinde kendilerine sıkıntı çıkarmayacak dostane bir Ortadoğu ortamı yaratmak istediler.


Eski dostlar pahasına yeni bir dost kazanmaya çalışıldığının en büyük belirtisi 1956 Süveyş Krizi'ydi. Eisenhower, bu yıldırım savaşını durdurmak için her plana müdahale etti ve arkasından bu savaşın elebaşlarını cezalandırdı.

Eisenhower'ın bu kararından pişman olduğu biliniyor çünkü kanalı geri alıp Abdunnasır'ı devirmenin kendisini Ortadoğu'da ileride karşılaşacağı sorunlardan kurtaracağına inanıyordu.

Bu yüzden Altı Gün Savaşı'nda İsrail'i kayıtsız şartsız destekledi. Eisenhower'ın yeni arkadaşının dostluğunu kazanma hiddeti, İngiltere Başbakanı Anthony Eden'in sinir krizi geçirmesine neden olan, siyasi kariyerinin sonunu getiren ve ayrıca İsraillileri ve Ben-Gurion'u canlı yayında kınamasına neden olan gerçek bir enerji krizine girmek üzereyken ülkesine enerji tedarik edilmesine yönelik talebini reddetmesine neden oldu.

Bu olay, Ben-Gurion'un yükselen ABD'nin ne kadar önemli olduğunu fark etmesini sağladı. Böylece o dönemde aralarındaki ihtilaflara rağmen ABD'ye daha yakın davranmaya karar verdi.


Eisenhower yönetiminin Abdunnasır'ı kazanmak için verdiği pek çok taviz işe yaramadı. Eisenhower yıllarca süren girişimlerden sonra siyasi anlamda büyük bir hata yaptığını, Abdunnasır'ın kendisini oyaladığını, zaman kazandığını ve Washington için umduğu gibi güvenilir bir dost olmayacağını anladı.

Bu, en nihayetinde Abdunnasır'ın karşı tarafa katılmasıyla netlik kazandı.

Doran, kimi kıdemli siyasetçilerde bazı tavizler verildiği takdirde ufukta her zaman bir anlaşma olacağına dair değişmeyen bir inanç olduğunu ifade ediyor.

Ancak Doran'a göre bu kişiler en nihayetinde kendilerini tehlikede buluyorlar. Çünkü karşı taraf anlaşma arayışından ziyade farklı bir strateji kolluyor.

Bu tutum kişinin müttefiklerinin kendisine duyduğu güveni kaybetmesine neden oluyor ve potansiyel dostlar kazanmasını sağlamıyor.


Yıllar sonra, Eisenhower düşünce şeklini değiştirdi. Müttefikleri ile daha yakın ilişkiler kurup daha sıkı bir iş birliği içerisine girdi.

Böylece 70 yılı aşkın bir süredir büyük bir istikrarla şemsiyesi altında yaşadığımız uluslararası sistemin temellerini attılar. İran'ın şu anda yaptığı gibi, devrimci güçlerin o zamandan bu yana bu düzeni yıkıp yerine kendilerine uygun başka bir sistem getirmek için çabalamalarına rağmen bunu başardılar.

Eisenhower 1958'de Lübnan'a asker gönderdiğinde yeni düşünce şeklini oldukça net ve sert bir şekilde ifade etti. Yönetiminin bazı üyeleri müdahalesinin daha önce engelledikleri ancak kamuoyunu umursamadığı üçlü müdahaleye benzeyeceğinden korktular.

Ulusal Güvenlik'ten bir yetkili, müdahalenin kanlı ve kötü bir şekilde sonuçlanacağı konusunda kendisini uyardı. Ancak Eisenhower o zaman verdiği cevapta müdahalenin kesinlikle kötü sonuçlanacağını, ancak bu olduğunda müttefiklerin yanında olmalarının kendileri için daha iyi olacağını söylemişti.

Böylece Eisenhower müttefiklerini sıkıntıya sokup zayıflatmaktan omuz omuza olmaya doğru sert bir U dönüşü yapmış oldu.


Gerçeklerin kendisine tamamen farklı bir şey öğrettiği Eisenhower'ın aksine, Başkan Obama'nın tavrını değiştirmediği biliniyor. Ancak Biden, İran ve bizim için soru şu:

Hangi yolda ilerliyoruz?

2015 yılında nükleer anlaşmayı imzalayarak sonuna kadar görüşlerini savunan Obama'nın yolunda mı?

Yoksa 1956 yılında tutumunu değiştiren Eisenhower'ın yolunda mı? Ya da bilmediğimiz üçüncü bir yol mu var?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU