İsrail merkezli B'Tselem'in direktörü, Washington Post'a yazdı: Şiddet apartheid'ın kaçınılmaz bir sonucu

El-Ad, son süreçte tırmanan şiddetin mevcut sistemin bir arızası değil parçası olduğunu belirtti

Filistinli gençler, Gazze'de İsrail'in hava saldırıları sonucu oluşan bir kratere bakıyor (AFP)

İsrail'de işgal altında yaşayan Filistinlilere yönelik artan baskı ve Gazze'yi hedef alan saldırılar, İsrail hükümetine yönelik tepkileri artırıyor.

İsrail'in önde gelen insan hakları kuruluşu B'Tselem'in direktörü Hagai el-Ad, Washington Post gazetesi için kaleme aldığı yazıda, İsrail'de özü itibarıyla demokratik olmayan bir apartheid rejimi olduğunu belirtti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"İsrail iki sınıflı bir toplumu tercih etti, bunun kaçınılmaz sonucu şiddet" başlıklı makalede El-Ad, İsrail'in Filistinlilere haklarını iade etmeyi reddetmesinin uzun vadede sürdürülemez olduğunu vurguladı. Yazıda, İsrail'deki Yahudilerin çoğunun Gazze'de abluka altında yaşayan iki milyon Filistinli yokmuş gibi davrandığı, bu görünmezliğin birkaç yılda bir atılan roketler ve çalan sirenlerle korkunç bir uyanışa dönüştüğü belirtildi.

İsrail'in Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah Mahallesi'nde evlerinden çıkarılmak istenen Filistinlilerin de görünmez kalmasını tercih edeceğini yazan El-Ad, İsrail hükümetinin bu mahalledeki tartışmayı "bir gayrimenkul tartışması" olarak andığına, ancak sorunun sadece Yahudilerin 1948 öncesine dair mülk hakkı iddiasında bulunmasına yol açan ırkçı yasaya dayandığına dikkat çekti.

"Apartheid düzenleyici ilkedir"

Filistinli aktivistlerin bu ay bu hak ihlallerinin görünmesini sağlamayı başardığını kaydeden B'Tselem Direktörü, şu ifadeleri kullandı:

Görünmez olma eğilimindeki bir başka gerçek şu: Filistinlilerin evleri izin almadan inşa edildikleri için yıkılıyor; bu sistem Filistinlilerin bu izinleri alabilmesini engelleyecek şekilde tasarlandı. Bir diğeri de şöyle: Filistinliler, neredeyse kimseden asla hesap sorulmayacak şekilde tasarlanan bir sistemde cezasız kalan İsrail güvenlik güçleri tarafından öldürülüyor. Ayrıca yerleşimci örgütleri, bu toprakları daha da Yahudileştirmek üzere tasarlanan bir sistemde Filistinlilerin çoğunun 73 yıl önce mülteci haline getirildiği ve dönmelerine izin verilmeyen İsrail'deki "karışık nüfuslu" kentlere taşınıyor.

Makalede, "Apartheid, tüm bu sömürgeleştirme ve transfer, haklardan mahrum bırakma ve baskı, tahakküm ve üstünlük biçimlerini birbirine bağlayan düzenleyici ilkedir. Filistinliler ikinci sınıf vatandaşlar, 'daimi ikamet edenler', işgal altındaki özneler veya mülteciler olabilir" ifadeleri dikkat çekti.

El-Ad, şöyle devam etti:

Kuruluşum olan insan hakları grubu B'Tselem, 1989'daki kuruluşunda yetki alanını Batı Şeria (Doğu Kudüs dahil) ve Gazze ile sınırlandırmıştı. Ancak İsrail'in milyonlarca Filistinliye hak veya vatandaşlık vermeden kontrolü sürdürme yönündeki uzun vadeli niyetleri netleştikçe, buralardaki hak ihlallerinin İsrail'in kontrolündeki tüm bölgede uygulanan genel ırk ayrımcılığı politikasından ayrılabileceğine artık inanmıyoruz. Perspektif değişikliğine dair argümanımızı ocakta ‘Bunun adı Apartheid' adlı bir görüş makalesinde ortaya koyduk. Benzer şekilde, İnsan Hakları İzleme Örgütü de nisanda İsrailli yetkililerin apartheid suçu işledikleri yönünde kapsamlı bir yasal tespitte bulundu.

"Şiddet sistemin arızası değil parçası"

İşgal ve İsrail'in birbirinden ayrılamaz olması ve Yahudilerin Filistinliler üzerindeki egemenliği ve üstünlüğü nedeniyle apartheid'ın bir gerçek olduğunu kaydeden El-Ad, son süreçte tırmanan şiddetin mevcut sistemin bir arızası değil parçası olduğunu belirtti.

"Devlet şiddeti, mülksüzleştirme ve kontrol, demografik yeniden yapılandırma ve ‘caydırıcılık' için kalıcı bir araçtır" diye yazan El-Ad, İsrail'in "Yahudi ve demokratik" bir devlet olduğu yönünde yanlış bir genel kanı olduğunu, gerçekteyse "bir apartheid rejiminin yönettiği iki uluslu ve özü itibarıyla demokratik olmayan" bir oluşum olduğunu vurguladı.


Independent Türkçe, Washington Post

DAHA FAZLA HABER OKU