ABD Başkanı'nın "soykırım" demesi birtakım talepleri tetikleyebilir… Doç. Dr. Palabıyık: Türkiye, 1915 olaylarından dolayı özür dileyebilir ve birçok yolu kapatabilirdi

"1915 Olaylarını Anlamak: Türkler ve Ermeniler" kitabının yazarı TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Palabıyık, Biden'ın "soykırım" demesiyle birlikte Türkiye'yi zorlu bir sürecin beklediğini söyledi

Doç. Dr. Serdar Palabıyık'a göre Türkiye bugüne kadar 1915'te meydana gelen olaylardan dolayı özür dileyebilirdi / Fotoğraf: TOBB ETÜ

"Hasta iki toplumuz biz: Türkler ve Ermeniler… Birbirleriyle olan ilişkilerinde Ermeniler büyük bir travma yaşıyor Türklere yönelik. Türkler ise Ermenilere yönelik büyük bir paranoya yaşıyor. İkimiz de klinik vakalarız. Kim tedavi edecek? Fransız Senatosu'nun kararı mı? Amerikan Senatosu'nun kararı mı? Kim reçeteyi verecek? Kim bizim dostumuz?" diye sormuştu gazeteci-yazar Hrant Dink

Cevabını kendi vermişti Dink: "Türkler Ermenilerin, Ermeniler de Türklerin doktoru. Bunun dışında doktor, hekim, ilaç yok. Diyalog tek reçete. Doktor da onlar. Bunun dışında bir çözüm yok."

Verdiği bir söyleşide hem Ermenilerin hem de Türklerin neler yapması gerektiğini sıralayan Dink, yaşatılmadı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Onun istediği "halkların birbirini anlama" önerisine ne Türkler ne de Ermeniler yanaştı.

Kendileri derdin devasını bulmadıklarından başka ülkeler devreye girdi, giriyor. 

Devreye giren son kişi ABD Başkanı Joe Biden oldu. Bir asrı aşkın bir süredir sürekli gündeme getirilen 1915 olayları için en nihayetinde "soykırım" demeyi tercih etti Biden. 

Doğal olarak ABD Başkanı Biden'ın "soykırım" demesinin nelere yol açabileceği tartışılıyor. 

Bu konu çok yönlü olarak ele alınırken hükümetin ne diyeceği ve ne tür adımlar atacağı merak konusu. 

TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Serdar Palabıyık, bu konudaki otoritelerden biri.

Mustafa Serdar Palabıyık
Mustafa Serdar Palabıyık / Fotoğraf: Twitter

 

Kaleme aldığı "1915 Olaylarını Anlamak: Türkler ve Ermeniler" kitabı Türkçe dışında üç dilde daha yayınlanan Palabıyık, birçok kişiden farklı düşünüyor. 

Palabıyık'a göre Biden'ın "soykırım" tercihi Türkiye'nin karşısına çok daha karmaşık sorunlar çıkarabilir. 

Independent Türkçe sordu, Doç. Dr. Serdar Palabıyık cevapladı: 

"Türk-Amerika ilişkileri daha da kötüleşebilir" 

Biden, ABD'nin ikinci başkan olarak "soykırım" dedi. Bunu, Türk Amerikan ilişkileri açısından nasıl yorumluyorsunuz? 

Türk-Amerikan ilişkileri için çok büyük bir yıkım aslında. Zaten ilişkiler çok kötü gidiyordu. Biden'ın bu kararı almasında işini kolaylaştıran en önemli faktörlerden biri buydu. Suriye'nin kuzeyindeki gelişmeler, S-400 krizi, CATSA yaptırımları ve F-35 meselesi Türk-Amerikan ilişkileri kötüleştiren faktörlerdir. İki ülkenin ilişkisi şimdi daha da kötüleşecek. Ama Ermeni diasporası açısnda beni endişelendiren başka hususlar var. Karabağ'da ağır yenilgi alan Ermenistan açısından bu karar büyük bir psikolojik zafer. Hem Ermenistan'ı rahatlattı hem de Ermeni diasporasının elini güçlendirdi. Bu Ermenistan'da zafer olarak algılandı. 

Joe Biden - Recep Tayyip Erdoğan
Joe Biden - Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: AA

 

Bu nelere yol açabilir? 

Arkasından başka şeyler gelebilir. Birincisi bundan sonra daha fazla sayıda ülke, Ermeni soykırımı tanıyacak. Şu ana kadar 30'ün üzerinde ülke soykırımı tanıdı. ABD'nin tanıması bu sayıyı artıracak. Çünkü ABD'nin soykırımı tanıması örneğin Slovakya'nın tanıması gibi değil. Onun için çok daha ciddi etkileri olabilir.

Herhangi bir hukuki sonuç doğurabilir mi? 

Teknik olarak parlamento kararları hukuki değil, siyasidir. Dolayısıyla herhangi bir hukuki sonuç doğuramaz. Bugüne kadar doğurmadıkları gibi. Avrupa Adalet Divanı'nın ilk derece mahkemesinin 2003'te aldığı bir karar var. Bu karar 1987'de Avrupa Parlamentosu'nun tanıdığı karar üzerine alınmıştır. Mahkeme, 'parlamento kararlarının siyasi kararlardır, istenildiği anda değiştirilebilir ya da askıya alınabilir, dolayısıyla bunlardan hukuki bir sonuç çıkarılası mümkün değildir' diyor.

Bu Türkiye'nin lehine bir durum. Ne kadar çok ülke tanırsa tanısın aslında hukuken bunun bir etkisi olmaz. Fakat şimdi soykırım inkarının cezalandırılması diye bir konu var. Fransa'da bu denendi ve bir kanun çıkarılmaya çalışıldı. Fransa Anayasa Konseyi bunu iptal etti. Bugüne kadar 4 ülkede böyle bir kanun var. İsviçre, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Slovakya'da. Ermeni soykırımının inkârı cezalandırılabiliyor. Fransa Anayasa Konseyi, Fransa'nın Ermeni soykırımını inkarının cezalandıracak kanunu iptal ederken şunu söyledi; bu fikir özgürlüğüne aykırıdır, yani Ermeni soykırımı yoktur demek vardır demek kadar meşrudur. Çünkü Ermeni soykırımı yerleşik bir hakikat değildir. 

"Türkiye, gelecekte zor günler yaşayabilir" 

Neden?

Dünya üzerinde 200 civarında ülke var. Bunlardan 30 kadar ülke tanımış sadece. Eğer bu tanıma sayısı artarsa, yani bu sayı 90 veya 100'ün üzerine çıkarsa o zaman Ermeni soykırımın inkarını cezalandıran bu tür karar ve yasaları mahkemelerin iptal etme kararları azalmaya başlar. Çünkü bu önemli bir gerekçe, yani dünya üzerinde çok az sayıda ülke tanımış durumda. Ermeni soykırımı Yahudi soykırımı gibi yerleşik bir hakikat değildir. Aynı kararı biz Perinçek davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde de görüyoruz. Dolayısıyla bu noktada Türkiye ileri dönemlerde zor günler yaşayabilir.

Bundan sonra başka şeyler gelir mi? Ya da ABD Başkanı Biden'ın bu söylemi yeni şeyleri tetikleyebilir mi? 

Türkiye, tazminat davalarıyla karşılaşabilir. Tazminat davalarıyla ilgili şöyle bir husus var; normal şartlarda bir ülkenin kurumları veya devlet başkanları başka bir ülkenin yerel mahkemelerinde yargılanamaz. Türkiye'nin herhangi bir kurumu ya da siyasetçisi, lideri, devlet başkanı başka bir ülkenin mahkemesinde yargılanıp cezalandırılmaz. Bunun için uluslararası ceza mahkemesi gibi yetkilendirilmiş bir uluslararası mahkeme gereklidir. Fakat Amerika bu konuda bir istisna. Dünyada benim bildiğim tek istisnadır. ABD, 1976 yılında bir kanun kabul etti. Kanunun adı "Yabancı Egemen Bağışıklığı Kanunu". Bu kanuna göre ABD dedi ki 'evet haklısınız normalde yabancı devletlerin ve devlet kurumlarının ABD mahkemelerinde yargılanması uluslararası hukuka aykırı'. Ama eğer bir ülkenin bir kurumu bir kişinin malına, mülküne el koyarsa ve bu el koyma sonucunda haksız zenginleşme sağlarsa, bu kurumun ABD'de herhangi bir ticari faaliyeti, iştiraki varsa o zaman ABD mahkemeleri bu kurumu yargılayabilir. Bugüne kadar bu hükümden yararlanarak 2000 yılında Kaliforniya eyaleti bir kanun çıkardı. Bu kanunla soykırım mağdurları dava açabilir. Ermeniler daha önce açtıkları 3 önemli tazminat davasını kaybettiler. Bundan sonra yeni davaların açılması için yeni kanun çıkartılması gerekiyor. Zira Kaliforniya'da çıkartılan kanunda "31 Aralık 2016'ya kadar dava açılabilir" deniliyordu. Yani zaman aşımına girdi. Dolayısıyla yeni bir kanun çıkarılması lazım aba çıkarılabilir. Çünkü Ermenilerin kuvvetli olduğu eyaletler var. Bunun peşinden tazminat davaları gelebilir.

1440x810_cmsv2_d3ced66e-2802-54e2-88aa-be71bc9ae180-4269688.jpeg
Bugüne kadar 30'a yakın ülke Ermeni iddialarını "soykırım" olarak tanıdı / Fotoğraf: Euronews


"Türkiye'nin Pontus, Süryani ve Keldani soykırımlarına da hazırlıklı olması lazım"

Bu durumda Türkiye ne yapmalı?

Bir kere Türkiye açısından birincisi şu: Çok aşırı sert bir tepki vermemek. Zira bu Biden'ın Türkiye'den istediği bir şey. Daha makul, ayakları yere basan, meseleyi tamamen hukuk çerçevesinde ele alan, bu tanıma kararının siyasi bir karar olduğunu, hukuki bir sonuç doğuramayacağını, soykırım sözleşmesinin geriye yürütülemeyeceğini ve dolayısıyla 1915 olaylarının soykırım olarak hukuken tanımlanamayacağı noktasında hukuk temelli ve son derece soğuk kanlı, aklıselim bir yanıt verilmeli. İkincisi tazminat davalarına hazır olmalı. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda bunlarla uğraşacağız. Dolayısıyla bu konuda uzman hukukçuların, diplomatların şimdiden yoğun bir biçimde bu tür davalara hazırlanması lazım. Üçüncüsü, Ermeni soykırımını tanınması diğer soykırım iddialarını da gündeme getirecek. Yani Pontus, Süryani ve Keldani soykırımı. Bunlar halihazırda tartışılıyor. Hatta bazıları ABD'nin çeşitli eyaletlerinde kabul edilmiş durumda. Dolayısıyla yakında bunlar gündeme gelecek. 

"Pontus-Rum soykırımında doğrudan Mustafa Kemal ve Cumhuriyet suçlanıyor"

Neden özellikle Pontus-Rum soykırımı? Ne özelliği var bunun? 

Rum lobisi aktif çalışmaya başladı. 19 Mayıs Rum soykırımının tarihi ve Rum soykırımı Ermeni soykırımının aksine doğrudan doğruya Mustafa Kemal'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanıyor. Ermeni soykırımı iddialarından önemli bir farkı var. Osmanlı İmparatorluğu değil doğrudan Türkiye sorumlu tutuluyor. O bakımdan bu meseleye de hazırlıklı olunmalı. Kısa vadede olabilecek bir şey değil ama orta ve uzun vadede ABD'de kuvvetli bir Türk lobisi oluşturulması için de çalışmalar yapılması gerekir. Yani Türk milleti bir diaspora milleti değil. Yahudiler, Rumlar veya Ermeniler gibi. Diaspora milletleri lobicilik konusunda çok kuvvetliler. Çünkü diasporalar ana ülkelerden daha kuvvetli. Dolayısıyla Türkiye'de böyle bir mantık yok. Bir diaspora mantığımız oluşmadığı için lobiciliğimiz de zayıf. Şimdi birde üstüne ABD'de FETÖ lobisi eklendi. Türkiye aleyhine onlarda çok ağır bir şekilde çalışıyorlar. Bir de üstüne bu eklenince Türkiye'nin ABD'deki işi daha da zorlaştı. Aslında bizim yurtdışında yaşayan çok fazla sayıda insanımız, şirketleri ve belli mevkileri var. İşte yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilerimiz var ama tüm bunları bir araya getiremiyoruz. Bunlardan güçlü bir lobi oluşturamıyoruz. Bence bu Türkiye'nin önemli bir eksikliği. Bu hemen olabilecek bir şey değil ama 20-30 yılda veya 50 yılda neyse orta ve uzun vadede mutlaka Türkiye'nin güçlü bir lobi oluşturması gerekiyor. Hem Avrupa hem de ABD'de. 

sozde-ermeni-soykirimi-shu_16_9_1619270068-880x495.jpeg
Amerika Senatosu'nun ardından ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden da "soykırımı" kabul etti / Fotoğraf: AA


"'Türkiye, ABD'nin elindeki son kozdan kurtuldu' söylemi gerçekçi değil" 

Biden'ın "soykırım" demesiyle ABD'nin her sene 24 Nisan öncesinde Türkiye'yi sıkıştıran baskısından kurtulduğunu iddia edenler var. Gerçekten ABD'nin elindeki son koz bu muydu ve Türkiye bundan kurtuldu mu? 

Kesinlikle doğru değil. Aksine, ABD'nin elinde başka kozlar olabilir. Hatta bu konuda bizi çok zor ve sıkıntılı bir süreç bekliyor. Şöyle ki: Bu karardan sonra tazminat davaları açılırsa ve ABD'de yeni kanunlar çıkartılırsa yeni olasılıklar gündeme gelebilir. Bunların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğin bilmiyoruz. Ama gerçekleşme ihtimali olan adımlar. 

Türkiye bir yüzyıldır bu sorunlar uğraşıyor. Gelecek nesiller de yüzyıl karşılaşacak mı? 

Türkiye'nin yapması gereken işler var. Birincisi, bizim soykırım hukukçumuz yok. Uluslararası ceza hukuku alanında çalışan çok az sayıda uzmanımız var. Aslında hukuk fakültelerinin ve hatta devletin desteğiyle bu tarz uzmanların yetiştirilmesi lazım. Soykırım veya uluslararası ceza hukuku gibi spesifik alanlarında mutlaka çalışılması gerekiyor. Üniversitelere bu konuda çok önemli roller düşüyor. 

"Bugüne kadar Türk'ün Türk'e propagandasını yaptık" 

Yani Türkiye'nin temel problemi çok haklı olduğu bir konuyu anlatamamasıdır. Maalesef bugüne kadar biz bu konuda biraz Türk'ün Türk'e propagandasını yaptık. Yurtdışında bu konuda yazılmış, çizilmiş çok az sayıda eser var. Konuyu detaylı anlatan ve farklı dillere çevrilmiş kitaplar çok az. Bu da çok zor. Batı akademiyası bu konuda fikir özgürlüğüne saygı duymuyor. 1915 olaylarının soykırım olmadığını iddia eden eserleri saygın yayınevlerinde yayımlatmasınız. Buna izin vermezler. Ama bunları aşmak zorundayız. Kendimizi anlatamadığınız sürece bu iş maalesef böyle başımızın üstünde "Demokles'in kılıcı" gibi durmaya devam edecek. 

"1915 Tehcir Kanunu, çok başarısızca ve beceriksizce uygulandı"

Bu öyle veya böyle tarihte yaşanmış bir hadise. Kimisi "büyük felaket", kimisi "trajedi", kimisi "soykırım", kimisi "büyük acı" diyor. Bir bilim insanı ve bu konuda kitap yazan biri olarak siz nasıl tanımlıyorsunuz? 

1915 yılında yaşanan tehcir, çok kötü bir şekilde uygulandı. Çok başarısızca ve çok beceriksizce hayata geçirildi. Yaptığım çalışmaların ardından vardığım sonucun 600 bin civarında Ermeni'nin hayatını kaybettiği yönündedir. Bunların içerisinde ölenler ve öldürülenler var. 900 binden fazla Ermeni tehcire tabi tutulmuş.

Osmanlı İmparatorluğu'nun gerekçeleri haklı mıydı? 

Bence haklıydı. Ama uygulaması son derece kötü oldu. Soykırım suçunda bazı hukuki mülahazalar var. Soykırım Sözleşmesi 1948 yılında imzalandı ama 1951'de yürürlüğe girdi. 1951'den önceki herhangi bir olay, hukuken soykırım olarak tanımlanamaz. Çünkü, sözleşme geriye yürütülemez. Bugüne kadar bu sözleşmeye istinaden sadece üç soykırım olarak tanımlandı. Bunlar: Ruanda, Srebrenitsa ve Kamboçya soykırımları. Bir dördüncüsü şu anda yargılanıyor. Sudan'ın Darfur bölgesindeki soykırımı. 1951'den önce hukuken soykırım olarak tanımlanan tek bir olay yok. Buna Ermeni soykırımı iddiaları da dahil. 

İkincisi bir olayı soykırım denilebilmesi için iki tip mahkemenin kararı gerekiyor. Ya soykırım suçunun işlendiği ülkenin mahkemesi, 'evet biz soykırım yaptık' diyecek. Kamboçya'da böyle oldu. Ya da suçun işlendiği ülkenin yargı yetkisini tanıdığı bir uluslararası mahkeme 'evet bu bir soykırımdır' deyip faillerine ceza verecek. 1915 olaylarıyla ilgili bugüne kadar tek bir mahkeme kararı yok. Dolayısıyla yaşananların bütün vahametini kabul etmekle beraber, Ermenilerin öldürüldüğün, bazı mıntıkalarda katledildiğini, kabul etmekle beraber, 1915 olaylarının soykırım olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindeyim. Soykırımı inkâr etmek, Ermenilerin yaşadığı acıları inkâr etmek anlamına gelmiyor. Bunu çok net bir biçimde vurgulamamız gerekiyor. Soykırım, hukuki bir kavram ve bir suç. Ancak bu suçun hukuken işlenmediği kanaatindeyim. Ama ve lakin o kadar kötü idare edildi ki tehcir, çok büyük insanlık kaybı yaşandı. Ben bunu çok çok büyük bir trajedi olarak tanımlıyorum. Bunu ise inkâr etme ihtimali yok. 

Kitap.jpeg
Doç. Dr. Serdar Palabıyık'ın Türkçe yayınlanan kitabı 3 farklı dile çevrildi / Fotoğraf: BETA


"Ermeniler de Türkler de büyük acılar yaşadı" 

Katledilen Ermeni gazeteci ve yazar Hrant Dink, ancak Türklerle Ermenilerin bu işi birbirini anlayarak çözebileceğini savunmuştu. Sizin kitabınızı adı  da "Türk ve Ermenileri Anlamak. Türk ve Ermeniler". Taraflar, bu acıyı neden anlayıp, ortak dertlerinin dermanını bulmuyorlar? 

Bizler, "soykırım" kelimesine takılıp kalıyoruz. Bence Türklerin ve Ermenilerin şu kabul etmesi gerekiyor: Bir imparatorluk yıkılırken, bütün bileşenleri bundan zarar görüyor. Mesele aslında 1912'den 1920'ye kadar gelen 10 yılık süreçte neredeyse acı çekmeyen hiçbir halk yok. İmparatorluğun bütün halkları, şu veya bu şekilde acı çekmiş. Şimdi, Ermenilerin kabul etmek istemedikleri yaptıkları büyük katliamlar var. Arşiv belgeleriyle sabittir. Doğu Anadolu'da 518 bin 105 kişi Ermeni çeteleri ya da Rus ordusundaki Ermeni birlikler tarafından katledildiğini biliyoruz. Bura da hakikaten karşılıklı bir katliam süreci var. Türkler, Ermenileri, Ermeniler de Türkleri katletmiş. Ama soykırım kelimesine takılmamamız gerekiyor. Ne zaman ki Türkler, Ermenilerin çekmiş olduğu acıyı anlamaya başlarlar ve ne zaman ki Ermeniler de Türklerin çekmiş olduğu acıları hissederlerse o zaman ortak bir zeminde konuşmaya başlarlar. O zaman da meselenin soykırım olup olmadığını bir önemi kalmaz zaten. 

"Bu büyük açının ilacı karşılıklı empati" 

Bu acının ilacı ne? 

Karşılıklı empati, birbirini anlama. Bu işin başka çözümü yok. Çünkü soykırım Ermenilerin beyninde bir ulusal kimlik sorunudur. Bunu bir din gibi düşünün. Bir Ermeni için soykırımı inkar etmek, dinden çıkmak gibi bir şey olur. Dolayısıyla biz Ermenilerin soykırımı dile getirmekten vazgeçmelerini sağlayamayız. Bu mümkün değil. Zira bu onların ulusal kimliğinin bir parçası. Ama önemli olan fikir özgürlüğüdür. Benim 1915 olayların soykırım olarak tanımlayan onlarca arkadaşım var. Bu durum, onlarla dostluk ve arkadaşlık yapmayacağım anlamına gelmiyor. Onlar yaşananların soykırım olduğunu ben ise olmadığını iddia ediyorum. Bu bir fikir özgürlüğü tartışmasıdır. Çünkü hukuken soykırım olmadığı aşikar. Tarihsel olarak da kim soykırım der, kim soykırım demez tamamıyla bir fikir özgürlüğü meselesinden ibaret olur. Dolayısıyla empati kuracağız.

Ataların yaptığı bir suçtan dolayı faturanın torunların çıkartılması, buna karşı da torunların isyan etme hakkı doğmaz mı? 

Bu konuda henüz bir tazminat davası açılmadı. Türkiye tazminat ödemeye mahkum edilmedi. 

"Türkiye herhangi bir tazminat ödemez, Ermeniler bunu biliyor" 

Peki böyle bir şey ileride yaşanır mı? 

Böyle bir durumun yaşanma ihtimali var. Ancak Türkiye herhangi bir tazminat ödemez. Çünkü, alınacak bir karar yerel mahkeme kararı olacaktır. Bu da Türkiye'yi bağlamaz. Zaten, bütün Ermenilerin dava açıp tazminat alma inancından kaynaklanmaz böyle bir durum. Ermenilerin büyük çoğunluğu da tazminat alamayacaklarını biliyorlar. Ama bunanla hem Ermeni diasporasını bir arada tutmayı hem de soykırım meselesini sürekli bir şekilde uluslararası arenada toplumun gündeminde tutmaya çalışıyorlar. Mesele hukuki değil, siyasi bir baskı meselesidir. Açılacak tüm tazminat davalarının tek amacı da Türkiye üzerinde büyük bir siyasi baskı oluşturma amaçlı olacaktır. 

"Türkiye'nin savunmacı dilden kurtulması lazım" 

Türkiye buna direnebilir mi? 

Elbette direnebilir. Niye direnmesin ki? Ama Türkiye'nin de artık bu savunmacı dilden kurtulması gerekiyor. 'Önce onlar başlattı. Şöyle oldu, bunlar yaşandı' türü retorikte çıkılması gerekiyor. Artık karşı tarafı da anlamak lazım. Konu gündeme geldiğinde diğer ülkelerin de şunu bunu yaptığını söylemekten vazgeçmek gerekiyor. Çünkü, Fransız hükümeti Cezayir'den özür diledi. Amerika Birleşik Devletleri, Kızılderililerden resmen özür diledi. Avustralya hükümeti, Aborjinlerden özür diledi. Bir şey değiştirdi mi? Elbette ki, hayır. Peki Türkiye, Ermenilerden özür diledi mi? Hayır. 

"Aslında özür birçok şeyi kapatırdı" 

Türkiye, Ermenilerden özür dilemeli mi? 

Bence dileyebilir. Bir mahsuru yok. I. Dünya Savaşı'nda yaşananlardan dolayı hayatını kaybeden binlerce masum Ermeni, binlerce masum Müslüman, binlerce masum Rum var. Çocuk, kadın, yaşlı ve eline silah hiç almamış binlerce insan bulunuyor. Niye özür dilenmesin ki? Büyük bir devlet geçmişte yaşanan hatalı uygulamalardan dolayı özür dileyebilir. Fakat bun çok dikkatli bir ifadeyle yapmak lazım. Yani bu özrün hiçbir şekilde 1915'te yaşanan olayların, soykırım olarak tanındığı anlamına gelmediğinin vurgulaması gerekiyor. Çünkü soykırım değil. Fakat çok kötü ve istenmeyen olaylar yaşandı. Bundan dolayı özür dilenebilir. Bir özür aslında birçok şeyi kapatır.

"Zarar gören Türk-ABD ilişkileri düzeltilebilir" 

"Soykırım" ifadesinin tercih edilmesiyle Türk-Amerikan ilişkileri büyük yara aldı. Peki oluşan hasarı tamir etmek mümkün mü? Nasıl yapılabilir? 

Bozulan ilişkileri düzeltmek her zaman mümkündür. Devletler hiçbir zaman köprüleri tam manasıyla atmamalıdır. Uluslararası ilişkilerin temel prensibi "Devletlerin daimi dostlar ve daimi düşmanları yoktur, daimi çıkarları vardır" şeklindedir. Bütün mesele aklıselimle hareket etmek. Bölgesel ya da uluslararası krizler ortaya çıktığında Türkiye ve Amerika müşterek çıkarlar doğrultusunda birlikte harekete edebiliyor. Mısır ile köprüleri atan Türkiye aradan geçen 7 yıllık süre zarfından sonra yeniden ilişkileri geliştirmeye başladı. Sisi gitmedi ama Türk-Mısır çıkarları birlikte hareket etmeyi gerektirdiği için adımlar atılmaya başlandı. Aynı şey Türk-ABD ilişkileri için de geçerlidir. Soykırım hadisesi ABD ile ilişkilerde ele alınacak bir sürü meseleden biridir. Ama bu Türk-Amerikan ilişkilerinin tamamen kesilmesi, bitirilmesi ve iki ülkenin karşı kamplarda yer alması gibi bir sonuca evrilmez, evrilmemelidir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU