İktidar ile muhalefet arasındaki yeni polemik soruşturmaya konu olur mu?… AK Parti: Kandil'e gidip teröristlerle fotoğraf çektirdiniz; HDP: Hepsi bilginiz dahilinde gerçekleşti

Çözüm sürecinde HDP'li yetkililerin Kandil'de yaptıkları görüşmeler aleyhlerine döndürülmek isteniyor. Suçlamalarla karşı karşıya kalanlar, "Her şey devletin bilgisi dahilide oldu" diyor. Geçmişteki görüşmeler suç kapsamına girer mi?

İktidar ile muhalefet arasında yeni polemik / Fotoğraf: Twitter 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ı PKK yöneticisi Murat Karayılan'la yan yana gösteren bazı fotoğraflarına dikkati çekmesi yeni bir tartışmaya yol açtı.

Soylu, Kandil'e giden HDP yöneticilerini suçlarken, çözüm sürecinde silahların susması için yürütülen çabaların içinde yer alanlarsa "Her şey devletin bilgisi dahilinde gerçekleşti" savunması yapıyor.

Bilindiği gibi PKK, 1978'de Diyarbakır'ın Fis köyünde kuruldu. İlk dönemlerinde daha çok Kürt aşiretleri ve bazı arazi ağalarıyla çatışan örgüt, Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik il silahlı saldırısını da 1984'te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla yaptı. 

Devlet ile örgüt arasındaki çatışmalar yaklaşık 40 yıldır sürüyor. Bu süre içinde cenazelerin gelmemesi, silahların susması için çabalar gösterildi. 

Hatta örgüt birkaç defa tek taraflı ateşkes bile ilan ettiğini ileri sürdü. Fakat bu dönemlerde can veren insanlar oldu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

Oslo görüşmeleri ile süreç başladı

Ateşkes ilan edildiği dönemlerde devlete yönelik "Silahların susması için devlet gerekli adımları atmıyor. Örgütle görüşmüyor"  eleştirileri yapılıyordu.

Ancak devletin bu yol ve yönteme de başvurduğu ortaya çıktı. 2009 yılı Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmelerinin muhtemel başlangıç tarihi olarak görüldü. 

Görüşmelerin net olarak ne zaman başladığı bilinmese de 2009 ortaları olduğu basına yansıdı.

Daha sonra çözüm süreci kapsamında hem İmralı hem de Kandil ile birçok defa görüşmeler gerçekleşti.

2013 yılında Diyarbakır nevroz alanında Abdullah Öcalan'a ait mektubun okunmasıyla çözüm süreci resmen başladı.

 

Öcalan'ın Diyarbakır'da okunan Nevruz mektubu
Öcalan'ın Diyarbakır'da okunan Nevruz mektubu / Fotoğraf: Twitter

 

Aynı yıl çözüme destek kapsamında 63 kişiden oluşan "Akil İnsanlar Heyeti" de oluşturuldu.

Ara ara sorunlar ve karşılıklı suçlamalar oldu ama 2015'e gelindiğinde süreç tamamen sona erdi.

Sürecin üzerinden 6 yıl gibi bir zaman geçti ama şimdi de görüşmelere katılan ve silahların susması için aracı olanlar hakkında dava açılacağı ima ediliyor.

Soylu: Terör örgütünün partisi

Önceki akşam A Haber kanalına katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) EŞ Genel Başkanı Pervin Buldan hakkında bazı iddialar dile getirerek bunun işaretini verdi. 

Soylu, HDP'nin "terör örgütünün partisi" olduğunu öne sürdü ve aralarında Buldan'ı PKK yöneticisi Murat Karayılan'la yan yana gösteren bir karenin de olduğu bazı fotoğraflar gösterdi.

Buldan: Fotoğraflar Erdoğan'ın bilgisi ve onayı ile Kandil'e yapılan ziyarette çekildi

Buldan ise konuyla ilgili sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Soylu'nun gösterdiği fotoğrafların tamamının çözüm sürecinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bilgisi ve onay ile Kandil'e yapılan ziyarette çekildiğini bilgisini paylaştı.

 

İktidar ile muhalefet arasında yeni polemik
İktidar ile muhalefet arasında yeni polemik / Fotoğraf: Twitter

 

Buldan, salı günkü grup toplantısında konuyla ilgili daha ayrıntılı açıklama yapacağını söyledi.

Silahların susması için Kandil'e giden ve görüşmeler yapan kişiler hakkında "Terör örgütü üyeleriyle görüştüler" iddiasıyla soruşturma başlatılabilir mi? 

Barış süreci döneminde sorunun çözümü için aktif olarak görev alan Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan isimler konuyu Independent Türkçe'ye değerlendirdi.

"Silahların susması için mi yoksa kurye olarak mı gittiler"

Bu konudaki farklı görüşler mevcut. Dönemin akil adamlarından olan gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak, "Devlet" derken hangi devlet, "Bilgi" derken hangi bilgi, o bilgi "legal mi" diye sordu. 

HDP'nin siyasi bir parti olduğunu mevcut görüşme meşru ise başka görüşmelerin de bu kapsamda ele alınabileceğini belirten Dilipak, "Abdullah Öcalan ile doğrudan ve dolaylı görüşmeler hep oldu. Hatta Osman Öcalan TRT'ye de çıkartıldı. Buralarda sorunlu ilişkiler de yok değil elbette. Ama bu konularda yeterli bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmak da doğru olmayacaktır" diye konuştu. 

Konuya "Silahların susması için mi yoksa kurye olarak mı gittiler" sorgulamasıyla yaklaşılması gerektiğinin altını çizen Dilipak, şunları söyledi:

"Her siyasetçi sadece siyasetçi olmayabilir. Geçmişte de giden gazeteci de oldu, siyasetçide. Açık, şeffaf, iyi niyetli bir ziyaret söz konusu ise, herkesin itimat edeceği birini de yanlarına alabilirlerdi mesela. Ya da gitmeden önce ve dönüşlerinde Meclis Başkanı ya da yürütmeye bilgi verebilirlerdi. Yargının dava açmaması işin hukuki bilgi, belge, tanık dinletilmesi gerek. Örgüt silah ve uyuşturucu işi de yapıyor. Giden kişinin tek başına beyanı yeterli olmaz. Yargı da ceza verecekse iddiasını ispatlaması gerekir. Adil yargılama hakkı ayrı bir konu, ama kimse masum olmadığı gibi, suçu ispatlanmadıkça da kişi masum kabul edilir. Öte yandan suçu sabit olsa bile suçlunun da hakları vardır. Suç ve cezada adalet ilkesine sadık kalınıp kalınmadığına bakılır." 

 

Erdoğan'ın Akil İnsanlar Heyeti ile buluşması
Erdoğan'ın Akil İnsanlar Heyeti ile buluşması / Fotoğraf: AA

 

"Devletin en üst düzey bürokratları İmralı'ya görüşmeye gittiler"

Prof. Dr. Baskın Oran'ın bu konudaki görüşü ise kesinlikle bir soruşturma kapsamına girmemesi gerektiğin yönünde. 

Akil insanların da hükümetin aldığı karar ve yaptığı görevlendirme kapsamında illere giderek görüşmeler yaptığını hatırlatan Oran, şunları dile getirdi: 

"Silahların susması için değil Kandil'e gidip görüşmeler yapmak, bilindiği kadarıyla ağzından çıkan her kelimesi PKK tarafından kanun addedilen Abdullah Öcalan'la bizzat devletin en üst düzey bürokratları İmralı'ya giderek yakın ve sürekli temas sürdürmüşlerdir." 

"Örgüt devletin giriştiği bu hamleyi bir tahkim süreci olarak değerlendirdi"

Eski AK Parti Milletvekili Muhsin Kızılkaya ise geçmişte yapılan görüşmelerin suç kapsamına girip girmeyeceğiyle ilgili bir değerlendirme yapmasının mümkün olmadığın belirtti. 

"Çözüm sürecini kendi içindeki koşulları üzerinden değerlendirmek gerekir" diyen Kızılkaya, "O bir dönemdi ve o dönem ile ilgili olarak devlet bazı kolaylaştırmalar yaptı, yasalar çıkardı ve bu yasalar kapsamında birtakım görüşmeler yapıldı" ifadelerini kullandı.

Kızılkaya, şimdiye kadar Kürt meselesinde ‘devlet hep şahin tarafta yer aldı, Kürtlere elini uzatmadı eleştirilerine' karşılık 100 yıllık bir paradigma değişikliğiyle devlet işe giriştiğini savunan Kızılkaya, "Ama örgüt devletin giriştiği bu hamleyi bir tahkim süreci olarak değerlendirdi. Yani devleti ‘oyalayalım, biz bu arada hendek kazalım, bu arada silah gömelim, bu arada daha çok güç toplayalım ve bulduğumuz ilk fırsatta da kafalarına inelim' gibi baktı meseleye ve dolayısıyla süreçte bozuldu" eleştirisinde bulundu. 

 

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun Akil İnsanlar Heyeti ile bir araya geldi
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun Akil İnsanlar Heyeti ile bir araya geldi / Fotoğraf: AA

 

"Çözüm süreci neyi gösterdi?" diye soran Kızılkaya şunları kaydetti: 

"PKK'nın barış istemediğini gösterdi bize. Bu kadar basit. Barış sürecini herhangi bir şekilde bir silah tahkim süreci olarak baktığınız zaman bir devleti kandırma süreci olarak baktığınız zaman sonuçları da bu. Baştan itibaren akil insanlar heyetinde yer alan bütün insanlardan biri olarak hep şunu söyledim: ‘Eğer bu süreç bozulursa bunun faturası çok ağır olur.' Sonuçta bunun faturasının çok ağır olacağını göze aldılar. Göze aldıkları içinde bugün sonuçları hepsine katlanmalılar. O zaman samimi bir şekilde çıkıp ‘evet devlet barış istemiyor ve biz buna rağmen barış istiyoruz' diyecektin ama tam tersine hendek kazıyorsun, adam kaçırıyorsun, bulduğun ilk yerde güvenlik uygulaması yapıyorsun ondan sonra da devlet barış istemiyor diyorsun. Gelinen bu sonuçların tümüne katlanmak artık o sürecin içinde yer alan aktörlerin bir tarihi. Böyle bakmak gerekir." 

"Sonuç olarak görüşmeler hükümetin bilgisi dahilinde yapıldı"

Eski MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da Prof. Dr. Baskın Oran ile aynı görüşte.

Ünsal'a göre Oslo'da bir masa etrafında buluşma da dahil olmak üzere her türlü girişim dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bilgisi kapsamında gerçekleşti. 

Şimdi geçmişte yapılan görüşmeler nedeniyle yapılan suçlamaları haksız bulduğunu ifade eden Ünsal, "Bu niye suç olsun. Suç bunun neresinde? Hangi yasanın hangi maddesini ihlal ediyor?" soruların peş peşe sıraladı. 

"Böyle bir şey olamaz" diyen eski AK Parti Milletvekili Ünsal, "Sonuç olarak görüşmeler hükümetin bilgisi dahilinde yapıldı. Hükümet ile örgüt arasında arabuluculuk görevini de birileri üstlendi. O zaman Sayın Başbakan'ın onayı ve bilgisi dahilinde bu işler yapıldı. Eğer bir suç varsa o suçu işleyen bunlara bu süreci başlatan başbakandır. Ben bu iddiaların bir mahkeme konusu yapılmasına dair iddiaların ciddi olduğunu düşünmüyorum" değerlendirmesinde bulundu. 

"Devlet görevlendirdiği birini suçlu gösteremez"

Bu konuda Lale Mansur da görüşmelerin kesinlikle suç kapsamına girmediğini çünkü devletin kendisinin görevlendirdiğini belirterek, şunları dile getirdi:

"Görüşmeler olmadan çözümün olması mümkün mü? Elbette görüşmeler olacak. Dünyanın hiçbir yerinde görüşme olmadan zorluk ve anlaşmazlıklar konusunda çözüm söz konusu olmamıştır. Yani bir şekilde karşı masaya oturup konuşmanız gerekiyor. Bunu Birleşik Krallık-İrlanda'dan, İspanya-BASK'tan biliyoruz. Yani çözümün tek yolu karşılıklı görüşmedir. Devlet kendi görev verdiği birini suçlu olarak göstermesi anlaşılabilir değil. Maalesef herkes hakkında dava açıyorlar. Osman Kavala ve Ahmet Altan hala hapiste. Bu şekilde yüzlerce insan var. Şu an adalet yok ve olmayan adalet konuşulmaz."
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU