Siyasetçi ve gazetecilere saldırıda olağan şüpheliler kim? Özdağ: Vandalizme başvuranlar, ülkücü gençleri kullanıyor; Tantan: Türkiye'yi iktidar mı yoksa başkaları mı yönetiyor belli değil

Son yıllarda Türkiye'de siyasetçiler ve gazetecilere yönelik saldırılar arttı. 24 saatte bir siyasetçi ve iki gazetecinin saldırıya uğramasını değerlendirenler, "Bu nefret dilinin kulanılması ve kutuplaştırma siyasetinin sonucu" dedi

Gazeteci ve siyasetçilere yönelik onlarca saldırılar artıyor / Fotoğraf: Twitter

2000 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için Milliyetçi Hareket Partisi'nden (MHP) Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu, aday olacağını açıklamıştı. 

Meclis'teki partiler Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in adı üzerinde uzlaşmaya varmışlardı. 

Sadi Somuncuoğlu, aday olacağını açıklayınca partideki arkadaşları buna engel olmak istedi.

Somuncuoğlu'nun adaylığını destekleyen birkaç MHP Milletvekili olmasına rağmen "Devlet Bahçeli'nin sözünü yere düşüremezsin" diyerek karşı çıkanlar da vardı. 

Durum böyle olunca Somuncuoğlu'na yönelik bir fiziki saldırı gerçekleşti. Saldırının odağında ise şimdilerde Demokrat Parti'nin saflarına geçen eski MHP'li Cemal Enginyurt vardı.

Enginyurt o günlere ilişkin yaptığı açıklamada, korumaların kendisine şiddet uyguladığını, Sadi Somuncuoğlu'nun ise araçtan inmediğini bu nedenle de şiddete maruz kalmadığını açıklamıştı.

Somuncuoğlu'na yönelik saldırı, siyasi tarihe "töre dayağı" olarak geçti. O tarihten bu yana "töre dayağı" hiç eksik olmadı. 

Gazeteci ve siyasetçilere yönelik onlarca saldırı gerçekleşti

Sadece Somuncuoğlu değil geçen yıl vefat eden eski Başbakan Mesut Yılmaz, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk de saldırılara muhatap olmuştu. 

Çok daha gerilere gitmeye gerek yok. Çünkü, son yıllarda gazeteci ve siyasetçilere yönelik onlarca saldırı gerçekleşti. 

Gazeteciler Ahmet Hakan, Yavuz Selim Demirağ, Sabahattin Önkibar, Murat İde, Orhan Uğuroğlu ve daha birkaç kişi saldırıya uğradılar. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Saldırıya uğrayan siyasetçilerin listesi de kabarık sayılır. En başta ana muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 21 Nisan 2019'da Çubuk'ta katıldığı bir askerin cenaze töreninde bir grubun yumruklu saldırısına uğradı.

Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Alaattin Çakıcı da Kılıçdaroğlu'nu tehdit etti. 

Bu tartışma devam ederken TİP Hatay Milletvekili Barış Atay, Süleyman Soylu ile Twitter üzerinden atışmasından sonra İstanbul'da 31 Ağustos 2020 günü gece saatlerinde 4 kişilik bir grubun "vatan haini" diyerek saldırısına uğradı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ayhan Sefer Üstün'ün Sakarya'daki evi kurşunlandı. 

Yaşananlara gerilim ve kutuplaştırıcı dilin etkisi büyük 

Aradan çok zaman geçmenden bu kez de bir başka genel başkan yardımcısı olan Selçuk Özdağ, Ankara'daki evinde birileri tarafından dövülerek hastanelik edildi. 

Selçuk Özdağ'ın hastanelik edildiği gün Türkiye'de 24 saat içerisinde iki muhalif isme dana yönelik saldırı yaşandı.

Özdağ, KRT TV programcısı Avukat Afşin Hatipoğlu ve Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu'na kim veya kimlerin saldırdığı henüz açıklığa kavuşturulmadı. 

Siyasiler, yaşananların gerilim ve kutuplaştırıcı dilin etkisinin olduğu hususunda hem fikir. 

Arka arkaya yaşanan bu gelişmeler ister istemez geçmişte meydana gelen saldırıları akla getiriyor. 

Peki "1980 öncesinde olduğu gibi farklı ideolojiye sahip olanlar kendi hukukunu uygulamaya mı çalışıyor? 

Saldırı girişimlerinden kimler birinci derecede sorumludur? Benzer hadiselerin yaşanmaması için neler yapılması gerekir?

Konuyla ilgili görüştüğümüz siyasetçiler ve hukukçular, Türkiye'de aklı selimin hakim olması gerektiğini söyledi. 

 

Sadettin Tantan
Sadettin Tantan / Fotoğraf: Twitter

 

"Medya halkı zehirliyor, zihinleri çalan bilgiler ile meşgul ediyor"

Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, saldırıları yorumlarken, "Türkiye'nin ulusal güvenlik siyaseti iç ve dış güvenlik bakımından nedir diye sorguladık mı? Önce bunu sorgulamak lazım" dedi. 

"Türkiye'nin temel alt yapısında iç güvenlik ve istihbarat teşkilatının görev, tanım ve tarifleri incelenmeli" diyen Tantan, "Bu tanımlarda gerek uygulama ve eylem ve gerekse de operasyonel açıdan yasalara dayalı bir çalışmanın özeti mi yoksa şahıslara mı bağlı. Ya da tek kişilik iktidara bağlı bir yönetimin anlayışı mı hakim. Aslında sorunun cevabı burada" diye konuştu. 

Süreç içerisinde Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) çıkarılan bir sürü yasal alt yapı ve düzenlemeler olduğuna dikkati çeken Tantan, şunları kaydetti: 

"Özellikler bir resmi devlet gibi gözüken Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi tamamen Tayyip Bey'in emir komutasında yürüyen bir devlet uygulaması var. Ayrıca hem halk tarafından hem de adli arşivler tarafından bilinen yerel ve genel anlamda kendisini mafya ve kabadayılara benzeten yapılar da var. O yapılarda bir şekilde bulundukları bölgede herkesi tehdit ediyorlar. Benzer olayların yaşanmaması için halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor. Halk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyor. Çünkü gazete ve televizyonlar sürekli, hatta sosyal medyanın büyük bir bölümü halka gerçek bilgileri vermediği gibi zehirleyen ve zihinleri çalan bilgiler ile meşgul ediyor." 

"Türkiye'yi iktidar mı yoksa başkaları mı yönetiyor belli değil" diyen Tantan şöyle devam etti: 

Tabii ülke yönetilirken insanlarda bir taraftan kaybediyor. Türkiye Karadeniz ve Doğu Akdeniz havzasından dışlanmak istenirken Ege'de kuşatma altına alınıyor. İktidar halkı tehdit eden kendisini mafya gibi gösteren insanlarla silahlı ve silahsız insanlarla mücadeleyi sadece kolluk güçleri ile mücadele etmenin yanında, yurt içi ve yurt dışında onlara ait bütün televizyon, gazete para ve mali kaynaklarına el koymalı. Devlet bu yetkisini kullanabilmeli. Bu yetkileri kullandığı takdirde benzeri tehditler ortadan kalkar." 

 

Celal Çelik
Celal Çelik / Fotoğraf: AA

 

"Yaşananların tekrarlanmaması için savcılık etkin soruşturma yürütmeli"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun avukatı Celal Çelik ise yaşananların çok üzücü olduğunu ifade etti. 

Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırıdan sonra negatif açıklamaların yapıldığını hatırlatan Çelik, "Aldıkları tutumlar vardı. Aynı zamanda yargının gereğini yerine getirmemesini nedeniyle oluşan negatif bir sonuç var. Yani yapan insanların yanına kar kalıyor. Kemal Bey'e linç girişimi yapıldığı halde, öldürme kastı olduğu halde siyasiler tarafından olay bağlamından kopartıldı. Siyasilere karşı çok ağır eylemler yapılıyor ama başka siyasiler tarafından bu benimseniyor, övülüyor. Dolayısıyla bu tür yaklaşımlar elbette bunu olayların tekrar tekrar yaşanmasına neden olmuş oluyor" ifadelerini kullandı. 

Yargıda saldırıda bulunanlara hak edilen cezaların verilmediğini aktaran Çelik, ciddi yaptırım olmadığından dolayı sonuç itibariyle bu tür olayların sıklıkla yaşanmasını beraberinde getirdiğini belirtti. 

"Benzer olayların bir daha yaşanmaması için derhal savcılığın etkin bir soruşturma yapması gerekiyor" diyen Çelik, sözlerini şöyle tamamladı: 

"Soruşturma sonucunda azmettirenler ile ilgili işlem yapılması gerekiyor. Ve aynı zamanda suç ve suçluyu övme suçu da var. Siyasetçi ve gazetecilere yönelik yapılan saldırı bir suçtur ve savcılığın bunu öven siyasiler ile ilgili derhal işlem yapılması gerekiyor. Ve aynı zamanda siyasiler benzer olayların yaşanmaması için ortak bir tavır sergilemeli. Bunlar yapılırsa elbette benzer olaylar çok daha azalır diye düşünüyorum. Siyasiler olumlu adım atarlarsa ve aksiyon gösterirlerse AKP'li, CHP'li veya parti farkı gözetmeksizin yapılırsa eylemler şiddetli bir şekilde kınanıp yargı tarafından da gerekli soruşturmalar açılırsa eminim ki bu tür olaylar azalmış olacaktır." 

 

Birol Aydın
Birol Aydın / Fotoğraf: AA

 

"Kutuplaşma, gerilim bir kısım siyasilerin gıdası haline gelmiş"

Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın ise ülkede son dönemlerde artan gerilim ve kutuplaşma diline dikkati çekti. 

Siyasetçilerle gazetecilere yönelik saldırıları anormal sürecin tabii neticesi olarak gördüğünü ifade eden Aydın, bunun ülkenin imajı açısından çok üzüntü verici olduğunu kaydetti. 

"Kutuplaşma ve gerilim dilinin ülkemizin geleceği açısından fevkalade sıkıntılar doğuracağını hep dile getirdik" diyen Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Türkiye geçmişte çok acılar yaşadı. Tekrar bu acıların yaşanmasına vesile olacak tutuk, davranış, dil ve üsluptan uzak durmak gerekiyor. Kim bu duruma neden oluyor, bunu halk görüyor. Benzer hadiselerin yaşanmaması için iktidar hırsı süresini bir miktar daha uzatmak için bir kısım siyasilerin diline, üslubuna birtakım etkiler yapıyor. Bu hırs adeta gerilim ve kutuplaşmayı kendileri için gıdaya dönüştürüyor. Gerilimden, kutuplaşmadan gıdalananların bu durumu terk etmeleri gerekiyor. 

Kutuplaşma, gerilim bir kısım siyasilerin gıdası haline gelmiş. Bu durumda Türkiye'de son dönemde yaşadığımız menfur hadiselerin ortaya çıkmasına, yaşanmasına neden oluyor. Onun için kutuplaştırmayacağız, gerilim siyasetini bırakacağız, hamaseti bırakacağız. Sorunlarımızı diyalogla çözmenin gayreti içerisinde olacağız. Bu hususta birtakım adımlar atılmazsa korkarız önümüzdeki süreçte benzer hadiselerin daha çok yaşarız." 

"Stalinist metotlara başvuranlar ülkücü gençleri kullanıyor"

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ise Türkiye'de bir grubun düşünceye, farklı fikirlere tahammülsüzlük gösterdiğini ifade etti. 

Farklı fikirlere fikirle cevap veremeyenlerin sözle değil silaha, sopaya başvurarak insanları susturma yoluna gittiklerini vurgulayan Özdağ, "Bu ülkenin imajına, itibarına, demokrasisine, hukukuna ve siyaset kurumuna çok ciddi bir şekilde zarar veriyor ve bunlar belli" dedi. 

 

Selçuk Özdağ
Selçuk Özdağ / Fotoğraf: AA

 

"Devlet Bahçeli ve arkadaşları herkese her şeyi söylüyorlar" diyen Özdağ, "Geçmişte Cumhurbaşkanına söylüyorlardı şimdi de CHP'ye, İYİ Parti'ye, DEVA ve Gelecek partilerine söylüyorlar. Onlar her dönem her şeyi söyleyecekler ama birileri onlara edep dairesinde siyaset kurumunun içerisinde eleştirince de buna tahammül etmiyorlar, faşist ve milis bir uygulamayla vandalizme başvuruyorlar" diye konuştu. 

Stalinist metotlara başvuranların ülkücü gençleri kullandıklarını belirten Özdağ, "Lider, teşkilat, doktrin eleştirilmez diyerek ülkedeki insanları susturmak istiyorlar. Türkiye'de bir mafya devleti oluşturmak istiyorlar. Modern mafya bunlar. Mevcut Cumhur İttifakı içerinde kimi yargıyı kullanıyor, kimileri güvenlik güçlerini kullanıyor, kimileri de böyle mafyavari yöntemlere başvuruyor" ifadelerini kullandı. 

"Ben ömrümü bu harekete verdim" diyen Selçuk Özdağ şunları kaydetti: 

80 öncesi gençlik lideriyim. 80 sonrası idam ile yargılandım ve 7 sene hapis yattım. 17 yıl Muhsin Bey ile (Yazıcıoğlu) Türkiye'de siyaset yaptım. AK Parti'de üç dönem milletvekilliği yaptım. Şimdi de bir siyasi partinin Genel Başkan Yardımcılığını yapıyorum. Aynı zamanda doçent ve yazarım. Benim yazdıklarımda hakaret, küfür, aşağılama yok sadece soru sormak var. Selçuk Özdağ susmaz. Ben konuşurum ve yazarım. Öldürürlerse de cesedim konuşur. Bakın Macaristan işgal edildiğinde bütün Macar gençleri ayakta durmak istiyoruz diye haykırmışlardı. Bende bütün demokratlara sesleniyorum, Kürdü, Türkü, Alevi'si, Sünni'si, sağcı ve solcusu, dindarından dinsizine lütfen herkes Türkiye'de demokrasiyi inşa etmek için ayağa kalksın." 

"İktidarda kalma uğruna hukuk, demokrasi ve insan haklarına zarar veriliyor"

Benzer hadiselerin yaşanmaması için saldırganların bulunması ve yargı yoluyla bunlara hesap sorulması gerektiğini dile getiren Özdağ, "Sadece bunlar değil daha önce gazetecilerin de olduğu onlarca kişiye saldırı oldu. Bunların failleri bulunmalı. Failleri bulmak yetmez, faillerin arkasındaki adamları da bulmak gerekir. Arkasındaki adamlar bulunduğu zaman Türkiye'de bir temiz el operasyonu yapılmış olacak. Ülkede kimin demokrasiden yana olduğu, kimin hukukun üstünlüğüne inandığı ortaya çıkacak" dedi

Özdağ'a göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün hukuk, barış ve kardeşlik dilini tercih etmelerini gerekir. 
Yanlış yapan kimse eşit şekilde muameleye görmeleri şartıyla herkesten hesap sorulması gerektiğini vurgulayan Özdağ, sözlerini şöyle noktaladı: 

"İktidarda kalma uğruna çok ciddi bir şekilde demokrasi, hukuk ve insan haklarına zarar veriyorlar. Bunun yolu Avrupa Birliği kriterleridir. Lafla olmaz. Sokaklarda rahatça dolaşabileceğimiz bir Türkiye'yi inşa etmeleri lazım. Ayrıca buna FETÖ'cü, buna PKK'lı, diğerine hain demekten vazgeçsinler. Devlet ellerinde, bilgi ve belge varsa savcılığa versinler. İnsanları bu şekilde yıldırmaya ve korkutmaya çalışmasınlar. Türkiye'nin de gündemini değiştirmeye çalışıyorlar ama asıl gündem açlık, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve yolsuzluktur… Türkiye'de ahlaksız siyaset yapılıyor. Kimisi bunu devlet imkanlarını kullanarak, kimisi de sokakta gençleri kullanarak yapmak istiyor. Buna müsaade etmeyeceğiz. Türkiye'de bir erken seçime ihtiyaç var. Seçimde bunların hesap vereceği gün ve zamanı bekliyoruz."
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU