Enflasyon denilince hep TÜFE konuşuluyor… Peki "TÜFE'nin habercisi" sayılan Üretici Fiyat Endeksi neydi, bir yılda nasıl yüzde 4,26'dan yüzde 23'e yükseldi?

Üretim sürecindeki girdi maliyetlerinin fiyatlarındaki değişimini açıklayan Üretici Fiyat Endeksi, 2018’de yüzde 46’ya kadar çıkmıştı. Kasım itibariyle yüzde 23 seviyesinde olan ÜFE, tüketicinin cebini nasıl etkiliyor?

Fotoğraf: Unsplash.com/@m0851

"Enflasyon diş macunu gibidir. Bir kere çıktı mı, tekrar içeri sokmak çok zordur. En iyisi çok sıkmamaktır" demişti Almanya Merkez Bankası'nın eski Başkanı Karl Otto Pohl, 1980'de verdiği bir röportajında. 

Doğu ve Batı Almanya'nın birleştiği dönemde enflasyonla mücadele eden Pohl, bu sözü söylemesinden 40 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanların "seni anlıyorum Karl" diyeceğini tahmin etmiyordu muhtemelen. 

Türkiye'de 1970'lerin sonunda "hiperenflasyon" adıyla "diş macunu tüpünden" çıkan enflasyon, bugün 50 yıl öncenin seviyelerinde olmasa da hâlâ ekonomi gündeminin ilk sırasında. 

Halkın market alışverişinin ne kadar pahalılaştığına göre değerlendirdiği enflasyonu Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile açıklıyor. 

TÜİK tanımıyla "hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının zaman içindeki değişimini ölçen" TÜFE'de fiyatı her ay takip edilen 418 madde var. Bu maddeler, meyve-sebzeden soba aksesuarına, doktor muayene ücretinden kolonyaya kadar geniş bir aralıkta değişiyor. 

Örneğin makarnanın ortalama kilogram fiyatını 2010'da 1 lira 92 kuruş açıklayan TÜİK, son olarak Kasım 2020'de bu miktarı 5 lira 37 kuruş seviyesinde açıkladı. Bir takım elbisenin fiyatı 10 yılda 252 liradan 747 liraya çıkarken, yemek odası takımları 5 bin 830 lira, resmi evraklarla ilgili hizmet ücreti 405 lira pahalılaştı. 

Enflasyon denilince halk arasında en çok konuşulan, medyada en fazla yer alan TÜFE verisi oluyor. Ancak işin bir de üretici fiyatları kısmı var. 

Örneğin son açıklanan Kasım 2020 verisine göre TÜFE, yıllık bazda yüzde 14,03 olurken, Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) son 17 ayın en yüksek seviyesine çıkarak yüzde 23,11 seviyesini gördü. 

1. Üretici Fiyat Endeksi neydi? 

Türkiye İstatistik Kurumu, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi'ni (Yİ-ÜFE), "belirli bir referans döneminde ülke ekonomisinde üretimi yapılan ve yurt içine satışa konu olan ürünlerin üretici fiyatlarını zaman içinde karşılaştırarak fiyat değişimlerini ölçen fiyat endeksi" tanımıyla açıklıyor. 

Merkez Bankası ise ÜFE için "Ekonomide üretim sürecinde girdi olarak kullanılan maddelerin fiyatlarındaki değişimleri toptancı aşamasında ölçen endekstir" açıklamasını yapıyor

TÜİK'in ÜFE hesaplamasında kapsam içine alınan sanayi sektörüleri madencilik, taşocakçılığı, imalat, elektrik, gaz ve su temini. 

Alt sektörlere bakıldığında ise kömür, linyit, ham petrol, doğal gaz, gıda ürünleri, içecekler, tütün ve tekstil ürünleri, ağaç ürünleri, eczacılık, bilgisayar ve elektronik ürünler, motorlu kara taşıtları, mobilya, elektrik/gaz üretim ve dağıtımı, suyun toplanması, arıtılması ve dağıtımı gibi başlıklar, üretici fiyat endeksinin hesaplanmasında farklı ağırlıklara sahip. 

Örneğin, kasım verisine göre gıda ürünlerinin ÜFE'deki ağırlığı yüzde 18,55 iken, ham petrol ve doğalgazın yüzde 0,36. 

Üretici fiyatlarındaki yansımasına bakılınca da genel ortalaması yüzde 23,11 olan ÜFE, gıda ürünleri için yıllık yüzde 24,88 seviyesindeyken, metal cevherleri için yüzde 53, motorlu kara taşıtları için yüzde 33,49. 

2. Son iki yılda üretici ve tüketici fiyat endeksleri nasıl değişti? 

Konuyla ilgili Independent Türkçe'ye değerlendirmelerde bulunan Yeditepe Üniversitesi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Caner Özdurak'a göre bugünkü enflasyonu anlamak için filmi, ABD ile Türkiye arasında yaşanan Rahip Brunson krizinin patladığı 2018 ve sonrasına sarmak gerekiyor. 
 

Caner Özdurak
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Caner Özdurak


Ağustos 2018'deki kur krizinde TCMB'nin tek seferde yüksek faiz artışı yapmak yerine, süreci zamana yaydığını, palyatif önlemlerle yönetmeye çalıştığını ve swap gibi daha karmaşık araçlarla sürdürdüğünü söyleyen Özdurak şöyle devam etti: 
 

Sonuç olarak pandeminin de etkisiyle faizlerin de kamu bankalarının yarattığı ikincil kredi piyasaları ile yapay bir şekilde düşürülmesi sonucu taşıt, ihtiyaç, konut ve ticari kredi faizlerinin sürekli düşürülmesi tüketim odaklı bir ekonomik yapı oluşturdu. 

Son dönemlerde de Merkez Bankası net bir faiz artışı yapmak yerine gecelik faiz oranları ve karşılık oranlarıyla dolaylı ayarlar yaparak süreci yönetmeye çalışsa da ekonomide sürekli hale gelen bir durgunluk oluştu ve ekonomi sürdürülebilir üretim ve istihdam kabiliyetini kaybetme noktasına geldi.


"Enflasyonun gecikmeli değerli ile temsil edilen enflasyon ataletinin, cari dönem enflasyonunun önemli bir parçasıdır" diyen Özdurak, enflasyon ataletinin iki şekilde etkisini gösterdiğini söyledi: 
 

Eğer geçmiş döneme ait enflasyon maliyetli olmuş ise, cari dönem enflasyonu daha düşük olabilmektedir. 

İkinci olarak enflasyonist beklentiler geçmişe yönelik ise, görece daha yüksek düzeyli geçmiş dönem enflasyonu dezenflasyon çabalarını daha maliyetli kılmakta, bu nedenle daha yüksek enflasyon düzeyi ile son bulmaktadır. 

Merkez Bankası'nın politika faizini yapay bir şekilde düşürmesi, kamu bankaları vasıtası ile piyasa faizlerini indirmiş algısı yaratması, bir süre sonra bankalarda Türk Lirası mevduat bulunamamasına neden olur. 

Bunun nedeni yapay bir şekilde düşük faizlere rağmen yüksek enflasyon ortamında reel getiri sağlayamayan mevduat sahibinin ya döviz mevduatına ya da altın gibi emtialara yatırım yapması olarak karşımıza çıkar. 

 

Ağustos 2018 sonrası piyasada enflasyonu düşürmek için kura baskı yapılmaya çalışıldığını hatırlatan Özdurak, "Döviz kurları serbest piyasa ekonomisinin mekanizmaları dışında baskıda tutulursa, bir noktada rezervler tükenip kur yönetilememe noktasına geldiğinde olumsuz etkisi, yapay olumlu etkisinden çok daha fazla olmaktadır" dedi. 

Bugün yüzde 23'ün üzerinde olan ÜFE, Kasım 2010'da ise yüzde 8,7 seviyesindeydi. Aynı dönemde TÜFE ise yüzde 7, 29'du. 

Son iki yıldaki ilk döviz krizinin yaşandığı 2018'den bu yana bakıldığında ise üretici ve tüketici fiyat endekslerinin değişimi şu şekilde: 
 


Tablodan da görüldüğü üzere tüketici fiyatlarındaki artış her zaman üretici fiyatlarındaki kadar olmuyor. 

Örneğin bu yılın temmuz, ağustos, eylül, ekim aylarında sırasıyla yüzde 11,76, 11,77, 11,75 ve 11,89 şeklinde değişen TÜFE'ye karşılık ÜFE, yüzde 8,33, 11,53, 14,33, 18,20 seviyesini aldı. 

Peki bazı ekonomistlerin "gelecek ayki enflasyonun habercisi" olarak açıkladığı ÜFE'nin, TÜFE'ye dolayısıyla da tüketicinin cebine etkisi ne kadar, şimdi bir de ona bakalım. 

3. Üretici fiyatları, tüketici fiyatlarını nasıl etkiliyor?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 28 Ekim'de açıkladığı yılın son enflasyon raporunda şöyle bir cümleye yer vermişti: Döviz kuru ve petrol fiyatlarındaki gelişmelere bağlı olarak üretici fiyatlarında gözlenen yüksek artışlar, tüketici fiyatları üzerinde baskı oluşturmaya devam etmiştir. 

Aynı Merkez Bankası'nın 2013'te "Ekonomi Notları" başlığıyla yayımladığı makaleye göre ÜFE ve TÜFE'nin kapsamındaki en belirgin farklılık, tüketici fiyatları içinde mal grubuna kıyasla farklı bir dinamik içeren hizmet grubunun olması. 

Üretim-maliyet-fiyatlama zincirine etki eden yapısal ve konjonktürel faktörler, üretici fiyatlarından tüketici fiyatlarına geçişin bire-bir ve eş anlı olmasını engelleyebiliyor. 

Literatürde ise tüketici ve üretici fiyatları arasındaki ilişkiyi analiz eden iki temel yaklaşım bulunuyor. Bunlardan ilki arz yönlü yaklaşım, üretim maliyetindeki değişikliklerin tüketici fiyatlarını da değiştirdiğini savunuyor. 

Yani, döviz kuru, ithal edilen ürün fiyatı, vergilerin düzeyi, faiz oranları, üretim sürecinde katlanılan diğer maliyetler, tüketici fiyatlarını da değiştiriyor. 

Talep yönlü yaklaşıma göre ise üreticinin, üretimde kullanacağı girdi talebi, nihai tüketicinin mal ve hizmetlere yönelik talebine bağlı. Yani nihai tüketici ürünlerine yönelik talepteki dalgalanmalar, girdi talebinde ve girdi fiyatında değişime yol açarak üretici fiyatlarını etkileyebilir. 

Kur arttıkça döviz fiyatlarına bağlı mal ve hizmetlerin fiyatının da artacağını, bu durumunda önce üretici fiyatlarına biraz gecikmeli olarak da tüketici fiyatlarına yansıyacağını söyleyen Özdurak'a göre ÜFE ve TÜFE arasındaki nedensellik de bu noktada artmaya başladı: 
 

Nedensellik ve korelasyon kavramlarının ayrıştırılması, burada enflasyonla mücadele politikasını belirlemek için çok önemlidir. 

Bu bağlamda döviz kuru, beklentiler ve enflasyon arasındaki etkileşimin güçlenmesi ile kur geçişkenliğinin arttığını gözlemliyoruz. 

 


4. ÜFE'nin "hissedilen enflasyona" etkisi ve Menemen endeksi 

ÜFE hesaplamasında, maliyeti ölçülen sepetin, hammadde ve yarı mamul malları da kapsadığını; fiyatların, üreticiden dağıtım kanallarına geçerken (toptan eşya fiyatlarıyla) ölçüldüğünü hatırlatan Caner Özdurak, "ÜFE, Tüfe için bir haberci gibidir" dedi. 

ÜFE'deki artışların bir süre sonra TÜFE'deki artışa işaret ettiğini, bu nedenle siyasiler ve ekonomistlerin önem verdiği endeksin ÜFE olduğunu söyleyen Özdurak şöyle devam etti: 
 

Bununla birlikte tüketici ve üretici fiyatlarının mevsimsellik içeren yapıları da mevcuttur ve analizlerde bu mevsimsellik de dikkate alınmalıdır. 

Özellikle eylül ayından sonra okulların da açılmasıyla beraber kira, kırtasiye, giyim, elektronik eşyalar gibi kalemlerde görünen artışlar sera ürünlerine geçiş ve havaların soğuması ile enerji maliyetleri nedeniyle hızlanır. 

Ek olarak kasım aylarında gerçekleşen e-ticaret kampanyaları ve yeni yıl alışverişleri de yine tüketimi fiyat fiyatları arttıran dinamikler olarak karşımıza çıkıyor. 

Bu nedenle açıklanan resmi enflasyon verileri ile hissedilen enflasyon arasındaki fark da artar.


Caner Özdurak, aynı zamanda 2018'den bu yana hazırlanmaya devam eden Menemen Endeksi'nin mucidi. 

Menemen Endeksi, fiyat düzeylerini ve satın alma gücünü ölçmek için kullanılan alternatif endekslerden biri. Bu yöntemin en ünlü ve dünya çapında olanı The Economist dergisinin Eylül 1986'dan bu yana devam ettirdiği Big Mac endeksi. 

Mc Donalds'ın en bilindik ürünü Big Mac'in farklı ülkelerdeki satış fiyatlarını baz alarak hazırlanan bu endeksin Temmuz 2020'deki hesaplamasına göre ABD'de bir Big Mac'e 5,71 dolar verilirken Türkiye'de 2,04 dolar veriliyor. Dolar/TL'nin 6,86 lira seviyesinde olduğu temmuzda bir Big Mac'in fiyatı yaklaşık 14 liraydı. Şimdi ise 16 lira. 
 


Menemenin, gerek ortaya çıkış öyküsü, gerekse günümüzdeki tüketim alışkanlıkları ve görece düşük maliyeti ile hem kültürel hem de ekonomik anlamda bir fikir birliği olduğunu söyleyen Özdurak, Menemen Endeksini şöyle açıklıyor: 
 

Yapımında kullanılan gıda ürünleri de mutfakta en çok kullanılan ürünler olarak karşımızı çıktığından her ayın sonunda yapılan "istatistiki verilerde TÜİK tarafından hesaplanan enflasyon mutfaktaki enflasyondan çok daha düşük" savını desteklemek için daha basit bir endeks oluşturabilmek için biçilmiş kaftandır. 


Buradan hareketle Ocak 2018'in 100 baz puan alınarak oluşturulduğu Menemen Endeksine göre Kasımda menemen maliyetleri bir önceki yıla göre yüzde 72 (soğanlı), yüzde 69 (soğansız) olmak üzere artış gösterdi. 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU