Rantçı devlet teorisi öldü mü?

Hiç şüphe yok ki, Suudi Arabistan’da siyasi sistemin istikrarı açısından en düşük maliyetle meydana gelen değişimin oranı, Arap Baharı olarak bilinen değişimi yaşayan ülkelerde arzu edilen değişimlerden daha yüksekti

Fotoğraf: freepik

1980'ler ve sonrasında siyaset bilimi okullarına, Körfez ülkelerinde devletin toplumla ilişkisini açıklamaya çalışan rantçı devlet teorisi egemen oldu.

Teoriye göre, rantçı devlette ekonomi doğal kaynakların ihracından elde edilen gelire bağlıdır. Bu nedenle, yerel bir üretken sektöre duyulan ihtiyaç ortadan kalkar. Rantçı devlette, nüfusun çok küçük bir yüzdesi üretime katılır ve devlet, kaynakların ihracından elde edilen rant ve gelirlerin birincil yararlanıcısıdır. Rantçı devlet teorisi çok basit bir ifadeyle, devletin üretken olmadıkları için vatandaşlarına herhangi bir sosyal, ekonomik veya siyasi özgürlük tanımak zorunda olmadığını, yaşamları boyunca hayatlarının devamı ve refahı için devlete ve bağışlarına bağlı olduklarını iddia eder. Rantçı devlet, vergi toplayan bir devlet değil, vatandaşlarına petrollerinden gelir bahşeden bir bağışçı devlettir. Dolayısıyla, vergi karşılığında temsil hakkının elde edildiği Batı demokrasilerinde olduğu gibi, vatandaş değişim için herhangi bir baskı aracına sahip değildir.

Patrick Henry'nin 1765'in başlangıcında ve Amerikan Devrimi sırasında ortaya attığı "Temsil edilmeden vergilendirme yapılmaz" sloganı, rantçılık teorisinin özünü temsil eder. Bu denklem Körfez ülkelerinde bulunmadığından – ve rantçılık teorisine göre - rantçı ekonomi var oldukça sosyal, ekonomik ve politik liberalizmin var olma şansı yoktur. Durum buysa, Suudi Arabistan’da Kral Selman bin Abdülaziz'in başa geçmesinden bu yana geçen 5 yıl içinde meydana gelen sosyal değişimleri, özellikle de kadınlara verilen özgürlükleri nasıl açıklayabiliriz? Suudi Arabistan’da, Suudi meselelerinde en isabetli görüşlere sahip araştırmacıların bile 50 yıl içinde gerçekleşmesini hayal edemedikleri gelişmeler ve başarılar gerçekleşti.

Tabii ki böyle kısa bir yazıda şu soruyu da sorup ele alacak kadar yerimiz yok: Arap dünyasında rantçı veya petrol ihracatçısı olmayan ülkelerde neden özgürlükler gelişmedi? Bu ülkelerin ekonomileri vergi gelirlerine dayansa da vatandaşları neden temsil edilmiyordu veya sadece sözde ve görünüşte temsil ediliyordu?

Bugün Suudi Arabistan'da olup bitenlerin, toplumsal değişimleri ve toplumların gelişimini anlamada rantçı devlet teorisini yerle bir ettiğini söylemiyorum, ama en azından son 5 yılda Suudi Arabistan’da meydana gelen büyük değişiklikleri anlama veya açıklama yeteneğini sınırlandırdığını söyleyebilirim.

Peki, rantçı devlet teorisi Suudi Arabistan’da yaşananları açıklamada yetersiz kalıyorsa kendisini nasıl açıklayabiliriz?

Siyaset biliminde "elit teori" veya sosyal değişim ve tabandan değişim yerine tepeden inme değişim olarak bilinen başka bir teori daha var.

Bu teori, sağlam, karar mekanizmasını elinde tutan, baskıya maruz kalmayan ve aydın bir elit sınıfın, toplumu dönüştürerek ileriye götürebileceğine ve liderliğin bu seçkin sınıfın temel dayanağı olduğuna inanmaktadır. Kral Selman, ülkenin başına geçtiğinden beri, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın yardımı ve kesintisiz takibiyle, toplumu istikrarını bozacak şoklara maruz bırakmadan bir toplumsal değişim hareketinin temellerini atmayı başardılar. Değişim her zaman şok ve artçı sarsıntıları beraberinde getiren depremler gibidir, bu nedenle değişim ve yönetimi, değişimin kendisi kadar olmasa da aynı derecede önemlidir.

Hiç şüphe yok ki, Suudi Arabistan’da siyasi sistemin istikrarı açısından en düşük maliyetle meydana gelen değişimin oranı, Arap Baharı olarak bilinen değişimi yaşayan ülkelerde arzu edilen değişimlerden daha yüksekti. Yani Suudi Arabistan, daha düşük maliyetlerle daha yüksek başarı elde ettiği kendi baharını yaşıyor. Neyi kastettiğimizi anlamak için Suudi toplumunda meydana gelen barışçıl değişimi, komşu ülkelerle karşılaştırmak yeterlidir.

Umarım söylediklerim içi boş bir övgü şeklinde anlaşılmaz. Makalenin amacı, toplumlarımızda yaşananları açıklayabilecek bir teori bulmaya çalışmaktır. Suudi Arabistan’a gelince, Batı kaynaklı teorilerin daha karmaşık ve değişimin gerçekleştiği bağlamı anlamak için daha derin bir anlayışa ihtiyaç duyulan toplumlara uygulandığında başarısız olabileceğinin yalnızca açık bir örneğidir.

Üçüncü Suudi devleti, çeşitli aşamalarında, revolution olarak değil de evolutian (radikal bir devrimci eylemden ziyade kademeli bir evrim) olarak tanımlanabilecek bir sosyal ve politik gelişme yolunu izledi. Suudi Arabistan'daki siyasi, sosyal ve belki de ekonomik istikrar durumunu komşu ülkelerle karşılaştırdığımızda, resim netleşmektedir.

Rantçı devlet teorisine dönersek, kendisi küçük petrol üreticisi devletlere uygulanabilir, ancak Suudi Arabistan gibi büyük, geniş bir yüzölçümüne ve kültürel çoğulculuğa sahip bir ülkede tamamen başarısız olmaktadır.

Bu makalenin ana fikri, kolaya kaçmayı ve toplumlarımızda yaşananları açıklamak için başka sosyal bağlamlarda doğan teorilere başvurmakta acele etmeyi reddetmektir. Bu sadece Suudi Arabistan için değil, bedevilik ve hadariliğin, kabile vb. geleneksel kurumlar ile modern kurumların bir karışımını içeren Arap-İslam bağlamında inşa edilmiş tüm ülkeler için geçerlidir.

Bir ülkedeki tüm siyasi dönüşümleri liderle ilişkilendirme konusunda çekincelerim olmakla birlikte, karizmatik liderlik teorisi ve geçtiğimiz yıllarda Suudi toplumunda meydana gelen paradigma değişikliğindeki rolü, bize Suudi Arabistan’da yaşanan değişimi büyük ölçüde açıklayabilir.

Kral Selman, başlangıçtan itibaren Suudi yönetiminin temel taşlarından biriydi. Kendisi ülkenin tarihi ve siyasi gelişimi ile çok ilgileniyor, hem de büyük bir rasyonellikle. Yıllar boyunca başarılı olduğu kanıtlanmış politikalar kadar başarısız olan politikalara da tanık oldu. Bu nedenle Suudi rejiminin kurumsal hafızasını temsil ediyor. Dolayısıyla pratikte Veliaht Prens tarafından yönetilen değişim vizyonunu başlattığında, bunu eşi görülmemiş bir cesaret ve kaymasını önleyecek frenler (veya dizginler) eşliğinde gerçekleştirdi. Kral ve Veliaht Prensin, hem mali yönü hem de din kisvesi altında ülkeye sızan terör yönüyle yolsuzluğa karşı açtıkları savaş, bu ana frenlerden sadece ikisidir.

Kral Selman'ın siyasi vizyonunu birden çok kez ve bağlamda dinleme fırsatım oldu ve her seferinde bilgili, nesnel ve rasyonel bir liderin yeteneklerini yansıttığını gördüm. Kral Selman, siyasi sistemdeki mali ve idari yolsuzluğa her zaman karşıydı ve iktidara geldiğinde, kişilerden bağımsız olarak modern ve yaşayabilir bir devlet kurmaya yönelik politikalarını büyük bir hassasiyetle uyguladı.

Bu teorik makale, Suudi Arabistan’ın dünyanın en büyük ekonomilerinin yer aldığı G20 grubu konferansına başkanlık ettiği bir zamanda yayınlanıyor. Bu, Kral Selman'dan önceki Suudi liderlerin katkıda bulunduğu kümülatif bir başarıdır. Kral Abdullah’tan Fahd ve Faysal’a hepsi onun kardeşleridir. Her birinin Suudi Arabistan’ın bu yüksek konuma gelmesinde kendi katkısı ve izi vardır.

Tabii ki yol hala uzun ve bu yazıda söylediklerimiz gelecekte doldurulması gereken boşluklar olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak son 5 yılda, çeşitli düzeylerde ve istikrarı tehdit eden sosyal ve politik şoklar olmaksızın Suudi Arabistan’da gelişme anlamında şahit olduklarımız, her ülkenin tehlikelere karşı gerekli hız ve zamanda harekete geçecek kadar kendisini yine en iyi kendisinin tanıyabileceğini tartışmasız bir şekilde kanıtlıyor.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU