Macron bir İslam Devrimi başlatmak istiyor

Fransa Cumhurbaşkanı aşırılıkçı din adamlarının etkisini kırmak isterken, kendisini eleştirenler daha kötü niyetli bir şey görüyor

Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "İslamcı ayrılıkçı" ifadesi tepkilere neden oldu (AFP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kendi tabiriyle İslamcı ayrılıkçılıkla başa çıkma planını açıkladı. Çift hedefli plan, toplumsal ayrışmaları onarma ve şiddet içeren aşırılıkçılıkla mücadeleyi içeriyor. Macron, yeni bir Fransız İslamı vaat eden ilk Fransa Cumhurbaşkanı değil. Bu, 1980'lerden bu yana birbiri ardına gelen hükümetlerin yaptığı bir şey. Ancak Fransa'da iki yıl süren kanlı terör saldırıları sonrası 2017'de göreve gelen ve şimdi 2022 seçim kampanyasına doğru ilerleyen Macron, seleflerinin yapamadığını başarmak istiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ulusal kimliğinin kalbinde katı bir sekülerizm ya da laiklik vizyonuna sahip ve (başörtüsü üzerine bitmek bilmeyen tartışmalardan çok eşlilik iddialarına dair son saplantıya) İslam tartışmalarının günlük yaşamın parçası haline geldiği bir ülkede dini düzenlemeye yönelik tepeden inme girişimler zorlu bir iştir. Eleştirenler, Fransız parlamentosunun aralıkta görüşmeye başlayacağı Macron'un yasa teklifinin, Fransa'daki tahmini 6 milyon civarındaki Müslüman'ın bir kısmını yabancılaştıracağını söylüyor. Diğerleriyse, yasanın uygulanmasını zorlaştıracak çetrefilli yasal sorunlara dikkat çekiyor.

Macron'un planı yabancı etkisini sınırlamaya ve Fransa merkezli ruhsat verme süreciyle yeni bir Fransız imam kuşağına yatırım yapmaya yoğunlaşıyor. Laikliğin devleti din işlerine müdahaleden alıkoyması sebebiyle Fransa, Müslüman kurumların idaresinde "konsüler İslam" olarak bilinen yapıya bel bağlıyor. Örneğin Cezayir, Paris’teki Büyük Camii'ne finansman sağlarken, bu cami de kendisine bağlı diğer camilere finansman dağıtımı sağlıyor. Türkiye, Cezayir ve Fas Fransa'ya imam ihraç etti. 2015'te dönemin Cumhurbaşkanı François Hollande, Fas monarşisiyle Fransız imamların Rabat'ta eğitim görmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Özellikle Türkiye, bilhassa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde, Fransa genelinde dini ve kültürel kuruluşlara yatırımlarda bulundu.

Bu yabancı karmaşası hem temsil hem de meşruiyet krizi yarattı. Fransa'nın İslami kuruluşları, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 9'unu teşkil eden ve çeşitlilik arz eden Müslüman toplulukları yansıtmıyor. Macron hükümetiyse söz konusu harici etkinin, tekrar eden terör saldırılarına sebebiyet veren radikal fikirlere kapı araladığını savunuyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı'nın vizyonu büyük ölçüde ideolojik: Macron, neyi içereceğini tam olarak tanımlamadığı söz konusu projesinin "Cumhuriyet'in değerleriyle uyumlu" bir "Aydınlanma İslamı"nı teşvik edeceğini söylüyor.

Macron'un odak noktasının genel olarak inanç değil "radikal İslamcılık" olduğunu vurgulamasına karşın, İslam'ı "dünya genelinde kriz içinde olan bir din" olarak nitelendirmesi bazı Fransız Müslümanları kızdırdı. Sol eğilimli Médiapart haber sitesinde yayımlanan, aralarında akademisyen ve aktivistlerin de bulunduğu 100 Müslüman tarafından imzalanan bir bildiride "Hükümetler değişiyor ama takıntılar devam ediyor" denildi.

Terörizmle bir suç olgusu olarak mücadele etme gerekliliğinin ötesinde, bugün Cumhurbaşkanı Macron konuşmasıyla tüm inananları ve inançlarını hedef almak suretiyle bir Müslüman sorununun inşasına katkıda bulunuyor.

Fransa ve Kuzey Afrika'daki dini özgürlükler ve temel haklar üzerine çalışan doktora öğrencisi Rim-Sarah Alouane, "Macron'un ayrılıkçılıktan çoğul olarak bahsetmesi gerekiyordu ama sadece İslam'a odaklandı" diyor. Alouane devamla, "ayrılıkçı davranış" fikrinin bizatihi kendisinin, özellikle radikalizmin göstergesi olan şeylerin niteliği konusunda sıklıkla ayrışan bir toplumda "Pandora'nın bağnazlık kutusunu açma" riski taşıdığını belirtiyor. Alouane, "Sorum şu, çizgiyi nereye çekeceğiz" sorusunu yöneltiyor.

Müslüman bir kadının başörtüsü giymesi bir tür ayrılıkçılık mıdır? Bazıları için öyle.

Ancak Cumhurbaşkanının son yıllarda danıştığı isimlerden biri olan Bordeaux Baş İmamı Tarık Oubrou, Macron'un damgalayıcı bir söylem kullandığına katılmıyor. "Radikal İslamcılıkla Müslüman nüfusu birbirine karıştırmaktan kaçındı" diyen Oubrou buna karşın radikalizm kavramının "çok iyi tanımlanmadığını" ve "dinin ortodoks uygulamalarından" ayırt edilmesinin zor olabileceğini de not düşüyor.

Macron'un teklifinin merkezinde imamlara ruhsat verilmesi ve Fransa'da eğitilmeleri yatıyor. Önlem teklifleri, devlet okullarında Arapça eğitim verilmesini, özel dini eğitim üzerindeki kontrolün sıkılaştırılmasını, evde eğitimin sınırlandırılmasını ve belediye yüzme havuzlarında cinsiyete göre ayrılmış kullanım saatleri gibi Cumhuriyetçi olarak adlandırılan değerlerle ters düşen söylev ve faaliyetlere göz açtırılmamasını da içeriyor. Bir bütün olarak ele alındığında Macron'un fikirleri endişeye mahal veriyor. Fransa'daki İslamofobi Karşıtı Kolektif isimli ayrımcılık karşıtı grubun eski başkanı ve önde gelen Müslüman aktivist Mervan Muhammed, "Bu, İslam’ı açık bir baskıcı dürtüyle kontrol etmeyi ve düzenlemeyi amaçlayan kapsamlı kurumsal bir çerçeve" diyor.

Alouane da bu algıyı tekrarlıyor:

Buradaki Müslümanların büyük çoğunluğu yaşamlarını idame ettiriyor ve vergi ödüyor, peki onların bu konuda söz hakkı yok mu? Dine karışmaması beklenen bir ülkenin dini kontrol etmek için bu kadar çok farklı yol bulması çok gülünç.
 


Alouane, Macron'un konuşmasının kamuoyunun dikkatini dağıtma çabası gibi göründüğünü belirtiyor:

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin konusunun ekonomi, kamu hizmetlerinin parçalanması ve Kovid-19 krizinin kötü yönetimi olması gerekirken, Macron bunun yerine güvenlik, göç ve İslam’dan bahsedilmesini istediğini bize gösteriyor.

Nitekim, Fransa'da geçen hafta rekor sayıda Kovid-19 vakası görüldü ve bu hafta ülke çapında yeni tecrit önlemleri alındı.

Macron'un planının retorik çıkarımları ötesinde, öngördüklerinin çoğunun uygulanması da, özellikle konuşması genelinde defalarca savunduğu seküler değerler sebebiyle zor olacak. Laikliğe dayanak teşkil eden 1905 tarihli Kilise ve Devletin Ayrılması yasası, devletin özel dini işlere karışmasını net biçimde yasaklıyor.

Floransa’daki Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde din alanında çalışan Profesör Olivier Roy, "Paradoks şu: Sekülerizmi, devletin dine müdahalesini temel alan bir planla savunmak" diyor.

Bu yüzden, uzun yıllar boyunca, hiçbir şey yapılmadı.

Devlet bizatihi imamlara ruhsat veremediği için, Macron bunu yapması amacıyla örneğin dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy tarafından 2003'te oluşturulan Fransız Müslüman İnancı Konseyi’ni (CFCM) yetkilendirebilir.

Ancak CFCM'nin yetkilendirilmesi, Macron'un yabancı nüfuzu altındaki bir İslam'ın yerine Fransız İslamı yaratma yönünde ilan ettiği hedefe ters düşecektir. 2016 tarihli bir ankete göre Fransız Müslümanların sadece üçte biri CFCM'nin varlığından haberdar ve bunlar da kurumun şeffaf olmayan liderlik yapısı ile yabancı güçlerle olan yakın bağlarını eleştiriyor. Oubrou geçen sene, "CFCM, Fransa'da yabancı bir İslam, bir Türk-Mağrip İslam’ı yaratan zorlama bir kurumdu" demişti. Muhammed'e göre sorun daha da derinleşiyor:

Ana eleştiri, CFCM'nin yabancı ülkeleri temsil etmesine değil, Fransız Müslümanları bütünüyle başarısızlığa uğratmasına yönelik.

Özellikle de İslam'a karşı ayrımcılık içerdiğini söylediği yasa ve ilkeleri eleştirmedeki başarısızlığı sebebiyle.

Roy, "Devlet 'iyi' İslam yaratamaz, öyleyse bunu CFCM'nin yapması gerekecek" diyor.

CFCM'nin devletin bir uzantısı olduğu algısı her zamankinden çok daha fazla artacak.

Bu projede eksik olan şey, camiye giden sade Müslüman vatandaşın kendisi. Onlara seçenek sunmuyoruz, kendi imamlarını seçmelerine izin vermiyoruz. Yahudilere belirli bir hahamı veya Hristiyanlara belirli bir papazı dayatmıyoruz.

Güvenirlik sorunuyla birlikte uygulamaya dair problemler de var: Devlet, Müslümanları sadece "ruhsatlı" imamların vaazlarına katılmaya zorlayamaz. Roy, "Bu anayasaya aykırı olur ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce derhal iptal edilir" diyor.

Macron'un tüm planı sadece İslam üzerine odaklansa da, nihai herhangi bir yasanın tüm dinlere uygulanması gerekiyor: 1905 Yasası tüm dinlerin kanun önünde eşit muamele görmesini şart koşuyor.

Oubrou, uygulamadaki "birincil odak radikal İslamcılık" olsa bile, "kanunun her türden ayrılıkçılığı ele alması, rasyonel ve evrensel olması, tek bir topluluğa karşı olmaması" gerektiğini belirtiyor.

Ancak Fransız Müslümanları yasanın pratikte orantısız biçimde Müslümanların hedef alınmasında kullanıldığını görürlerse, bu yargı savaşlarına da sebebiyet verebilir. Özel dini eğitimin denetimi söz konusu olduğunda, örneğin Müslüman okullara (cinsiyet ayrımı, milli müfredata saygı veya nefret söylevi üzerine) uygulanan herhangi bir incelemenin, 1905 Yasasının lafzı ve ruhuyla tutarlı olunması açısından Katolik ve Yahudi okullarına da tatbiki gerekecektir.

Siyasi rakipleri, Macron'un yasasının sadece İslam'ı değil tüm dinleri kısıtlayacağını es geçmedi. Macron'un konuşması sonrası aşırı sağ Ulusal Birleşme Partisi tarafından yayımlanan bildiride söz konusu yasa, evde eğitim ve özel dini kurumlara yönelik önlemlere atıfla, "Fransızların özgürlüklerinin radikal İslamcılıkla mücadele adı altında kısıtlanmak zorunda kalınması, özellikle de ebeveynler açısından esef verici" şeklinde nitelendirildi. Planın bir kısmını öven merkez sağdaki Cumhuriyetçiler, yeterince ileri gidilmediğini öne sürerek göçe karşı sert önlemler alınması çağrısında bulundu. Sol ise tam tersine, Macron'un Fransız toplumunu zehirleyen tek "ayrılıkçılık" biçimi olarak İslam'a odaklanmasını hedef aldı.

Macron'un planlarına yönelik siyasi tepkiler, süslü püslü (aynı anda birbiriyle çelişen sözler verme alışkanlığıyla mimlenmiş) radikal merkezciliğinin seçim alanını genişletmedeki başarısızlığına yeni bir örnek.

Roy, 2018'de ismini Ulusal Birlik olarak değiştiren aşırı sağ partiye atıfla, "Cumhurbaşkanları 20 yıldır Ulusal Cephe'den oy almaya çalışıyor. Ve 20 yıldır bunda başarısız oluyorlar” diyor. Aşırı sağcı lider Marine Le Pen'le karşılaşması beklenen 2022 oylaması öncesinde sağ eğilimli seçmeni kendisine çekmeyi uman Macron, geride kalan birkaç ayda güvenlik ve kimlik konularını sıklıkla gündeme getirdi. (Yakın tarihli bir ankette ikisi de baş başaydı).

Roy, "Sorun, Macron'un merkezi siyaset girişimlerinin tüm taraflarca reddedilmesi" diyor.

Bu dinamik, Macron'un çağdaş anlaşmazlıklarda Fransa'nın oynadığı rolü (ilericilere uzatılan bir zeytin dalı niteliğinde) kabulünde sergilenmişti. (Buna karşın Macron'un Fransa'nın sömürgeci mirasına yönelik, geçmişte ilk olarak 2017 seçim kampanyasında ve cumhurbaşkanlığı süresince tekrarla yaptığı kabullenmeler sağın tepkisini çekti). Macron cuma günü yaptığı açıklamada Fransa'nın sömürgeci geçmişi etrafında süregelen gerilime vurgu yaparak, "Söz konusu ayrılıkçılığı kendimiz inşa ettik, bu bizim topluluklarımızda ve onların gettolaşmalarında mevcut" dedi.

Yoksulluk ve sorunlar yığını inşa ettik ve Cumhuriyet'in vaatlerinin yerine getirilmediği alanlar yarattık.

Fransız göçmen topluluklarını zehirleyen devasa refah ve fırsat eşitsizliklerinin varlığına pek itiraz eden yok. Artık bunlar en fazla, işsizlik oranının ulusal ortalamanın genellikle iki katı ve sosyal hizmetlerin nadir olduğu banliyölerde, büyük şehirlerin dış mahallerinde görülüyor. Ancak ilericileri kazanmaya çalışan Macron, dikkatleri istemeden, soldaki çoğu kimsenin cumhurbaşkanlığının esas başarısızlığı olduğunu söylediği şeye yani sosyal politikalara çekiyor. Macron ilk zamanlarında, iş dünyası yanlısı gündemi ve servet vergilerinden birini kaldırma kararı nedeniyle “zenginlerin cumhurbaşkanı” lakabını kazanmıştı. Özellikle banliyölerde yerleşim ayrımını azaltma veya ekonomik beklentileri iyileştirme yönünde çok az şey yaptı.

Muhammed, "Macron banliyölere mütemadiyen yüz çevirdiği için sözlerinin bir ağırlığının bulunmadığını" söylüyor.

Polis şiddetini asla kabul etmedi ve eğitim, sağlık ve iskan planları konusunda tercihini sosyal girişimler pahasına sürekli biçimde şirket çıkarlarından yana kullandı. Siyaseti sözleriyle çelişiyor.

Ancak Macron, 2022'ye giderken soldan ziyade sağ seçmenleri çekmekle ilgileniyor. Temmuzdaki kabine değişikliğinde, muhafazakar ve suça karşı sert bir içişleri bakanı atadı. Hükümeti son aylarda, ülke genelinde suç oranları sabit kalmasına ve hatta düşmesine rağmen artan güvensizliği kınamayı sürdürdü.

Macron konuşmasını, karikatüristlerin Muhammed Peygamber’i tasvirine misilleme olarak aşırılıkçıların hiciv dergisi Charlie Hebdo'ya ateş açtığı 2015 saldırısına dair süren dava bağlamında da yaptı. Konuşma aynı zamanda geçen ay bahse konu derginin ofisinin yakınında, Pakistanlı genç bir göçmenin aynı gerekçelerle yayaları bıçakladığı saldırı sonrasında gerçekleşti.

Her ne kadar Macron yabancı nüfuzundan arındırılmış kendi Aydınlanma İslamı’nı İslami aşırılığa karşı bir siper olarak görse de, Fransa'nın terörizme dair son tecrübeleri bu varsayıma meydan okuyor. Saldırıların faillerinin çok büyük bir çoğunluğu yabancı ajan değil Fransız vatandaşıydı ve dini bağnazlıktan ziyade adi suç siciline sahipti. Geleceğin teröristlerinin çoğu internette veya dini ortamların dışında radikalleşiyor. Uzmanlar sürekli olarak ülke içinde büyüyen ve Fransa'nın sınırları yabancı imamlara kapatmasının çözümüne pek katkı yapmayacağı şiddet içeren Selefizme işaret ediyor. "Mükemmel düzeyde Fransızca konuşan kendinden menkul imamların fanatik fikirler yaydığı" olgusuna değinen Oubrou, "En radikal imamlar genellikle Fransa doğumlu oluyor" diyor.

Aşırılıkçılıkla mücadelede teolojik savaşlar yerine sosyal politikaya ihtiyaç duyulduğunu uzun zamandır savunan Roy, Macron'un planının dine dair temel bir yanlış yorumlamadan kaynaklandığını öne sürüyor.

Din sanki sadece bir saksıymış ve hem dini hem de inananı değiştirmek için tek yapmamız gereken şey vaizi değiştirmekmiş gibi hareket ediyoruz. Ama işler böyle yürümüyor.

 


 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

foreignpolicy.com

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

DAHA FAZLA HABER OKU