Meslek odaları tartışmasında son durum... MHP: TTB kapatılsın, TTB: MHP muhatabımız değil

Meslek örgütleri konusundaki tartışmalar sürüyor. Türk Tabipleri Birliği yöneticileri, Türkiye'nin gündeminin Kovid-19 pandemisi olduğunu polemiklere harcayacak vakitlerinin olmadığını ifade ediyor

Fotoğraf: ttb.org.tr

Danıştay'a dava açarlar, bilmem nereye dava açarlar. Bunlar yapılmasın derler. Bir de belediyelerimiz bunlarla uğraşır. Yapılacak olan birçok şeyi şu anda yapamıyorsak inanın bu odalar sebebiyle yapamıyoruz…

Bu sözlerin sahibi o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan'ın bu sözleri 2008 yılında yaptığı yerel seçim konuşmasında kayıtlara geçti.

Bu açıklamadan bir yıl kadar sonra Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) 28 Eylül 2009'da "Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Teşkilat ve Mali Yapıları, Denetimleri, Organlarının Seçimlerine Dair Esasların Değerlendirilmesi ile Bunların Etkin ve Verimli Şekilde Hizmet Yürütmelerinin ve Geliştirilmelerinin Sağlanması Amacıyla Alınması Gereken Tedbirler" konulu bir rapor yayınladı.

799 sayfadan oluşan ve ekleriyle bin 62 sayfayı bulan rapor oldukça hacimliydi.

Adı geçen meslek örgütleri, rapordan basın yoluyla haberdar oldu ve bir yazıyla raporun kendilerine de iletilmesini istediler.

Ancak gelen yanıtta "uygulanması Başbakanlığa ait olan" raporun içeriğinde gizlilik taşıyan bilgiler olması nedeniyle tamamının verilemeyeceği belirtildi.

DDK'nın bu raporunda özetle; meslek örgütlerinin ideolojik-politik organizasyonlar gibi hareket ettikleri ve kuruluş amaçları dışında kâr amaçlı organizasyonlara benzedikleri iddia ediliyordu.

Bu iddialara ilişkin; Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Eczacılar Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği yaptıkları ortak açıklamada; kendilerinin mesleki sorumlulukla halkın yararını buluşturmaya çalışan örgütler olduklarını, bu nedenle "Depremlerden nükleer santrallere, selden işkenceye, 2B arazilerinden kentsel dönüşüme, demokratik bir Anayasa talebinden Susurluk'a-kontrgerillaya..." kadar halkın örgütlü kesimleri olarak duyarlılıklarına denk düşen tutumlar aldıklarını açıkladı.

Aynı örgütler; DDK raporunda meslek örgütlerinin mevcut seçim sistemlerinin anti demokratik olduğu vurgusu ve çözüm önerisi olarak nispi temsilin dillendirilmesi dikkat çekici olduğunu vurguladılar.

Bu rapora ilişkin, 'FETÖ izleri' iddiaları da yakın zamanda ortaya atıldı. Aydınlık Gazetesi DDK'da FETÖ'cülerin olduğunu ve çoklu baro önerisinin fikir babasının FETÖ olduğunu iddia eden bir haber yayınlayınca, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir açıklama yaptı ve kendi cumhurbaşkanlığı dönemindeki DDK raporunun sadece öneri mahiyetinde olduğunu iddia etti.

DDK'nın o günkü yapısında ise, daha sonra İçişleri Bakanlığı'na geçen bir FETÖ iltisaklı kişinin bulunduğunu söyledi.

TTB'nin kongre yapacağı yer değişti

Son dönemde oda ve birliklerle ilgili konular gündeme getiriliyor.

Tartışma önce Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ile başladı.

Ardından barolar iktidarın radarına girdi ve 'çoklu baro' diye bir kavram ortaya atıldı.

Özellikle pandemi sonrası iktidarın sağlık politikalarını eleştiren Türk Tabipleri Birliği (TTB), MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarıyla gündeme geldi.

MHP, hekim örgütü TTB'nin kapatılmasını istedi ve örgütü 'Marksist yuvası' olarak niteledi.

En son TTB'nin kongre yapacağı yeri bile değişti.

Peki kamu kurumu niteliği taşıyan bu meslek kuruluşları, ne yapıyor da bu kadar büyük bir kampanyanın hedefi haline geliyor, bu hikayenin geçmişi nerede başlıyor?

Erdoğan'ın 2008'de yaptığı konuşmada da anlaşılacağı gibi, hikaye eski.

Anayasa'nın 135'inci maddesi meslek örgütlerini şöyle tarif ediyor:

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunla gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir.

Ancak Anayasa'da yapılan bu tanım uzun zamandır değiştirilmek isteniyor.

Son hamle de, 2020 yılı içinde yapıldı.

Ankara Barosu'nun gerçekleştirdiği "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın İnsanlığın Bir Kesimini Nefretle Aşağılayıp Kitlelere Hedef Gösterdiği Konuşmasıyla İlgili Basın Açıklaması" başlıklı açıklaması üzerinden iktidarın başlattığı "ideolojik" tartışma; çoklu baro, TTB'nin kapatılması gibi gündemlerle bir arada yürüdü.

"Buralar kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları"

Mesleki örgütlülüklerin, ülkenin çok daha önemli sorunları varken bu kadar sık ve yakıcı bir şekilde TBMM gündemine gelmesini Independent Türkçe'ye değerlendiren TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, "Buralar kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları" dedi.

Bunların asli görevlerinin de kendi meslek alanlarından yola çıkarak, kamu adına politika yürütmek olduğunu ifade eden Koramaz, "TMMOB Anayasa'nın ve yasaların kendisine verdiği yetki çerçevesinde, bağlı olan 24 odanın meslek alanlarına ilişkin görüş oluşturuyor, raporlar hazırlıyor ve gerçekleri söylüyor kendi alanından, bu da siyasi iktidarı rahatsız ediyor" diye konuştu.

365896-1305812115.jpg

Emin Koramaz / Fotoğraf: Twitter 


Siyasi iktidarın karşısında hiçbir muhalif güç istemediğini, bağımsız ve organları seçimle belirlenen, asli görevi kendi alanlarında kamu çıkarını korumak için politika üretmek olan odaları denetim altına almak istediğini ifade eden Koramaz, şunları söyledi:

Bunun için yıllardır buralarda kendi yandaşları listeler çıkarıyorlar, bir türlü alamıyorlar. Bunun üzerine bir yandan mevcut mevzuatla oynayarak yasal yetkilerini kısıtlamaya çalışırken, diğer yandan da bu kurumlar üzerinde baskı kuruyor, kapatmaya, etkisizleştirmeye çalışıyor. Bu otoriter, kamu yararı gütmeyen bir yaklaşım ve yapılan bütün işlemler de kanunsuz.

Türk Tabipleri Birliği'ne yönelik olarak da, MHP'nin ithamlarını da bu yaklaşımın bir devamı olarak yorumlayan Koramaz "Kovid–19 döneminde asli görevi halkın sağlığını korumak, üyelerinin yaşamlarını ve özlük haklarını korumak olan TTB'nin bilime dayalı, etik değerlere dayalı yaptığı açıklamalar iktidar ortağı tarafından hedef gösteriliyor. Aslında kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları susturulmak isteniyor. Anayasal görevlerini yapmaları engellenmeye çalışılıyor" dedi.

TMMOB'un yıllardır hedefte olduğunu, 24 meslek disiplinini ve 103'ü aşkın mesleği temsil ettiklerini söyleyen Koramaz, "Ülkenin imarında, yapılaşmasında, sanayi ve zirai üretimin artırılmasında, kültürel değerlerin ve çevrenin korunmasında, madenlerin bulunup işletilmesinde, enerji üretimi-dağıtımı ve iletiminde, gıda üretiminde, gıda güvenliğinin sağlanmasında oldukça geniş bir çerçevede hizmet veriyor TMMOB ve üyeleri. Bu alanları temsil ediyor. Bu alanlara yönelik halkımızın, ülkemizin çıkarları ve mesleğimizin gerekleri doğrultusunda gerekli bilimsel çalışmaları yürütmeye devam edeceğiz. Siyasi iktidarın bu baskıları bizi yıldıramaz, TMMOB gücünü üyesinden alıyor. 600 bine yakın üyemizle 65 yıllık bir örgütsel birikimimiz var" değerlendirmesinde bulundu.

Her dönem siyasal iktidarların TMMOB'u hedef aldığını ama bu saldırıların hiçbirinin son 19 yılda yaşananlara benzemediğini dile getiren Emin Koramaz neden iktidarın hedefinde olduklarına dair ise şu yorumu yaptı:

Bizler üretimden ve bilimden besleniyoruz, AKP ise liberal politikalardan besleniyor. Bu ülkenin birimleri özelleştirme ve serbestleştirme adı altında yok ediliyor, talan ediliyor. Tarımın liberalleşmesi, ülkenin sanayi altyapısının bitirilmesi, enerji alanlarında yapılan özelleştirme ve serbestleştirme işlemleri, limanlarımızın elden çıkarılması, maden arama ruhsatlarının yabancılara devri gibi birçok kamu zararı olan uygulamalara karşı çıktığımız, bunları bilimsel raporlarla duyurduğumuz için hedefteyiz. Bu saldırılar mühendisleri, mimarları yıldıramaz.

Barolara yapılan saldırıların ise, ülkemizdeki hukuk dışı uygulamalara, insan hakları ihlallerine baroların verdiği tepkiden kaynaklandığını öne süren Koramaz, "Yargının tamamen siyasallaştığı bir ülke olduk. İktidar bağımsız-tarafsız hiçbir kurum istemiyor, meslek odalarının kendi noteri gibi çalışmasını istiyor" diye konuştu.

Durakoğlu: Tarihte pek çok kez rastladığımız bir olay

İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu da Emin Koramaz ile aynı görüşte.

Durakoğlu, Türkiye'nin giderek otoriterleştiğini söyledi.

WhatsApp Image 2020-09-27 at 14.20.13.jpeg
İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu. Fotoğraf: Twitter


TTB, TMMOB ve TBB'nin bu otoriterleşmeden kendilerine düşen payı aldığını belirten Durakoğlu, şöyle devam etti:

Çünkü bu yapılar siyasal iktidarın otoriterleşmesini afişe ediyorlar, temel hak ve özgürlüklerle ortaya çıkan olumsuzluklarla mücadele ediyorlar ve bu siyasal iktidarların oldum olası işine gelmez. Ama bunlar hukuk devletlerinde tahammül gösterilmesi gereken olgulardır. Çünkü insan hakları ihlallerine karşı baroların yaptığı savaşım, bir anlamda hukuk devletinin göstergesidir. Tahammül göstermedikleri noktada bir türlü ele geçiremedikleri bu yapıları, başka bir biçimde de olsa etkisizleştirmek, susturmak, sindirmek gibi bir yol tercih etmek durumunda kalıyorlar. Bu bizim tarihte pek çok kez rastladığımız, bir bakıma da kaderimiz dediğimiz bir olaydır. Bizim genlerimizdeki bu tür müdahalelere karşı mücadele etme anlayışı vardır ve bu anlayış bundan sonra da devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği'ne yönelik "Marksist yuvası" nitelemesine değinen Durakoğlu, "Barolar da dahil olmak üzere, TTB'de de diğer meslek örgütlerinde demokratik seçimler yapılır. Yani birilerinin bir siyasal görüşten hareketle ortaya çıkmış olmaları, o siyasal görüş bir suç niteliği taşımadığı sürece buna kimse karışamaz. Kaldı ki, böyle bir şey söz konusu değil ama, varsayalım ki gerçekten de bütün TTB yöneticileri Marksist, Marksizmin suç olduğuna dair bir eylem de söz konusu değil. Türkiye Komünist Partisi'nin yerel seçimlerde belediye kazandığı bir ülke burası. Ne yapacağız o zaman, onu da mı kapatacağız? Ya da o kentte TKP adayına oy veren insanlar suç örgütü mü olacak? Bunların ciddiye alınacak yanı yok" yorumunda bulundu.

Uğurlu: Model 1954'ten bu yana sürüyor

Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Şebnem Seçkin Uğurlu ise, başta TMMOB olmak üzere meslek örgütlerinin Anayasa gereği kamu idaresinin bir parçası konumunda olduklarına ve özerk olarak yapılandıklarına dikkati çekti.

Uğurlu şunları kaydetti:

Bu özerklik hem mesleğin geliştirilmesi hem de meslek alanına ilişkin yerel ve merkezi idarelerin faaliyetlerinin yargı yoluyla denetlenmesi için anahtar konumdadır. 1954'ten bu yana süren bu model; ülkemizin kısıtlı demokratik işleyişin temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Bu model değiştirilerek, özerk yapıdan "vesayet" rejimine geçilmek istenmektedir. Geçilmek istenilen yeni model, meslek örgütlerinin de dolaylı veya doğrudan, kalıcı olarak o günün iktidarının bürokratları tarafından yönetilmesi sonucunu doğurur.

TMMOB ve meslek örgütlerine yönelik baskının temelinde, mühendislik hizmetlerinin bütünüyle sermaye şirketlerinin denetimine geçirmek isteyen anlayış yattığını ileri süren Uğurlu "Üyelerimizi küçük ücretlerle çalışanlara dönüştürmeyi hedefliyorlar. Eczacıların kendi adına işlettikleri eczaneleri, zincir eczaneler açılmasına izin vererek ezdirmeyi hedefleyen aynı anlayışın, mahallelerimizdeki esnaf olabilecek yurttaşları her köşe başında açılan zincir marketlerde asgari ücretli kasiyer durumuna düşürdüğünü hepimiz biliyoruz. Sermaye şirketlerinin başta proje olmak üzere mühendislik hizmetlerini ele geçirebilmesinin ön şartı; odaların mesleki denetim kurallarının ortadan kaldırılmasıdır. Benzer şekilde avukatları, büyük hukuk bürosu adı altında çalışacak sermaye şirketlerinde çalışana dönüştürmenin yolu, Baroların bugünkü uygulamalarının yok edilmesinden geçmektedir" ifadelerine yer verdi.

emo-tesisat-kontrolu-hayat-kurtarir-12167361_amp.jpg
Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Şebnem Seçkin Uğurlu. Fotoğraf: EMO


Uğurlu ayrıca, "İdeolojik gündemlerle üstünün örtülmeye çalışıldığı gerçek şudur ki; saldırının asıl hedefi meslek örgütlerinin yönetimleri değil, bizzat mühendis, doktor, hekimin kendisidir" dedi.

Çerkezoğlu: TTB siyasi partilerle polemik yapma yeri değildir

Son günlerin en çok konuşulan örgütü TTB'nin ikinci başkanı Ali Çerkezoğlu ise MHP'nin ithamlarına yanıt vermeyeceklerini söyleyerek şunları kaydetti:

Çünkü TTB siyasi partilerle polemik yapma yeri değildir. Görevi bellidir, ihtiyaç bellidir, Türkiye'nin gündemi Kovid-19 pandemisidir. Pandemiye harcayacak zamanımızı bu tür polemiklerle harcama lüksümüz yoktur. Zaten gerekli cevabı Türkiye'nin her tarafında hekimler, sağlık çalışanları siyah kurdele takarak ve reaksiyonlarını göstererek vermişlerdir. Cevap verilmiştir, bizce konu bitmiştir.

WhatsApp Image 2020-09-27 at 14.20.15.jpeg
TTB 2. Başkanı Ali Çerkezoğlu. Fotoğraf: Twitter


Çerkezoğlu; TTB, TMMOB ve Barolara yapılan müdahaleleri ise genel anlamda 'ülkedeki demokrasi gelişkinliğindeki zayıflık' olarak niteledi:

Anayasal kurumlar olan ve rüştünü ispatlamış olan meslek odalarının sözlerine, raporlarına, eleştirilerine tahammül edilememesi bu ülkede demokrasinin geldiği yeri gösteriyor. Sağlık Bakanı TTB'ye tahammül edemiyor, Adalet Bakanı barolara, Çevre Bakanı TMMOB'a.

Saip: Bağımsızız

İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Pınar Saip ise Çerkezoğlu gibi "MHP'nin kendi muhatapları olmadığını" söyleyerek şöyle konuştu:

Meslek odaları ve kurumları bağımsız anayasal yetkileri olan kurumlar. Amaçlarının içinde halk sağlığını korumak, kendi meslektaşlarının özlük haklarını koruma ve mesleki etik ilkeleri korumak gibi anayasal görevler var. Toplum sağlığını korumak için TTB ve meslek odalarının konuyu gündeme getirme, gerektiğinde basın yoluyla duyurma, ihtiyaç halinde dava açma gibi girişimlerde bulunuyor. Bunları yapıyor ve sorunları dile getiriyoruz. Biz üyelerimizin aidatıyla varlık sürdüren kurumlarız, iktidarlarla herhangi bir çıkar ilişkisi içinde değiliz. O yüzden bağımsızız.

Diğer meslek odalarının da şu anda iktidarın yürüttüğü politikalar önünde bir engel olarak görüldüğünü söyleyen Saip, "Meydanda en ufak bir ses çıkaran vatan haini olarak niteleniyor.

WhatsApp Image 2020-09-27 at 14.20.14.jpeg
İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Pınar Saip. Fotoğraf: Twitter


Ama meslek grupları ortada ne sorun varsa bunları gayet cesurca gündeme getiriyor. Ha gündeme getirdiğimiz görüşlerle ilgili eleştiriler olabilir, bu gayet makuldür. Ama bu görüşleri gündeme getiriyor diye meslek odalarının koparılması, dağıtılması, işlevsiz hale getirilmesi ülkemizin geldiği nokta ile ilişkilidir" dedi.

Saip, Kovid-19 pandemisi nedeniyle bunları tartışmıyor olmamız gerektiğini de hatırlatarak "Yeterince sorunumuz var, özellikle salgın hep birlikte üstesinden geleceğimiz bir süreç. Ama ne yazık ki salgın sürecine de meslek odaları dahil edilmiyor. Biz de görüşlerini kamuoyu aracılığıyla duyurmaya çalışıyorlar yetkililere ve bu duyurduğumuz şeylerin de faydalı olduğunu düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.

İktidara yakın kesimlerinin seçimlerle yönetimleri alamadığı için meslek kuruluşlarının yapısının değiştirilmek istendiğini söyleyen Saip, "İş başına gelecek olsalar bunu yapmazlardı" iddiasını öne sürdü.

TTB'nin MHP tarafından doğrudan hedef gösterilmesi sonrası çok daha fazla sahiplenildiklerini söyleyen Dr. Pınar Saip, "Toplumun bütün kesimleri bizi sahiplendi, dayanışma arttı" diyerek yine de pandeminin çok daha önemli bir gündem olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

Bizim şu anda tek bir sorunumuz var, pandemi. Ve pandemi sonrası hekimlerin, sağlık çalışanlarının sağlık e özlük sorunları. Gerek özelde gerekse kamuda, ücretler performansa dayalı belirlendiği için, performansın düşmesi nedeniyle hekimler ciddi maddi sıkıntılar yaşıyor. Bütün bunların düzeltilmesi, bunların konuşulması gerekiyor.

MHP'li Taşdoğan: Devlet karşıtı iş ve eylemleri saymakla bitmez

Bilindiği gibi TTB'nin kapatılması yönünde çağrı yapan MHP'nin Genel Başkan Devlet Bahçeli dışında pek çok milletvekili de bu çağrıyı yineledi.

Onlardan biri de MHP'nin hekim milletvekillerinden Dr. Ali Muhittin Taşdoğan.

MHP Gaziantep Milletvekili Taşdoğan TTB'nin adının dışında hiçbir zaman Türk kavramıyla yan yana durmayan bir kurum olduğunu belirterek "TTB ne zaman Türk'e bir saldırı olsa, Türk devletine bir saldırı olsa, bir eylem olsa hemen saldıranın yanında konuşlanmıştır. TTB'nin yapması gereken asli görevler, mesleğin geliştirilmesi, meslek mensuplarına hizmet edilmesi, meslek mensuplarının sosyal ve bilimsel ihtiyaçlarını karşılayacak ortamların hazırlanmasıdır. Bu görevleri varken, TTB daha çok devlet düşmanı, hükümet düşmanı odaklarla hareket ediyor. TTB'nin 10 yıllık geçmişine baktığımızda bunun onlarca örneğini görüyoruz" görüşünü paylaştı.

WhatsApp Image 2020-09-27 at 14.20.12.jpeg

MHP Milletvekili Dr. Ali Muhittin Taşdoğan. Fotoğraf: Independent Türkçe


Taşdoğan'ın bir başka iddiası ise "TTB'nin Merkez Konseyi'nin bilhassa İstanbul Odasının 'hain odaklarla iş birliği merakı" olduğu yönünde. Taşdoğan bu konudaki görüşlerini şöyle sürdürdü:

Pandemi sürecinde sağlık çalışanları insanüstü bir özveriyle çalıştı ama TTB 'bitiyoruz, tükeniyoruz, yönetemiyorsunuz' şeklinde açıklamalar yaptı. Bu sağlık çalışanlarının olağanüstü çabasını gölgelemek, kaos yaratmak amacıyla yapılıyor. Yine insanlara siyah kurdele takarak devlet karşıtı oluşumların işine yarayacak bir hamle yaptılar. Dolayısıyla sabah kalkıp nöbete giden ya da nöbete çıkan, evine dahi gidemeyen sağlık çalışanlarının bu hizmetlerini yok sayan, halk nazarında olumsuz algı oluşturan bu odağın bir an önce kapatılması gerekmektedir.

MHP'nin daha önce de TTB'nin kapatılmasını ve yöneticilerinin yargılanmasını ifade ettiğini söyleyen Taşdoğan, Afrin Harekatı sırasında TTB'nin "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" dediğini hatırlatarak, "Askerin orada yaptığı huzur, istikrar operasyonunu engellemeye, gölgelemeye, karalamaya çalışmışlardı" dedi ve "Aslında savaş değil, terör bir halk sağlığı sorunudur" diye konuştu.

Yine TTB Merkez Konseyi'nin 15 Temmuz'dan birkaç gün sonra bir bildiri yayımladığını söyleyen Taşdoğan, bu bildiride 15 Temmuz mağdurlarına işkence yapıldığının öne sürüldüğüne dair açıklamasını da "Devletimizi işkencecilikle suçladılar" diye yorumladı.

Taşdoğan şunları dile getirdi:

Kendi devletini işkencecilikle suçlayan bir kurumun ne kadar devletin yanında olduğu soru işaretidir. Yine devletin içine sızmış PKK, KCK, FETÖ mensuplarının KHK'larla memuriyetlerine son verilmesine karşı çıktılar. Ve bunu cadı avı olarak nitelediler. Diyarbakır Sur'daki hendekler sürecinde Diyarbakır'da çadır kurup operasyonların durmasını istediler. Daha önceki yıllarda devletimizin faili meçhuller yaptığını öne sürdüler, kepçelere binip faili meçhuller aradılar. 19 Haziran 2013'te Gezi sanıklarının serbest bırakılmasını istediler. Her yer Gezi her yer Taksim her yer direniş diyerek, Türkiye devletine yönelik planlı bir operasyon olan Gezi'de taraf oldular, insanları sokağa çağırdılar. 15 Temmuz sonrası ilan edilen olağanüstü hale karşı birtakım bildirilere imzalara koydular. Öcalan'ın bağımsız hekimler tarafından muayene edilmesini istediler. TTB merkez konsey üyeleri devlet aleyhine yayın yapan gazetede, sanki gazeteciymiş gibi gidip nöbetçi yayın yönetmenliği yaptılar. Devlet karşıtı iş ve eylemleri saymakla bitmez…

TTB'nin FETÖ tarafından organize edilen Ergenekon davasına da müdahil olduğunu söyleyen milletvekili, İstanbul Tabip Odası'nın özellikle incelenmesi gerektiğini belirterek, "Yani bu kurumumuz çığırından çıkmıştır, saydığım suç ve eylemleri işleyenlerin de derhal bağımsız Türk adaletine teslim edilmesi kaçınılmaz olmuştur" dedi.

Taşdoğan, sağlık çalışanlarının pandemi ile mücadelesindeki başarısına yönelik TTB'nin 'yönetemiyorsunuz' iddiasının da doğru olmadığını ileri sürdü ve "Anlatmaya çalıştığım ve daha pek çok örneklendirmeleri olan, devlet karşıtı eylem ve açıklamaları bulunan bu kurumun derhal kapatılması yerinde olacaktır" ifadelerini kullandı. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU