İnsanlık ve nefret söylemiyle yüzleşmek

Adalet unutulduğunda, sosyal Darwinizm hakim bir unsur haline geldiğinde, kültürler ve dinler arasında diyalog kaybolduğunda insanlığın geleceği bulutlarla örtünür

Fotoğraf: AA

İnternette gençler arasındaki nefret söylemi bir orman yangını gibi yayılıyor. Eğer hoşgörüsüzlük ve aşırılığın önüne geçmek istiyorsak, şiddete karşı olan mücadelemizde her zamankinden daha kararlı ve güçlü olmalıyız.

Bu, ‘çağımızın en ciddi tehlikelerinden biri olan ve dünyayı büyük kötülüklerle dolduracak olan’ nefrete karşı UNESCO'nun yaptığı çağrıdır.

ABD’li bir grup sivil toplum kuruluşu #StopHateforProfit (Kâr İçin Nefreti Durdur) başlığıyla bir kampanya başlatarak nefret, şiddet ve ayrımcılığı teşvik eden içerikler için daha katı ve sıkı bir tutum benimsemeleri amacıyla Facebook ve diğer sosyal medya platformlarına çağrıda bulundu.

Siber alanda nefreti gerçekten azaltmak mümkün mü?

İnternet ve sosyal medya tehlikesi, İtalyan yazar ve düşünür Umberto Eco'nun işaret ettiği gibi herkesin sanki Nobel Ödülü sahibiymiş gibi konuşmasında yatıyor.

Barlarda sadece bir kadeh şarap içtikten sonra konuşup duran aptallar gibi, kendilerinin konuşma hakkında sahip olduklarını düşünüyorlar.

Bu kimselerin topluma zarar vermeden önce susturulmaları gerekiyor.

Sosyal medya platformları -istedikleri takdirde- insanlar arasındaki atmosferi serinletebildiği gibi ateşi daha da körükleyebiliyor.

Bundan dolayı dünya, korona salgınından daha tehlikeli olan nefret salgınıyla yüzleşmek için acil bir protokole ihtiyaç duymaktadır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Facebook'un CEO'su Mark Zuckerberg, nefret, ayrımcılık ve şiddet içerikli paylaşımları yasaklamak ve kaldırmak için politikalarında geniş çaplı bir değişikliğe gidileceğine dair söz verdi.

Paylaşımlar kamuya mal olmuş kişilerden gelse bile benzer bir politikanın uygulanacağını söyledi.

Abone olan kişilerin sayısı dünya genelinde 3 milyara yaklaşmışken böyle bir uygulama gerçekten mümkün mü?

Bu bağlamda karşı karşıya kalınacak iki temel sorun var.

Bunlardan ilki, nefret söylemi ile düşünce özgürlüğü arasındaki sınırların nasıl tespit edileceğine ilişkindir.

Bu kriterleri kim ve nasıl belirleyecek?

Bu, anayasal standartlara ve temellere dayanması gereken oldukça hassas bir meseledir.

Bir diğer konu ise, Facebook işlemleri aracılığıyla kullanılan algoritmalarla ilgilidir.

Bu, bugün kolayca anlaşılamayan büyük bir incelemeyi gerektirir.

Nefret söyleminin yasal tanımı, tıpkı terörizm teriminde olduğu gibi oldukça sorunludur.

Eğer genel bir tanım vermek gerekirse; nefret söyleminin ‘bir kişiye ya da gruba karşı nefreti, ayrımcılığı, düşmanlığı yayan, kışkırtan ya da haklı gösteren çeşitli ifade biçimleri’ olduğu söylenebilir.

Başka bir deyişle, inanç, etnik köken, milliyet, renk, cinsiyet veya diğer herhangi bir kimlik unsuru ön plana çıkarılarak yapılan şiddet içerikli söylemlerdir.

Küreselleşme önerilerine ve açıklamalarına bakan herhangi bir kişi bunun ulusları bir araya getireceğini, duvarları kaldıracağını, köprüler kuracağını ve sınırları aşacağını hayal eder.

Fakat yaşadığımız gerçeklik her geçen gün bize, küreselleşmiş dünyanın yapılarının kökenlerinde ‘tektonik’ bir dengesizliğin olduğunu gösteriyor.

Bunun bir an önce gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bizi İkinci Dünya Savaşı sırasında dünyayı yakıp kavuran Nazizm, faşizm ve siyasi aşırılık biçimlerine tekrar geri döndürebilecek şovenizm yeniden gün yüzüne çıktı.

Nefret söylemi nasıl ilerler? Bunun bir -tabiri caizse- freni var mı?

Adalet unutulduğunda, sosyal Darwinizm hakim bir unsur haline geldiğinde, kültürler ve dinler arasında diyalog kaybolduğunda insanlığın geleceği bulutlarla örtünür.

Diğer taraftan eğitim kurumları aydınlatma rollerini ihmal ettiklerinde ve medya içi boş eğlencenin aracı haline geldiğinde mevcut tek alternatif, şiddet ve köktenciliğin ortaya çıkışını teşvik eden nefret söylemi olur.

İyi insanlar nefretin sınırlarında durmazlar. Kararlılıkla hareket eder ve iyice düşünürler.

Nefret söylemiyle mücadele etmeleri amacıyla insanların farkındalığını artırırlar.

Bundan sonra ise sosyal paylaşım sitelerinde daha temkinli bir şekilde davranır ve bu siteleri doğru kullanma yöntemlerini açıklarlar.

Sorunu kökten çözmeyen önerilerin yanı sıra geçici analizlerle ilgilenmezler.

Şu anda gündemde olan sağlam bir dayanak var. Karar mercilerine nefreti yayma suçunun faillerine karşı somut adımlar atmaları çağırısında bulunuluyor.

Nitekim her ne kadar ahlak yasaları bu kimseleri davranışlarından alıkoymakta başarısız olsa da kanunların caydırıcılığı bu rolü üstlenecektir.

Ayrıca Facebook’un birtakım politikalarında değişikliğe gitmesi de nefret söylemine karşı koymak için yeterli değildir.

Çünkü daha tehlikeli iletişim araçlarının ortaya çıkması muhtemeldir.

Elbette arzu edilen insanların gönüllerinde sevgi ve af yasalarının hâkim olmasıdır.

Eğer yapabilirlerse erdemli şehrin yolu buradan geçer.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU