İran, ABD'ye rağmen Rusya ve Çin sayesinde silah ambargosundan kurtulabilecek mi?

Yasal olarak ayrılmaz bir bütün kabul edilen nükleer anlaşma ve 2231 sayılı BMGK kararı, İhtilaf Çözüm Mekanizması'nın etkinleştirilmesini ve bunun için son tarihlerin belirlemesini izin veren mekanizmaları dikkate almaktadır

12 Haziranda Tahran Camii'nde Cuma namazı için toplanan İranlı mollalar (Reuters)

ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçilerin hazırladığı tasarı, Beyaz Saray’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) nükleer anlaşma ile ilgili 2231 sayılı kararı çerçevesinde İran'ın silah ticareti pazarına dönmesine izin verilen paragrafı engelleme çabalarının arkasındaki gerçek endişesini ortaya koyuyor gibi görünüyor.

Tasarının bu konudaki paragrafında, ‘İran'a uygulanan yaptırımların süresi sona ererse ve uluslararası yaptırımlar yeniden uygulanmazsa ABD Kongresi’nin İran ile Rusya ve Çin arasında silah anlaşmaları yapılmasını ya da Tahran'ın balistik füze programını geliştirmesine yardımcı olmalarını engellemesi gerekeceği’ belirtiliyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin 18 Ekim 2020'de sona ermesi beklenen İran'a yönelik silah ambargosunu uzatma çabalarını destekleyen Cumhuriyetçi temsilcilerin desteğiyle hazırlanan tasarı, Cumhuriyetçi temsilcilerin yalnızca İran ve iktidardaki rejime karşı değil, aynı zamanda bölgedeki müttefiklerine karşı da uygulanmasını talep ettiği, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir yaptırım paketi de dahil olmak üzere yaklaşık 111 sayfadan oluşuyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD yönetiminin başta Başkan Trump'ın İran Özel Temsilcisi Brian Hook'un çabalarına ve BMGK’nın 2231 sayılı kararı çerçevesinde İran'a uygulanan silah ambargosunu uzatma tasarısının önündeki engelleri kaldırmak için verdiği aralıksız mücadeleye rağmen hedefine ulaşması zor gibi görünüyor. Özellikle ABD’de bu yıl Kasım ayı başlarında yapılması planlanan başkanlık seçimlerine denk gelen süreçte dosyaya tam olarak odaklanılamaması nedeniyle zamanlama faktörü işleri oldukça zorlaştırıyor. Bununla birlikte 14 Temmuz 2015'te İran ile nükleer anlaşmaya imza atan P5+1 ülkelerinin (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ile Almanya) 20 Temmuz 2015'te yayınlanan 2231 sayılı BMGK karar çerçevesinde nükleer anlaşmaya dahil olan İhtilaf Çözüm Mekanizması'nı aktifleştirmelerini istemesi halinde de durum daha da karmaşık bir hal alıyor.

Yasal olarak ayrılmaz bir bütün kabul edilen nükleer anlaşma ve 2231 sayılı BMGK kararı, İhtilaf Çözüm Mekanizması'nın etkinleştirilmesini ve bunun için son tarihlerin belirlemesini izin veren mekanizmaları dikkate almaktadır. Öte yandan bu mekanizmalar, İran'ın anlaşmanın taahhütlerine uymadığı yönünde suçlandığı bir şikayetin olması durumunda taraflar arasında diyaloga gidilmesini gerektiriyor. Bununla birlikte sorunun çözülememesi durumunda, nükleer anlaşmanın taraflarından uzmanlar düzeyinde toplantılar yapılması ve anlaşmazlığın 30 gün içinde çözülmesi, fakat söz konusu hususlarda hiçbir çözüme ulaşılamaması halinde konunun bir üst seviyeye çıkarılmasını öngörülüyor. Bunun üzerine konu, İran ve P5+1 ülkelerinden 8 temsilciyi içeren ortak komite düzeyinde toplantı ve müzakerelere aktarılır. Eğer bu 8 temsilciden biri, çözümden memnun kalmazsa konu bu ülkelerin dışişleri bakanlarına intikal eder. Anlaşmazlığın çözümü için 15 günlük yeni bir ek süre verilir. Ek süre ile birlikte konu, birinin anlaşmayı imzalamayan ülkelerden olması şartıyla üç üyeli bir danışma kuruluna havale edilebilir.

Danışma kurulu 15 günlük süre içinde çözüme ulaşmazsa, konuyu 5 gün sürecek olan ortak komiteye geri gönderebilir. Ortak komiteye ikinci başvurudan sonra halen çözüme ulaşılamazsa konu br çözüm bulunması amacıyla 10 gün içinde BMGK’ya iletilir. BMGK’nın 5 daimi üyesinin bu anlaşmazlığa bir çözüm getirmemesi durumunda ise İran'a karşı tüm uluslararası yaptırımların yeniden uygulanmasına dayanan İhtilaf Çözüm Mekanizması’nın aktifleştirilmesi kararı alınır.

Öte yandan Rusya ve Çin, başta nükleer anlaşmaya ilişkin İhtilaf Çözüm Mekanizması’nın aktifleştirilmesi olmak üzere çeşitli nedenler ve boyutlardan ötürü ABD’nin özellikle 18 Ekim’de sona erecek olan İran’a yönelik silah ambargosunun süresini uzatma çabalarına karşı BMGK’nın 2231 sayılı kararında değişikliklerle yapılması için seferber oldu. Bu da BMGK’nın daimi üyeleri tarafından alınan herhangi bir karara karşı ‘veto’ kullanamayacakları anlamına geliyor. Çünkü nükleer anlaşmada, dosya BMGK’ya geri dönerse veto hakkını kullanamayacaklarına dair bir madde bulunuyor.

Sonuç olarak Rusya ve Çin, ABD tarafından BMGK başkanlığı ve daimi üyelerine dağıtılan tasarıyı reddettiklerini, nükleer anlaşmanın ve 2231 sayılı kararın bir birinden ayrılmaz bir bütün olduğunu ve İhtilaf Çözüm Mekanizması’nı aktive etme haklarından vazgeçtiklerini açıkladılar. Anlaşmada veya maddelerinden birinde yapılan herhangi bir değişiklik, İran'a nükleer anlaşmadan çekilme hakkı veriyor. Ancak bu kez de nükleer anlaşma ile güvence altına alınan İran’ın nükleer programını geliştirme çalışmalarını uluslararası denetimden uzaklaştırma çabalarını engellemek zorlaşacaktır. Bu da Washington'ın bu mevcut gerilimde istediği hedeflere uzun vadede ulaşamayacağı anlamına geliyor.

Bununla birlikte İran’a yönelik silah ambargonun sona ermesini bekleyen Moskova ve Pekin, ambargonun sona erme tarihinin, İran'a kendi envanterlerindeki gelişmiş silahları satarak onun askeri yeteneklerini yeniden inşa etmeye başlayacağı tarih olmasını umuyorlar. Rusya ve Çin, bir yandan İran’ın, askeri yönlerini geliştirmesine yardım ederken ve bölgedeki konumunu, hedeflerini, rolünü ve nüfuzunu artırırken bir yandan da İran’ın askeri bir güç haline gelmesine izin vermeyecek uyarılarını da sıralıyorlar. Kendilerinin rolleri ve konumları için bir zorluk teşkil eden bu durum, İran'ı küresel dengelerdeki boyutundan daha büyük bir rol oynamaya iddialı bir güç haline getiriyor. Bu da Rusya ve Çin’i uluslararası dengeler oyununda olumsuz yönde etkiliyor.

Rusya ve Çin, eğer ABD’nin uygulamaları sonucu İran nükleer anlaşmadan çekilirse bunun yankılarının Batı Asya bölgesi düzeyinde onlar için büyük karışıklığa ve ABD-İran arasında olumsuz etkileri olacak bir çatışmaya neden olmakla sınırlı kalmayacağına, aynı zamanda Tahran'ın nükleer alandaki uluslararası denetimden kaçmasına olanak sağlayacağına inanıyorlar. Bu da Rusya ve Çin’in bölgesel stratejilerini tehdit ediyor ve İran'la nasıl baş edebileceklerini yeniden düşünmelerini gerektiriyor. İran’ın nükleer bir güç haline gelme olasılığı Rusya ve Çin için bir kaygıya dönüşecektir. Rusya ve Çin ile birlikte anlaşmada imzası olan diğer batılı ülkeler de bölgesel ve uluslararası dengeler üzerinde etkisi olacak böyle bir endişenin oluşmasını istemiyorlar.

Diğer yandan İran, ABD’nin çabalarına karşı, nükleer anlaşmadan çekilme raddesine gelmeden anlaşmada imzası olan ülkeleri, kendi taleplerini yerine getirmeye zorlamak için anlaşmadaki taahhütlerini azaltma politikasıyla uçurumun kenarında oynamaya devam edecek gibi görünüyor.

İran, ABD Kongresi’nin eylemleri hakkında BMGK’ya şikâyette bulunamayacağını biliyor. Çünkü bu Kongre anlaşmanın uygulanmasını kontrol ederse kaybeden olacaktır. Bu nedenle, Moskova ve Pekin'in ABD’nin çabalarını ele almadaki rolleri üzerine bahis oynuyor. Bununla birlikte halen nükleer anlaşmaya uyduklarını duyuran Avrupa ülkeleri ne yapacak? Bu sorunun cevabı, başta Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif olmak üzere İranlı yetkililerin anlaşmada kalan 4 + 1 ülkelerine olan bağlılığını vurgulayan tutumlarında saklı. Washington ise anlaşmadan çekildi. Bu nedenle İran'a daha fazla yaptırım uygulamak için anlaşmadaki mekanizmaları kullanma hakkına sahip değil.

Tahran, Washington’ın eğer silah ambargosunu uzatmak istiyorsa, nükleer anlaşmaya geri gerektiğini düşünüyor. Bu da ABD’nin İhtilaf Çözüm Mekanizması’nı aktifleştirmek için anlaşmaya dönüp dönmeyeceğini ya da Avrupalı ​​ortaklarından birinin İhtilaf Çözme Mekanizması’nı aktifleştirme niyetini açıklamaması nedeniyle Washington'ın yaptırımların uygulanmasını sağlamak için bir zaman belirleyemeyeceği anlamına geliyor. Eğer yapabilirse bu, nükleer anlaşmanın ölümünün ilanıyla eş değer nitelikte olacak ve Tahran'ın uluslararası toplumla işbirliğini askıya almasını engellemeyecektir. Bununla birlikte Avrupa ülkeleri, bir yandan anlaşmayı korumak ile diğer yandan Washington'a güvenmemek ve Tahran'ın anlaşmaya uymamasını bahane ederek İhtilaf Çözüm Mekanizması’nı doğrudan değil de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu veya başkanına baskı uygulayarak başka bir taraftan aktive etmek için önlemler almak arasında kalmış durumda.

 Washington ise uluslararası bir kamuoyu oluşturma girişimleriyle birlikte Avrupa ülkelerinin BMGK’daki çabalarını destekleyen bir tutum sergilemeleri ile ABD’nin BMGK’daki çabaları karşısında zaman faktörü ve ‘dostları’ Rusya ve Çin’in tutumu üzerine bahis oynayan Tahran’ın konumu arasında duruyor. Silah ambargosunun sona erme tarihi olan 18 Ekim'e kadar önümüzdeki zaman diliminde ABD’nin hem Tahran hem de onu destekleyen ülkeler üzerinde daha fazla baskı uygulamasına tanık olunabilir. Bu ülkelerin başında da BMGK’da ABD ile aralarında siyasi, ekonomik ve stratejik hedeflere ulaşmak konusunda tam bir rekabet olduğu açıkça ortada duran Rusya ve Çin yer alıyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/126866

DAHA FAZLA HABER OKU