Vizyona girdi: Sürülerin Bağışıklığı

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fransa’nın Marsilya kentindeki yoksul Saint-Barthélemy mahallesinde, işçiler kapalı olan bir McDonalds şubesine el koyarak yoksul halk için yemek dağıtımına başladı / Fotoğraf: Libération

Çoğu kişi ‘Büyük Buhran’ yıllarını filmlerden izleyip o ‘kurmaca’ içinde hüzünlere dalmıştır.

Dalmıştır da, kaçımız o ‘Büyük Buhran’ın içine düşeceğimizi düşündük?

Aslında kimi ‘pilot bölgeler’ bugün hızla ve tüm bir nüfus olarak içine sürüklendiğimiz manzarayı tecrübe etmişti.

2000’li yılların başında, genç bir gazeteciyken, boşaltılan birkaç bin köyün başta Diyarbakır olmak üzere bölgenin büyük kentlerinde ve İstanbul’un yoksul semtlerinde yarattığı manzaranın tam ortasına düşmüş ve şimdi tarif edemeyeceğim korkunç bir acı hissetmiştim.

Misal, Diyarbakır’ın görece ‘zengin’ semti Ofis’te yaşayan bir arkadaşımın, yazar Murat Uyurkulak’ın evinde otururken, kapının defalarca çalındığına, kapıyı çalan kadınların yanlarındaki en az birkaç çocuk için yiyecek bir şeyler istediğine tanık olmuştum.

Her seferinde daha önceden hazırlanmış yiyeceklerden veriyor, her seferinde sessizce aynı hüznü yaşıyorlardı.

Bu hüzün şimdi tüm ülkeye yayılmaya başlıyor, çok yakında kapınızda…


Açlık başka şeye benzemez 

Kimisi çok zengindir, karantina günlerinde Boğaz’daki yalısında denize nazır kondisyon bisikletinin üzerine tünemiş vaziyette pozlar verip sosyal medyada paylaşır.

Kimisinin ‘kiler’i vardır, idare eder.

Ama herkes o kadar şanslı değil.

Hele bizim gibi ülkelerde, karantinada işsizlikle geçen günler pek kredi açmıyor insana…

Azıcık birikimi olanlar çoluğu çocuğu besleyeceğim diye o birikimi bitiriyor; kimisi de borç alacak küçük çevresini dolaşıp başka taliplerden önce davranarak ‘optimum borçlanma’ya çalışıyor.

‘Optimum’ nokta, “Bugün de karnımızı doyurduk çocuklar” noktasıdır elbette…

Koronavirüsün gezegenimizi sürüklediği fevkalade durumu şu anda hiçbirimiz idrak edemiyoruz, hepimiz şaşkınlık yaşıyoruz ama bu şaşkınlık bitmek üzere.

Yeni durum kendi kültür ve ahlakını hızla yaratacak ve herkes buna uyum sağlayacak. Esas sürü bağışıklığı budur işte…


‘Sürü’ ve bağışıklık

Bütün milletler, bu salgının yarattığı kriz uzadığı takdirde, ‘sürüler halinde’ yeni davranış biçimleri göstermeye başlayacak; nasıl tepkiler vereceklerinin ipuçlarını, kendi meşreplerine göre göstermeye başladılar bile.

Büyük Fransız Devrimi, barikat çatışmaları, 1848 ayaklanmaları ve Paris Komünü gibi önemli tarihsel vakalardan 1968 yükselişine ve son olarak ‘Sarı Yelekliler’e kadar örgütlü bir isyan geleneğine sahip Fransa’da işçiler McDonalds’ın bir şubesine el koyarak oradan yoksullara yemek dağıtmaya başladı mesela.

Şimdi patronlar işçi denetiminde yapılan bu tür kamulaştırmaların yayılmasından korkuyor.

ABD tarihinde daha çok kendiliğinden gelişen isyanlar var. 1992 baharında başlayan Los Angeles ayaklanması ancak ordu birliklerinin müdahalesiyle bastırılabilmişti.

Los Angeles ayaklanmasına damgasını vuran olayların başında yağmalar geliyordu. Şimdi de ABD’den ufak ufak yağma haberleri gelmeye başladı.

Bakalım Trump nasıl karşılık verecek…

Tarihsel geleneğinde çok önemli silahlı ve bombalı eylemler olan Almanya’da üç maskeli kişinin bir bankamatiği havaya uçurduğunu, paraları aldıktan sonra gayet planlı bir şekilde olay yerinden ayrıldığını gördük…

Bizde ise şimdilik durum hâlâ ‘talep etme’ aşamasında.

Ne var ki, Türkiye’de yaşayan insan malzemesinin ‘ani patlamalı’ bir karaktere sahip olduğunu hep hatırda tutmak lazım.

Krizin uzaması halinde, yoksulluktan bunalan vatandaşın, kendine zarar vermekten, önüne gelen her şeyi devirmeye kadar türlü tepkiler verebileceğini düşünebiliriz.

İpucu mu?

Adana’da yaşayan bir evsiz, sokağa çıkma yasağı başlayınca bir bankanın camını kırarak makam odasına yerleşiverdi.

Polis gelip onu götürene kadar yeni makamının tadını çıkardı.

Bunun bir ‘Adana tarzı’ olduğunu düşünürseniz çok yanılırsınız. Bu tüm coğrafyamızın tarzıdır.

Zaten bankalarda üst üste paralar yığılıyken insanların açlık, yoksulluk, evsizlik çekmesi dünyanın her tarafında ve her zaman objektif olarak tehlikeli bir durumdur…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU