Türkiye'nin toplumsal cinsiyet algısı: Kadınlar en geç akşam 10’da evde olmalı

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi'nin yayınladığı rapora göre kadınların en büyük sorunu eğitimsizlik ve işsizlik değil şiddet. Her 100 kadından 54'ünün banka hesabı yok ve "kürtaj günahtır" diyenler artıyor

Sanatçı Vahit Tuna'nın Kabataş'ta bir bina duvarında astığı, 2018 yılında öldürülen 440 kadını temsil eden 440 çift kadın ayakkabısı/ Fotoğraf: Reuters

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi, 2016’dan bu yana düzenlediği “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nın beşincisini yayınladı. 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sosyal yapı ve demografi konulu birçok araştırması ile paralellik gösteren araştırma, “Toplumda kürtaj algısı”, “Düğünlerde takılan altınların kimde kaldığı”, “Kadın cumhurbaşkanına karşı bakış açısı” gibi birçok konuda da benzerlerinden ciddi anlamda ayrışıyor. 

2016-2020 yılları arasında 23 ilde 18 yaş üzeri kadın ve erkek toplam 6 bin 21 kişiye uygulanan araştırmanın sonuçlarında ön plana çıkan iki konu yine kadının çalışma hayatında yetersiz yer alması, şiddet algısı ve aile içindeki dengesiz görev dağılımı. 

Buna göre anketin yapıldığı 6 bin 21 kişiden yüzde 6’sı herhangi bir diploması olmadığını söylerken, en yüksek eğitim grubu ilkokul ve ortaokul mezunlarını oluşturan yüzde 43’lük kesim. Yüzde 14’lük üniversite mezunları ise TÜİK’in tüm Türkiye’deki yükseköğretim mezunları için açıkladığı yüzde 15,7’lik orana yakın. 

Araştırmanın sonuçlarına göre 2016’dan 2020’ye kadarki sürede konuşulan kadınların yüzde 46’sı ilk ve ortaokul mezunu. Üniversite mezunu kadınlar ise yalnızca yüzde 12. 

İlk ve ortaokul mezunluğu erkeklerde yüzde 41’e kadar gerilerken, üniversite mezunu erkeklerin oranı yüzde 14 ile toplam ortalamayla aynı. 

“Türkiye’de yetişkin insan potansiyelinin yüzde 50’si evde” 

Meslek yapısına bakıldığında kadınların yüzde 49’u “ev hanımı” olduğunu söylüyor. Bu oran erkeklerde sayıyla da yazıyla da sıfır. 

Erkeklerin yüzde 40’ı “işçi” olduğunu söylerken, yalnızca yüzde 2’si birisi ya da kendi adına çalışan profesyoneller. 

Hayatı boyunca hiç gelir getiren bir işte çalışmamış kadınların oranı ise yüzde 46,1. Bu oran 2016’da yüzde 45’ti.


Raporun sonuçlarını açıklayan uzmanlardan Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu bu durumu “Bu kadınların çoğu ev işleri, temizlik, çocuk bakımı vs. gibi işlerle meşgul. Yani yetişkin insan potansiyelimizin yüzde 50’ye yakını, hayatı boyunca emeğinin karşılığını alamıyor” diyerek yorumladı. 

Her 100 kadından 15’inin işi bırakma sebebi: Kreş 

Hiç çalışmamış kadınlardan yüzde 33’ü bu durumu “istemediği” için açıklıyor. Çocuk bakım desteği, ailesinin izni olmadığı, eğitimini yetersiz gördüğü, iş ya da güvenli iş ortamı bulamadığı için hayatı boyunca hiç çalışmayanların oranı ise yüzde 42. 

Yasa gereği 150 kadın çalışanı bulunduran bir kurumun kreş desteği vermek zorunda olduğunu hatırlatan Çarkoğlu, “Feminist ajandanın birinci konusu yıllardır kadına karşı şiddet. Keşke bu aşılmış olsa ve çocuk bakımı konusunu konuşabilsek” diyor.  


Buna rağmen istihdamdaki kişilerin “Çalışma hayatı ve kadınlar” ile ilgili değerlendirmelerine bakıldığında, rapora göre hâlen her 100 kadın çalışandan 11’i “Bir işyerinde kreş bulunması gereksizdir” diyor.  Bu oran erkeklerde yüzde 20’ye yakın. 

Bir dönem çalışsa da bir süre sonra işi bırakan kadınların yüzde 44’ünün bu kararı vermesindeki üç önemli neden evlilik ve ev işi sorumlulukları (Yüzde 25), kreş gibi çocuk bakım desteğinin olmaması (Yüzde 14), baba/eş/aile izninin olmaması (Yüzde 5). 

Sonraki nedenler ise yüzde 13 ile işten çıkarılmış olmaları ve güvenli bir iş ortamı sağlanamaması. 

“Her 100 kadından 57’sinin işi bırakma sebebinin çözümü var”

Yukarıdaki nedenleri değerlendiren Çarkoğlu’na göre kadınların yüzde 57’si toplumsal olarak çözülebilecek sebeplerden dolayı şu anda iş hayatında değil. 

Çalışma hayatıyla ilgili çelişkili durumlardan bir tanesi de ülke genelinde her üç kişiden ikisinin kadın istihdamının ülke refahına katkı sağlayacağına inanması ancak “İşsizlik arttığında erkekler kadınlardan önce işe alınmalıdır” diyenlerin oranının erkeklerde yüzde 45’e kadınlarda yüzde 36’ya kadar çıkması. 

Kadın ve erkeklerin iş ararken eşit şartlara sahip olduğuna inananların sayısı ise erkekler ve kadınlarda hemen hemen eşit. 

“Temizliğe, bulaşığa el atan erkek çok az” 

Çalışma hayatından çıkıp, ev içi dengelerin nasıl olduğuna bakıldığında ise önemli sonuçlar ön plana çıkıyor. 

Erkeklerin genel olarak ev işlerine katkısı evdeki tamirat ve bakım işleri ile ev için alışveriş yapmak şeklinde oluyor. 

Çamaşır, bulaşık, yemek, ev toplanması, temizlik gibi işler çoğunlukla kadınlarda. 


Örneğin erkeklerde çamaşır yıkama alışkanlığı 2016’da yüzde 11’ken, bu oran 2020’de yüzde 4’e kadar geriledi. 

Bulaşık makinesi penetrasyonu en yüksek ülkeler arasında yer alan Türkiye’de erkeklerin yalnızca yüzde 5’i bulaşık ile ilgileniyor. 

Yaş gruplarına bakıldığında 18-24 yaş arası erkeklerin yüzde 4’ü çamaşıra, yüzde 5’i temizliğe el atıyor. 36 yaş ve üstü grupta bu oranlar daha yüksek ancak yüzde 10 seviyelerine kadar çıkıyor. 

“Babaların yüzde 60’ı çocuklarıyla oyun oynamıyor” 

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması, çocuk bakımını 10 başlıkta topluyor: Beraber gezme, oyun oynama, kreş/okul sorunlarıyla ilgilenme, ders çalıştırma, kitap okuma, uyutma, yemek yedirme, yıkama, alt değiştirme ve bunlar dışında kalan tüm aktiviteleri kapsayan çocukla ilgilenme. 

Babaların çocuklarının bakımına katkılarında yıllar içinde bir artış eğilimi var. Ancak en düşük seviyeler alt değiştirme, yıkama, yemek yedirme, uyutma gibi çocukla direkt temasın olduğu işlerde. 


Örneğin babaların hâlâ yüzde 80’i çocuklarına kitap okumuyor. Çocuklarıyla hiç oyun oynamayanların oranı ise yüzde 60’a kadar çıkıyor. 

Hiç oyun oynamayan babaların yüzde 31’i 50 yaş üstü. En fazla oyun oynayanlar ise 25 ile 35 yaş arası babalar. 

“Bu durum çocukların büyüyünce kendi davranışlarını da etkileyecek” diyen Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu, Türkiye’nin Avrupa’daki en uzun mesai süresine sahip ülke olduğunu ve babaların çalışma saatlerinin de çok uzun olduğunu bir dipnot olarak ekliyor. 

Buna ek olarak babalarda çocuk bakımına dahil olmayı isteyenlerin oranı da yüksek. Her yaş grubundaki babalarda çocuklarla daha fazla vakit isteyenlerin oranı yüzde 70 seviyelerinde. 

Çocuğa öğretilen en önemli değerler arasında yaratıcılık ve özgürlük yok

Çocukların bakımında erkek ve kadınların rollerinde dengesizlikler mevcut. Peki bu ebeveynlerin çocuklarına öğrettikleri? 

Kadir Has Üniversitesi hem erkeklere hem kadınlara “Sizce bir çocuğa verilmesi gereken en önemli değer nedir?” diye sordu. 

Kadınlar ve erkeklerin eşit oranlarda verdiği yanıtların sıralaması şu şekilde: Sorumluluk sahibi olmak (Yüzde 29), dürüst olmak (Yüzde 26) ve hoşgörülü olmak (Yüzde 15). Ve bu yaklaşık cevaplar hem kız hem erkek çocukları için geçerli.

Dördüncü sıradaki “dindar olmak”a verilen yanıtlardan yaklaşık yüzde 10’u annelere, yüzde 12’si ise babalara ait. 


Ancak yaratıcılık, bağımsız olma, tutumlu olma, azimli olma gibi değerler çok düşük seviyelerde. 

Ebeveynler bir yandan çocuklarının sorumluluk sahibi olmasını isterken, yaklaşık yüzde 60 kadarı çocukların evin bulaşık, çamaşır gibi temizlik işlerine  yardım etmesini istemiyor. Yüzde 11’i ise bu işi 14 yaş ve altı kız çocuklar için uygun buluyor. Erkek çocuklarında bu oran yüzde 1. 

“Kız çocuklar yemek pişirebilir, kardeşine bakabilir”

Bir çocuğun ev dışı bir işte çalışmasını uygunsuz bulanların oranı yüzde 82. Çocuklarının arkadaşları ile gezmeye gitmesini onaylamayan ebveynlerin oranı yüzde 59. 

Her 100 ebeveynden 11’i kızlarının yemek pişirebileceğini söylerken, oğulları için bu oran yüzde 1’e düşüyor. Aynı şekilde düzenli olarak kardeşe bakmak da yine 14 yaş altı kız çocuklar için uygun görülüyor. 

Polis ve askere güven arkadaşlardan daha fazla 

Toplumsal cinsiyet konusunun kanayan yarası şiddet ve insanların kendini güvende hissetmesi konularına gelirsek, ankete katılanların hemen hemen hepsinin güvendiği üç grup anneleri, babaları ve çocukları. Eşler dördüncü sırada geliyor. 

“Bu kişilere size zarar vermek amacıyla hareket etmeyecekleri ve sizin iyiliğinizi gözetecekleri konusunda ne kadar güvenirsiniz?” sorusunun sorulduğu kişiler, polise ve askerlere, akraba ve arkadaşlarından daha fazla güveniyor. 


Eğitim seviyesi arttıkça polis ve askerlere güven azalıyor. Ancak ortalamaya bakıldığında askere güven yüzde 73, polise güven yüzde 69 seviyesindeyken arkadaşa güven yüzde 45’te kalıyor. 

Güvensizliğin en çok yaşandığı iki kesim “Aynı mahallede birlikte yaşanan insanlar” (Yüzde 25) ve “Yaşanılan şehrin insanları” (Yüzde 17).  

“Eve kaçta döneceksin?” sorunsalı 

Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu’na göre güven ihtiyacının karşılanacağı çok az insan var ve o kişilerin dışına çıkan insan kendini yalnız hissediyor. 

Ve bu güvensizlik “Eve kaçta döneceksin?” sorusunda da yanıt buluyor. 

Araştırmanın sonuçlarına göre 18 yaş altı kız çocuklarının akşam 7-8 sonrası tek başına sokakta olması hem kadınlar (Yüzde 26), hem erkekler (Yüzde 27) tarafından güvenli görülmüyor. 

Her 100 kişiden 7’si kız çocuklarının tek başına asla sokağa çıkmaması taraftarı. Bu saati akşam 5-6’ya çekenlerin oranı ise yüzde 33 civarı. 


Benzer güvensizlik yetişkin kadınlar için de var. Yetişkin kadınların akşam 9-10 sonrası tek başına sokakta olmasına onay verenler hem kadınlarda hem erkeklerde yüzde 18. Bu saate kadar sokakta olmalarında bir beis görmeyenler ise kadınlarda yüzde 32, erkeklerde yüzde 25. 

“Kadınlar her zaman sokakta güvenle dolaşabilir” diyenlerin toplamı ancak yüzde 33’e ulaşıyor. 

Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu, “Toplumsal olarak kadınlara güvenli ortam sağlayamıyoruz” diyor.

“Şiddet” eğitimsizlik ve işsizlikten kat be kat daha büyük bir sorun 

Araştırmanın sonuçlarına göre bir kadının toplumda yaşadığı en önemli sorun yüzde 66 ile “Şiddet”. Bu oran, 2016’da yüzde 53’tü. İşsizlik (Yüzde 8) ve Eğitimsizlik (Yüzde 7) ise daha sonra geliyor. 

Sokaktaki baskı ve taciz, aile baskısı, çevre/mahalle baskısı toplamı bile yüzde 12’ye ancak ulaşıyor. 


Yıllar içinde şiddetin, boşanma için yeterli sebep olduğu, aile bütünlüğü veya düzeni için göz ardı edilecek bir unsur olmadığı düşüncesine destek artıyor. 

Aile ici şiddeti boşanma sebebi olarak görenlerin oranı yüzde 76’yı bulurken, her 100 erkekten 10’u, her 100 kadından 6’sı “Bir erkek ailesinin dirlik ve düzeni için zaman zaman şiddete başvurabilir” demeye devam ediyor. 

Bu fikre onay veren eğitimli kesimin oranı ise (Yüksekokul ve üstü) yüzde 6. 

Evli bir çiftin hiçbir şart altında boşanmaması gerektiğini savunanların oranı ise yüzde 13’te kalıyor. 

"Türkiye'nin ekonomisi kötüye gidiyor, ailemin ekonomisi 'eh işte, idare ediyoruz'" 

“Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna “Bir yıl önceye kıyasla daha kötü” diyenlerin oranı yüzde 66. Aynı olduğunu düşünenler yüzde 24, “Daha iyi” diyenler ise yüzde 10. 

Ancak aile içi ekonomiye bakıldığında bu “karamsarlık” bir miktar değişiyor. “Bir yıl önceye kıyasla durumumuz ne iyi ne kötü” diyenlerin oranı yüzde 39. “Daha kötü” diyenlerin oranı ise yüzde 46. 

Her 100 kadından 54'ünün banka hesabı yok

Hâlihazırda istihdamı düşük olan kadınların ekonomik gücüne gösterge olabilecek parametrelerden biri de “banka hesapları”. Türkiye’de “Kendime ait, kimse ile ortak olmadan bir banka hesabım var” diyen kadınların oranı yüzde 46. Bu oran, erkeklerde yüzde 75. 


“Kendime ait bir kredi kartım var” diyen kadınların oranı ise yüzde 33’te kalıyor. Erkeklerde bu oran yüzde 58. 

“Banka hesabın yoksa ekonomik olarak yoksun” diyen Çarkoğlu “‘Kredi kartı çok matah bir şey mi?’ diye sorabilirsiniz. Ancak şiddete uğrayan bir kadının bu durumdan kaçmak için en acil şekilde bir otobüs ya da uçak biletine ulaşabilmesi kredi kartı üzerinden geçiyor” değerlendirmesini yapıyor. 

Nişanda/düğünde takılan takılarda eşit hak sahipliği 

Araştırmada bu sene ilk kez sorulan sorular arasında “Nişanda/Düğünde takılan takılar” da var. 

“Düğünü erkek tarafı yapar” mantığının hâkim olduğu Türkiye’de “Altınlar bende kalıyor” diyen erkeklerin oranı yüzde 21. “Eşimin ailesinde” diyen kadınların oranı yüzde 8. “Benim ailemde” diyen kadınların oranı ise yüzde 0. 

Takıların harcanma ve saklanma kararını birlikte verdiklerini söyleyen kadınların ve erkeklerin oranı ise neredeyse eşit. 

Kürtaja destek düşüyor 

Türkiye’de diğer bir hassas konu ise “kürtaj”. 

“Kürtaja karşı tutumda genel bir olumsuzluk var” diyen rapora göre 2020’de “Kürtaj yasaklanmalıdır” diyenlerin oranı yüzde 70. Bu oran, beş yıl önce yüzde 42’ydi. 


“Kürtaj yalnızca tıbbi zorunluluk, ensest ve tecavüz durumlarında uygulanabilir” diyenlerin oranı da yüzde 70. 

Kürtajın günah olduğunu düşünenler 2016’da yüzde 40 iken Ocak-Şubat  2020 aylarında düzenlenen ankette yüzde 64’e çıktı. 

“Kürtaj kadının en temel hakkıdır, yasaklanamaz” diyenlerin oranı beş yılda yüzde 44’ten yüzde 38’e geriledi. 

“Eşcinseller vardır ama birlikte olmasınlar”

Katılımcılardan yüzde 74’ü kadın-erkek eşitliğinin olmadığına inanırken kadın ve erkeklerin eşit ücret gibi aynı imkânlara sahip olması gerektiğine inananların oranı yüzde 90’a yakın. 

Ancak aynı tolerans, eşcinseller için geçerli değil. Bir yanda gey, lezbiyen ve trans bireylerin toplumda eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan yüzde 45’lik bir güruh varken, diğer yanda “Eşcinsel birliktelikler toplumumuza aykırıdır” diyenlerin oranı yüzde 77’ye kadar çıkıyor. 

Siyasetle ilgilenmeyenler artıyor 

Son olarak siyasetin toplumdaki yerine bakıldığında “Siyasetle ilgilenmiyorum” diyenlerin oranında artış görülüyor. Bu yanıtı veren kadınların oranı yüzde 19, erkeklerin ise yüzde 14. 


2016-2020 arası görüşülen 6 binden fazla denekten “Milliyetçi” olduğunu söyleyen kadınların oranı yüzde 13. Bu oran erkeklerde yüzde 22. Kadınlarda en yaygın siyasi görüş ise yüzde 22 ile Cumhuriyetçi/Kemalistler. Muhafazakârlık her grupta da yüzde 18. 

“Politika erkeklerin işidir” diyenlerin oranı beş yılda yüzde 28’den yüzde 17’ye kadar geriledi. 

Kadın cumhurbaşkanının şansı var 

Toplumun yüzde 80’e yakını kadınları siyasette daha fazla görmek isterken, mevzu “kadın cumhurbaşkanına” gelince işler değişiyor. 


Çok benzer özelliklere sahip kadın ve erkek cumhurbaşkanı adaylarından “Kadın adayı seçerim” diyen kadınların oranı yüzde 70, erkeklerin oranı yüzde 34. Yani neredeyse yarı yarıya daha az. 

Her 100 kadından 22’si “Erkek adayı seçerim” derken bu oran, erkeklerde yüzde 56. 

Genele bakıldığında 2017’de yüzde 50 olan kadın aday tercihi 2020’de yüzde 54’e yükselmiş durumda. “Erkek adayı seçerim” diyenlerde ise değişim yok (Yüzde 38). 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU