Erdoğan: Güvenli bölge konusunda bize destek verin dediğimizde, parası en çok olanlar sadece bize gülücük atıyor

Küresel Mülteci Forumu'nda konuşan Erdoğan, Avrupa’nın mülteciler için 3+3 milyar avro destek sözü verdiğini ancak şu ana kadar, STK’lara verilmesi için 2 milyar avronun geldiğini söyledi

Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 1. Küresel Mülteci Forumu’nda konuştu.

Türkiye’nin düzensiz göç ve mülteci akımlarının yükünü en ağır hisseden ülkelerin başında geldiğini söyleyen Erdoğan, şu ana kadar yapılan harcamaların 40 milyar doları geçtiğini ifade etti.

Suriyelilerin geri dönüşü konusunda güvenli bölge planını birçok dünya liderine açtığını söyleyen Erdoğan, “Planı duyduklarında hepsi gayet güzel diyorlar. Siz destek verin, plan hazır dediğimizde dünyanın devleri, parası en çok olanlar sadece bize gülücük atıyorlar” şeklinde konuştu.

Erdoğan, son 8 yılda Türkiye’de 516 bin civarında Suriyeli bebeğin dünyaya geldiğini söylerken, Suriyelilerin artık kendi ayakları üzerinde durabilir konuma geldiğini kaydetti.

Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Türkiye insani yardımlarda milli gelire oranla dünyanın bir numaralı ülkesidir. Hiçbir ülkenin günümüzde mülteci konusuna yakınlık merciinden bakma lüksü yoktur.

Dünyanın devasa bir köye dönüştüğü bir dönemde hepimizin kaderi ortaktır. Bugünkü toplantımızın mülteci konusuna insani bir bakış açısıyla yeniden bakılmasını diliyorum.

İnsanlar, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilmek için yola çıkıyor. Çoğu kadın ve çocuk 20 bin insan Akdeniz’de azgın dalgaların kurbanı oldu. Sahra çölünün cehennem sıcağında binlerce masum hayatını kaybetti.

Bugün mülteci sorunu diye genelleştirdiğimiz meselenin arkasında büyük bir dram, acı bir hikaye vardır.

Türkiye düzensiz göç ve mülteci akımlarının yükünü en ağır hisseden ülkelerin başındadır.

Son 8 yılda ülkemizde 516 bin civarında Suriyeli bebek dünyaya geldi.

Suriyelilerin çalışma izni almalarının yasal zeminini hazırladık.

Bugün ülkemizdeki birçok Suriyeli artık kendi ayakları üzerinde durabilir konuma geldi.

BM’nin hassasiyet ölçümleri doğrultusunda koruma masaları kurdu. Sığınmacılar için bütçemizden harcadığımız rakam, BM kriterlerine göre şu an itibarıyla 40 milyar doları aştı.

Dışarıdan gelen yardımlar ise son derece kısıtlıdır.

Avrupa’dan 3+3 milyon avro destek sözü vardı. Şu an itibarıyla ne yazık ki bu STK’lara gelen destek ancak 2 milyar avroya ulaşmış durumdadır.

Durumun ne olduğunu göstermesi bakımından herhalde bu çok büyük önem arz ediyor. Hala 2-3 milyar için herhangi bir ses yok. Bundan da tahsis edilen 450 milyon avro geldi-geliyor diyorlar ama gelmiş değil. 

Bu vesileyle BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine ülkemizdeki işbirliği için teşekkürü bir borç bilirim.

Türkiye’nin 9 yıldır tek başına taşıdığı bu sorumluluğun diğer ülkeler tarafından da paylaşılması gerekiyor.

"Parası en çok olanlar sadece bize gülücük atıyorlar"

Mültecilerin, yurtlarına geri dönüş hakkı tartışma götürmez.

Suriye’de kalıcı istikrar ve normalleşmenin tesisinde geri dönüşler en az terörle mücadele kadar önemlidir.

Birçok liderle bunları görüşüyorum, Suriye’nin kuzeyinde gelin güvenli bir bölge tesis edelim dendiğinde hepsi gayet güzel diyorlar. Siz destek verin, plan hazır dediğimizde dünyanın devleri, parası en çok olanlar sadece bize gülücük atıyorlar.

“İleride utançla anılacak önerilerle karşılaştık”

Myanmar Arakan sorunu. Orada yaşananları bir kenara koymak mümkün değil. Açlık, sefalet var. Buna tabii ki hep birlikte dünyada insana sahip çıkan, insan diye bir derdi olan bütün ülkelerin destek vermesi lazım. Bu konuda BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'ni bizim yanlış bırakmamamız lazım. 

Birçok Batılı dostumuz Suriye kaynaklı düzensiz göç meselesine sadece güvenlik ve çıkar penceresinden bakmayı tercih etti. Dikenli tel örtülerin Avrupa'yı mülteci akınından koruyacağı gibi son derece yanlış bir düşünceye pirim verildi. Hatta çözüm yolu olarak Akdeniz'deki mülteci botlarının batırılması dahil, ileride utançla anılacak önerilerle karşılaştık. Bu botları şişleyerek batırdılar, o insanları Akdeniz'in sularına gömdüler.

"Suriye'de ölen çocuklardan kan yerine petrol aksaydı dünya anında müdahale ederdi"

Irkçı partiler başta olmak üzere kimi siyasetçilerin mülteci siyaseti üzerinden oy yarışına girdiğini gördük. DEAŞ terörü bahanesiyle Suriye topraklarından sınır illerimize saldıran terör örgütlerine destek verildi. Suriye'de 9 yıldır yaşanan insanlık dramını Halep'teki şu duvar yazısı çok net anlatmaktadır: Suriye'de ölen çocuklardan kan yerine petrol aksaydı dünya anında müdahale ederdi. Petrol kuyularını koruma amacına harcanan çabaların hiçbiri canını kurtarmak için varil bombalarından kaçan çocuklara harcanmamıştır. 

"Gelin o petrolü beraber çıkaralım, mültecileri yaptığımız evlere yerleştirelim"

Bu tablo karşısında uluslararası toplumdan arzu ettiğimiz desteği göremeyince biz de başımızın çaresine bakmak zorunda kaldık. Fırat Kalkan ve Zeytin Dalı Harekâtları ile önce 4 bin kilometrelik alanı DEAŞ ve PKK teröründen temizledik. Soçi Mutabakatı ile İdlib'te yaklaşık 4 milyon insanı etkileyecek büyük bir trajedinin önüne geçtik. 9 Ekim'de başlattığımız Barış Pınarı Harekâtı ile Suriye sınırımızda 7 km genişliğinde-30 km derinliğinde bir alanı tüm terör unsurlarından arındırdık. Böylece 8 bin 200 kilometrekarelik bir bölge terör örgütlerinden kurtarılmış oldu. Ben de sesleniyorum; o petrol kuyularında bulunan petrolü gelin beraber çıkaralım, ondan sonra o terör bölgesine şu projeleri uygulayarak şu anda mülteci halinde olan bu insanları o yaptığımız evlere yerleştirelim. Ama buna yanaşmıyorlar. Çünkü petrol onlara daha çok lazım

Hassas durumdaki mülteciler için üçüncü ülkelere yeniden yerleştirme kotalarının çok düşük olduğunu görüyoruz. Yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtı söylemler en büyük tehdit. Toplumdaki ön yargıları kaşıyarak siyasi rant peşine düşmek utanç verici. Filistinlilere verilen yardımları keserek onları açlıkla sınamak da insanlık dışıdır.

Ülkemiz kamuoyunda olumsuz algı oluşmaması için basından ve sosyal medyadan istifa ederek mültecilerle ilgili doğru bilinen yanlışları düzeltmek için çaba harcıyor."

15. YY.'da engizisyondan kaçan Musevilere sahip çıkan, 3 asır önce tacımı, tahtımı veririm ama devletime sığınanları vermem diyen bir ecdanın torunları olarak bu konudaki çabalarımıza devam edeceğiz.

DAHA FAZLA HABER OKU