HP Genel Başkanı Özgür Özel, Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Mesut Barzani'nin Cizre ziyaretindeki görüntülerle ilgili AK Parti'ye tepki göstererek, "O görüntü Türkiye'de olduysa tam da karşı tarafın açıklamasından da anlaşıldığı üzere buranın ve oranın mutabakatıyla olmuş. Bu mutabakatı bir açıklasın AK Parti. O silahların girmesinde AK Parti yönetiminin, devletin oluru var, 'Protokole uygun davrandık diyorlar'. Çıksınlar o zaman protokolü açıklasınlar. O protokol ne? Yok protokole uygun davranılmadıysa nasıl geldiler, sınırdan geçtiler, toplantıya katıldılar? Dört başı mamur AK Parti organizasyonu" dedi.
Özel, Halk TV canlı yayınında soruları yanıtladı.
Özel, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman'ın bugünkü komisyon toplantısında, "Çok merak ediyorsanız o tutanakları, siz de gelseydiniz" dediğinin anımsatılması üzerine şunları söyledi:
"Hüseyin Yayman'ınki rahmetli Ahmet Kaya'nın şarkısı gibi nereden baksan tutarsızlık. Sürece önemli katkı sağlayacağı düşünülüyor, gidiliyor, konuşuluyor ama bu Hüseyin Yayman'da kalıyor. Bize de diyor ki 'Çok istiyorsaydınız gelseydiniz.' Gelsek gelen bilgi de gelen arkadaşta kalacak. Hüseyin Yayman, AK Partililere açıklıyormuş da bize mi açıklamıyormuş? Bir ciddiyeti olur bir işin değil mi? Sırf laf olsun diye söylenmiş bir laf. Giden arkadaş öğrenecekti. Siz yine onu gizli tutup da komisyona bilgi vermezseniz nasıl öğrenecektik yani? Bu ziyareti bir kere çok farklı farklı kategorize ettiler. Biz bir yol gidiyoruz. Umudumuz bu yolun Kürt sorununu demokratik yollarla çözecek, Türkiye'yi terörsüz ve demokratik bir ülke haline getirecek bir yol, değil mi? Onun ümidiyle bu komisyondayız. Girerken de 'Olduğumuz değil, olmadığımız komisyondan korkun' demişiz. En büyük desteği de bu söylemimiz görmüş"
Özel, 2 Eylül'de partisinin İstanbul İl Başkanlığı'na kayyum atandığını, partisi aleyhine davalar açıldığını anlatarak, şöyle devam etti:
"2 Eylül günü yapılmış İstanbul İl Kongresini yok sayan, 2 Eylül günü İstanbul İl Başkanlığı'na kayyum atayan, disiplin kurulu başkanlığına kayyum atayan, binası zaten davalık olan, üstüne üstlük kongresi ve başkanı davalık olan, binamızın içine 8 Eylül günü, 5 bin polisle girdiler, kayyumlarını sokmak için, milletvekillerine gaz sıktılar. Binanın kendisi, yönetimi, başkanı, kongresi davalıktı. Biricik kedimiz var orada, Şanslı, Şanslı da bir ay hastanede yattı. Milletvekillerinin yüzüne bir karış mesafeden gaz sıktılar. Bu şartlarda ben hala 'O komisyonda oturacak mısınız' sorusuna 'Evet o komisyonda biz oturacağız çünkü fikrimiz de niyetimiz de beklentimiz de halistir. Biz iyi niyetle oradayız' dedik. Çok saygı duyuyorum, Türkiye İşçi Partisi gidilmesini savunmuş. Ama gidildikten sonra tutanakları açıklamıyorlar. 'Ben kalkıyorum komisyondan o zaman' diyor. Saygı duyuyorum. CHP'nin onca gördüğü muameleye rağmen kalmanın bir siyasi maliyeti var. Tabanınız, üyeniz size diyor 'Bize bunlar bunu yaparken aynı masada mı oturacaksınız?'
"Bu iş demokratik yollardan çözülsün istiyoruz"
İş öyle bir noktaya geldi ki adaya gitme de bizim açımızdan bu yolda bir zorluk bizim için, bir tümsek. MHP o tümseğin üstünden hızla geçti. AK Parti gizlenerek geçti. DEM Parti isteyerek geçti. Biz de yanından geçtik. Ama biz o yoldayız. Çözüm istiyoruz. Bu iş demokratik yollardan çözülsün istiyoruz. Kürtlerle Türkler bu sorunu birlikte çözsünler, geleceğe el ele yürüsünler istiyoruz. Herkes hem eşit olsun hem zengin olsun istiyoruz. İsrail ellerini ovuşturamasın istiyoruz. Suriye'ye de demokrasi ve barış gelsin istiyoruz. Suriye'deki Kürtler de mutlu olsun istiyoruz. Suriye'deki Kürtler de Suriye'deki çözümün parçası olsun, Türkiye ile Suriye dost olsun. Oradan bize kriz, oradan bize risk yerine, bizden oraya, oradan bize dostluk ve dayanışma olsun istiyoruz.
"Bunda devletin ne menfaati var?"
Bu süreçte bizim doğrusu bu kararımız. Gittiniz, komisyon adına gittiniz; komisyon adına geldiniz. Katkıları aldık diyorsunuz. Onu söyleyin komisyonda, bilelim. 'Yok bunu söylemeyiz, bilmeyiz'. Yani bu açıdan bu tutanakların açıklanmayacak olması, konuşmanın bir özetinin verilmiş olması ve Yayman'ın bu ifadeler gerçekten komik. Hem gittin görüştün, şimdi görüştüğünü söylemiyor. Niye söylemiyorsun ki? Niye açıklamıyorsun? Bunda devletin ne menfaati var? Bir gizlilik varsa sen bunu bir kapalı toplantıya emanet edebilirsin. Diyordur ki MİT, 'Aman buradaki bazı cümleler şöyle olur, böyle olur' ki hiç de öyle bir şey olduğunu sanmıyoruz. Görünüyor, başka taraflardan yapılan iletişimlerden de. Sonra da dönmüş 'Çok istiyorsan sen de gelseydin.' Kendisi gitmiş mi? 'Gitmedim' diyordu, sonra gittiği çıktı. Röntgen çektiriyordu. İmralı'dan çıktı. İmralı'daki sağlık tesisinde diş röntgeni çektirmiş beyefendi."
"Bu süreçte tıkayıcı işler yapmadığımızı herkes görüyor"
Özel, "Devlet Bey 'Cumhuriyetin muhafızı Atatürk'ün askeriyiz diyorlar. Sormak lazım, Atatürk'ten geriye ne bıraktılar? İmralı'ya bile gitmekten korktular. Kaçak güreştiler' diyor. Israrla CHP'nin oraya gitmesini isteyen bir durum var iktidar kanadından. Niye ısrar ediyorlar bu kadar" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Devlet Bey'e sorulur da yanıtlarsa ben de cevabı merak ediyorum. Güzel soru ama cevabı bende değil. Buna benim verecek bir cevabım yok. Ama benim söyleyeceğim şu, biz en yapıcı yerde duruyoruz. Ama biz ilk başta söyledik. Millete hesabını veremeyeceğimiz şeyler gelirse önümüze biz burada kendi kararımızı veririz, hesabı da millete veririz. Öyle bizi başka siyasi partilerin hesaba çekmesi falan... Önemli olan zaten dün değil, yarın. Gerçekten iyi niyet varsa bunu bazı işte öyle DEM'den bize çok sert şeyler söyleyip yazanlar açısından da söylemek istiyorum, kardeşim bir yerdeyiz ve sonuç almak mı istiyoruz, başarmak mı istiyoruz, başarmamak mı? CHP bugün varlığıyla o masada, o komisyonda çözüme katkı sağlıyor. Siz gittiniz, biz gitmedik. Burdan sonrasında yapılacak işleri birlikte yapma olanağını ortadan kaldıracak birtakım değerlendirmelerin birtakım yaklaşımların gerçekten katkısı, faydası yok. Yoksa hepimiz zaten risk aldık. Ama işi doğru yerden okumak, doğru yerden tarif etmek lazım. Ne başarmak istediğimizi görmek lazım. Ben kişisel beklentiler, kişilere özel beklentiler, yaklaşımlardan çok Türkiye'nin Kürtlerin ve Türklerin ortak geleceğine yönelik kazanımları önemsiyorum. Ama bu süreçte tıkayıcı işler yapmadığımızı da herkes görüyor.
"Biz kendi siyasetimizin lokomotifiyiz"
Özel, "'Tarihin doğru tarafında olmak' ifadesine ilişkin "Bu ifadeyi ilk kim kullanmış? Bu süreç başladığı gün ben kullandım. Dedim ki 'Tarihin doğru tarafında duracağız'. Ben doğru tarafında durduğumuzu görüyorum" dedi.
Özel, "Şimdi komisyona katılmış ve bunca zamandır da komisyon çalışmalarının aktif katılımcısı olan ve komisyonunda AKP'den sonra en büyük ikinci grubunu oluşturan partinin sırf İmralı'ya gitmedi diye dolayı tarihin doğru tarafında olmadığının tekrarlanması sizce ne amaçlanıyor? CHP'ye bir fatura mı çıkarılmak isteniyor" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Tarih boyunca veya siyasette hayat boyunca birtakım yerlerde durursunuz. Bazen de çok kritik noktalarda. Ben kendim söyledim, 'Biz tarihin doğru yerinde duracağız' diye. 'Kürt meselesi vardır' demek tarihin doğru tarafında durmaktır. Tayyip Bey 'Yoktur' diyordu, biliyorsunuz. 'Çözdük biz o işi' diyordu. Devlet Bey de 'Kürt meselesi olmaz. Terörle mücadele olur. Teröristin başı ezilir' diyordu. Biz, 'Kürt meselesi vardır. Son Kürt bir meselem var diyene kadar onun demokratik talepleri karşılanmalıdır' diyorduk. Ben tarihin doğru tarafı diye burayı görüyorum. Ancak tarihin doğru tarafında mı eğri tarafından durduğunuzla ilgili fatura çıkarma meselesine gelince siyasette faturayı millet çıkarır, siyasetçi de gider millete öder. Ben tarihin doğru tarafında durduğumu, milletin buna bir fatura çıkarmadığını ve çıkarırsa da bunu milletimize büyük bir özgüvenle ödemeye hazır olduğumuzu söylüyorum. Bunu ilk baştan beri söylüyorum. Ama öyle siyasette başka partiye fatura çıkarmak, onlar başka partiye bir siyasi hat çizmektir. İstikamet vermektir. Buna kapılıp Tayyip Bey'in çizdiği istikamet, Tayyip Bey'in çizdiği hat, Devlet Bey'in çizdiği hat, bir başkasının çizdiği hat benim hattım olacaksa ben zaten onların vagonu olmuşum demektir. Benim öyle bir durumum yok. Biz kendi siyasetimizin lokomotifiyiz. Partiyi iktidara, Türkiye'yi güzel, zengin, özgür, demokratik yarınlara taşıyacak bir yolda ilerliyoruz. Ben demokrasi treninden hiç inmedim. Benim partim inmedi."
"Çıksınlar protokolü açıklasınlar"
Özel, Barzani ziyaretinin sorulması üzerine de şöyle konuştu:
"Gerçekten insan şaşırıyor. Şırnak Valisi orada, Cizre Kaymakamı orada, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı orada, AK Parti milletvekili orada, AK Partili Şırnak Belediye Başkanı orada, Cizre'nin, DEM'li Belediye Başkanı, Eş Başkanları davetli değil, gidiyorlar. Kapıdan sokulmuyorlar. Ona tepki gösteriyorlar. Dört başı mamur, dört dörtlük, beş beşlik bir AK Parti organizasyonu. Geliyor içerideki konuşmalar, karşılıklı iltifatlar bir yana ve oradaki uzun namlulu silahlar, yakın korumalar, korunuyor olması vatandaştan tepki alınca, Devlet Bey buna tepki gösterince soruşturma açıyorlar. Hepimizin korumaları var. Gittiğiniz ülkelerin kuralları var. O kurallara göre karşılıklı olarak bir mutabakatınız var, ona göre girersiniz. giremezsiniz. Bir ülkede bir başka ülkenin daha önce de söylendiği gibi yanındaki bir sembolik asker hariç, o da Cumhurbaşkanı düzeyinde yaver, üniforma taşıtmazlar size. Uzun namlulu silah olmaz. Belli kalibrede, belli şeyde silahlar. O karşı tarafta kayıtlıdır. Bazı ülke onlara da bir sürü zorluk çıkartır. O görüntü Türkiye'de olduysa tam da karşı tarafın açıklamasından da anlaşıldığı üzere buranın ve oranın mutabakatıyla olmuş. Bu mutabakatı bir açıklasın AK Parti. O silahların girmesinde AK Parti yönetiminin, devletin oluru var. 'Protokole uygun davrandık diyorlar' çıksınlar o zaman protokolü açıklasınlar. O protokol ne? Yok protokole uygun davranılmadıysa nasıl geldiler sınırdan geçtiler toplantıya katıldılar?
"İki devlet ilişkisi açısından da olacak bir şey değil"
Millet bırakmış esas sorumluyu, bu ülkenin bu işleri AK Parti'nin sorumluluğunda. Çünkü iktidar onlar. Devlet Bey de bu iktidara destek veren kişi. Devlet Bey eleştiriyor. AK Parti'de önce duruyor sonra soruşturma açıyor. Onun dışında Devlet Bey'e karşı kullanılan özensiz dili asla kabul etmiyorum. Orada bir net pozisyon alalım, o ayrı. Cevaben Devlet Bey'e karşı kullanılan özensiz dil kabul edilemez. Ama şu da olmaz yani kardeşim hepimizi de niye salak yerine koyuyorsunuz? Vali, Kaymakam, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, belediye başkanları AK Parti'nin orada, her şey orada, gözünün önünde oluyor, emniyet müdürü orada bir kişi demiyor 'Ne oluyor buna?' Sosyal medyaya düşüp de 'Ne oluyor' dendikten sonra Devlet Bey tepki gösterince 'Vallahi biz bilmiyorduk'. Bunlar da soruşturma açıyor. Dört başı mamur AK Parti organizasyonu. Millet fatura kesecekse faturayı siz ödeyeceksiniz kardeşim. Heralde benim Cizre CHP ilçe başkanlığı yapmadı o protokolü, nasıl geleceğiniz, nasıl gideceğinizi. O 4x4 arabalarla gelmişler, geçmişler getirmişler... İki devlet ilişkisi açısından da olacak bir şey değil."
"Tutuksuz yargılayın Silivri'ye adımını atan namerttir"
Partisinin 39'uncu Olağan Kurultayı'na ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Özel, "Silivri, Saraçhane, Söğütözü üçgeninden bahsediliyor. Oraya sıkıştı CHP deniyor" yorumuna da şunları söyledi:
"Ne sıkışması? Söğütözü dediğiniz yer burası. Zaten diyordunuz 'Genel merkeze gel, Ankara merkeze gel.' Söğütözü burası. Saraçhane, mitingler kastediliyor herhalde, Saraçhane artık Boğazı geçmiş, Maltepe'den iki buçuk milyonluk bir güçlü destek alarak Anadolu'ya sıçramış. Artık Saraçhane dediğiniz şey bir hafta Bayburt'ta, bir hafta Yozgat'ta, bir hafta Van'da, bir hafta Mersin'de, bir hafta Konya'da, her çarşamba İstanbul'da, dün akşam AK Parti'nin kalesinde Güngören'de. Kaleleri bitiriyoruz, milletin kalesi yapıyoruz oraları. Silivri'de de arkadaşları ben koymadık ki? Tutuksuz yargılayın Silivri'ye adımını atan namerttir. Sen Silivri'ye bizim evlatlarımızı koyarsan biz onu haftada, 15 günde bir gidip de onlarla, aileleriyle hem birlikte olmazsak, yargılamalarına destek olmazsak, orada bulunmazsak yargılanma süreçlerine nasıl olacak? Millet bakar kendi hastasına, kendi yaşlısına sahip çıkmayana kimse itibar affetmez. Burada da çok olağanüstü bir durumla arkadaşlarımız tutsaktır. Onlara sahip çıkmadığında o tutsak arkadaşlarına sahip çıkmadığında onun evladına, anasına, eşine, onların gözyaşına ortak olmadığında millet seni geleceğine ortak etmez. Bu ülkeyi CHP yönetecekse direnci de gösterecek, mücadele azmini de gösterecek, kararlılığı da gösterecek, korkmayacağını da gösterecek, teslim olmayacağını da gösterecek.
Sandığın da seçmeninde, sokağında bir sesi var. O sesi duyup doğru analizleri yapanlar siyasette başarılı olabilirler. Bu ülkede vatandaş her şeyi bırakır sandığı bırakmaz. En yüksek katılım oylarıyla gitmesi, sandıkta satır satır mektuplar yazması ondandır. Bu ülke devletini sever. Askere çağırır gider. Vergi ister, verir ama devlet karşısına dikilirse, millet o karşısına dikilen devlete haddini de bildirir. Devletin bu dayatmasına karşı millet kendi hukukunu korur. Sonra o devleti milletin dediği gibi yönetecek birilerini iktidara getirir. İktidarı değiştirir. Tam öyle bir sürecin içindeyiz."
"Geçen seferki darbe esasen ihanetin mensupları tarafından yapıldı"
Özel, "Darbe sözcüklüğü bir içeriğin tartışılıyor olmasını siz nasıl izliyorsunuz, Türkiye'de hala bir darbe ihtimali diye bir gündem mi ortaya çıkıyor sizce, nasıl yaklaşıyorsunuz konuya" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Birincisi İsrail tehdidi okuması hafife alınacak bir okuma değil. Bu meseleyi her zaman bir kenarda tutmamız lazım, göz önünde bulundurmamız lazım. Ama tabii darbe marbe meselelerinde şöyle geçen seferki darbe Adalet ve Kalkınma Partisi'nin apoletlerine yıldızları kendi taktıkları, ne istediyse verdikleri, altına tankı, F16'yı verdikleri, sırf kendilerince alınları secdeye değiyor diye itimat ettikleri bir itikatın sahibi ama esasen bir ihanetin mensupları tarafından yapıldı. O yüzden onu bir kenara koyalım. Buradan alınacak ders liyakatti. Biliyorsunuz İzmir'de AK Parti İl Binası bir FETÖ'cüye aitti ve o binada bedava oturuyorlardı. O gece apar topar o binadan taşındılar. Ve yeni binalarına Atatürk resmi astılar. O günlerde 'Atatürk'ü anladık. Demokrasinin önemini anladık. Bundan sonra sadakata değil, liyakate bakalım' Böyle diyorlardı.
Şimdi bakıyorsunuz yine birçok yerde bugün FETÖ değil ama başka yapılanmaların önünün açıldığı, söz verdikleri halde mülakatın kaldırılmayıp aksine kurumsallaştırıldığı ve artık öyle bir noktaya da gelmiş ki iş mülakatlarda, yani reis deyince aklına ne geliyor, ıspanak Temel Reis diyeni eleyip Tayyip Erdoğan diyenin devlet memuru yapıldığı bir noktaya getirdiler Türkiye'yi. Aynı hatanın tekrar edildiğine ben başka bir perspektiften, hani darbe nasıl olmaz, ne yaptılar da darbeye muhatap oldular onu görelim. Onun dışında bu darbe mekaniği meselesinde ben de şubat ayının herhalde 16'sında Meclis'teki konuşmamda bir darbe mekaniğinin işlediğini söylemiştim. 19 Mart'ta da dedim ki 'Dediğim darbe buydu işte.' Şubat ayının 18'inde işleyen darbe mekaniğini şöyle söylemiştim, 'Bugüne kadar bildiğimiz darbeler hep mevcut iktidara yapılır, iktidar hedeftedir. Döner milletle muhalefet bu darbeye ne diyor diye bakar. Ana muhalefetin de gözünün içine bakar. 15 Temmuz akşamı darbenin karşısında demokrasinin yanında durmuşturk CHP olarak. Şimdi bir darbe mekanı işliyor. Buna kalkışmayın. Bu darbe diğerlerinden farklı olarak mevcut iktidara değil, mevcut iktidar tarafından bir sonraki iktidara yapılmaya çalışılıyor. Mevcut Cumhurbaşkanı tarafından bir sonraki Cumhurbaşkanı'na yapılmaya çalışıyor. Hatta selefi bir darbe. Selefi özentileri olanların selefine darbe yapıyor olmasıyla ilgili yaptıkları bir selefi darbe' diye söylemiştim. Bugün geldiğimiz noktada mevcut iktidarın bir sonraki iktidara yaptığı darbeyle karşı karşıyayız.
"Bu darbeye pozisyon almadan, bu darbeye itiraz etmeden demokrasinin tarafında durulamaz"
Bu darbeye pozisyon almadan, bu darbeye itiraz etmeden demokrasinin tarafında durulamaz. Bu darbe durdurulmadan bu darbenin sonuçsuz kalması sağlanmadan veya bu darbeyle uzlaşarak veya bu darbeyi teslim olarak kendi adıma söylüyorum teslim olmayı, yani darbenin muhattapları teslim olursa ya da darbeyi yapanlar dışında başkaları tarafından buna sessiz kalınırsa bir darbe mekaniği işliyorsa oradan demokrasi, huzur ve barış çıkmaz. O yüzden ben meseleyi kendi ve doğru perspektifimizden böyle okuyorum. Tabii her sözü söyleyenin darbe mekaniğinden ne kastettiğini benim bilmem mümkün değil ama ben bir darbe sürecinin içinde olduğumuzu ve selefin halefe yaptığı bir darbenin, görev devir teslimine rıza göstermeyen, kendisi demokratik yollardan görevi almış birisinin demokrasiden saparak görevi devretmemeye direndiğini, yani eskinin yeniye değişecek olanın yeni gelene direndiğini ve darbe girişiminde olduğunu ifade etmek istiyorum."
"Sandık varsa biz toplanır dağılır sonra sandığa gideriz"
Özel, "Biz eylem için toplanıyoruz, dağılıyoruz. Yeri gelir dağılmamayı da biliriz" ifadelerinin hatırlatılarak "CHP açısından demokrasi açısından daha kötü günlerin gelme ihtimalıne karşı bu seçenek hala zihinlerde, planlarda olan bir durum mu ve 'Bir gün 'Toplanıyoruz ve dağalmayacağız meydanlardan' kararının parametrelerini ne olur?" sorusunun sorulması üzerine de "Sandık varsa biz toplanır dağılır sonra sandığa gideriz. Sandık durdukça biz meydanlardan dağılırız" dedi.
"Asgari Ücret Tespit Komisyonu emekten, emekçiden yana bir sonuç üretmiyor"
Özel, asgari ücrete ilişkin sorulan soruyu da şöyle yanıtladı:
"Asgari Ücret Tespit Komisyonu berbat yapısından dolayı emekçiden yana bir sonuç üretmiyor. O konuda bir kanun teklifi hazırladı ilgili genel başkan yardımcımız, verdik. Yani beş emeklinin, beş emekçinin, beş işveren temsilcisinin, akademisyenlerin çok doğru bir yapı tarif ettik. Tabii o olsa bambaşka sonuçlar da var. Bugün asgari ücrette geçen sene kendi verdikleri asgari ücrete enflasyonu, beklentiyi, büyüme payını uygulasalar, zaten 35 bin lira vermeler lazım. Biz CHP olarak kendi söylediğimizin üzerine doğru rakamları uyguladığımızda en az 39 bin lira vermemiz gerekiyor. Bizim ilan ettiğimiz rakamın bir tutarlı tarafı da TÜRK-İŞ bir açlık sınırı tarif etti. Bugün açlık sınırının rakamının geldiği yer ortada ve bütün dünyada asgari ücretler bir işçinin en düşük geçinebilme, yaşayabilme maliyeti üzerinden hesaplanır. Onu da 38 bin 570 lira olarak almışlar zaten.
"İşçi 28 bin lirayla 2026'yı geçirmesin, 39 bin lirayla geçirsin"
Yani 39 bin lira bu açıdan çok önemli ama bizim 39 bin lira önerimizin devamı var. Diyoruz ki biz 39 bin lira verelim ama Türkiye'de asgari ücret belli sektörler ve belli gruplar açısından alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Kim o? Özellikle örneğin tekstilde mücadele etmeye çalışanlar başta olmak üzere. Biz de diyoruz ki küçük esnaf açısından, yani işte 1'le 10 arasında, 10'la 50 arasında, işletmeler açısından ve belli yaklaşımlarda, örneğin 10 bin 500 lira işverenin ödediği SGK priminden indirim yapalım. Yani devlet sen 28 bin lira ver diyecek ya, CHP 39 bin lira ver diyecek, bu aradaki fark kadar SGK priminden bir destekleme yapıyoruz. İşte devlet burada lazım. Bakın devleti yönetmişsiniz. Satrançta açmaz nerede oluşur? Başlangıçta yaptığınız hatalarla. Öyle bir düzen kurdular ki şimdi böyle kale vezir açmazındayız. Hangisini feda etsem feda edemezsin. Alan açısından çok düşük, veren açısından çok yüksek. Ya da döviz kuru. Türkiye'deki bir grup için çok düşük, ihracat yapanlar için ama bizler açısından çok yüksek. Bunları çözmek için işte oraya girecek devlet aklı. Bir aklıselim hakim olacak. Ve diyecek ki 'Gelin biz devlet olarak hem de şu kadar da bir kaynağı var onu da tarif etti arkadaşlar, işverene teşvik verelim. İşverene destek verelim. O da bu parayı SGK'ya değil, işçiye versin, işçi 28 bin lirayla 2026'yı geçirmesin, 39 bin lirayla geçirsin. Biz bunu tarif ediyoruz."
ANKA