DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, NOW TV’de İlker Karagöz ile Çalar Saat programında gündemi değerlendirdi. Barzani’nin ziyareti sonrası yaşanan tartışmalarla ilgili “Tarafların bir an önce artık bu işi daha fazla konuşmaktan kendini geri çekip bir dahaki sefere bunu karşılıklı konuşarak devlet usulüne uygun bir şekilde düzenlenmesi ile ilgili de önlemler alınabilir. Önlenebilir bir konuydu bu. Ama dediğim gibi devlet yapısı, özellikle hariciye geleneği Türkiye'de bozulduğu için böyle bir tatsız görüntüyle karşı karşıya kalındı” diye konuştu. Babacan, şöyle devam etti:
Sayın Erdoğan'dan aylar önce biz açık destek beyan ettik. ‘Gerçekten bu konuda iyimser olmak zorundayız’ dedik. ‘Siyasetçiler ve devlet adamları için kötümserlik, sorumluluktan kaçmaktır’ dedik. ‘İyimser olacağız ve çalışacağız, destek vereceğiz’ dedik. Girdik sürecin içerisine. Ama kaygılıyım. Bu kaygıları gidermenin de en önemli yollarından bir tanesi bugün bu kadar tarihi bir mesele ise bu ülkenin bekası ile ilgili mesele ise kadim bir mesele ise hiç siyasi parti ayırımı yapmadan, ülkenin Cumhurbaşkanı'nın liderleri şöyle bir davet edip, ‘Arkadaşlar, bakın bu memleket meselesi. İç siyasi çekişmeleri, çatışmaları bir kenara bırakalım. Gelin, bu ülkede on binlerce insan ölmüş. Artık anneler ağlamasın. Gelin bu konuda diğer konular bir tarafa, bu konu bir tarafa, gelin bu konuyu beraber çalışalım ve beraber yürütelim’ diyebilmesi lazım.
"Liderlik, kamuoyundaki endişeleri gidermektir"
Vatandaşlarımız bu işi istiyor. Çok geniş bir toplumsal destek var. Detayları sorduğunuzda 'işte şu olsun, bu olsun'. İnsanlar bazen tam anlamayınca, anlamadıkları konularda endişeleri oluyor ve endişelerde tepkileri de olabiliyor. Rezervleri de olabiliyor. Ama o rezervleri aşmanın yolu yine siyasettir. Liderlik, kamuoyundaki endişeleri gidermektir. Liderlik, toplumda eğer meseleyi tam anlamama, anlamamanın getirdiği endişeler, korkular varsa onları aşmanın yolu siyasi liderlik de olur. Tam da şu anda eğer Erdoğan ‘Ben liderim’, ‘Ben siyasi liderim’ diyorsa bu liderliğini konuşturması, göstermesi gereken an şu andır.
"TÜİK'in dışarıdan bir denetime ihtiyacı var"
TÜİK'in enflasyon verileri ve asgari ücrete ilişkin değerlendirmelerde bulunan Babacan, "TÜİK'in enflasyonu daha doğru ölçmeyle ilgili bir çabası olduğunu biliyorum. Ama daha önceki yıllardan gelen büyük farklar var. Daha önceki yıllarda, özellikle o damat dönemi diyelim, o dönemde gerçekten biz de güvenmiyorduk. Çarşıya, pazara çıkan hiç kimse güvenmiyordu. TÜİK'in çok ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacı var ve TÜİK'in dışarıdan bir denetime ihtiyacı var. TÜİK'e dışarıdan iyi bir denetim mekanizması kurup akademisyenlerden oluşan, bu işi iyi bilenler, istatistikçilerden oluşan ve hayatı bilenlerden, esnaftan oluşan bir heyetle TÜİK'in bütün metodolojisini gözden geçirmesi lazım ve TÜİK’in şeffaflaşması lazım. TÜİK şeffaflaşmadan TÜİK’in rakamlarına güvenmek mümkün olmaz. TÜİK enflasyonunu baz aldığımızda şu anda yapılması gereken asgari ücretteki artış en az yüzde 50’dir" diye konuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesiyle ilgili hassas bir süreç yürütülürken tartışmalar iyi olmadı”
İmralı tartışmaları sürerken Barzani’nin ziyaret görüntüleri üzerinden yürüyen tartışmalara değinen Babacan, devlet geleneğinin ve diplomatik protokolün doğru işletilmemesinin süreci gereksiz şekilde zorlaştırdığını belirterek, "Tam da Türkiye içerisinde gerçekten çok hassas bir sürecin yürütüldüğü bir dönemde, mecliste bir komisyon çatısı altında 40 yıllık bir terör sorununun çözülmesi ve Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesiyle ilgili çok hassas bir süreç yürütülürken, bu tartışmalar iyi olmadı" diye konuştu.
“Örgüt üzerinde hâlâ etkisi olan bir insanla konuşmak tabii ki gerekecektir”
Klasik yöntemlerle Türkiye'de terörün bitmeyeceğinin altını çizen Babacan, "Çatışma çözümü yöntemlerini izlemelisiniz. Dünyada bunun pek çok başarılı örneği oluştu, o örneklerden de istifade etmelisiniz diye defalarca söyledik. Çatışma çözümü ifadesini çok kullandık. Şu anda aslında yapılan bir çatışma çözümü süreci. Çatışma çözümü sürecinin esası diyalogdur. Yani herkesin herkesle konuşuyor olabilmesidir. Dolayısıyla PKK terör örgütünü ilk kuran kişi Öcalan değil mi? Öcalan'ın hâlâ örgüt üzerinde az ya da çok etkisi var mı? İşte belki Irak tarafındaki etki farklı, Suriye tarafındaki etki farklıdır ama bir etkisi var. Örgüt üzerinde hâlâ etkisi olan bir insanla konuşmak tabii ki gerekecektir” ifadelerini kullandı.
“Kendi içimizde birliğimizi beraberliğimizi sağlamak zorundayız”
Türkiye’nin çevresinde giderek yoğunlaşan güvenlik risklerine dikkat çeken Babacan, bölgesel çatışmaların ortasında birlik beraberliğin her zamankinden daha hayati olduğunu vurgulayarak “Dünya karışıyor. Kuzeyimizde savaş var. Güneyimizdeki bir iç savaş daha yeni yeni çözülmeye çalışılıyor. O da her an tekrar kötüye gidebilir. Filistin-İsrail savaşı vardı biliyorsunuz. E orada bir ateşkes var ama hâlâ hemen hemen her gün insanlar ölüyor. Bütün bu ateş çemberinin ortasında Türkiye var. Kıyılarımızın hemen 20-30 mil kuzeyinde iki-üç tane gemi vuruldu, biliyorsunuz. Karadeniz'de. Hemen kıyılarımızın 20-30 mil kuzeyinde. Biz bir an önce kendi içimizde birliğimizi, beraberliğimizi, huzurumuzu sağlamak zorundayız ki dışarıdan gelebilecek her türlü riske karşı daha hazır olalım. Kendi iç meselelerimizle uğraşmayalım. Bunun için de bir irade var. Bu irade önemli. Bu iradeyi ve toplumsal destek fırsatını kaçırmayalım" dedi.
“Bu oylamada gereksiz bir çatlak oluştu”
Son bir yıla baktığımızda İmralı Heyeti dediğimiz, DEM Partili siyasetçilerden oluşan heyetin de İmralı'ya gidip geldiğini, mesajları getirip götürmeye başladığını gördük ve bu mesajların alenileştirildiğini gördük. En sonda da komisyondan bir heyet gitsin gitmesin, görüşsün görüşmesin tartışması oldu. Aslında biz dedik ki; bakın, bu komisyonda böylesine hassas bir konuyu oylama meselesine getirip komisyonda bir çatlağa gerek yok. Komisyonda temsil edilen gruplardan, Öcalan'la görüşmek isteyenler varsa ki bunların hepsi milletvekili ve milletvekillerinin mahkumlarla görüşme hakkı vardır. Yani bir milletvekili, bir avukat her zaman bir hapishaneye gidip bir mahkumla görüşebilir. Bunun için çok böyle hani aileler için ya da diğer ziyaretçiler takvimler vardır ama avukatlar ve milletvekilleri için takvim de yoktur. Bizim önerimiz şuydu ilk önerimiz; dedik ki, gitmek isteyen varsa üç kişi, beş kişi neyse onlar gider gelir. İntibalarını, görüşlerini komisyona sunarlar, iş biter. Ama gidilsin mi, gidilmesin mi diye bunu bir oylama haline getirirseniz burada çatlak oluşur dedik. Bunu komisyon toplantısından önceki önerilerimiz olarak sunduk. Fakat bir şekilde bu illa oylamaya doğru gitti. Maalesef bu oylamada da gereksiz bir çatlak oluştu ve bir yandan bu oylama çatlağı, bir yandan Barzani'nin ziyareti ve bütün bunlar maalesef son iki haftada bu süreçle ilgili bir olumsuz rüzgar estiriyor. Ben bundan kaygılıyım açıkçası.
“Bu konuda gerçekten herkes üzerine düşeni yapmalı”
Sayın Özel’i bir davet etsen ne olacak ki? Değil mi? Sayın Özel’i, Sayın Erdoğan davet etse. DEM Parti de otursa, MHP de otursa, İYİ Parti de otursa, gelirlerse. Hep beraber hani Meclis'te temsil edilen partiler. Şöyle bir masa etrafında otursak, herkes bir görüşünü söylese. Nihayetinde iktidar tabii ki son kararı verecek, uygulayacak olan iktidardır ama o partiler arasındaki ve liderler arasındaki bu meseleyle ilgili iklimin ısınması, iklimin yumuşaması bu sürecin önünü açacaktır. Aksi halde her an bir yol kazasına maruz kalabilecek bir süreçten bahsediyoruz. Bu konuda gerçekten herkes üzerine düşeni yapmalı. Böylesine önemli bir fırsat bakın bir daha gelmeyebilir. En son 10 sene önce denenmişti.
“Bürokratlara zama dair çalışma adalet ilkesiyle yapılmalı, biz usulüne karşıyız”
Babacan, üst düzey bürokratlara seyyanen zam düzenlemesine ilişkin şunları söyledi:
Bu işin usulü bana göre çok yanlış. Yani özlük haklarıyla ilgili bir konu… Bütçe görüşmeleri sırasında ve Plan Bütçe Komisyonu'nun bütçeyi görüştüğü son gün apar topar bir önergeyle sunulması yanlış bir iş. Şu anda kamuda çalışan, devletten maaş alan 5 milyon 290 bin insan var Türkiye'de. Ve bunlar farklı farklı dönemlerde farklı farklı mevzuatla işe girmiş insanlar. Ve özlük hakları açısından baktığımızda da çok geniş ve karmakarışık bir yapı var. Eğer mesele belli vasıfta olan, yönetici vasfı olabilir ya da teknik birikim olabilir, tecrübe olabilir; yöneticilik ve birikim açısından bazı insanları kamuda tutabilmek, özel sektöre kaymalarını önlemek ise o zaman çok daha geniş bir perspektiften bir çalışma yapılabilir. Ama bu çalışma yapılırken mutlaka adalet ilkesi ile yapılmalı. Yani biz bu işin öncelikle usulüne karşıyız.
ANKA