Tülay Hatimoğulları: Komisyonun Sayın Öcalan’la görüşmesinin 86 milyona yarar sağladığı görülecektir

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te partisinin grup toplantısında konuştu

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İmralı görüşmesine ilişkin yaptığı açıklamada, görüşmenin özellikle Suriye sürecine dair kritik değerlendirmeler içerdiğini vurgulayarak “tarihi bir eşik” tanımı yaptı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hatimoğulları, Meclis’te yaptığı konuşmada, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı’da Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği temasın, Kuzeydoğu Suriye ve Suriye’nin bütünü açısından çözümün anahtarını oluşturabilecek önemli perspektifler sunduğunu belirtti. Görüşmenin, Türkiye’nin barış ve demokrasi sürecine “kapsayıcı, yapıcı ve umut verici” bir nitelik kazandırdığını söyleyen Hatimoğulları, komisyonun Öcalan’dan aldığı değerlendirmelerin yalnızca Türkiye’deki çatışmasızlık süreci için değil, bölgesel çözüm açısından da yol gösterici olduğunu ifade etti. Hatimoğulları, görüşmenin yalnızca bir temas değil, “halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir diyalog köprüsü” olarak görülmesi gerektiğini dile getirerek, sürecin iktidar ve muhalefet tarafından “açık ve cesurca sahiplenilmesi” çağrısında bulundu. Kürt meselesinin seçim odaklı tartışmalarla daraltılamayacağını belirten Hatimoğulları, sürecin Türkiye’nin demokratik geleceği ve bölgenin barışı için kritik olduğunu vurguladı.

Hatimoğulları'nın konuşmasından ilgili bölüm şöyle:

Herkesin merakla izlediği ve sonucunu merakla beklediği bir gündem var. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, İmralı’da Sayın Öcalan’la çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. Partimiz adına bu heyette, vekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit yer aldı. Bu heyette yer alan komisyon üyelerine burada bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bu görüşme, Türkiye’nin barış ve demokrasi sürecine odaklanan, yapıcı, kapsayıcı ve umut verici bir niteliğe sahiptir. Türkiye’nin uzun süredir beklediği barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihî bir adım olmuştur. Bu görüşme yalnızca bir dinleme ve temas değil; halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir diyalog köprüsüne dönüşmelidir. Görüşmenin içeriğine dair kuşkusuz Meclis Başkanı ve komisyon gerekli paylaşımları yapacaktır. Ancak Sayın Öcalan’ın, Türk–Kürt ittifakının ve bütün halkların ortak yaşam zemininin güçlenmesi, çatışmasızlığın kalıcılaşması ve demokratik çözüm iradesinin net bir biçimde ortaya konması yönünde bir tavır sergilediğini biliyoruz. Bundan hiç şüphemiz yok. Komisyonun Sayın Öcalan’la gerçekleştirdiği görüşmede, Suriye sorununun çözümüne ışık tutacak önemli değerlendirmeler yapılmıştır. Kuzeydoğu Suriye özelinde ve Suriye’nin bütünü açısından çözüm sürecinin anahtarı olabilecek bir perspektif ortaya konmuştur. Bu görüşmede barışın sağlanmasına yönelik, komisyonun hukuki ve siyasi düzenlemeler üzerindeki çalışmalarını destekleyecek mahiyette değerlendirmeler yapılmıştır. Barış ve demokratik toplum açısından dün itibarıyla tarihî bir eşik aşılmış, tarihî bir adım atılmıştır. Türkiye halklarının geleceği için bu sürecin başarıya ulaşması şarttır. Başarıya ulaşmanın yolu; iktidarın ve muhalefetin süreci tam, açık ve cesurca sahiplenmesiyle, barışın toplumsallaşması için çalışmasıyla mümkündür. Bu komisyonda temsili bulunan bütün partilerin İmralı’ya giden komisyonda yer almasını elbette çok isterdik, ancak olmadı. Bu konuda eleştirel değerlendirmelerimizi yaptık. Komisyonun Sayın Öcalan’la görüşmesinin, 86 milyona zarar değil, yarar sağladığı görülecektir. Bir kez daha belirtiyoruz: Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir. Kürt deyince sandık, barış deyince oy sayım çizelgesi hayal etmek siyaset değildir; siyasetsizliktir. Kürt halkına da büyük haksızlıktır. Kürt meselesi hiçbir siyasi partinin kendi penceresinden araçsallaştırabileceği konjonktürel bir mesele değildir. Tarihsel bir meseledir. Türkiye’de demokrasinin önündeki temel engellerden biridir ve çözülmelidir. Türkiye’nin ve bölgenin barışa ihtiyacı vardır değerli arkadaşlar. Herkes bu perspektiften bakabilmeli ve buna göre bir pratik ortaya koyabilmelidir. Ve değerli Türkiye halkları, sevgili kadınlar; DEM Parti olarak bizler bu süreçte üzerimize düşen görev ve sorumluluğun farkındayız. Ancak iktidarın, muhalefetin ve devletin de sorumluluğu büyüktür.


Meclis Kadın Grubu toplantısında gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hatimoğulları; konuşmasının önemli bir bölümünü 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne ayırdı. Hatimoğulları, Türkiye’de kadınların sistematik şiddetle karşı karşıya olduğunu belirterek sert açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları, kadınların yaşamın tüm alanlarında farklı biçimlerde şiddete maruz bırakıldığını söyledi:

İçişleri Bakanlığı’nın “kadın cinayetleri yüzde 25 azaldı” açıklamasına tepki gösteren Hatimoğulları, resmi verilerin gerçeği yansıtmadığını ifade ederek "2025 yılının sadece ilk 10 ayında 235 kadın katledildi, 247 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Şüpheli ölümler kadın cinayetlerinin sayısını aşmış durumda. Çünkü araştırılmıyor, üstü örtülüyor" diye konuştu. Hatimoğulları, son dönemde meydana gelen kadın cinayetleri ve şüpheli ölüm vakalarına da dikkat çekti:

Daha dün, Nuran Şimşek boşandığı erkek tarafından katledildi. 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Mizgin Ertekin Ankara’daki öğrenci yurdunda –tırnak içinde söylüyorum– ‘düşerek’ hayatını kaybetti. Genç kadınlar, öğrenciler yurtlarda korunmuyor. Rojin’in dosyasında iki DNA örneği, kan lekeleri ve bir şüpheli araçtan bahsediliyor. Buna rağmen bir kadının ölümü devlet eliyle deliller karartılarak örtülmeye çalışılıyor. Van’daki kadın meclisimizle beraber olay yerinde açıklama yapmak istedik ama adeta tüm Van polisi oraya yığılmıştı. Van Valisi, 100. Yıl Üniversitesi Rektörü ve emniyete soruyorum: Bu olayın üzerini örtmek için neden bu kadar çaba sarf ediyorsunuz? Adalet talep eden öğrencilere, gazetecilere neden baskı uygulanıyor? Kimler korunuyor ve neden korunuyor? Bu soruların yanıtı derhal verilmelidir.

“Hiçbir kadın cinayetinde susmadık, susmayacağız”

Hatimoğulları, kadın hareketinin mücadeleden vazgeçmeyeceğini vurguladı:

Hiçbir kadın cinayetinde, kadına yönelik şiddetin hiçbirinde susmadık, susmayacağız. Bedeli ne olursa olsun, ‘Gülistan Doku nerede?’, ‘Rojin için adalet!’ demeye devam edeceğiz. Yaşam hakkımız ve özgürlüğümüz için her yerde mücadele edeceğiz. Başka seçenek yoktur. Devlet kadınları koruyacak mekanizmaları işletmiyor ve bakın, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiler. Hâlâ kadınların en temel yaşam güvencelerinden biri olan İstanbul Sözleşmesi’ne acilen geri dönülmelidir. Yine 6284 sayılı kanun kapsamında verilen uzaklaştırma kararları denetlenmiyor ve bu kanun etkin bir biçimde uygulanmıyor. Mahkemeler faillere iyi hâl indirimi ve tahrik indirimi veriyor. Yargı, erkeği koruyan, cesaretlendiren; kadın cinayetlerinin ise önünü açan ve teşvik eden kararlar alıyor.

"11. Yargı Paketini, Meclis'e getirmeyin"

Hatimoğulları sözlerini şöyle sürdürdü:

Şimdi geri çekildiği söylenen 11. Yargı Paketi’ne benzer girişimler ise yıllardır nefret cinayetlerinin, nefret söyleminin ve ayrımcılığın hedefi olan LGBTİ+’ların varoluşuna dönük bir saldırı niteliği taşımaktadır. Bizler buradan, bu kürsüden bir kez daha diyoruz ki: Artık yeter! 11. Yargı Paketi’ni bu hâliyle Meclis’e getirmeyin. Nefret suçlarını daha da körüklemeyin. İnsan haklarına aykırı olan her türlü yasanın karşısında olduk, olmaya devam edeceğiz. 11. Yargı Paketi’ne de muhalefet edeceğimiz burada bir kez daha bilinsin. 23 Ekim’den beri Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2026 bütçesi görüşülüyor ve ne yazık ki her sene olduğu gibi bu yılda da kadınlar bütçede yok. Çünkü iktidar, kadını toplumsal bir özne olarak değil; aile içinde anne, eş, evlat rollerine sıkıştırılmış bir figür olarak görmek ve göstermek istiyor. Bütçedeki dağılım da bunu açıkça gösteriyor. Bakın vereceğim rakamlara: Ailenin korunması ve güçlendirilmesi programına 21,8 milyar TL, kadınların güçlendirilmesi programına ise 8 milyar TL ayrılmış. Kadın kendi başına bir öznedir, bu böyle bilinmelidir. Kadının adını bakanlıktan silip aile bakanlığının bir alt başlığı hâline getirilmesini asla kabul etmiyoruz. Bizim açımızdan tek çözüm bağımsız bir kadın bakanlığının kurulmasıdır. Ev içi bakım yükü; çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı hâlâ büyük oranda kadınların sırtında. Sonra dönüp kadınlara “Ne iş yaptın ki? Bütün gün evde boş oturdun” diyorlar. Oysa bütün bu bakım yükünü ve emeği harcayan kadınlardır ve kadınların emeği görmezden geliniyor. Kadınların yüzde 24,4’ü kayıt dışı çalışıyor. Tarım işçisi, ev emekçisi, merdiven altı atölyelerde çalışan kadınların büyük bir çoğunluğu sigortasız ve güvencesiz. 

Dilovası izlenimlerini anlattı

Bakın Dilovası’nda yaşanan iş cinayetine: Üçü çocuk, altı kadın yanarak can verdi. Bu bir iş kazası değil, düpedüz bir iş cinayetidir. Ve bu cinayete göz yumulmuştur. Niye biliyor musunuz? Geçen hafta ben oradaydım ve can veren bütün kadınların ailelerini ziyaret ettim. Hem ailelerden hem de mahallelilerden duyduklarımın küçük bir özetini sizinle paylaşacağım: Adeta bu çocuklar tabutlarda çalıştırılmış. Yanan parfüm atölyesi sadece paketleme yapmak için ruhsatlandırılmış bir atölyeydi; ama hem malzeme karıştırma hem dolum işlemi o atölyede yapılıyordu. Ve bu atölyede dışarıya açılan tek bir pencere dahi yoktu. Uçucu maddelerle çalışırken nefes alabilecekleri bir pencere bile yok. Belki yangın çıktığında o pencereyi kırıp dışarı atlayabilirlerdi; ama o bile yoktu. Böylesi bir işletme mahalle arasında, evlerin dibinde olamaz. Böyle bir işletme organize sanayi bölgesinde olmalıydı; ancak ne yazık ki Kocaeli’nde bunun gibi çok sayıda işletmeye tanıklık ediyoruz. Buradan yerelden merkeze kadar tüm yetkilileri göreve çağırıyorum: Yeni bir iş cinayetini önlemek için acilen denetimler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Buradan aynı zamanda yargıya da sesleniyorum: Bu kez görevinizi hukuka ve hakkaniyete uygun şekilde yapın ki daha çok çocuk, daha çok kadın işçi ve daha çok yoksul ölmesin. Ben buradan bir kez daha Dilovası’nda yitirdiğimiz bütün kadınları saygıyla anıyorum. Ailelerine de hepimiz adına başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.

"Gerçeklikten uzaklar"

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın komisyonda “Kadınlar yoksulluk nedeniyle doğurmuyor” diyen vekillere “Mevzu ekonomik değil” diyerek kadın yoksulluğuna dair eleştirileri küçümsemesi, gerçekten bütün gerçekliklerden ne kadar kopuk yaşadıklarını gösteriyor bizlere. Bakanı ve mensup olduğu iktidarı, kendi politikalarından etkilenen milyonlarca kadınla yüzleşmeye çağırıyorum. 3000 TL burs ve krediyle geçinmeye çalışan genç kadınlarla yüzleşin. Ataması yapılmayan öğretmen kadınlarla, asgari ücrete mahkûm edilen işçi kadınlarla, Dilovası’ndaki gibi tabutlukta çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılan işçilerle yüzleşin. Kirasını ödeyemeyen yaşlı kadınlarla, engelli aylığıyla geçinemeyen kadınlarla yüzleşin Sayın Bakan ve mensubu olduğunuz iktidar. Yapar mısınız bunu? Hiç sanmıyorum. Oysa çözüm çok açık, çözüm çok net: Eşit işe eşit ücret politikaları uygulanmalı. Kadın istihdamını artıracak kontenjanlar oluşturulmalı. Ücretsiz meslek edindirme programları oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalı. Çocuk, yaşlı ve engelli bakım hizmetleri kamusal ve ücretsiz olmalı. Güvencesiz tüm işlere müdahale edilmeli. Göçmen ve yaşlı kadınlara özel güvence sağlanmalı. Kadın girişimciler için vergi muafiyeti ve hibeler artırılmalı.

Ama ne yazık ki mevcut iktidar bunlara yanaşmıyor. DEM Parti olarak tüm bu başlıklarla ilgili bakanlıklara bütçe komisyonunda önergeler sunduk: Kadın ve genç girişimcilere hibe desteği, ev emekçisi kadınların sigorta kapsamına alınması, cinsel şiddet kriz merkezleri kurulması, yardım miktarlarının artırılması, bursların asgari ücretin yarısına endekslenmesi, kredi borçlarının silinmesi, KYK yurtlarının artırılması… Sonucu bütün Türkiye yurttaşları ve özellikle siz kadınlar biliyorsunuz: Bütün bu önergelerimiz AKP ve MHP’nin oylarıyla ne yazık ki reddedildi. Onlar istedikleri kadar reddetsinler; biz sonuç alana kadar mücadele edeceğiz. Bakın, “Ekmek ve Barış İçin” kampanyamızı DEM Parti olarak başlatmış durumdayız. 12-13-14 Aralık’ta dört koldan Ankara’ya yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. İşsizliğe, açlığa, yoksulluğa, emek sömürüsüne, savaşa ve çatışmalara karşı yürüyeceğiz. Bu yürüyüşü kadınların da güçlü bir şekilde sahipleneceğine inanıyorum. Emekle kazanacağız, mücadeleyle kazanacağız; direne direne kazanacağız, direne direne kazanacağız.

Kent Uzlaşısı davasına çağrı yaptı

Değerli Türkiye yurttaşları, sevgili kadınlar; 27 Kasım’da Kent Uzlaşısı’nın dava günü. Kent Uzlaşısı’na dönük operasyonlar, tutuklamalar demokrasiye müdahaledir. Kent Uzlaşısı’nı hedef alan siyasallaşmış yargıyı asla kabul etmiyoruz. 27 Kasım’da gerçekleşecek davada belediye yöneticilerinin yanında olacağız ve “Kent Uzlaşısı yargılanamaz” diyeceğiz. Barışı toplumsallaştırmak istiyorsak, arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Yerel yönetimlere yapılan en büyük antidemokratik müdahale kayyım rejimidir ve hâlâ devam etmektedir. Erkek devletin gasp ettiği belediyelere atanan kayyımlar ilk olarak kadın kurumlarını kapatıyor, kadınların şiddet ve ihtiyaç durumlarında başvuracakları mekanizmaları ortadan kaldırıyor. Kayyım, eş başkanlık ve eşit temsiliyete ağır bir müdahaledir.

Merkezi iktidar kadınları görmezden gelse de, DEM Parti belediyelerimizin bulunduğu tüm kentler birer kadın kentidir. Eş başkanlık sistemi sayesinde kadın aklıyla, kadın bakış açısıyla, kadın emeğiyle yönetilen yerel yönetimlerimiz kadınları kentin öznesi ve karar vericisi olarak görüyor. 24 Kasım’da ilan ettiğimiz “Sözümüz Var: Şiddeti Durduracağız” kampanyası kapsamında 45 belediyemiz toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele tutum belgesini imzalamıştır. Belediyelerimiz kadın eşitlik komisyonları kurdu; şiddet ve yoksulluk haritalarını çıkardılar.
Kadın dayanışma merkezleri ve çok dilli alo şiddet hatlarını aktif hâle getirdiler.
Bugün itibarıyla belediyelerimiz:
– 25 kadın dayanışma merkezi,
– 41 kadın yaşam merkezi,
– 28 dinlenme merkezi ile yüzlerce kadına psikolojik ve hukuki destek sağladı. Kadın kent bostanları, giyim bankaları, kadın emek pazarları kuruldu. Beş kadın festivali gerçekleştirildi.

Kadın özgürlükçü belediyeciliğimiz bu ülkenin bütün kentlerine örnek olabilir. Çünkü biz biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Ve ben buradan sizlerin huzurunda belediye kadın eş başkanlarımızı, kadın belediye meclis ve il genel meclis üyelerimizi, kadın kurumlarının emektarı arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. Kadın çalışmalarını çok daha fazla büyüteceklerine inanıyorum. Başarılar diliyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık. Bu örnek çalışmaları artırarak bütün Türkiye’ye örnek olmaya devam edeceğiz. 

"Kadınlar olarak barışa dört elle sarılıyoruz"

Barış ve demokratik toplum süreciyle çatışmaların durmuş olması son derece kıymetlidir. Bölge kaynıyor; bitmeyen savaş ve çatışmaların en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Savaşta ilk hedef kadınlardır, kadın bedenidir. İlk kısılan ses kadınların sesidir. Göç yollarında kaybolan kadınların dramı, insan tacirlerinin eline düşen genç kadınların trajedisi; savaşın kadınlara nasıl bir yıkım getirdiğinin acı gerçeğini özetliyor bizlere. Biz kadınlar, Türkiye’nin ve bölgenin bu trajediden kurtulması için barışa dört elle sarılıyoruz. Barış sürecinde yalnızca izleyici değil, doğrudan özneyiz. Barış, erkek egemen siyasetle değil; kadın özgürlükçü bir siyasal ve toplumsal dille ve bilinçle inşa edilir. “Barışa İhtiyacım Var” inisiyatifi, Kadın Özgürlük Meclisi ve DEM Parti Kadın Meclisi tam da bu hattın en somut taşıyıcılarıdır. Barış masasında eşit temsili ve karar mekanizmalarında etkin rol almayı vazgeçilmez görüyoruz. Bugün buradan güçlü bir iradeyle sesleniyoruz: Barışı biz kadınlar kendi ellerimizle kuracağız. Bu toprakların karanlığını kadınların cesaretiyle, bizlerin cesaretiyle dağıtacağız. Yaşamı, demokratik geleceği, eşitliği biz kadınlar inşa edeceğiz. Çünkü her zaman söylediğimiz gibi: Kadın yaşamdır, yaşam kadındır. Ve Nezahat Ana’nın dediği gibi, artık evlatlarımızı değil, silahları gömme zamanıdır. Barış bizim elimizle gelecek ve bizler burada, herkesin huzurunda, kadına yönelik şiddeti konuştuğumuz bir günde bir kez daha söz veriyoruz: Şiddetsiz bir dünyayı, şiddetsiz bir toplumu hep birlikte inşa edeceğiz. Barışa sonuna kadar sahip çıkacağız.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU