Ahmet Özer: Toplumun yarısını dışlayarak barışı nasıl getireceğiz?

Özer; Saraçhane'deki aile buluşmasına katıldı

Fotoğraf: ANKA

19 Mart operasyonunda tutuklanan isimlerin aileleri tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı, 13. buluşmasını, önceki gün tahliye olan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in katılımıyla Saraçhane Parkı’nda gerçekleştirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Buluşmada konuşan Özer şunları söyledi:

Sizinle birlikte olmaktan son derece sevinçliyim, ama aynı zamanda çok hüzünlüyüm. Aynı zamanda bütün arkadaşlarımı, yoldaşlarımı içeride bıraktığım için çok da üzgünüm. Dışarıya çıktığım için çok sevinemedim. Değerli dostlar; benim üç tane ailem var. Birinci ailem; hepinizin ailelerinde olduğu gibi kan bağının olduğu aile. İkinci ailem; gönül bağımın olduğu aile. Yani sizlersiniz ikinci ailem. İkinci aile, içerideki insanlar için en önemli ailedir. Üçüncü aile de bizi topyekûn saracak olan halkımızdır, ülkemizdir. Kıymetli kardeşlerim; özgürlük, hava gibidir. Olduğu zaman insan farkına varmaz. Ama insan havasız iki dakika kaldığında havanın ne kadar kıymetli olduğunun farkına varır. Özgürlük de öyledir. Özgürken özgürlüğün farkında olmazsınız. Ama özgürlüğünüz elinizden alındığında, o zaman özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlarsınız.

“Kalbimin yarısını Silivri'de bıraktım”

Benim de 375 gün özgürlüğüm elimden alındı. Lakin bilmelisiniz ki iki şeyden tasarruf edilemez. Biri özgürlüktür, biri de sağlık. Özgürlükten tasarruf esareti getirir. Sağlıktan tasarruf ise ölümü getirir. Dolayısıyla özgürlük, yarı ölüm demektir. O halde biz, bütün hayatımız boyunca özgürlük için, adalet için, eşitlik için mücadele edeceğiz. Bugün içeride bulunan arkadaşlarımız, dostlarımız bu mücadeleyi veriyorlar bizim için. O nedenle söylemek isterim ki; ben, bugün 375 günden sonra özgürlüğüme kavuştum, aranızdayım, ama gerçekten sevinemedim. Çünkü kızım, bana gelip içeride tahliye olduğumu söyleyince, hüngür hüngür ağladı sevinçten. Ben de ‘Niye ağlıyorsun’ dedim. O ağlamaya devam etti. Fakat bu sefer o döndü bana dedi ki ‘Babacığım sen niye sevinmiyorsun?’ Ben de dedim ki ‘Kızım bak; sağına bak, soluna bak. Ekrem Başkan en baştaydı. ‘Benim bu dostlarım, bu yol arkadaşlarım içerideyken ben nasıl sevinebilirim?’ Onun üzerine hemen beni bıraktı. Ekrem Başkan'ın yanına gitti. Onunla kucaklaştı. Sonra ben çıktım geldim. Ama çıkarken kalbimin yarısını Silivri'de bıraktım. Diğer yarısıyla size selam getirdim. Ekrem Başkan'ın selamını getirdim. Diğer 27 tane belediye başkanımızın selamlarını getirdim.

“İçeride yatan insanlar için, dışarıdaki ailelerin sağlığı, dirayeti ve duruşu çok önemli”

İçerideki insanlar için aile çok önemli. Kendimden biliyorum. ‘Acaba aileme bir şey olacak mı’ diye yüreğim pır pır ediyordu. İçerideki herkes için de öyledir. Kendilerinden ziyade, sizleri düşünüyorlar. Biliyorum siz de onları düşünüyorsunuz. Ama emin olun, siz burada dirayetli olduğunuzda, sağlıklı olduğunuzda, dimdik ayakta kaldığınızda, onlar içeride daha da dik duruyorlar, daha da motive oluyorlar, daha da mücadele ediyorlar. Şunu bilmenizi istiyorum: İçeride yatan insanlar için, dışarıdaki ailelerin sağlığı, dirayeti ve duruşu çok çok önemli. Siz siz olun, içerideki insanları düşünürken, başta kendinizi düşünün. Siz iyi olun, siz dirayetli olun, siz dik durun; onlar dimdik orada duracaklar. Çünkü onlar orada neden bulunduklarının farkındadırlar? Çünkü onlar orada suçsuz yere yattıklarının farkındadırlar. Çünkü onlar bir gün alınları ak, başları dik dışarıya çıkacaklarını biliyorlar. Çünkü tarihten biliyoruz. Tarihte haklılar hep kazanmıştır. Biz de kazanacağız. O nedenle aile önemlidir.

“Karanlıklar, korkakların sığınağıdır”

Bir diğer nokta da şu: Biz içerideyken, ilk ay ailem ziyaretime geldi. Küçük bir torunum var, 6 yaşında, adı Sohrap. Bana baktı, baktı, baktı. Birden kalktı geldi, kucağıma, sarıldı. ‘Dedeciğim’ dedi, ‘Senin burada işin bitmedi mi? Artık eve gel, seni çok özledim,’ dedi. O hapishanenin benim iş yerim olduğunu biliyor. Bir düşünebiliyor musunuz? Torunum oldu, onu saramadım, sevemedim. Ama onların varlığı, benim içeride daha motive, daha dirayetli, daha dik durmanı sağladı. Zira aslında karanlıklar, korkakların sığınağıdır. Ama unutmayın; ömrü, cesurlar ışığı yakana kadardır. Cesurlar bir gün mutlaka ışığı yakacaklardır. Bir barış sürecinin içinden geçiyoruz. Hepimiz barıştan yanayız. Hepimiz barışı, demokrasiyi istiyoruz. Anayasamız, ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir’ diyor. Hepimiz bunun ihya olmasını istiyoruz. Ama şimdi soruyorum: Toplumun yarısını dışlayarak barışı nasıl getireceğiz? Cumhuriyet Halk Partisi, ana muhalefet partisi, toplumun üçte birinin şu anda oyunu temsil ediyor. Giderekten de yükseliyor. Onlara operasyon yaparak nasıl yapacağız barışı? Ve Sayın İmamoğlu şimdi içeride, Büyükşehir Belediye Başkanı… Başkanlarımız içerideyken barışı nasıl sağlayacağız? Buradan bir çağrı yapıyorum. Artık bu gerginlik, bu kutuplaşma sona ersin, başkanlarımız dışarı çıksın, tutuksuz yargılansın. Biz umutluyuz.

“Akılla davranmalıyız, sabırlı olmalıyız ve dirayetli olmalıyız”

Konfüçyüs diyor ki; ‘Bir insan parasını kaybederse, bir şeyini kaybeder. Bir insan onurunu kaybederse, çok şeyini kaybeder. Ama bir insan umudunu kaybederse, her şeyini kaybetmiş olur.’ Umut daima diri olmalı, umut daima büyümeli, umut daima hep önümüzde, yüksekte olmalıdır. Bizim üç tane temel şiarımız olmalı: Akılla davranmalıyız, sabırlı olmalıyız ve dirayetli olmalıyız. Bu üç tane unsurla hareket ettiğimiz takdirde, gün gelecek, bütün dostlarımızla, belediye başkanlarımızla, belediye bürokratlarımızla, siyasilerle özgür günlerde buluşacağız. Unutmayın; karanlık koyulaşıyorsa, şafak yakın demektir. Biz, özgürlüğün şafağında mutlaka buluşacağız. 

 

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU