Dün kurban, bugün sanık: Soykırımın aynasında İsrail

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

80. BM Genel Merkezi'nde, İsrail ile Filistin arasında "iki devletli çözüm"ün yeniden canlandırılmasına ilişkin BM Genel Kurulu oylamasının sonuçları ekrana yansıtıldı / Fotoğraf: Angela Weiss-AFP

"Soykırım" sözcüğü, 20'nci yüzyılın ortasından bugüne dek neredeyse tek bir halkla özdeşleşti: Yahudiler.

II. Dünya Savaşı'ndaki Nazi katliamı, kavramın hem hukuki hem de ahlaki anlamını belirledi.

İsrail de uzun yıllar bu eşsizliği korumak için büyük bir diplomatik çaba gösterdi; "soykırım" denince akla yalnızca Yahudilerin uğradığı felaketin gelmesini arzuladı.

Ancak 2025 Eylül'ünde New York'taki BM Genel Kurulu, tarihin garip ironisini sahneledi: Aynı kavram, bu kez İsrail'in kendi eylemlerini tanımlamak için kullanıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

BM Genel Kurulu'nda kopan fırtına

22 Eylül 2025'te başlayan 80. BM Genel Kurulu, Gazze'deki savaşın damgasını vurduğu en sert oturumlardan biri oldu.

İsrail'i destekleyen sadece 10 ülke kalırken, 142 ülke Filistin'in devlet statüsünü destekleyen "New York Deklarasyonu"na lehte oy verdi.

BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu'nun, Netanyahu, Gallant ve Herzog'u "soykırım niyetinden en çok sorumlu liderler" arasında gösteren raporu bu dili meşrulaştırdı.

Böylece, yıllarca diplomatik nezaket perdesi arkasında kalan "soykırım" terimi, en yüksek uluslararası kürsüde resmen telaffuz edildi.


Liderlerin sert dili

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'i "Gazze kasabı" ve "cinayet şebekesi" diye tanımlarken Hitler benzetmesi yaptı; Filistinli çocukların açlıktan öldüğü fotoğrafları kürsüde sergiledi.

Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, "Hiçbir şey Gazze'de devam eden soykırımı haklı çıkarmaz" dedi.

Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'ndaki davasına atıfla İsrail'in "soykırımı durdurması" çağrısı yaptı.

İspanya Başbakanı Pedro Sánchez, Filistin halkının "yok edildiğini" söyleyerek Avrupa'da en sert çıkışı yaptı.


Batı ittifakında kırılma

Fransa, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi geleneksel ABD müttefikleri Filistin'i tanıdıklarını açıkladı.

Almanya, tarihsel "Staatsräson" çizgisini kırarak İsrail'e askeri ekipman ihracatını askıya aldı.

ABD ise Filistin tanımasını "Hamas'a hediye" diye niteledi ve yalnızlaştı.

Bu tablo, İsrail'in "soykırım mağduru" kimliği üzerinden kurduğu diplomatik meşruiyetin Batı içinde bile hızla eridiğini gösteriyor.


Soykırım sözcüğünün değişen yüzü

1948 Soykırım Sözleşmesi, bir halkı kısmen veya tamamen yok etme niyeti taşıyan eylemleri kapsar.

Yıllarca bu kavram Yahudi Holokostu'nun "tekilliğini" korumak için savunuldu.

Bugün ise Gazze'deki sivil kayıplar, abluka, zorla aç bırakma ve toplu bombardıman, bu tanımın unsurlarını hatırlatan bir tablo çiziyor.

Dahası, "soykırım" kelimesinin siyaseten araçsallaştırıldığı eleştirisi de yükseliyor: Kimileri, hukuki sürecin tamamlanmadan bu kelimenin kullanılmasının kavramı sulandıracağını savunuyor.

Fakat uluslararası toplumun geniş çoğunluğu, Gazze'deki yıkım karşısında artık "savaş suçu" ya da "toplu cezalandırma" gibi daha yumuşak ifadelerin yetersiz kaldığı görüşünde.
 


İsrail için tarihi yalnızlık

BM oylaması, İsrail'in yalnızlığını rakamlarla ortaya koydu: 193 üyeden yalnızca 10'u İsrail'in yanında yer aldı; bunların çoğu Pasifik'teki küçük ada devletleriydi.

Bu diplomatik tecrit, sadece askeri değil, hukuki ve ahlaki bir izolasyonu da işaret ediyor.

Artık İsrail'in Holokost sonrası inşa ettiği "ebedi mağdur" kimliği, yerini "soykırımcı" suçlamalarına karşı savunma pozisyonuna bırakmış durumda.


Sonuç: Tarihin aynasında acı bir ironi

Holokost'un acısı, İsrail'in uluslararası sistemdeki varlığının temel dayanaklarından biriydi.

Fakat 2025 BM Genel Kurulu, dünyanın artık bu hikâyeyi tek başına belirleyici görmediğini gösterdi.

Bugün İsrail, bir zamanlar Yahudiler için hukuki kalkan olan "soykırım" kavramının hedefinde.

Bu durum, tarihin en acı ironilerinden biri: Dün mağdur olanın bugün fail olarak yargılanması.

Bu gelişme, sadece Ortadoğu dengelerini değil, uluslararası hukukun ve ahlaki normların geleceğini de yeniden tanımlayacak bir dönüm noktasına işaret ediyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU